Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
137
"Yaa! Nereye gidiyorsun?" "Kemah'a!" Nazlı, kedinin yattığı koltuğa oturmuş, kediyi kucağına almıştı. "Doğuya gidiyorsun demek?" Ömer birden: "Sana Montesquieu gibi doğudan mektuplar yazayım mı?" dedi. Şaşkınlaştı. "Yok, yok o İran'dan mektuplardır değil mi? Hayır, o da değil. Bir İranlının mektupları... Sen okumuş muydun?" "Okumuştum!" dedi Nazlı. Yüzünden bir şey anlaşılmıyor du. "Çok okuyorsun galiba!" dedi Ömer. Sonra bir şey hatırlamış gibi oldu: "Ben yaşamak gerektiğine inanıyorum!" diyerek ayağa kalktı. Çok aptal buluyordu kendini. "Evet, ama sen bir erkeksin!" dedi Nazlı. Bu sırada teyze içeri girdi. İki gencin konuşmasında hemen hayran olunacak birşeyler bulmuştu galiba. Bir gölge gibi, varlığını duyurmamaya çalışarak, sessizce bir köşeye oturdu, ama Ömer onu farketmişti. Sözlerinin onun tarafından dikkatle dinlendiğini anlıyordu. "Doğru! Senin işinin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Burada kadınlara dünya gerçekten cehennem. Sizleri evlerin içine mahkûm ediyorlar!" Bunları Cemile Hanım'a bakmadan söy lemişti. "O kadar da değil. Sonra insan bu sınırları zorlayabilir!" dedi Nazlı. Ömer, "Aman, ne kadar akıllı!" diye düşündü. "Bir kişiliği var... Şu söz: 'Sınırları zorlayabilir...' Herkesin söyleyemeyeceği bir şey bu. Üstelik sevimli de." Kendini bayağı buldu. "Sonra bizde inkılâplar yapılıyor!.." dedi Nazlı. "Bazı ba kımlardan çok ileriyiz!" "Evet!" dedi Ömer. "Sen ama, galiba inkılâpları küçümsüyorsun!" "Yok, yok! Sakın şey sanma. Ben kendi hırslarımı..." "Aaa, ne biçim şeyler söylüyorsun misafire!" diyerek Cemile Hanım Nazlıyı payladı. Ömer birden: "Ben kendimi bir fatih olarak görüyorum!" dedi. 238 Gene Cemile Hamm cevap verdi: "Ama o İstanbul'u aldığında daha gençmiş. Ne yakışıklıdır değil mi? Sen de yakışıklısın maşallah!" Eliyle"tahtaya vurdu. Ömer konuşmanın daha da bayağılaşmasından korktu. "Evet, akıllı ve sevimli!" diye düşündü. Daha çok konuşmak istemiyor, çayını içip hemen kaçmak geliyordu içinden. Cemile Hanım: "Şimdi kocaman gençler oldunuz, ciddi ciddi konuşuyorsunuz, ama ben sizin bu kadarlığınızı da biliyorum!" dedi, güldü. Nazlı'nın çocukluğuyla ilgili bir anısını anlattı. Sonra bir yenisine başlamıştı ki Nazlı öfkelendi: "Aman, halacığım, siz de herkese bunları anlatırsınız." "Ömer herkes değil ki. Peki, peki, ben çay getireyim size!" Kadın çıktıktan sonra Ömer: "Çok üzerine varıyor galiba!" dedi. "Evet!" dedi Nazlı. Eliyle sinirli bir hareket yaptı. "Bu kadarı da olmaz artık!" Hareketin etkisiyle kucakta uyuklayan kedi başını kaldırmıştı. "İşte, görüyorsun ya, inkılâp bir milletvekili evine bile gire memiş!" dedi Ömer. "Hayır! Babam Ankara'da oturur!" dedi Nazlı. Sonra bir sessizlik başladı. Az sonra Cemile Hanım çın çın neşeli, elinde çay tepsisi, içeri girdi. Reçelli ekmekler yaptığını söyledi, kendi gençliğinden neşeyle sözetti, sonra ekmeklerden yemediği için Nazlı'ya çıkıştı ve Ömer'e döndü: "Hiçbir şey yemiyor bu. Ne olacak bilmiyorum. Çok sıska değil mi?" "Yok, canım!" dedi Ömer. "Nasıl olmalıysa öyle!" Gene yanlış bir şey söylediğini düşündü. "Sen de ye bunlardan! Sana da yaptım!" dedi Cemile Teyze. Ömer bir şey yapmış olmak için ekmeklerden bir tane aldı, köşesinden ısırdı. Patavatsız bir yabancı, neredeyse bir budala gibi hissediyordu burada. "Bu evde elimi kolumu bağlayan birşeyler var! diye düşündü. "Zaten bütün İstanbul'da öyle bir hava var! Sanki ne diye burada oturuyorum ki. Kalkayım!" Ama kalkmadı. Hiç de alışık olmadığı bu beceriksizliğini daha çok ortaya dökmek istiyormuş gibi oturdu. Bir şey bekliyordu sanki, 139 ama bunun ne olduğunu bilmiyor, öğrenmek için de oturuyordu. Bir ara, "Üç günüm kaldı İstanbul'da. Hâlâ bu evde pinekliyorum!" diye düşündü. "Oysa Beyoğlu'na çıkabilir, eğlenebilir, biraz olsun neşelenebilirim." Ama Beyoğlu eğlencelerinde bulamayacağı bir şeyi burada bulduğunu hissederek oturdu. Konudan konuya atlayarak konuşan Cemile Hanım'ı dinledi. Sonra birden, "Bir fatih olacaktım ben!" diye mırıldandı ve ayağa kalktı. "Artık ben gideyim!" "Gidiyorsun. Gidiyorsun ha!" dedi Cemile Hanım. Taa Kemah'a. Ne zaman döneceksin?" "Kimbilir ne zaman?" dedi Ömer ve gene kimsesiz, bekâr bir erkek havasına büründüğünü, anlayış beklediğini farkederek utandı. Bu evde utanıp duruyordu. "Teyzene, eniştene selâm söyle." Kapının önüne gelmişlerdi bile. Ömer, Nazlı'ya bakıyor, yüzünü okumaya çalışıyor, ama istediğini bulamıyor, ya da bulamadığını sanıyordu. Son anda bir şakayı akıl etti: "Sana İran'dan mektuplar yazayım mı?" dedi. "Yaz, yaz!" dedi Nazlı. Yüzünde aranan şey bir an belirir gibi oldu. "İran'a da mı gidiyorsun?" dedi Cemile Hanım. "Yok, şaka ediyorum!" dedi Ömer. "Zaten kitabın adı da o değildi." Açık havaya çıkmış gibi rahatlamıştı. Teyze onu avutmak isteyen bir sesle: "Taa nerelere gidiyorsun?" dedi. "Yolun açık olsun! Allah yardımcın olsun!" "Yazarım size, haber veririm!" dedi Ömer. Merdivenleri iniyor, kendini sağlıklı ve akıllı buluyordu. Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling