Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet45/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

18
HOŞÇA KAL SEVDAM
Bazen,  olmaması  gereken  bir  yerde,  olmaması  gereken  şeyler  oluverir
hayatta.  Tıpkı  Gönül’ün,  şu  an  bu  eve  hiç  gelmemesi  gereken  bir  zamanda
geldiği gibi. Yüreklerinde aynı adamın aşkını taşıyan iki kadının karşılaşması,
belki de hiç olmadığı kadar tehlikeli olacaktı.
Reyyan  delice  bir  öfkeyle  sarsıldı.  Salonun  dışından  gelen  sesin,  Miran’a
değil de Gönül’e ait olduğunu anlayınca ok gibi fırlamıştı oturduğu koltuktan.
Eylül  de  anlamamıştı  nasıl  olduğunu.  Gönül  haber  vermeden  asla  gelmezdi
normalde.  Neden  böyle  bir  günde  pat  diye  çıkıp  gelmişti  ki?  Böylesi  bir
tesadüf, kaderin bir oyunu muydu?
Gönül  salondan  Reyyan’ın  çıktığını  görünce  şoka  girdi,  kilit  vurulan
dudaklarından  tek  kelime  dökülemedi.  Acı  bir  gerçekle  yüzleşiyordu  şimdi.
Sanki tüm hayatı paramparça edilip avuçlarına bırakılmıştı. Yaşadığı yıkımın,
hissettiği  acının,  boğazına  oturan  yumrunun  ona  hissettirdiği  ömürlük  sancı
tarifsizdi.  Dizleri  bedenini  taşıyamaz  bir  duruma  geldi.  Sanki  bu  dünyanın
tüm  yükü,  onun  omuzlarındaymışçasına  çöktü  bedeni.  Uykusuz  geceler
boyunca  düşünüp  bir  türlü  konduramadığı  gerçek  tüm  dehşetiyle  duruyordu
karşısında.  Ya  Miran  hiç  bırakmadıysa  Reyyan’ı?  Ya  asıl  oyun,  Reyyan’a
değil de, kendisine oynandıysa?
Şimdi bu soruların cevabı, en acı şekilde duruyordu karşısında.
Kalan son umut kırıntılarını da acı bir rüzgâr savurmuştu. Sadece umutları
değil,  aklı  ve  fikri  de  gitmişti  o  rüzgârın  ardından.  Bir  şeyleri  düzeltmeyi,
kaybettiği kocasını yeniden kazanmayı isterken gördüğü manzara yıkıcıydı.
Miran ve Reyyan beraberdi. Ölüm gibiydi bu, ölümden de beterdi.
Aynı  nefretle  kendisine  bakan  Reyyan’ın  gözlerine  baktı  uzun  uzun.  Bu
evde  bu  kızın  ne  işi  vardı?  Nefes  alamıyordu.  Sanki  görünmeyen  bir  el
kalbine, defalarca neşter vurmuştu.
Dili  lal  olmuş,  kelimeleri  tükenmiş,  gözlerinin  feri  solmuştu.  Konuşmak
istiyor  ama  söze  nereden  başlayacağını  kestiremiyordu.  Can  çekişen  kalbini
son  bir  umutla  iyileştirmek  isterken  ağır  bir  darbeyle  tamamen  öldürmüştü.
Yenilgiydi  ona  kalan.  Gönül,  bu  gece  kalbinin  ölüşüne  şahitlik  edecekti.
Aslında  hiçbir  zaman,  Miran’ın  kendisini  sevmediğini  kabul  etmemişti.  Hep
bir umuda sarılmış, hasretle beklemişti o günleri.
Miran’ın  onu  sevmeyişini,  Reyyan’ın  varlığına  bağlıyordu.  Parmağını


kaldırıp Reyyan’ı işaret etti suçlarcasına. “Sen?” dedi boğuk bir sesle. “Sen!
Senin ne işin var burada?”
Reyyan’ın  hissettikleri  de,  Gönül’ünkilerden  farklı  değildi.  Karşısında,
görümcesi  bildiği  kadını  tekrar  ama  başka  bir  sıfatla  görmenin  öfkesi  vardı
tüm bedeninde. Ona göre Gönül, alçak bir kadındı. Bile isteye, kocasını başka
bir kadınla paylaşmıştı. Böyle bir iğrençliği kaç kadın kabul edebilirdi ki bu
hayatta?
“Ne  o?  Beni  gördüğüne  sevinmemiş  gibisin.”  Gönül’ün  üzerine  doğru  bir
adım attığında, Eylül korkuyla ısırdı dudaklarını. Nergis Hanım çoktan almıştı
telefonu eline, burada kıyametin koptuğunu haber veriyordu yeğenine.
“Seni  gördüğüme  sevinmek  mi?”  Şaşkınca  buruşturdu  suratını  Gönül.
Reyyan’ın  pişkin  pişkin  yüzüne  bakması  karşısında  afallamasının  yerini
şiddetli bir öfke devralıyordu.
Reyyan  ise  gayet  memnundu  bu  tablodan.  O  başını  öne  eğecek  hiçbir  şey
yapmamıştı. Eğer günün birinde Gönül ile yeniden yüz yüze gelmez ve kinini
yüzünü kusmazsa içi rahat etmezdi.
“Sen,”  dedi  Gönül  bir  kez  daha.  Anın  şoku,  konuşmasına  hâlâ  izin
vermiyordu.  “Aslında  hep  buradaydın  değil  mi?  Miran  seni  hiç  bırakmadı.”
Kendince  cevapladığı  sorulara  bir  anlam  veremediği,  ellerini  şaşkınca
dudaklarına  kapatışından  belli  oluyordu.  Titriyordu  elleri.  “Bana  oyun
oynadınız, hepiniz!” Gözlerini Eylül’e çevirdi. Sözde en yakın arkadaşı olan
kıza.
“Sen de mi?” dedi hayal kırıklığıyla. “Sen de mi Eylül?”
Eylül  ağlamak  üzereydi.  “Hayır,”  diyerek  kafasını  salladı.  “Yemin  ederim
öyle  değil  Gönül.  Reyyan’la  daha  bugün  tanıştım  ben.  Asıl  suçlu  abimle
sensin,”  diyerek  çıktı  sıkıştığı  durumdan.  “Reyyan’a  oyun  oynayan  sizdiniz!
Annemle bir oldunuz ve üçünüz bu kızı kandırdınız!” Elini kaldırıp Reyyan’ı
işaret  ettiğinde,  Reyyan  şaşkındı.  Eylül’ün  onu  savunması,  garipsenecek  bir
durumdu. Neticede onlar hiç tanışmazken, Gönül’le ikisi çok yakın arkadaştı.
Demek  ki,  dünyada  hâlâ,  sol  yanına  adalet  duygusunun  ağır  bastığı  insanlar
vardı.
“Ben  her  şeyi  Miran’ı  kaybetmemek  için  yaptım!”  dedi  Gönül  evi
inletircesine  bağırırken.  Elindeki  kâğıdı  öfkeyle  yere  savurdu.  “Sus  dedi
sustum,  konuşma  dedi  konuşmadım,  rol  yap  dedi  yaptım!  Her  gece
ağlamaktan canım çıkarken, sabah hiçbir şey olmamış gibi Reyyan’ın yüzüne
gülümsedim!”  Eylül  yere  düşen  kâğıdı  alıp  incelemeye  başladığında  titreyen
ellerini uzattı ortaya doğru Gönül. “Ama bak, bak,” dedi bedeni hummalı bir


hastalığın  pençesinde  kıvranıyormuş  gibi  titrerken.  “Bak  ellerim  bomboş,
Miran yok! Tüm bunlara o Reyyan’la olsun diye mi katlandım!”
Gönül öfke nöbetine tutulmuştu. Reyyan ise alayla kahkaha attı. “Sen başına
gelen  her  şeyi  sonuna  kadar  hak  ettin!”  Eylül’ün  elindeki  kâğıdı  çekip  aldı
hızla.  Bu  bir  boşanma  celbiydi.  Demek  ki  Miran,  gerçekten  de  boşanıyordu
Gönül’den. Gönül ona diş bileyerek bakarken, boşanma celbini suratına doğru
savurdu Reyyan.
“Benim  dünyamı  başıma  yıkarken  mutlu  olabileceğini  mi  sandın  sen?”
Şimdi  Reyyan’ın  ses  tonu  da,  olabileceği  en  uç  noktadaydı.  “Sen  iğrenç  bir
kadınsın  ve  ben  sana  zerre  acımıyorum.”  Tiksinircesine  bakıyordu  yüzüne.
Gönül’ün ela gözleri birer alev topunu anımsatıyordu. Hiç iyi bakmıyorlardı.
“Ben bunca çileyi Miran senin olsun diye çekmedim!” Kendisini bilmez bir
halde, tüm had sınırlarını aşarak yürüdü Reyyan’ın üzerine. Kollarından tutup
hiddetle sarstı. “Gideceksin buradan! Geldiğin yere geri döneceksin!”
Reyyan  zaten  Miran’ın  yanında  bile  isteye  durmuyordu,  burada  kalmak
içinde  can  atmıyordu  fakat  bu  kadın  böyle  söyleyince,  inadına  gitmiyorum
diye bağırası geldi. “Giden ben olmayacağım,” dedi asabi bir ses tonuyla.
“Evli  bir  adamla  yaşamayı  kabul  ediyorsun  yani?”  diye  sordu  Gönül
kaşlarını  kaldırarak.  Reyyan’ın  damarına  fena  halde  basıyordu.  “Senin  gibi
kadınlara ne denir biliyor musun?”
Gönül’ün ağzını açmasına, tek kelime daha etmesine izin vermedi Reyyan.
Söylemek  istediği  şeyi  dillendirmesine  müsaade  etmedi.  Günler  öncesinde
Miran’a attığın tokadın beş katını, Gönül’ün suratında patlattı.
Nergis  Hanım  ve  Eylül’ün  gözleri  faltaşı  gibi  açılırken  Gönül,  kıpkırmızı
olan  yanağını  tuttu  şaşkınca.  Sanırım,  o  da  daha  fazla  duramayacaktı.  Ki
zaten,  şiddete  oldukça  meyilli  olan  bir  kişiliğe  sahipti.  Reyyan’ın  üzerine
atılıp var gücüyle itti. Reyyan geriye doğru sarsılıp düşme tehlikesi geçirirken
aklında  sadece  bebeği  vardı.  Eğer  ona  bir  şey  olursa,  şüphesiz  bu  kadını
öldürürdü.
Bir  karşılık  verip  vermeme  konusunda  tereddüt  ediyordu  şu  an.  Gönül  ise
her  an  yeniden  üzerine  atlayacak  gibiydi.  Deli  tarafı  bu  kadını  paramparça
etmek isterken, diğer yanı sakin kalmasını, bebeğini düşünmesini söylüyordu.
Birileri  hamile  olduğunu  anlayacak  diye  de  ödü  kopmuyor  değildi.  Dahası,
bebeğine bir şey olacak endişesi sardı her yanını.
Gönül  yeniden  saldırıya  geçtiğinde  artık  çok  geçti.  Benliğini  ele  geçiren
öfke, Reyyan’ın en çevik düşmanıydı. Tüm dünya dur dese duramazdı ve şu


an  bu  kadını  kimse  elinden  alamazdı.  Gönül’ün  ona  vurmasını  engellerken
saçlarını doladı ellerine. Eylül araya girmek istese de beceremiyordu.
Ne  ara  bu  hale  gelmişti?  Nasıl  olmuştu  da  böyle  bir  insana  dönüşmüştü?
Hiçbir şey bilmiyordu. Tek bildiği, artık eskisi kadar saf ve masum olmadığı
idi.
Bu tekinsiz kavga, hiç hoş olmayan bir şekilde sonuçlandı. Gönül dengesini
yitirip  düştü  ve  kafasını  vurdu.  Reyyan  geriye  çekilirken  şaşkındı.  Böyle
olsun  istememişti,  şimdi  yerde  baygın  kadına  bakarken  elleri  korkudan
titremeye başladı.
***
Miran  geç  kalmıştı.  Teyzesinin  evine  geldiğinde  kapının  önünde  gördüğü
ambulansla  kalbi  sıkışmıştı.  Tam  tersini  düşünmüştü.  Gönül’ün  Reyyan’a
zarar  verdiğini  sanmıştı.  Zaten  Gönül  böyle  bir  kapasiteye  sahipti.  Fakat
durumu öğrendiğinde bir hayli şaşırdı.
Neticede,  şu  an  hastanedelerdi.  Doktorlar  Gönül  ile  ilgilenirken  Miran  ve
Eylül  kapıda  bekliyordu.  Teyzesi  evde,  Reyyan’la  birlikte  kalmıştı.  Endişeli
bedenini, kapının bitişiğinde duran koltuklara attı Miran. Birbirine kenetlediği
ellerine  kafasını  koydu.  Derin  bir  düşünce  almıştı  zihnini.  Yaptığı  hata
birbirinden  felaket  sonuçlar  doğurmuştu.  Düzelteyim  derken  daha  fena
batmıyor  muydu?  Nasıl  çözecek,  yıktığı  hayatları  nasıl  düzeltecek  hiç
bilmiyordu.
Kimse  kırılsın  istemedikçe,  paramparça  oluşlarına  şahitlik  ediyordu
kalplerin.
Aklının  bir  tarafı  Gönül’deyken  diğer  tarafı  Reyyan’daydı.  Reyyan’ı  iyi
tanıyordu.  Şu  an  vicdan  azabından  kendisini  yiyip  bitiriyordu  kesin.  Onu  bu
hale  getirenin  kendisi  olduğunu  bilmek  canını  yakıyordu.  Omzuna  dokunan
elle kaldırdı başını. Eylül buruk bir tebessümle bakıyordu Miran’a. “Sabırlı ve
sakin olmalısın,” dedi. “Bütün bunlar geçecek.”
Miran  da  gülümsedi  gayriihtiyari.  “Hiçbir  şey  geçmiyor,”  diye  bağırmak
gelse de içinden, sadece sustu. “Neler geçmedi ki?”
Kafasını  geriye  yasladı.  Dakikalar  geçmek  bilmiyordu.  Hastanelerin  soğuk
bir  yüzü  vardı  ona  göre.  Oldu  olası  sevmezdi,  bu  asık  suratlı  duvarları.
Babasını öldüğünde hastanenin buz gibi morguna kapatmışlardı. O gün nefret
etmişti  Miran  hastanelerden.  Çok  geçmemişti,  babasının  ardından  annesi  de
sık  sık  hastanelere  gelir  olmuştu.  Miran’ın  başını  okşar,  “Burada  iyi
olacağım,”  derdi.  Ama  iyi  olamamıştı.  Bir  süre  sonra  annesinin  de  acı


haberini,  yine  bu  koridorlarda  almıştı.  Küçüktü  o  zamanlar…  Elleri  küçük,
kalbi küçük ama acısı büyüktü!
Aradan yıllar geçti. Kendisi küçük, acıları büyük olan o çocuk büyüdü. Ne
yitirdiklerini  unuttu  ne  de  buna  sebep  olanı.  Acısı  yüreğinde  harmanlanıp
intikam  ateşine  dönüştü.  Yaktı,  yakabildiğince  yaktı.  Fakat  sonunda  ortaya
çıkan külleri derleyip toplamak, yine ona kaldı.
Bunca  acıyı  boşa  çekmezdi  hiç  kimse.  Ve  bunca  ölümün  intikamından,
kolay kolay vazgeçilmezdi, bu kadar sevmeyince. Çok seviyordu Miran. Her
şeyden,  herkesten  vazgeçecek  kadar  çok.  Ettiği  intikam  yeminine  sırt
çevirecek kadar da, delice.
Odanın  kapısı  açıldığında  oturdukları  yerden  doğrularak  kalktılar.  İkisinin
de  gözleri  doktorun  yüzüne  bakıyordu.  “Gönül  nasıl?”  diye  sordu  Miran
endişeyle. “İyi mi?” Gönül’e bir şey olsun istemezdi, özellikle buna Reyyan
sebep olsun, hiç istemezdi.
“Çarpmanın  etkisiyle  bayılmış  sadece,  şu  an  gayet  iyi.”  Doktorun  sözleri
genç  adama  rahat  bir  nefes  aldırdı.  Omuzlarından  koca  bir  yük  kalkmış
gibiydi.
“Yine  de  dikkat  etmeniz  gerekiyor,”  diyerek  devam  etti  doktor.  “Böyle
durumların ardından geçecek yirmi dört saat oldukça önemli. Hastada kusma
ve mide bulantısı gibi şikâyetlerle karşılaşırsanız mutlaka hastaneye gelmeniz
gerekir.”
“Anladım,  teşekkür  ederim,”  diye  mırıldandı  Miran.  Doktor  yanlarından
uzaklaşırken  Eylül,  Miran’ın  koluna  dokundu.  “Onu  bizim  eve  götüreceğim.
Sen Reyyan’ı da al git.”
Miran  olur  der  gibi  salladı  kafasını.  “Ailesini  arama.  Telaş  yapmasınlar
boşuna.”  Sözlerinin  ardından  gözleri,  Gönül’ün  bulunduğu  odaya  çevrildi.
Derin bir nefes aldı. “Sen burada bekle Eylül. Son kez konuşacağım onunla.”
Eylül’ü ardında bırakarak odaya yürüdü Miran. Kapısını açmak da, içeriye
girmek  de  ölüm  gibi  geliyordu.  İyi  veya  kötü…  Birbirleriyle  bir  şeyleri
paylaşmışlardı.  Her  ne  kadar  Miran  için  bir  anlam  taşımasa  da  bu  evliliğin
Gönül için ne kadar değerli olduğunu biliyordu.
Usulca  açtı  kapıyı.  Yavaş  adımlarla  daldı  içeriye.  Gönül’ü  en  son  gördüğü
gün,  şiddetli  bir  şekilde  kavga  edip  ayrıldıkları  gündü.  Görüş  açısına  Gönül
girdiğinde  içi  acıdı  ister  istemez.  Gözlerine  bakmak  daha  önce  hiç  bu  kadar
zor  gelmemişti.  Öfkeliyken  daha  kolaydı  her  şey.  O  zaman  gözü  hiçbir  şeyi
görmezdi  insanın.  Vicdanı  dile  geldiği  zaman,  sözcükler  dile  ıstırap


veriyordu.
Kızamıyordu  da  Gönül’e.  Neden  geldiğini,  ortalığı  neden  karıştırdığını  da
soramazdı. Âşık bir kadından ne beklenirdi ki? Biliyordu da zaten, Gönül’ün
boşanma konusunda ona ne denli zorluk çıkaracağını. “Nasılsın?” diye sordu
düz bir sesle. Ayaklarının dibindeki sandalyeye yavaşça oturdu.
Gönül  dışarıya  bakıyordu.  Ne  kapı  açıldığında  ne  de  burnuna  sevdiği
adamın  kokusu  dolduğunda  çevirmişti  kafasını.  Çünkü  biliyordu.  O  gözler,
ölümü olacaktı. “İyi miyim sence?”
“İyi olmanı istiyorum.” Yutkundu Miran. Kelimeler azap vericiydi. “Çünkü
artık ben senin hayatında…”
Gönül tiz bir sesle isyan etti, avuçlarını kulaklarına siper ederken. “Duymak
istemiyorum,”  diye  haykırdı.  “Dayanamam  söyleme,  söyleme,  ne  olur
söyleme…”
Miran  artık  dayanamıyordu.  Yerinden  hızla  kalktığında  altındaki  sandalye
gıcırdayarak  geriye  gitti.  Yatağa  doğru  sürükledi  bedenini.  Gönül’e  yaklaşıp
ellerini  çekti  kulaklarından.  Ardından  çenesinden  tutup  yüzünü  gözlerine
hapsetti.  “Yine  yapıyorsun,”  diye  mırıldandı.  İçi  acıyordu.  “Beni
merhametimden  vuruyorsun  Gönül…”  Gönül,  dolan  gözleriyle  kendisine
ölüyormuş  gibi  bakarken,  Miran  gözlerini  yumdu.  Derin  bir  nefes  aldı.
“Neden? Neden? Neden?”
“Ben  bir  şey  yapmadım,”  dedi  Gönül,  içli  bir  hıçkırık  koyuverirken.
“Sadece sevdim. Seni sevdim, çok sevdim.”
“Belki  de  en  büyük  yanlışındı  bu.  Olmayacak  bir  hayalin  peşinden  koştun
sen.  Beni  sana  zorla  hapsetmeye  çalıştın.”  Ellerini  Gönül’ün  çenesinden
çekerken, yüzünü yüzüne biraz daha yaklaştırdı. Kaşları istemsizce kalkmıştı.
“Ama yapamadın. Benim özgürlüğüm, senin parmak uçlarında değil artık.”
Gönül  duyduklarıyla  birlikte  inkâr  edercesine  kafasını  salladı.  Böyle  bir
sonu  kabullenemiyordu.  Yataktan  kalkıp  Miran’ın  dizlerinin  önünde  çöktü.
Sanki  az  önce  Miran  onu  uyarmamış  gibi.  “Öldür  beni  Miran…  Ama  böyle
söyleme!”
Yine  yapıyordu.  Miran’ın  vicdanına  kurşun  sıkıp  en  hassas  noktasından
yaralıyordu  onu.  Sona  gelinmişti.  Artık  ne  konuşacak  bir  şey  kalmıştı  ne  de
birbirlerini görmelerine bir sebep. “Kalk!” diye bağırdı Miran.

Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling