Islomiddin xolmurodov dinleme metinleri
Download 212.19 Kb.
|
dinleme
2A - (s. 36)
Mecnun, aklını var gücüyle Leyla’ya kapattığı için Leyla’nın dışında hiçbir şeye görüntü, ses, işaret vermediği için onu dıştan bakanlar deli zannediyor fakat o dünyanın en akıllı adamı. Çünkü bir sevgili ediniyor, o sevgilinin yolunda yürüyor, kendinden vazgeçiyor, aklından vazgeçiyor çünkü “aşk”, aklından vazgeçmektir. Aklınız hâlâ size “Şunu şöyle yap, bunu böyle yap” diyorsa aş-kta daha ilerleyeceğiniz çok mesafe var demektir. Sevgiyle aşk arasındaki sınırı ben şöyle ölçüyorum: Yarın birisiyle buluşacaksın, onu seviyorsun, sevdiğini düşünüyorsun, heyecanlanıyorsun ve şöyle kuruyorsun akşamdan “Yarın onun yanına gidince şöyle şöyle yapayım, şunları şunları söyleyeyim, şunları şunları….”. Bunları yapabiliyorsan onu seviyorsun demektir. Ama aşk nedir? Aşk yarın onun yanına gidince şöyle şöyle yapayım, şunları söyleyeyim” dediğin hâlde yanına gidince bütün yapacaklarını, bütün söyleyeceklerini unutuyorsan bu, aşktır. Yani sevginin bir üst katmanıdır, çoğalan kısmıdır.Şimdi başkaları Mecnun’un Leyla’ya karşı olan sevgisini kendi algılamaları ölçüsünde görüyorlar bunun dışında bir hareketi delilik olarak nitelendiriyorlar. Hâlbuki Mecnun aklının var gücüyle Leyla’yı o kadar kuşatıyor, onu öyle örtüyor ki Leyla’dan başka hiçbir şeye kulak tutmuyor, hiçbir şeye göz açmıyor, hiçbir şeyi algılamıyor. Böyle olunca o zaman “cinnet”, “cennet” ve“mecnun” kelimesi birdenbire Leyla’nın uğruna âşık olan bir adamı meydana getiriyor. İşte Fuzulî bununla yarışan bir adamdır. Çağdaş Mecnun olarak kendini ifade eder. 2B - (s. 40) Kardeşlerim, o zamana kadar kâinata böyle güzel bir insan gelmedi. Öyle bir güzellik ki doğan aya “Doğdum” diyor. Komple bütün takımyıldızları, Büyük Ayı, Küçük Ayı, Samanyolu ve hatta Halley kuyruklu yıldızı bile esas duruşa geçip bu güzellik karşısında selam duruyorlar. Nasıl durmasınlar kardeşim. Yusuf bu, güzellik o, dürüstlük o, cömertlik o, yiğitlik o, ay o, yıldız o, gece o, gündüz o. İnsan bakmalara kıyamı-yor. Adeta bir güneş gibi gözleri kamaş-tırıyor. O güneş ama Züleyha da ay. Ay parçası gibi yüzüne bakmaya doyamayacağın en güzel, cillop gibi daldaki elma, sudaki nergis, havada uçuşan leylak kokusu, bülbülün dilindeki gül, gülün içindeki gonca, dağ yolundaki yonca, Züleyha bu Züleyha. Dünyada bir tek kişi yoktur ki Züleyha’yı görür görmez âşık olmasın, malını mülkünü, şanını şöhretini terk etmesin. Yusuf müstesna. O Yusuf ki evli diye Züleyha’ya bir an olsun dönüp bakmamış. O Züleyha ki Yusuf’a bakmalara doyamamış. Öyle âşık olmuş öyle âşık olmuş ki yedi düvelin diline sakız olmuş. Gelgelim Yusuf’tan aşkına karşılık bulamayınca ani kadınlık manevralarıyla Yusuf’un aklını başından almaya, gönlünü çelmeye çalışmış. Ama Yusuf’un gönlünü alan almış. Neticede onun kutsal bir vazifesi varmış. İnsanlara iyilik, doğruluk, güzellik kokuları dağıtmak üzere gönderilmiş. Netice itibariyle bir erkek olarak Yusuf, Züleyha’nın güzelli-ğini müşahede etse de adeta çelikten yapılmış sinirleriyle duygularını intifaya uğratmayı başarmış. Kardeşlerim, Yusuf’u iftirayla zindanlara attıran bu bedbaht kadın aşkından erimiş, etlemiş, gözünün feri sönmüş, beli bükülmüş, yüzüne bakmaya tırsacağın, en korkunç bir cadı karısına dönüşmüş. Yusuf ise zindanlardan kurtulup Mısır’a sultan olmuş. Derken akabinde ve detayında Mısır’ı her türlü kalkındıran, açlıktan ve kıtlıktan kurtaran Yusuf, memleketimde aç hiç kimse kaldı mı diye sokakları dolaşırken ihtiyar bir dilenci kadına rastlamış. Yanına yaklaşmış, “Neye ihtiyacın var kadın, ne dilersin, ne dilenirsin?” diye sormuş. Kadın başını kaldırmadan, “Hiç bir şey dilemem, ben gül yüzlü Yusuf’un dilencisiyim. Ömrüm boyunca onu diledim. Var git başımdan. Beni benimle, beni aşkımla, beni Yusuf’umla baş başa bırak.”demiş. Yusuf yavaşça eğilip kadının yanına çökmüş ve “Yusuf’u kimden dilersin.” diye sormuş. Kadın yine başını kaldırmadan, “Yusuf’u, Yusuf’un Rabbi’nden dilerim.” deyince, gözleri dolmuş Yusuf’un. “Yusuf’un Rabbi onu sana verse ne yaparsın?” deyince, bu defa Züleyha’nın gözleri dolmuş, baş-lamış ağlamaya “Şu hâlimi görmüyor musun? İhtiyarladım, eski Züleyha’dan bir eser kalmadı. Belim büküldü. Gözlerimin feri söndü. Yusuf beni bu hâlimle ne yapsın?” deyince, Yusuf kadının başını elleriyle havaya kaldırmış ve o güzel sesiyle “Bana bak.” demiş. Kadın utanmış, bakamamış. Yusuf, bir daha tekrarlamış o şahane, o güzeller güzeli sesiyle “Bana bak.” Züleyha, bir an kafasını kaldırmış ve göz göze gelmişler. O, yıllardır aradığı sevgilisini karşısında gören Züleyha’nın bir anda dili tutulmuş. “Yusuf” diyebilmiş. Başka bir şey dememiş. Kadının bu hâlini gören Yusuf, gözyaş-ları içerisinde ellerini semaya açtı ve Yaradan’ına yakardı: “Ey âlemleri yaradan Rabbim, beni kuyuya atıp öldü diyen kardeşlerimi bağışladın. Bana iftira atıp zindanlara düşüren şu kadını da bağışla. Çünkü o bende senin güzelliğini gördü, ona meftun oldu. O’nu lütfunla lütuflandır. O’na eski güzelliğini geri ver.” Yusuf daha duasını bitirmeden hikmetinden sual olunmayan Rabbim, o perte çıkmış, ihtiyarlamış kadını bir anda on sekizlik taptaze Züleyha hâline getirdi. Yusuf ile Züleyha öbür dünyada aşklarını ebediyen yaşamak üzere son nefeslerine kadar birbirlerini sevmişler. Bütün hakiki sevenlere böyle bir aşk nasip olsun. Download 212.19 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling