Hercai II meftun hercai II / meftun


Download 1.49 Mb.
Pdf ko'rish
bet63/68
Sana05.01.2022
Hajmi1.49 Mb.
#215120
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   68
Bog'liq
Sümeyye Koç - Meftun

tutuyormuş gibi. Gülümsedi. Aklına bu eli ilk kez tuttuğu an geldi. Nasıl da ürkekti o zamanlar Reyyan. Nasıl
utangaç,  nasıl  çekici...  Her  şeyin  yalan,  kendisinin  hercai  bir  âşık  olduğu  o  zamanlar  sahici  olan  tek  şey
iliklerini kurutan hisleriydi. Nasıl fark edememişti bilmiyordu bu kadına olan sevdasını. Öfkesi gözünü öyle
bir kör etmişti ki, olmayacak bir yanlışa meyletmişti.
“Artık  özgürüz  değil  mi?”  Bakışlarını  Miran’a  diktiğinde  dudaklarında  çocuksu  bir  tebessüm  belirdi.
Kaburgalarının altına sığmayan bu mutluluk duygusu onda avaz avaz haykırma isteği uyandırıyordu. Gecenin
karanlığına,  saadetini  fısıldamak  istiyordu.  Miran’ın  yavaş  adımlarına  rağmen  o  neredeyse  koşarcasına
yürüyordu.
“Evet güzelim, özgürüz.” Aklına Reyyan’a yapacağı sürpriz geldiğinde o da gülümsedi. Zor susuyordu genç
adam. Boşandığının müjdesini vermemek, Reyyan’ı şu anda dünyanın en mutlu kadını yapmamak için kendini
zor  zaptediyordu.  Böylesi  müjdeli  bir  haberi  kuru  kuruya  vermek  olmazdı.  Gerçek  bir  nikâh  masasına
oturtacaktı  sevdiği  kadını.  Reyyan  şoke  olacaktı  ilk  önce.  Sonra  mutluluktan  deliye  dönecek,  boynuna
sarılacaktı. Onlara böylesi yakışırdı.
“Direkt eve mi gideceksin?” diye sorduğunda Reyyan’ın tuttuğu elini havaya kaldırıp dudaklarına götürdü
Miran.  “Evet,”  diyerek  onayladıktan  sonra  avuç  içlerine  buse  kondurdu.  Konağın  olduğu  sokağın  bitimine
gelmişlerdi.  Buradan  sonra  sokak  ıssızlaşıyor,  uzayıp  giden  yol  boyunca  kimsecikler  görünmüyordu.  Onu
huzursuz eden bir şeyler vardı, adını koyamıyordu. Tadı bir tuhaftı bu hissin, canını yakıyordu.
Fakat tüm bu huzursuzluğunu Reyyan’a fark ettirip giderayak onu üzmek istemiyordu.
“Bir  zaman  sonra,  kızımızın  ellerinden  tutarak  yürüyeceğiz  bu  sokaklarda.”  Hayal  ediyordu  Reyyan.
Biliyordu, Miran babasının varlığını kabul edecekti bir zaman sonra. Her şey tamamen yoluna girecek, artık
hiçbir  acıya  yer  kalmayacaktı  hayatlarında.  “Belki  ilk  adımlarını  buralarda  atar,  ne  dersin?”  Sözlerinin
ardından kıkırdadı. El kadar bebeğin, adım atacak kadar büyüyecek hale geldiğini düşünmek içini kıpır kıpır
ediyordu. Hain zamanın su gibi akıp gideceğini biliyordu ama yine de sabırsızlanıyordu.
Hayalleri  öyle  büyük,  öyle  çoktu  ki...  Onları  suya  düşürecek  hiçbir  olumsuzluğu  düşünmek  istemiyordu.
Oysaki alacağı birkaç huzurlu nefesten sonra, hayatın onlar için hazırladığı acı sürprizden habersizdi.
“Acaba ilk önce hangimizin adını öğrenecek?”
Attığı  adımı  engelleyen  şey,  Miran’ın  duraksaması  oldu.  Eli  eline  kenetliyken,  birdendire  durması,
Reyyan’ın da adımlarını kesmişti. Arkasını dönüp Miran’a baktığında gülüşü usul usul dondu dudaklarında.
Sevdiği  adamın  yüzünde  gördüğü  o  panik  hissi  ve  telaşe,  bir  şeylerin  ters  gittiğini  fark  ettirdi  Reyyan’a.
Dudaklarındaki  sahici  tebessüm  silindi.  Yerini  korku  aldı  gözlerindeki  sevincin.  Az  evvel  gülümsüyordu  bu
adam. Bu sarsıcı yüz ifadesi neyin nesiydi?


Yolun ilerleyen tarafında bir adamın, sanki kendilerini bekliyormuş gibi dikilmesi Miran’ı tedirgin ettiğinde
olduğu  yerde  kalmıştı.  İçine  çöreklenen  huzursuzluğun  sebebini  şimdi  anlıyordu  Miran.  Kaşları  derince
çatıldı  genç  adamın.  Ne  zaman  fazlasıyla  mutlu  olsa,  hayatın  karşısına  bir  pürüz  çıkaracağını  hissetmiş  ve
yine yanılmamıştı. Karşılarında duran adamın kendisi için buraya geldiğinin farkına varmıştı varmasına fakat
hiç olmaması gereken bir zamanda düşmüştü bu kalleş tuzağa.
“Hayır,”  diye  mırıldandığında,  Reyyan  bir  anlam  veremedi  Miran’daki  bu  garipliğe.  Şimdi  olmamalıydı.
Vahit  Karaman  gözünü  bu  denli  karartmış  olamazdı,  değil  mi?  Reyyan  varken  olamazdı!  Dizleri  titredi
korkudan, avuçlarına soğukluk bastı, boğazı kurudu sanki. Çaresizliğin önünde perişanca diz çöktü Miran.
“Neden durduk?” Sorduğu sorunun ardından elinde bir baskı hissetti. Miran sakince tuttuğu parmaklarını
kıracakmış gibi parmaklarına hapsederken hızlıca kendisine çekti Reyyan’ı. Reyyan önce Miran’ın bedenine
çarptı. Her şey o kadar ani olmuştu ki, tepki bile veremiyordu. Miran kollarından tuttuğu gibi arkasına aldı
Reyyan’ı.
“Sus,” dedi buz gibi bir sesle. “Arkamdan ayrılma. Ve sakın sesini çıkarma.”
Karşısında  duran  adama  bakarken  söylüyordu  bunları.  Avını  pusuya  düşürmüş  bir  avcı  gibi  kendisine
iştahla  bakması  o  adamı  bu  topraklardan  soyutluyordu.  Buraların  adamı  olamazdı  kesinlikle.  Sağ  kaşının
üzerindeki  derin  kesik,  aralarındaki  mesafeye  ve  akşamın  karanlığına  rağmen  belli  oluyordu.  Zayıf  ve
çelimsiz bedenine rağmen iri kıyım bir suratı vardı adamın ve bakışlarından canilik akıyordu.
Reyyan nasıl bir tehlikenin ortasında olduklarından habersizdi fakat kalbi birazdan parçalara ayrılacakmış
kadar kuvvetli atıyor, hissettiği korku ciğerlerini deşiyordu. Havanın akşam serinliğine bürünmesine rağmen
saç dipleri bir anda sırılsıklam olmuştu. “Korkuyorum,” diye fısıldadı ağlamaya meylederken. “Miran, neler
oluyor?”
Avının  pusuya  düştüğünü  fark  etmişti  avcı.  Birdenbire  yolun  ortasında  durmasından  ve  yanında  duran
kadını  çekip  ardına  saklamasından  anlamıştı.  Artık  kimliğini  deşifre  etme  zamanıydı.  Öldürücü  sessizliğin
ortasında  ürpertici  bir  şekilde  attığı  adımlarının  sesleri  yankı  buluyordu.  Ellerini  ceplerinden  çıkarırken
gülümsedi.
“Şanslı adammışsın,” dediğinde birkaç adım daha atarak aralarındaki mesafeyi daha yakın kıldı. “Öldürücü
bir kurşun sıkmama rağmen hayatta kalabildin.”
Miran’ın gözleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu o an. Hissettiği ürpertinin yanı sıra damarları patlayacak
gibi gerildi. Sinesine büyük bir öfke yerleştiğinde dudaklarını sıktı, sıktı, sıktı. Canına kasteden şerefsiz mi
duruyordu şimdi karşısında? Demek amcasının onu öldürtmek için seçtiği kiralık maşa bu pislikti!
“Merak  etme,”  diyerek  pis  pis  sırıttığında,  Miran  burnundan  soluyordu.  Sokakta  kendilerinden  ve  bu  adi
heriften başka kimsesinin olmaması nasıl bir şanssızlıktı? “Bu sefer seni direkt yollayacağım.”
Dişlerini  sıka  sıka  ağır  bir  küfür  savurdu  Miran  karşısındaki  insan  müsveddesine.  Bu  geceden  sağ  salim
çıkarsa şayet, bu herifi yerin dibine de girse bulacak, ölümlerden ölüm beğendirecekti! “Seni mahvederim,”
dedi Miran. “Seni anandan doğduğuna pişman ederim!”
Duyduğu  sert  küfürle  yüz  ifadesi  değişen  adamın  alaycı  gülümsemesi  de  yok  olmuştu.  Neyse  ki  ölecekti
birazdan.  Miran’ın  tehditlerine  kulak  asmadan  bir  anda  bel  boşluğundan  çekip  çıkardığı  silahla  Miran’a
hedef aldı, ağzındaki kürdanı yere tükürdü.
Reyyan  ağlıyordu.  Parmaklarını  Miran’ın  gömleğine  geçirmiş,  kafasını  sırtına  yaslamış,  canı  yerinden
sökülüyormuş gibi hıçkırıyordu. “Miran... Miran...”
Gözlerini yumdu genç adam. “Seni...” Sesi çıkmıyordu bile. O kadar çok korkuyordu ki... Kendisine bir şey
olacağı  endişesi  değildi  bu.  Reyyan’ın  canının  derdine  düşmüştü.  Nasıl  da  derin  seviyordu.  Kendi  canının
gözünde  hiçbir  ehemmiyeti  yokken  Reyyan’a  bir  şey  olacağı  endişesi  kalbini  paramparça  ediyordu.  Tek
korkusu, birazdan canına kıyacak olan bu adamın kendisinden sonra Reyyan’a da sıkmasıydı.
“Keşke  bunlar  olmasaydı,”  dediğinde  araladığı  gözlerinden  birkaç  damla  ardı  ardına  düştü  genç  adamın.
“Keşke senin hayatına hiç girmeseydim!”
“Miran!”  diye  haykırdı  Reyyan.  Hıçkırıkları  konuşmasına  izin  vermiyordu.  Saklandığı  heybetli  bedenin
gövdesinden sıyrılmak istiyor fakat sevdiği adamın sert kolları buna izin vermiyordu. “Neler söylüyorsun?”
O  da  bilmiyordu.  Bu  nasıl  bir  korkuydu  ki  diline  pelesenk  ediyordu  bu  saçma  sapan  cümleleri?  Hiç
tanışmamış, birbirlerinin hayatlarına hiç dâhil olmamayı dileyecek kadar derin bir korku içindeydi.
“Seni  seviyorum,”  dedi  birazdan  ateşlenecek  olan  silahtan  çıkan  kurşunla  öleceğini  hissederken.  Tam
alnının çatına sıkarsa eğer, anında ölüp gideceğini biliyordu. Bu nasıl bir acıydı? Belki bitecekti birazdan bu
hazin hikâye... Sönecekti tüm ışıklar! Kopacaktı ömrünün kıyameti... Bir masal başladığı yerde son bulacak,
ait olduğu topraklarda verecekti nefesini güzel gözlü adam.
“Seni çok seviyorum. Unutma olur mu?”
Islanan  gözlerinin  buğusu  akşamın  karanlığıyla  bütünleştiğinde  hiçbir  şey  göremez  oldu  genç  adam.
Karşısındaki  cani  onun  neresini  hedef  almıştı  bilmiyordu.  Kaç  keşke  sıralandı  diline,  hesap  edemiyordu.
Keşke  dakikalar  önce  arabasına  binip  ona  yürümeyi  teklif  eden  Reyyan’ı  reddetseydi,  canını  yakmak
pahasına  yanından  kovsaydı  da  şu  an  bunlar  olmasaydı!  O  zaman  kendisini  bir  şekilde  korur,  bu  adamın  o
silahı ateşlemesine izin vermezdi belki.
“Bu  sözler  ne  için?”  diye  sordu  Reyyan.  “Miran,  ben  böyle  bir  son  istemiyorum!  İstemiyorum.  Kızımız...”
Hıçkırmaktan konuşamıyordu.
Artık  onun  korkusunu  engelleyemeyeceğinin  farkındaydı  genç  adam.  Saçlarını  okşayıp  her  şey  bitti
diyemeyecek  kadar  da  yolun  sonunda...  Sevdiği  yerlere  öpücükler  kondurup  onu  teselli  edemeyecek  kadar
bitmiş, zeval olmuş... Sadece biraz daha duysun istiyordu sözlerini. Aklına kazınsın, ömrünün sonuna kadar
hatırlasın. Ah şu ölüm... Kaşın kirpiğe olan mesafesinden daha yakın olan ölüm!


Aklına yüreğini dağlayan bir türkü geldiğinde içi sızım sızım sızladı. “Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı. O

Download 1.49 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   68




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling