Hercai hercai
SEVDANIN TEHLİKELİ KIYILARI
Download 1.36 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Hercai
2
SEVDANIN TEHLİKELİ KIYILARI Öfkesini bileyen keskin bir acının, bıçak gibi saplanıp kaldığı geçmişin parmak uçlarında sallanıyordu genç adam. Biliyor, hatta kabul ediyordu. Hâlâ geçmişte yaşıyor olmak bir nevi saplantı olsa gerekti. Fakat buna engel olamıyordu. Küçüklüğünden bu yana, ömrünün her saniyesine mıh gibi çakılıp kalmış kirli anılar, kötülüğü kalbine ince ince işlemişti. Dilinde hep bir intikam narası, yüreğinde küf kokulu yıllanmış yaraları vardı. Uzandığı koltukta, kucağındaki bilgisayarla birlikte uyumama savaşı veriyordu. Gelen e-postalarını kontrol ederken birçok düşünce aynı anda yer ediyordu zihninde. Konaktan ayrıldıklarından beri, içinde garip bir huzursuzluk vardı Miran’ın. Mardin’e gelişinin tek bir amacı vardı, o da Hazar Şanoğlu’nun kızını almaktı. Ve bunun için attığı tüm adımlar, planları doğrultusunda sorunsuz işliyordu. Neden bu denli huzursuzdu ki? Aslına bakılırsa bundan keyif alması gerekiyordu. Tahmin ettiğinden fazla kolay yol alıyordu çünkü. Bir insanın, bir insana duyabileceği kinin zirvesindeydi Miran’ın o adama hissettikleri. Bir intikam planı belirlemiş ve bunu eğlenceli bir oyuna çevirmişti. Bunun için düşmanının kızını seçmişti üstelik. Hiçbir günahı olmayan, masum bir canı. Reyyan ile evlenecekti. Bunun için o adamın hayatına casus gibi sızmış ve kısa sürede kendini sevdirip güvendiği bir insan olmuştu gözünde. Bugün konakta gördüğü tüm yüzleri, zihninde canlı tutmaya çalıştı genç adam. Hepsinin gülümseyen yüzleri gözünün önüne geldiğinde dudakları tehlikeli bir gülüşle kıvrıldı. Miran’ın gerçek kimliğini öğrendikleri zaman, yüzlerindeki gülen maskelerin düşüşü fazlasıyla heyecan verici olacaktı. Hazar denilen adam, kızını kime verdiğini bilse bugünkü gibi gülümser miydi mesela? Bu kanlı oyunda perdeler çekilip gerçekler gün yüzüne çıktığı zaman, asıl savaş başlayacaktı. Uyku bağımsızlığını ilan ettiğinde gözkapakları yavaşça kapandı. Ve zihninin ona sunduğu güzel bir manzara belirdi karşısında. Reyyan… Reyyan, Miran’ı birkaç gündür tanıyor olsa da, Miran bir senedir izliyordu Reyyan’ı. Attığı her adımda, aldığı her solukta, o fark etmese bile ensesindeydi. Yine de bugünkü halini bir türlü unutamıyordu. Ürkek bir ceylanı andırıyordu hareketleri. Her şeyden bihaber oluşu da işin cabasıydı, Miran bundan keyif alıyordu. Onun canını yakacak olma düşüncesi bile zalim ruhuna zevk veriyordu. Sehpaya konulan kupanın çıkardığı uğursuz sesle gözlerini aralamak zorunda kaldı. Gönül ona kahve getirmişti. Yerinden hafifçe doğrulup kahveye uzandı. Uyumak istemiyordu zaten. Sıcacık kahveyi yudumlarken hâlâ bilgisayar ekranındaydı gözleri. Gönül ise hemen karşısına oturmuştu, gözleri ise Miran’ın üzerindeydi. “Yoruldun artık, bıraksan?” “Birazdan,” dedi Miran, gözlerini tekrar bilgisayara çevirirken. Tek cümlelik cevabı konuşmak istemediğinin kanıtıydı aslında. Gönül ise konuşmakta ısrarcıydı, özellikle Reyyan konusunda. “Bir şey soracağım?” Fısıltı halinde çıkan sesi, büyük bir merak barındırıyordu. Gözlerini Miran’dan ayırmadan kendisine bakması için bekledi sabırla. Miran tek kaşını kaldırarak Gönül’e ne soracaksın der gibi baktığında Gönül kollarını birbirine kenetleyerek oturduğu koltuktan kalktı. “Ya Reyyan,” dedi düz bir sesle. “Sana âşık olursa?” Genç adamın dudakları yana doğru kıvrılmıştı alayla. Umurunda mıydı böyle bir şey? Gönül neden saçma sapan sorular soruyordu ki? “Olmaz,” dedi dalga geçercesine. “Ya olursa?” diyerek ihtimalleri zorlayan Gönül, Miran’ı kızdırıyordu. “Sanmıyorum Gönül. Olsa bile umurumda değil!” Sert sesi kesin ve katiydi. Gerçekten de umurunda değildi, neticede babasından istemişti ve babası da kızını Miran’a vermişti. Reyyan, Miran’ı sevse ne, sevmese ne olurdu? Miran her türlü istediğini alacaktı. Anlaşılan Gönül bu konuyu irdelemeye karar vermişti. Oysa Miran, Gönül’ün Reyyan ile ilgilenmesini istemiyordu. Zaten bu konuda da Gönül’ü uyarmıştı daha önce. Bilgisayarı kapatıp önündeki sehpaya uzattıktan sonra yerinden kalktı. “Ben yatıyorum.” Sadece bir iki yudum aldığı kahveyi soğumaya terk etti. *** Alışık olmadığı şehirde, hiç alışkın olmadığı bir yatakta uyumak bir hayli zor geliyordu. Sabaha kadar bir sağa bir sola dönmüş gözünü kırpmamıştı. Biraz uykuya dalmış gibi olsa da, üşüyen bedeni sabahın ilk saatlerinde gözünü açmasına sebep olmuştu. Buralarda yazları havalar ne kadar sıcak olursa olsun, sabahları ve akşamları bir o kadar serindi. Sandalyenin üzerinde duran ince hırkayı üzerine geçirerek balkona çıktı. Midyat’ın serin havasını ciğerlerine doldururken aklında Gönül’ün söylediği sözler vardı. Gerçekten de âşık olur muydu Reyyan ona? Kaldığı otelin lobisine inerek kahvaltı etmeye başladı. Nergis Hanım ve Gönül hâlâ uyuyordu. Telefonu çalınca kimin aradığına bakmadan kulağına götürdü. “Söyle.” Karşı taraftan gelen yanıt, gözlerinin şaşkınlıkla açılmasına sebep oldu. “Tamam,” diyerek telefonu kapatmasının ardından içinde oluşan merak kemirmeye başladı Miran’ı. Reyyan konaktan çıkmıştı. Kolundaki saate takıldı gözleri, henüz sabahın erken saatleriydi. Bu saatte ne diye evden çıkardı ki Reyyan? Merak ediyordu. Dahası, içinde oluşan Reyyan’la tanışma ve konuşma isteğini bir türlü durduramıyordu. Kahvaltısını noktalayarak lobiden ayrıldı ve odasına çıktı. Üzerini değiştirip otelden ayrıldıktan sonra Reyyan’ın peşine düşecekti. Çok geçmeden buldu Reyyan’ı. Nereye gittiğini de öğrenmişti. Sebebini bilmiyordu ama birkaç sokak aşağıdaki teyzesinin evindeydi. Şimdi de geri dönüyordu. Ve Miran, Reyyan’ı konağın olduğu sokağın dönemecinde bekliyordu. Reyyan ise her şeyden habersiz hızlı hızlı yürüyordu. Üzerindeki gülkurusu uzun elbisesi attığı her adımı yavaşlatacak derecede dolanıyordu bacaklarına. Bir de durmadan uçuşan siyah saçları yüzüne düşüyordu. Sağını solunu kontrol ettikten sonra, Midyat’ın dar sokaklarında hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Azat’a yakalanma korkusu ona koşar adımlarla yürümeyi öğretmişti. Azat yirmi beş yaşındaydı. Oldum olası çatık kaşlara ve asık bir surata sahip olması nedeniyle Havin de, Reyyan da çok korkardı Azat’tan. Genelde de asabiydi zaten. Çok konuşmaz, her şeye gülmez, daha çok kızardı. Azat, samimi bir insan değildi, soğukkanlı oluşundan ötürü hem Reyyan ile hem de Havin ile arasına aşılmaz bariyerler koymuştu. Evlerinin olduğu sokağın dönemecine geldiğinde ise durup derin bir nefes aldı. Duvarın ardından dönüldüğünde konak göze çarpıyordu. Yeniden adım atıp duvarın öbür yüzüne geçmek istediğinde birisine çarptığını fark etti. Kafasını kaldırdığında karşısında gördüğü suret onda şaşkınlık yarattı. Miran’dı bu. Samimiyetsiz mavi gözlerini Reyyan’ın üzerine salmış, adı konulamayan çarpık bir gülüşle yüzüne bakıyordu. İrkildi istemsizce Reyyan. Konağın olduğu sokakta birden önüne çıkması kadar saçma bir tesadüf olamazdı. Ne yani, Miran, Reyyan’ı mı takip ediyordu? Göz göze geldiklerinde, bir müddet ikisi de konuşmadı. Reyyan sağa sola bakmaya başladı, sokak hem fazlasıyla dar hem de tenhaydı. Aslında burada onları görebilecek hiç kimse yoktu, Azat ve Bedirhan dışında. Sadece onlar kullanırdı eve gelirlerken bu yolu. Genelde de yürümek yerine araba kullandıkları için bu düşük bir olasılıktı. Bakışları tekrar Miran’ı bulduğunda kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. İnsanın içine işleyen delici mavi gözler böylesine değişik bakarken sakin kalması, mümkün değildi. Miran kendisine bir adım attığında Reyyan iki adım geriye gitti. Neden korktuğunu bilmese de korku şu durumda engelleyebildiği bir duygu değildi. Benliğini saran heyecanın sebebini ise bilmiyordu. Utanıyor muydu? Fazlasıyla… Avuç içlerini soğuk terler kapladı. Peki ya bu korkunun sebebi sadece biri görecek endişesi miydi? Değildi… Küçük kalbi, büyük bir aşka yelken açıyordu. Deniz mavisi gözlerde, sonunu göremediği bir yolculuk için hazırlık yapıyordu yüreği… Henüz farkında olmasa bile! Reyyan’ın panikle iki adım geriye gitmesi Miran’ın hoşuna gitmişti. Korkuyor muydu yoksa kendisinden? İşte bu daha eğlenceli olurdu Miran için. Bu zamana kadar hep uzaktan gördüğü suret ilk defa bu kadar yakınında, hatta bir nefes uzağındaydı. Şimdi daha yakından görüyordu yüzünü. Korkunun dalga dalga yayıldığı yüzü solmuş, beyaz teni daha da beyaz olmuştu sanki. Elbisenin rengine bürünen aralık küçük dudakları, telaşından titriyordu. Kuzguni koyu renk gözleri Miran’ı huzursuz eden yegâne nedendi. Bu bakışlardı genç adamı tedirgin eden. Fakat bunu aşacaktı. Aştığı bunca engel, bu kız için değil miydi? On dokuz yaşında, hayatının baharında genç bir kızdı Reyyan. Miran’ın bariyerlerine çarpmasıyla tökezlemiş, tehlikenin kollarına düşüvermişti. Miran, Reyyan’ı göz hapsinden çıkarmadı bir süre daha. Tepeden tırnağa süzdü bedenini, bu Reyyan’ı daha da tedirgin etti. İnce bir bele, günaha davet eden bir fiziğe sahipti. Zaten güzel olmasaydı, Miran intikam için onu seçmezdi. Her şeyin bir bedeli vardı bu hayatta, güzelliğin de. “Ne bakıyorsun?” diye soran Reyyan aralarındaki ıssız sessizliği yok etti. “Ayrıca ne yapıyorsun burada?” Sesi istemsizce titremişti. Miran dağılan düşüncelerini acilen toparladı. Yüzüne yerleştirdiği sahte tebessümle ellerini havaya kaldırdı, teslim olan bir suçlu misali. “Korkma Reyyan,” dedi gözlerini etrafta gezdirirken. Ardından karşısındaki kızın ürkek, kara gözlerinde buldu kendisini. “Sokakta bizden başka kimse yok.” İsmini Miran’ın ağzından duymak Reyyan’ı daha değişik bir duyguyla karşılaştırmıştı. Bu kadar güzel telaffuz etmek zorunda mıydı adını? “Senin burada ne işin var?” Dehşete kapılmış gibiydi bu soruyu sorarken. Gözlerini Miran’ın gözlerinden kaçırdı. Mavi gözleri içinde sürüklendiği korkunç bir girdap gibiydi, kaybolmaktan korkuyordu. “Ben de bilmiyorum.” Şu an yalansız bir cümle çıkıyordu genç adamın ağzından. Sahi neden buradaydı? Daha gece umurumda değil demişti Gönül’e. Neden can atmıştı Reyyan’la konuşabilmek için? “Belki de seninle tanışmak istiyorumdur, olamaz mı?” Reyyan gözlerini Miran’ın arkasında kalan yola dikti. “Eve gitmeliyim.” Biraz daha kalırsa sebebini bilmediği bir şekilde düşüp bayılacaktı. Evine varmasına sadece birkaç dakika kalmışken bir anda karşısına Miran çıkıyor ve yolunu kesiyordu. Üstelik bu şekilde konuşmaları doğru değildi. Gitmek için bir adım attığında Miran kolundan tutarak durdurdu Reyyan’ı. Dudakları sahte bir gülücükle kıvrılmıştı her zamanki gibi. Eğilip Reyyan’ın kulağına sessizce fısıldadı. “Daha tanışmadık ki.” Gözleri korkuyla açılan Reyyan seri bir şekilde nefes alıp vermeye başladı. Bakışları bir kere daha etrafı taradı, biri görse şuracıkta düşer bayılırdı. Tüm cesaretini toplayarak hâlâ kolunu tutan adamın gözlerine baktı. “Mardinli bir kızı istiyorsun ama daha ailesini bile tanımıyorsun, bu şekilde önüme çıkman doğru değil!” Bir çırpıda söylediği bu sözlere Miran sadece gülümsedi. “Biri bizi görürse, özellikle Azat görürse, bu senin için hiç iyi olmaz.” Miran, dudaklarından eksilmeyen alaycı gülümsemeyle inanamıyormuş gibi baktı. Reyyan onu Azat ile mi tehdit ediyordu? Çetin ceviz çıkmıştı kız. Duruşundan ziyade güçlü ve cesur. Söylediklerine alay eder gibi gülümsemeye devam eden Miran’a şaşkınlıkla baktı Reyyan. Komik miydi sözleri? Kolunu çekiştirdi fakat Miran o kadar sıkı tutmuştu ki kurtaramadı. “Seni istemiyorum ben, boşuna gelme bir daha,” dedi sinirinden. Bu cesareti, annesinin ona verdiği sözden alıyordu. “Annemle konuşacağım ve bu işin olmayacağını söyleyeceğim.” Genç adamın eli biraz gevşedi. İşte şimdi şaşırmıştı. Yine de bozuntuya vermemek adına belli belirsiz silik bir şekilde tebessüm etti. “Baban öyle demiyor ama,” dedi kendinden emin duruşuyla. “Beni damat olarak kabullendi bile. Ayrıca, buralarda kız verildikten sonra geri dönüşü yok diye biliyorum, yanlış mıyım?” Reyyan kuyruğu sıkışmış kedi gibi panikledi o an. Miran’ın verdiği yanıt onu hayal kırıklığına uğratmaya yetmişti. Hani Reyyan istemiyorum derse olmayacaktı bu iş? Nasıl bu kadar emin konuşabiliyordu bu adam? “Bırak kolumu!” Dişlerini sıka sıka söylendi. Bu konuşma gereksiz yere uzamıştı ve Reyyan bu yakınlıktan fazlasıyla rahatsızdı. Miran’ın ise umurunda değildi, Reyyan çırpındıkça hoşuna gidiyor gibiydi. Tuttuğu kolu kendisine çekerek kulağına eğildi bir kez daha. “Bu gece yarısı seni konağın arkasında bekliyor olacağım.” Kara gözleri şaşkınlıkla irileşti Reyyan’ın. “Asla gelmem!” diyerek reddetti. Böyle bir şeyi nasıl teklif eder anlamamıştı. Ama bir yanı da Miran’ı tanımak için can atmıyor değildi. “Kolumu bırak,” diyerek gözlerini Miran’a diktiğinde hemen geri çekti. Göz göze gelmesi bile zarardı kalbine, öyle haşin bakıyordu ki. Miran’ın, “Geleceksin Reyyan,” diyen ses tonu yumuşak ve ikna edici bir tınıyla döküldü dudaklarından. Reyyan’ı karşı koyamayacağı bir yerden vurmaya çalışıyordu. Fakat böyle bir şey mümkün değildi Reyyan’a göre. Yakalanması gibi bir ihtimal vardı ve bu ikisi için de iyi olmazdı. “Seni istemediğimi söyledim sana, tanışmak falan da istemiyorum. Neyin ısrarı bu?” Mümkün olduğunca eğilerek Reyyan’ın kulağına yaklaştı. “Belki de çok şey kaçırırsın.” Fısıltıyla söylediği bu sözcükler Reyyan’ı öldürecekti birazdan. Kalbinin kuş gibi çırpınmasını engelleyemedi. Bedeni can veriyordu bu zalim adamın ellerinde. Birden kolunu bıraktığında Reyyan boşluğa düşmüş gibi oldu. Kafasını ürkekçe kaldırıp Miran’a baktığında ellerini pantolonunun cebine atarak yürümeye başladığını gördü. Reyyan donmuş bir şekilde arkasından bakarken Miran geriye dönerek baktı son kez. “Ben seni bekliyor olacağım Reyyan,” dedi ve tebessümle göz kırptı. “Gelsen de, gelmesen de. Saat tam on ikide!” Son sözlerinin ardından oradan uzaklaştığında, Reyyan hâlâ aynı yerde duruyordu. Tehlikeli bir oyun oynuyordu Miran ve Reyyan bu oyuna çoktan alet olmuştu. Giden adamın ardından baktı bir müddet daha. Gecenin bir yarısı konaktan çıkabilecek miydi? Buna cesareti yoktu ki. Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Neden bu adamın söyleyeceklerini deli gibi merak ediyordu ki? |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling