Hercai hercai
Download 1.36 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Hercai
19
SERSERİ YAĞMURLAR Yitirilen ne çok şey vardı bu hayatta. En önemlisi, su gibi akıp giden ömürdü mesela. İnsan yaşamı boyunca birçok kedere sürer yüzünü. Veya hiç bitmeyeceğini sandığı bir mutluluğun peşinde sürünür. Bu süreçte sürekli kaybeder bir şeyleri. Malını, mülkünü… Eşini, dostunu… Sağlığını, mutluluğunu… Bunlara üzülmekle geçirir zamanını. Yitirdiklerine üzülürken her saniyenin nefesini ondan çaldığını bilmez. Bir bakar ki ömür tükenmiş, zeval olmuş. Acıların pençesine şuursuzca teslim edilen yıllar, kaybolmuş. Oysa bilmelisin insan. Aldığın nefes dahi, geri gelmiyor inan. Kışın başlangıcıydı. Hazin sonbaharlar İstanbul’a veda etmiş, kara kış kapıya dayanmıştı. Kış sadece İstanbul’a değil, Reyyan’ın kalbine de gelmişti sanki. Onun yazı, gerçekleri öğrendiği gün bitmişti. O gün bugündür, bir harabeden ibaret gibiydi. Bir türlü iyi olamıyor, iyileşemiyordu. Dün olanlar ise, hâlâ çıkmıyordu aklından. Kendisini nasıl kaybettiğini, Gönül’e nasıl zarar verdiğini bilmiyordu. Dahası bundan hiç pişmanlık duymadığı için kendisinden nefret ediyordu. Gönül’ün iyi olduğunu öğrenmesi yüreğini bir nebze ferahlatsa da, hâlâ yolunda gitmeyen bir şeyler vardı sanki. Kurtulamıyordu. Ayağında prangalar vardı, bileklerinde ise görünmez kelepçeler. Onu bu eve, bu adama mecbur bırakıyordu. Tüm sevdiklerinden uzakta, bir kâbusu yaşıyordu. Çok sorguluyordu hayatını. Eğer Miran ile olan evliliği sahte olmasaydı bu evdeki yaşantısı nasıl olacaktı? Mesela Miran, nasıl bir adamdı? Neleri sever, nelerden hoşlanmazdı? En sevdiği yemek neydi? Kaçta uyur, kaçta uyanırdı? Miran gerçekten âşık bir adam olsaydı, Reyyan’ın gözlerine nasıl bakardı? Bir önemi yoktu artık. Nasıl olsa paramparça olmuştu umutlar, bir karanlığın peşine sürüklenip yok olmuştu hayaller. Karalar çalınmış ömrünün, ne bir tadı vardı ne de tuzu. Kendisini kapattığı bu odadan dışarı çıkmamıştı dünden beri. Camın önünde durup dışarıyı, fırtınanın dalları ve yaprakları savurmasını seyrediyordu sebepsizce. Tıpkı Miran’ın, Reyyan’ı rüzgârına hapsedip acımadan savurduğu gibi. Sonra yağmur yağmaya başladı. Birdenbire bastıran bu şiddetli yağmur, Reyyan’da ağlama isteği uyandırdı. Serseri yağmurlar uslu durmuyordu. Körpe bir yüreğin acılarına tuz biber oluyordu. Asla duymak istemediği bir gerçeği haykırıyordu insafsızca. Sonra bir hakikat tebelleş oluyordu sol yanına. Usul usul acıtıp çığlık çığlığa haykırıyordu. “Sen onu hâlâ seviyorsun…” Ellerini kulaklarına kapattı duymamak için. Sanki o ses içinden gelmiyormuş gibi. İçindeki küçük kız çocuğu aynı şeyleri fısıldayıp duruyordu Reyyan’ı delirtmek istercesine. Çok zordu… Mantığının sesine kulak verip kalbine yasaklar koymak. Bir yerlerde gerçekler avaz avaz haykırılırken aşka karşı savaşmak! Arkasını dönüp yatağa geri dönerken fark etti, yerde duran ikiye katlanmış kâğıdı. Yalancı bir öfkeyle yere eğilip kavradı kâğıt parçasını. Açarken nedensizce gülümsedi. Sonra da bu ansızın gülümseyişi karşısında sinirlendi. Şüphesiz bunun için de Miran’ı cezalandıracaktı. Büyük bir heyecanla açtı kâğıdın kıvrımını. Ne güzeldi senin sesin… Oysa ben, adımı duymayı bile reddettim. Ne güzeldi o ellerin… Bıraktığımdan beri nasıl üşüyorum, bir ben bilirim… Odama doğmadı güneş hiç, karanlığımla kaldım öylece. Aslında sen gittin gideli, gündüzler bile nasıl gece! Yüzüm yok hiç, biliyorum. Utanıyorum bunları söylemeye… Gönlümün isyanı duraksız, senin adını haykırıyor hece hece. Download 1.36 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling