Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
128
"Bunları bilmiyor muydun?" diyerek Muhittin güldü. Yemek masasına doğru yürüyen Ömer birden durdu. "Bunları öğrendim. Senin anlamadan alay ettiğin bu şeylerin ne demek olduğunu öğrendim. Bu hayatta birşeyler yapmalı. Onu dol durmak. Her şeyin ötesine geçmeli... Birşeyler yapmalı. Bu yaptıklarını insan başkalarına duyurmak... Sıradan bir hayat istemiyorum ben!" "Ama demin bana 'breh, breh, breh' yapıyordun?" "Doğru! Ama yanlış anlama. Şairlik için bunlar değer mi? Böyle düşündüğüm..." "Demek değmez ha!" dedi Muhittin. Ömer yemek masasının üzerinde duran semaverin küçük musluğunu açtı. "Değmez!" dedi, "Ya da benim görüşüme gö re..." "Peki, senin ne yapacağını öğrenmek isterim!" dedi Muhittin. Elleri gene koltuğun kenarında trampet çalıyordu. "Sivas'a gidip para kazanacağım!" Neredeyse bağırmıştı. "Para kazanacağım! Bu parayla her şeyi ele geçireceğim! Her şeyi..." Kendisinden korkmuşmuş gibi birden durdu: "Alayla bakıyorsun. Beni çok ateşli buluyorsun, değil mi? Ya da... Evet, evet, çok ateşliyim." Elindeki çay fincanını yan yolda bir sehpaya bıraktı. Sanki ellerini hareket ettirmeden içindekileri dökemezmiş gibi, birkaç tuhaf el kol hareketi yaptı. Bunların farkına vararak gülümsedi: "Sinirliyim bugünlerde," dedi. "Çünkü, İstanbul'da gördüğüm bu uyuşuk, yumuşak aile havasına kapılmaktan korkuyorum!" Refik'e döndü: "Sakın üzerine alınma! Böyle bir şeye kapılırsam, yapacaklarımı yapamadan ayağıma terliklerimi geçirip sıradan bir hayata başlamış olurum!" Bunu söylerken gözünün ucuyla Refik'in ayağına bakmış, galiba ayakkabı giy diğini görünce rahatlamıştı. "Oysa ben ne kadar çok şey yapmak istiyorum! Zengin ve dolu yaşamak istiyorum. Kim demişti bunu? Zengin yaşamak, sonra gerçekten zengin olmak, her şeyi elde etmek!" Ezberlediği bir şeyi sıkıntıyla tekrarlıyormuş gibi mı rıldandı: "Kadınları, parayı, herkesin hayranlığını kazanmak istiyorum..." Çay fincanını hatırlayıp aldı. Gelip az önce oturduğu yere oturdu. "Peki şairliği niye küçümsüyorsun?" 129 "Çünkü şairlik sessiz bir iş. Şiirle neyi kırıp döker, neyi ele geçirebilirsin ki? Sabırla bekleyeceksin... Hah! Eskiden öyle derlerdi. Sabrın sonu selâmet. Ben buna inanmamayı öğrendim işte! Sana sabırlı olmayı öğretenlere inanma! Ben yalnızca kendime inanıyorum!" Muhittin: "Bunlar yeni düşünceler değil ki..." dedi. "Evet, sen bunları kitaplarda okumuş olabilirsin! Ben senin kadar belki okumadım, ama bunları biliyorum. Bunları ben de senin gibi bir yerde okusaydım 'düşünceler' der geçerdim. Ama benim için böyle değil. Benim için bunlar yaşanan şeyler! Benim için her şey bunlar." Muhittin birden: "Evet, seni anladığımı sanıyorum!" dedi. "Ama bunları ben doğru bulmuyorum! Bu kadar hırslı olmak seni nereye götürecek?" "Düşünmedim. Ama söylediğim şeylere yönelmek istiyorum." Ömer birden Refik'e döndü: "Niye içki yerine bu çayı içiyoruz, anlayamıyorum?" "Evet, sinirlisin sen; benden sinirli olmuşsun," dedi Muhittin. "Ama bu hırs sonunda seni yakar, yıkar, kötürüm eder!" Refik: "Sana likör getireyim mi?" dedi. "Yok, yok, getirme. Yıkılır mıyım? Öyle mi diyorsun?" Ömer ayağa kalkmış, sakin sakin odanın içinde yürüyordu. Muhittin: "Evet!" dedi. Ama Ömer'in eşya arasında gezinen gövdesini görünce: "Bilmiyorum," dedi. Gövde sanki, "Bakın ben ne kadar yakışıklı ve akıllıyım !" diyordu. "Böyle biri hiç yıkılır mı?" Bir sessizlik oldu. Muhittin kalkıp yeni çay doldurdu. Ömer, Refik'e son yıllarda açılan kitapçıları sordu. Refik birşeyler anlatmaya koyuldu. Söze Muhittin de karıştı. Cahit Sıtkı diye bir şairden sözetti. Galatasaray'dan ve Beşiktaş meyhanelerinden tanıyordu onu. Çirkin bir yüzü olduğunu, utangaç olduğunu, Peyami Safa'nın övgüsüyle parladığını söyledi. Beyoğlu mey hanelerinden fazla hoşlanmadığı için, öteki genç şairleri tanı madığını da söyledi. Beyoğlu'ndan, son dört yılda bu caddenin ne kadar değiştiğinden konuşmaya başladılar, ama herkesin bu konularla değil, az önce konuşulan şeylerle ilgilendiği hare ketlerden, hiçbir şeyi gizleyemeyen sözlerden anlaşılıyordu. 130 Beyoğlu, dükkânlar ve değişen İstanbul üzerine sohbet uzun sürdü, ama hiçbir iz bırakmadı. Yeniden bir sessizlik başlayınca, Muhittin üflediği sigara dumanına bakarak: "Demek, öyle düşünüyorsun ha..." dedi. "Evet, bence yapılması gereken şey budur!" dedi Ömer. "Sı radan şeylere, sıradan bir hayata her zaman karşı koymalı. Ama u yetmez. Gürültü patırtı etmeli. Her şeyi ele geçirmeli... Aynı şeyleri söylüyorum!" Çürütülemeyecek düşünceler ileri sürdüğü için özür diler gibi yaptı. "Günlük hayatın çekiciliğinden, küçük mutluluklardan insan kaçınmalı!" Gövdesiyle sanki gene meydan okumak, söylediklerini desteklemek istiyormuş gibi ayağa kalkıp semaverden çay doldurdu. Muhittin: "Evet, evet, bunlar büyük laflar!.." dedi. Ömer elindeki fincanı tepsiye bıraktı: "Sana bir şey söyleyeyim mi? Ama korkmayacaksın. Ben... ben uyuz bir Türk olmak is temiyorum!" Muhittin: "Yaa!" dedi. Sanki bir tabanca patlamıştı. Muhittin bir Refik'e, bir Ömer'e bakıyordu. "Neler söylediğinin farkında mısın yahu?" dedi. Sözünden Ömer'in kendi de korkmuştu galiba. Semaverin musluğuyla, bir türlü dolduramadığı çay fincanıyla oynuyordu. Dönüp Muhittin'e baktı. Bakışları, "Şakaydı canım bu dediğim!" diyordu. Yeniden fincanına döndü. "Bunun gibi bir şeyi bana Sait Nedim Bey'in karısı Atiye Hanım söyledi!" dedi. "Dönüş yolculuğunda beraberdik. Sana anlatmış mıydım, Refik?" Muhittin: "Sen sözlerini açıkla! Ne demek istediğini söyle..." diye bağırdı. Ömer: "Muhittin, Muhittinciğim, biz dost değil miyiz seninle?" dedi. "Kaç yıllık arkadaşımsın benim!" "Evet, ama, bu kadarını beklemiyordum!" Ömer çay fincanını sehpaya bıraktı. Muhittin'in yanma oturdu. Elini gene şefkatli, hoşgörülü bir ağabey gibi Muhittin'in omuzuna koydu: "Ben bir şey demiyorum ki, Muhittin! Şu hayatı nasıl iyi doldurabilirim, onu araştırıyorum." Sonra birden elini onun omuzundan çekerek Refik'e döndü: "Ah, hoşgörü Türkiye'de yok!" dedi. "Hoşgörü çok önemlidir! Sen ne diyorsun?" 131 Refik bir şey söylemesi gerektiğini hissederek: "Şu günlük hayat dediğin şey niye yüzeysel ve basit olsun?" dedi. "Küçük mutluluklar diye küçümsediğin şeylerden niye insan kendini sakınsın? Günlük hayatın da kendine göre gösterişsiz bir şeyi... bir şiiri var." Utanıyordu söylediklerinden. "Sen Perihan'ı düşünüyorsun değil mi, Perihan'ı?" diyerek Ömer heyecanlandı. "Haklısın Perihan çok..." Refik kızardı: "Hayır, onu düşünerek söylememiştim." "Seni anlıyorum. Perihan gibi bir kadın kolay bulunmaz!" diyerek Ömer onun sözünü kesti. "Hayır, ondan sözetmiyorum. Ben alçakgönüllü olunabileceğini söylüyorum!" Birden Muhittin bir kahkaha attı: "Alçakgönüllülük? Peki ya bu salon? Ya bu eşya?" Eliyle bütün salonu, piyano odasını, sedef takımları, eşyayı gösteriyordu. Bir kahkaha daha atarak: "İnsan bunlann arasında nasıl öyle olur? İnsan bunların arasında, kızma ama ve o senin güzel karınla nasıl alçakgönüllü olabilir ki?.. Kah, kah. Kızmıyorsun, değil mi? Eğer alçakgönüllülükse senin istediğin onu benim yaşadığım çevrede gerçekleştirebilirsin. Ben yapabilirim onu." Gövde gösterisi sırasının kendisine geldiğini düşünüyormuş gibi ayağa kalktı. "Ama ben alçakgönüllülükten hoşlanmıyorum. Ben ne kadar zeki olduğumu göstermek isti yorum. Bu konuda Ömer ile anlaşıyoruz! Ama, bu konuda!" "Peki, sen benim gibi bir Rastignac olmak niye istemiyor sun?" "Ne, ne, ne dedin? Rastignac! Haaa Balzac mı okuyorsun? O herife mi özeniyorsun?" "Hayır, bu benim buluşum değil!" dedi Ömer. Özür diler gibi bir hali vardı. "Bu da Sait Bey'in karısı Atiye Hanım'ın sözü..." Muhittin sinirlenerek: "Ne aile be!" dedi. "Sana çok şey öğ retmişler!" Ömer heyecanlanarak ayağa kalktı: "Arkadaşlar, beni anlıyor musunuz? Ben bu hayatı dolu, zengin yaşamak, her şeyi ele geçirmek gerektiğini söylüyorum. Beni anlıyor musunuz? On yıllık arkadaşınızım ben sizin! Bana öyle bakmayın. Biliyorum, bu halimde biraz belki sapıklık var. Evet, ama, ne istediğimi biliyorum. Bir hayatımız var. Onu nasıl yaşayacağımızı düşü- Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling