Orhan pamuk


Download 1.5 Mb.
Pdf ko'rish
bet27/79
Sana28.12.2022
Hajmi1.5 Mb.
#1012237
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   79
Bog'liq
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )

"Kimi?" 
"Aaa, daha siz Türkiye'yi benimseyememişsiniz! Bizi, Tür­
kiye'yi, bizleri diyorum." 
"Bizi hâlâ fesli, haremli, çarşaflı bir memleket olarak görü­
yorlar..." ' . 
"Yaa... Yazık, yazık! Oysa ne kadar çok şey yapıldı!" diye 
söylendi milletvekili. Bir haksızlığa uğramış gibiydi. 
122 


"Önem vermiyoruz, ama çok önemli bu. Biz iyileştik. Şimdi 
iyileştiğimizi bütün dünyaya duyurmamız gerekiyor!" 
"Ama bütün dünya da hasta azizim!" dedi Muhtar Bey. "Bir 
savaş çıkacak mı?" Bunu Ömer'e bakarak sormuştu, ama galiba 
ondan cevap beklemiyor, ya da cevabına değer vermeyeceğini 
biliyordu. 
İki milletvekili bir savaş olasılığından, Ispanya'daki durumdan, 
Habeşistan'daki savaştan sözetmeye koyuldular. Cemile Hanım, 
"Ah, bunların bu bitmeyen siyaseti!" diyen bir ifade takındı. 
Ömer ile Nazlı da ilk defa birbirleriyle konuşmaya başladılar. 
Ömer, Nazlı'ya üniversitede ne okuduğunu sordu. Edebiyat 
bölümünde okuduğunu öğrendikten sonra da, orada okuyan 
bir akrabayı hatırlattı. Ama bu Ömer'in baba tarafından bir 
akrabası olduğu için Nazlı tanımıyordu. Bu kısa konuşmadan 
sonra ikisi de utanç verici bir şey yapmışlarmış gibi kızardılar. 
Nazlı, Ömer kızardığı için bir kere daha kızardı, ya da Ömer'e 
öyle geldi. 
Yemeğin sonuna doğru odaya kül renginde bir kedi girdi. Nazlı 
hayvanı çağrdı, kucağına aldı, okşadı, Cemile Teyze öfkelendi. 
"Kızım," diye sözünü ettiği yeğenine hiçbir şey öğretemediğini, 
kedi tüyünün ne kadar zararlı bir şey olduğunu söyledi. Kedi 
tüyü ciğerine kaçtığı için hayatı tepetaklak olan bir zenginin 
başına gelenleri mutsuz zengin için üzüle üzüle anlattı. Ömer 
de bu sırada Nazliyı dikkatle inceleyebildi. 
Yüzü güzel değildi, ama çirkin de değildi. Alnı genişti, gözleri 
büyüktü, burnu babasının burnu gibi küçüktü, ağzı da gülünçtü. 
Yüzünden hep birşeyler hatırlıyormuş gibi bir ifade okunuyordu. 
Yemekten kalktıktan sonra ellerini göğsünün üstünde kavuş­
turunca Ömer ona dikkat ettiğini, divanın köşesinde oturan bu 
kızın varlığından tedirgin olduğunu farketti. Nazhrellerini ka­
vuşturup otururken, Ömer'e hayran olduğu bir ilkokul öğret­
menini, bir de çocukluğunda annesini ziyarete gelen çok güzel 
bir Alman kadınını hatırlatıyordu. Bu öğretmen de, kocası general 
olan o soylu Alman kadın da çok akıllıydılar ve ikisi de sık sık 
ellerini şimdi Nazlı'nın yaptığı gibi göğüslerinin üzerinde ka­
vuştururlardı. 
Kahveler gelmeden önce Cemile Hanım içerden getirdiği bir 


zarfı ve bir sözleşme örneğini elinde sallayarak, Ömer'e, kiralanan 
ev ve kiracı hakkında bilgi verdi. Ömer'in dinlememesine ve 
başka şeylerle meşgul oluyormuş gibi yapmasına aldırış etmeden, 
bu konuda anlatılması gereken her şeyi içi rahatlayana kadar 
anlatarak, zarfları ona verdi. Ömer bütün bunları dinlerken 
koltukta oturan, kedisini okşayan Nazlı'ya bakmamak, Cemile 
Hanım'ı da dikkatle dinler gözükmemek için milletvekillerine 
kulak vermeye çalıştı. Muhtar Bey arkadaşına İsmet Paşa ile ilgili 
bir anısını önemsiz bir şeyden bahseder gibi anlatıyordu. 
Muhtar Bey şu anda görevde bulunan İsmet Paşa hükümetini 
övmeye başladı. Övgüsünün şiddetli yerlerinde dönüp Ömer'e 
bakıyor, bakışları da sanki, "Lütfen İngiltere'deki dostlarınıza 
bu hükümeti açıklayın, bu hükümetin nasıl bir hükümet ol­
duğunu anlasınlar!" diyordu. Gene bir haksızlığa uğramışmış 
gibiydi yüzü. Bir ara heyecanlanarak sordu: 
"Peki, siz ne düşünüyorsunuz?" 
"Ne hakkında, efendim?" 
"İnkılâplar hakkında, Türkiye hakkında, bizim için?.." 
"Evet, ben de onlara katılıyorum efendim!" dedi Ömer. Sonra 
gülümseyerek Nazlı'ya baktı. Bu hareketini aptalca buldu. Muhtar 
Bey'in bir öfke hareketiyle ceketinin koltuklarını çekiştirdiğini 
gördü. 
"Yani kimlere katılıyorsunuz?" dedi Muhtar Bey. Sonra dudak 
büktü: "Her neyse! Siz şimdi ne yapacaksınız?" 
"Para kazanacağım! Sivas-Erzurum hattında çalışacağım." 
"Demek ki önce inkılâba hizmet edeceksiniz. Bu demiryolu 
çok önemli. Doğu kaynıyor. Bu yapılan demiryolu Türkiye'yi 
bir bütün yapacak, inkılâbı da doğuya götürecek. Siz önce, demek 
ki, inkılâba hizmet ediyorsunuz. Böyle söyleyin... Para sonra 
gelir!" Nazlı'ya bakarak, bakışlarıyla kendisine hak vermesini 
isteyerek sözlerini bitirdi. "Öyle değil mi?" 
Öteki milletvekili: "Bugün günündesin Muhtarcığım!" de­
di. 
Muhtar Bey ona dönerek: "Ama haklı değil miyim?" dedi ve 
bir ara heyecanla kalktığı koltuğuna geri oturup, az önceki 
sohbeti bıraktığı yerden yakaladı. 
Umer biraz şaşırmıştı. Nazlı'ya ve kucağındaki kediye bakıyor, 
124 


söylediklerini düşünüyor, anlayış bekliyordu. Az sonra boş boş 
kıza baktığını farkederek utandı. Bu sırada Cemile Teyze her 
şeyi yumuşatan bir hatıraya döndü: 
"Avrupa'da harbin ilân edildiği seneydi. Rahmetli annen, baban, 
rahmetli Tevfik Amcan, ben, hep birlikte nasıl olduysa Beyoğlu'na, 
yok yok, Tünel'e yeni açılan bir lokantaya gittik. Lokanta hoş 
bir yerdi. Zaten bizim gibi kadınların o zamanlar gidebileceği 
o çeşit yerler pek azdı. Sen biraz yaramazlık ettin, rahmetli anneni 
sıktın, ben de, biraz ben kucak yapayım dedim. Aldım seni 
kucağıma, sallıyorum. Üzerimde de yeni ipek bir elbise var. Sen, 
hınzır, o yeni elbisenin üzerine, efendime söyleyeyim, edivermez 
inisin? Bir yandan rahmetli annen görüp de sıkılmasın diye seni 
kucağıma, lekelerin üzerine bastırıyorum, bir yandan da..." 
kıkırdayarak gülmeye başladı. 
Ömer de gülmeye başladı. Gözünün ucuyla Nazlı'ya baktı. 
Yüzünün çirkin bir hikâye dinlemişmiş gibi buruştuğunu görünce 
bu hatırayı anlattığı için Cemile Hanım'a kızdı. Sonra birden 
bir şey hatırlamışmış gibi suratını astı ve ayağa kalktı. 
"Ben kalkayım artık!" dedi. 
Önce beklediği gibi ona karşı koydular. Sonra arkasından 
geldiler. Salonun kapısından geri dönen milletvekili seslendi: 
"İnkılâpları unutmayın. İnkılâpları hiçbir zaman unutmayın. 
Önce devlet, sonra kendi isteklerimiz! Öyle değil mi? Teyzenize 
ve eniştenize de selâmlarımı söyleyin!" 
Cemile Hanım da Bakırköy'de oturan teyze ile enişteye selâm 
söyledi. "Bir daha gel. Bak, bir daha gelmezsen darılırım. Bugün 
de zaten bunun için geldin!" Ömer'in elindeki zarfları göste­
riyordu. Sonra pişman oldu: "Yok, yok, şaka söyledim!" 
Ömer, teyzeye birşeyler söylüyordu, ama dikkatini kapının 
önünde kıpırdanan, kucağındaki kedisini okşayan Nazlı'ya 
verdiğini de biliyordu. Birden, "Ben bir fatih olacaktım!" diye 
mırıldandı. Nazh'nın da elini sıktı. Kedinin alnını okşadı. 
Merdivenleri inerken, "Evet, bir fatih olacağım!" diye yeniden 
mırıldandı. Cemile Hanım arkasından paltosunu giymesi, 
üşütmemesi için sesleniyordu. Dışarda soğuk bir rüzgâr vardı. 
Gümüşsüyü Hastanesi'nin önünde askeri bir araç durmuştu. İki 
erin omuzuna girmiş olan bir üçüncü er topallaya topallaya 
(25 


merdivenleri çıkıyordu. Ömer bir taksiye binip Bakırköy'e gi­
deceğini söyledi. 
Yolda şu uzun günü düşündü. Sabah eniştesiyle teyzesiyle 
olurmuş, kurban kesimini seyretmiş, öğle yemeğini bir akra­
basında yemiş, öğleden sonra Refik'i görmüştü. Bayramı kutlayan 
İstanbul'da, büyük hareketli ailelerde, sıcak geniş salonlarda 
sakınılması, uzak durulması gereken bir şey vardı. Günü ha­
tırladıkça içinde bir şey kırmak, ne olduğunu çıkaramadığı bir 
düzeni altüst etmek isteği uyanıyordu. "Bu uyuşuk, rahat, hımbıl 
yumuşaklığa, bu tutkusuz aile hayatına kendimi bırakmayacağım. 
Bunların yerine ne yapacağım?" Gerinerek esnedi. 

Download 1.5 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   79




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling