Hercai II meftun hercai II / meftun
Download 1.49 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Meftun
***
Mardin Akıp giden zamanın, yaralarına merhem olmadığı tek insan Reyyan değildi. Doğup büyüdüğü topraklarda, yıllarca aynı çatının altında yaşadığı biri daha vardı. Azat… Reyyan hiç bilmese de, Azat’ın da içi yanıyordu en az onun kadar. Belki daha fazla. Haddinden fazla. Azat, içine düştüğü aşkın kederinden kurtulamıyordu bir türlü. Faydasızdı her şey. Reyyan’ı düşünmediği tek bir günü yoktu. Gözlerinin gözlerine mıhlanmadığı, onu en son gördüğü günkü çaresizliğinin zihninde canlanmadığı tek bir Allah’ın günü yoktu. Bu durum daha ne kadar devam edecekti böyle, hiç bilmiyordu. Ne zamana kadar yanacaktı içi? Buna katlanamıyordu. Dualar ediyordu kimi zaman. Dayanamıyorum Allahım. Yeter ki aklımdan silinsin yüzü. Bazen de isyana sürükleniyordu ruhu. Ya bu sevdayı kopar yüreğimden ya da canımı çek sök al içimden. Azat’ın duaları kabul olmuyordu. İmtihanı mıydı bu sevda? Dibine kadar battığı bir bataklık gibiydi Reyyan’a duyduğu lanet olası aşk. Kurtulmak adına sarf ettiği tüm çırpınışlarda daha fazla batıyordu. Sanki her gün biraz daha kazıyordu mezarını. Aylar geçmişti o malum günün üzerinden. Reyyan, Miran’la beraberdi, kendisinden çok uzaktı, kabullenmişti bu durumu. Peki neden unutamıyordu onu? Reyyan’a duymak istediği tek duygu nefretken, neden her geçen gün biraz daha fazla azalıyordu öfkesi? Konak yine sessiz ve dingin bir günü yaşıyordu. Akşam yemeğinden bir müddet sonra herkes odasına çekilmişti. Gündüzleri çalışırken onu düşünmeyi engellebiliyordu da, geceler Azat’a azılı bir düşmandı sanki. Akşamın karanlığı çökünce semaya, aşkın ıstırabı da biniyordu omuzlarına. Odasının kapısını araladı Azat, burada nefes alamıyordu. Nereye gideceğini bilmediği halde uzaklaşmak istiyordu konaktan. Belki Midyat sokaklarında dolaşmak biraz iyi gelirdi. Elindeki ceketi sırtına geçirirken merdivenlere doğru yürüdü. Merdivenden attığı birkaç adımda, elleriyle ceplerini yokladı. Sigara paketi yoktu. Gerisin geri yukarıya çıkarken, sigara paketini odasında değil çalışma odasında bıraktığını hatırladı. Akşam yemeğinden önce oturup orada çalışmıştı. Kendi odasının tam tersi istikametinde yürüyüp uzun holün sonundaki odaya yaklaştıkça kulağına çalınan seslerden içeride birilerinin olduğunu anladı. Muhtemelen babası ya da amcasıydı. Şimdi ona nereye gidiyorsun diye sormalarını ve akabinde nasihat vermelerini kaldıramayacaktı Azat. Sigara paketinden vazgeçip geriye dönecekti ki, duyduğu isim onun olduğu yerde çakılmasına sebep oldu. Reyyan... Reyyan’dan bahsediliyordu. Azat ansızın yüzünde beliren acı dolu ifadeyi yok sayarak sessiz sessiz adımladı odaya doğru. Hiç âdeti değildi kapalı kapılar ardında konuşulanlara kulak misafiri olmak, hem de hiç. Meraklı bir insan değildi ama söz konusu Reyyan’dı. Adı bile nasıl da sıkıştırıyordu yüreğini. Kapının hemen ardında duraksayıp içeride konuşulanlara dikkat kesildi. Şu an bulunduğu konumu gururuna yediremiyordu ama kalbi gururunu hiçe sayalı çok olmamış mıydı zaten? Boş verdi. İçeride amcasıyla babası vardı. “Reyyan’ı aradın mı bir daha?” Azat bir kere daha onun adını duyduğunda gözlerini yumdu. Bu soruyu soran babasıydı. “Ya sırf onu aradın diye Miran, Reyyan’ın canını sıkmışsa?” Azat duyduklarıyla beraber hem çenesini hem yumruklarını sıktı. Neyden bahsettiklerini hiç bilmiyordu lakin ortada can sıkıcı bir durum olduğu kesindi. “Hayır,” diyen amcasının sesini işittiğinde konuşulanları daha iyi duyabilmek için kafasını kapıya yasladı. “Miran çok kızgındı, bir daha aramaya cesaret edemedim. Umarım benim yüzümden kavga etmemişlerdir.” Amcası Reyyan’ı aramıştı, sebebini bilmiyordu Azat fakat konuşulanlardan çıkardığı anlama göre Miran’ın bundan haberi olmuştu ve belki de bunun için Reyyan’ın canını yakmıştı. İşte buna tahammül edemiyordu. Miran’ın adının geçmesi dahi öfkesinin celallenmesine sebep olurken bir de yaptıklarını duyması zıvanadan çıkmasına yetiyordu. Nasıl bir adamdı ki, seviyorum dediği kadına rezil bir oyun oynadıktan sonra bir de ailesiyle arasına mesafe koyabiliyordu? Bu yaptığı adamlığa sığar mıydı? “Kesin gidecek misin İstanbul’a Hazar?” Azat’ın kaşları çatıldı. Babası neyden bahsediyordu? Amcası neden İstanbul’a gidecekti ki? “Haftaya gidiyorum abi.” Amcasının kararlı sesini işittiğinde sabırsız bir nefes çekti. Merakı iyice katmerlenmişti şimdi. Amcasının neden İstanbul’a gittiğini öğrenmesi lazımdı. Belli ki ortada ters bir durum vardı. Belki de Miran denen herif Reyyan’a kötü davranıyordu. Buna dayanamazdı Azat. Çünkü Reyyan’a bir şey olursa, yine en çok o üzülürdü. Parmakları kapının kulpunu indirmeye hazır bir vaziyette beklerken amcasının sözleriyle bir anda yıldırım çarpmışa döndü. “Oğlumdan yeterince uzak kaldım,” dedi Hazar Bey. “Ne olacaksa olsun, ben her şeyi itiraf edeceğim.” Oğlumdan uzak kaldım derken neyi kastettiğini anlayamadı. Amcasının tek bir oğlu vardı, o da Bedirhan’dı. Ne uzaklığından bahsediyordu bu adam? Miran’la ne ilgisi vardı. Azat aklına ilk gelen ihtimalin sarsıcılığıyla yutkunamadı o an. Emindi ki amcasının bu söylediklerinin mantıklı bir açıklaması vardı. Ya da Azat yanlış anlamış olmalıydı. Doğru ya… Sonuçta İstanbul’a gideceğim demişti, Miran’a oğlum dememişti, sadece Azat böyle saçma bir anlam çıkarmıştı. “Peki ya Miran?” diye sordu Cihan Bey. “O kabul etmezse bu gerçeği, ya babası olarak görmezse seni?” Duyduğu şu cümlelere kadar, aklından geçen düşüncelerin bir yanılgıdan ibaret olmasını bekleyen Azat’ın şaşkınlığı ikiye katlandı o an. Düşünceleri donuklaştı, boşluğa düşmüş gibi oldu, ne yapacağını bilemedi. Duydukları doğru olamazdı! Babası ve amcası neyden bahsediyorlardı? Amcası neden Miran’ın babası olsundu ki? Bu büyük bir saçmalıktı! Duyduğu bunca şeyden sonra, dayanamadı daha fazla. Aylar boyunca ağzını açmamış, diline Reyyan’ın ve Miran’ın adını almamıştı ancak tahammülü buraya kadardı. Parmakları kapı kulpunu sertçe kavradı ve gözlerinde biriken şaşkınlıkla beraber odaya izinsizce daldı. Karşısında Azat’ı gören iki adam da tedirginlikle susup kaldı. Konuştukları şeyleri Azat’ın duyma ihtimali ikisinin de aklından geçti o an. Zira bu denli afallamış bakışların başka bir açıklaması olamazdı. “Ben, az önce…” dedi Azat, şaşkınlığı diline de vurmuştu, sessizdi. “Ne duydum?” Bakışları bir babasının, bir amcasının üzerinde gezindi. Duyduğu tüm cümleler birbirine girmiş vaziyetteydi, olan biteni nasıl anlayacak, doğruları nasıl kavrayacak hiç bilmiyordu. O, henüz Miran’ın hayatlarına birden girişini kabullenememiş, Reyyan’ı alıp götürdüğü için ona düşman kesilmişti. Amcası nasıl Miran’ın babası olurdu? “Kapıyı kapat Azat,” dedi Cihan Bey ağır bir aksanla. Madem Azat duymuştu her şeyi, o da aralayacaktı geçmişin kapısını bu gece. Oğlundan sır çıkmazdı, biliyordu adam. Nasıl olsa günün birinde ortaya çıkacaktı tüm gerçekler. Saklamak anlamsızdı. Azat kapıyı kapatıp odanın orta yerine vardığında ellerini şakaklarına bastırdı gerginlikle. “Her şeyi duydum,” diye mırıldandı öfkeyle. Hâlâ inanamıyordu. “Oğlum dedin amca!” Bakışlarını amcasından çekip babasına dikti. “Peki ya sen? Sen ne gerçeğinden bahsediyorsun baba? Ne oluyor burada?” Hazar Bey daha oğluna açıklayamadığı sırrı Reyyan’ın ardından Azat’ın da öğrenmiş olmasının verdiği sıkıntıyla tekli koltuğa çöktü. Şimdi yeğeni gözlerinin içine bakacak, hazin geçmişini anlatmasını isteyecekti ondan. Oysa kimse bilmiyordu, o geçmişi anmak bu adamın ömründen ömür götürüyordu. “Duydukların doğru,” dedi yenilgisini kabullenir gibi. Yine binmişti omuzlarına geçmişin tüm yıkıntıları, Download 1.49 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling