Hercai II meftun hercai II / meftun


Download 1.49 Mb.
Pdf ko'rish
bet47/68
Sana05.01.2022
Hajmi1.49 Mb.
#215120
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   68
Bog'liq
Sümeyye Koç - Meftun

göze aldığını... Herkesin bildiği bu gerçeğin sadece Reyyan’dan gizlenmesi haksızlıktı ama söylenilmezdi ki!
Havin, abisine ters bir bakış attı, Azat da bunu fark etmiş olacak ki Havin yanlarına doğru gelirken oradan
ayrıldı.
Ne  yapsa  bu  bakışlara  maruz  kalacaktı  genç  adam.  Sevdasını  fütursuzca  haykırdığı  o  günden  bu  yana,
alnına bir leke gibi bırakılmış sözcükleri en büyük suçu olacaktı. Keşke tutabilseydi dilini, söz dinleseydi ya
yüreği...  O  zaman  böyle  mi  olurdu?  Sadece  kendisi  bilir,  bilir  de  susardı.  Kimse  Azat’ı,  Reyyan’ın  yanında
görünce, yüreğini yerinden söken o bakışları yollamazdı.
Suçluydu Azat. Sevdiği için, susmadığı için, onunla olmak uğruna yanmayı göze aldığı için. Kaç keşke daha
paralanacaktı  pişmanlıktan  kavrulmuş  gönlünde?  Keşke  bu  sevdayı  mezara  gömmeyi  becerebilseydi  de,  o
hep Reyyan’ın abi gibi bildiği Azat olarak kalsaydı.
“Reyyan?” Havin, Reyyan’ın neden hastane kapısı önünde dikildiğini anlamaya çalışıyordu. Üstelik yanında
abisi vardı, ne konuşuyorlardı? “Ne yapıyordunuz burada?”
“Hava alıyordum Havin,” dedi Reyyan geçiştirmeye çalışır gibi. “İçim sıkıldı.”
Reyyan bakışlarını kaçıra kaçıra konuşuyor, konuşurken ağlamamak için dişlerini sıkıyordu. Tam da yalnız
kalmak istediği anda onu tek başına bırakmıyorlardı. Annesi hâlâ açmamıştı gözlerini. Gecenin bir saatinde
vardığı  bu  hastanede  geçirdiği  saatler  geçmek  bilmemişti.  Üstelik  bir  de  Miran’dan  gelen  telefon  ve


sonlarının geldiğinin müjdesini veren o cümleleri.
Reyyan artık dayanamıyordu.
“Bir  şey  sormak  istiyorum  Reyyan,”  dedi  Havin  şüphe  içinde.  Olanlardan  bihaber  oluşuydu  onu  bu  denli
merakta bırakan. “Neden Miran da gelmedi seninle? Ve nasıl oldu da, buraya abimle gelmene izin verdi?”
Biliyordu  Reyyan.  Bir  zaman  sonra  herkesin  ona  bu  soruyu  soracağını  biliyordu  da  ne  cevap  vereceğini
bilmiyordu.  Miran  aslında  babamın  öz  oğlu  diyemezdi.  Bu  gerçeği  biliyordum,  ondan  sakladığım  için  beni
affetmedi,  biz  bittik  Havin  diyemezdi!  Peki,  ne  diyecekti?  Havin,  sorduğu  soruda  sonuna  değin  haklıydı.
Normal şartlar altında Miran, iki eli kanda olsa da buraya onunla gelir ama Azat’la gitmesine izin vermezdi.
Bakışlarını,  ona  meraklı  gözlerle  bakan  ve  sabırsızlık  içinde  cevap  bekleyen  genç  kıza  çevirdiğinde  tüm
dirayetini saldı. Titreyen dudakları az önce duyduğu sözleri haykırmaya hazırlanırken, gözyaşları yine yoldaşı
oldu.
“Miran beni bıraktı Havin! İstemiyor beni!”
Havin’in şaşkınlıkla büyüyen kara gözlerine bakarken adımlarını hastanenin kapısına çevirdi. Bir soru daha
sormasını kaldıramazdı. Zaten bir tuhaf hissediyordu kendini. Kasıklarında tuhaf bir kasılma vardı, karnında
ise adını koyamadığı bir sancı. Aldırmadı Reyyan. Zaten sık sık tekrarlanan bu sancıların, normal olduğunu
söylemişti doktoru.
Hastaneden  içeriye  girdiğinde  daha  fazla  sıktı  kendini.  Kimsenin  onu  ağlarken  görmesini  istemezdi.  Bir
soruyu yahut bir imayı daha kaldıramaz, çocuklar gibi haykıra haykıra ağlardı. Daha ne kadar kırılacaktı kolu
kanadı? Niye bu kadar gaddar davranıyordu bu hayat Reyyan’a?
Merdivenleri adımlamaya başladığında Havin’in de arkasından geldiğini işittiği adım seslerinden anlıyordu.
Derin bir nefes aldığında karnına bıçak gibi saplanan ağrıyla neye uğradığı şaşırarak duraksadı. Parmakları
refleks  olarak  ağrıyan  bölgeye  dokunduğunda,  Havin  yanında  durup  sırtına  ve  koluna  dokundu.  “İyi  misin
Reyyan?” Korku içindeydi Havin. O soruyu sorduğuna da, soracağına da pişman olmuştu zavallı. “Tamam söz,
sen anlatana kadar açmayacağım ağzımı.”
Reyyan sadece kafasını salladı. Cevap verecek takati dahi kalmamıştı. Neyin nesiydi bu kıvrandıran sancı?
Bir anda terlediğini ve ağzının kuruduğunu hissetti. O an bir adım daha atmaya yeltendi fakat karnına bu kez
şiddetle  vuran  kasılma  tüm  dermanını  kesti.  Dudaklarından  kaçan  inleme  sesiyle  birlikte  merdiven
basamaklarına oturup kaldığında Havin korku içinde bağırdı.
“Reyyan! İyi misin, ne oluyor sana?”
Reyyan’ın  cevap  dahi  veremeyecek  kadar  acı  içinde  kıvrandığını  fark  ettiğinde  çıktığı  birkaç  basamak
merdiveni  geri  inerek  herhangi  bir  hastane  çalışanını  aramaya  gitti.  Havin’in  ardından  Reyyan  daha  fena
olmuştu.  Ne  oluyordu  bilmiyordu  ama  böyle  şiddetli  bir  sancıyla  daha  önceden  karşılaşmadığına  emindi.
İçine bir korku düştü. Kızına bir şey olacağı endişesi nefesini kestiğinde karnına sıkı sıkı sarılarak çığlık attı.
Çok geçmeden Havin, yanında birkaç hemşireyle döndüğünde oturduğu basamaktan zor kalktı. Tek avantajı
böylesi  bir  sancının  onu  hastane  ortamında  yakalamasıydı.  Bindirildiği  tekerlekli  sandalyeyle  müdahele
odasına götürülürken daha fazla tutamadığı gözyaşları yüzünü yıkıyordu.
“Kızıma bir şey olmasın, ne olur ona bir şey olmasın!”
Reyyan bir odadan içeriye girdiklerini fark ettiğinde derin derin nefes almaya başladı. Hissettiği bu kasılma
ve  kramp  tarzındaki  sancıların  verdiği  acıdan  çok  bebeğine  bir  şey  olacağı  korkusu  yormuştu  onu.
Hemşirelerin  yardımıyla  yatağa  yattığında,  içeriye  doktor  girmişti.  Karnını  açmasını  söyleyen  doktorun
ardından hemşire, Reyyan’ın elbisenin eteğini çekmesine yardımcı olmuş ve perdeleri çekmişti.
“Kaç haftalık gebesin?” diye sordu doktor.
Karnına  sürülen  soğuk  jelle  irkildiğinde  bakışlarını  ekrana  kilitleyen  doktorun  yüzüne  baktı  Reyyan.
Kuruyan dudaklarını zoraki araladı. “Yirmi yedinci haftadayım.”
Doktorun yeniden ekrana çevrilen bakışlarını endişeyle süzdü. Şu anda sancı iyiden iyiye azalmıştı ama az
önceki şiddeti devam etseydi Reyyan buraları inletiyor olurdu hiç şüphesiz. Bir şey olduğundan değildi belki
de ama sanki doktor her an kötü bir şey söyleyecekmiş gibi korku içindeydi. Yanı başında elinden tutan Havin
de ürkmüş durumdaydı. Tek kelime edemiyordu.
“Daha önce bu tarz kasılmalar yaşadın mı?”
“Ara sıra,” dedi Reyyan korka korka. “Ama hiçbiri bu kadar şiddetli değildi.”
Bakışlarını Reyyan’a çeviren, orta yaşlı hafif kilolu doktor, “Şimdilik korkulacak bir durum yok,” dedi sakin
bir  sesle.  “Halk  dilinde  buna  yalancı  kasılmalar  denir.  Yine  de  herhangi  bir  erken  doğum  riskine  karşın
tedbirli olmakta yarar var.”
Erken doğum lafını duyar duymaz gözleri kocaman oldu Reyyan’ın. Doktoru Nilgün Hanım daha önce böyle
bir riskten söz etmemişti. Bu neyin nesiydi şimdi? Bebeğini zamanından önce dünyaya getirmek istemiyordu.
Bu çok riskliydi üstelik. “Nasıl yani?” diye sordu tereddütle. “Doktorum böyle bir riskten söz etmedi?”
“Erken  doğum,  her  gebelikte  görülen  bir  risk.  Bol  bol  istiharat  edip  iyi  beslenmeli  ve  bolca  sıvı
tüketmelisin.”  Doktor  ayağa  kalktığında  havlu  peçeteden  kopardığı  iki  parçayı  Reyyan’a  uzattı.  “Sadece
tedbir  amaçlı  söylüyorum  bunları,  korkma.  Stresten  olabildiğince  uzak  dur.  Herhangi  bir  kasılma  vakasıyla
daha karşılaşman durumunda hemen bir hekime başvurmalısın.”
Stresten uzak durabilmek ne mümkündü. Özellikle son birkaç gündür oldukça buhranlı günler geçiriyordu
ve  bugünlerin  ne  zaman  son  bulacağına  dair  bir  fikri  yoktu.  Yattığı  yataktan  doğrulurken  Havin’in  ona
uzattığı  ele  tutundu.  Ne  tadı  vardı,  ne  tuzu.  Hiçbir  esprisi  kalmamıştı  bu  hayatın.  Miran’ın  sözleri  beynine
mıh gibi çakılıp kaldığından beri nefes bile alamıyordu. Bir şey olsun, diye mırıldandı içinden. Ne olur artık

Download 1.49 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   68




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling