Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
230
Bir süre havadan sudan konuştular. Şarabı gelince Refik: "E, hani bana kitabını getirecektin?" dedi. Bunu dün telefonda konuşmuşlardı. Muhittin ceketinin cebinden kitabı çıkardı: Zamansız Yağmur. Birinci sayfasını açtı. "İmzalayacağım şimdi!" diye düşündü. "Ne yazacağımı merak ediyorlar. Ne tören be!" Sonra aklına başka bir imza töreni gelince anlattı: "Benim kitabımı yayımlayan yayınevine kitabını parayla bastıran yaşlı bir memur gelmişti. Herkese kitaplaıını imzalayıp dağıtıyor. Bana döndü: 'Evlâdım siz ne iş yaparsınız?' diye sordu. Şair olduğumu öğrenince fiyakayla şöyle imzaladı: Şiirlerini zevkle okuduğum şair arkadaşım Muhittin'e." Muhittin bir kahkaha attı, ama Refik'in neşesiz olduğunu görünce ciddileşti. "Bugün keyifsiz, onu eğlendirmek bana düşüyor!" diye düşündü ve şiir kitabını imzaladı: "Hayatını zevkle izlediğim genç tüccar arkadaşım Refik'e." Bunu yazar yazmaz şakasını bayağı buldu, ama çaresiz kitabı Refik'e uzattı. Refik kitabı biraz inceledi, kapağına baktı, dizgisi ve sayfalan hakkında birkaç söz söyledi, sonra ilk sayfadaki bu cümleyi okuyunca surat astı: "Of, kardeşim, benim hayatım!" dedi. "Benim hayatım rayından çıktı!" "Ne diyorsun!" diye inledi Muhittin. Şaşırmıştı, afallamıştı... Kendini böyle bir şeye biraz hazırlamıştı, ama bu kadarım beklemiyordu. Meyhanenin gürültüsünü dinliyor, Refik'in yüzüne bakmaya çekiniyordu. "Kardeşim, hayatım rayından çıktı. Kardeşim... Kardeşim..." Dün Refik telefonda da söylemişti bunu: "Kardeşim..." Kaç zamandır duymamıştı böyle bir söz. "Çok fena duygulanıyorum!" diye düşündü. "Peki ne oldu sana kardeşim? Sen mutluydun! Benim gibi değildin. Ne oldu sana kardeşim? Hadi, konuşalım. Konuşalım. Ama bu çocuklann da önünde olmaz ki..." "Sahi, senin küçük kız nasıl?" Laf olsun diye sormuştu bu nu. "İyi, iyi... Çok çabuk büyüyor!" "Bak, buna sevindim. Ben karar verdim. Evlenmeyeceğim. Onu bekleyeceğim." 231 "Evlenme!" dedi Refik. "Evlenme, evlenme iyi edersin." Şa rabını hızlı hızlı içiyordu. "Hayır, onunla evleneceğim. Senin kız mutlaka çok güzel olacaktır. Bundan kuşkum yok." Bir şey daha söyleyecekti ki sustu. "Az daha Perihan'ı çok güzel bulduğumu söyleyecektim!" diye düşündü. "Hayır!" dedi Refik. "Benim kızım sana göre değil. Kocaman, iri yarı bir şey olacak o. Şimdiden bu kadar oldu." Muhittin şaşırdı, "Utanmasa bana bücür diyecek!" diye dü şündü. Sonra, "Canım, o kadar da kısa boylu muyum ben?" dedi. Hemen bunu söylediğine pişman oldu, askeri öğrencilere bakmaya çekindi. • "Yok canım!" dedi Refik. "Sana kim kısa boylu olduğunu söylüyor?" Muhittin sözün daha da uzamasına öfkelendi. Saatine baktı. Askerlere döndü: "Çocuklar, siz geç kalmıyor musunuz?" "Daha vakit var, yetişiriz," dedi Turgay. Barbaros: "Ama kalksak iyi olur galiba!" diye homurdandı. "Yokuşu koşa koşa çıkmak iyi olmuyor." Muhittin cevap vermedi. Askerler kalktılar. Askeri elbiselerini emanet ettikleri fotoğrafçının evinde giyeceklerdi. Muhittin onların gönlünü alacak birkaç söz söyledi. Çarşamba günü gene burada buluşacaklarını ekledi. Çıkarlarken arkalarından seslendi: "Geç kalmayın. Yoksa kumandanlarınız kulaklarınızı çeker. Derslerinizi de iyi çalışın. Annenize babanıza mektup yazın. İyi asker, iyi evlât, iyi vatandaş olun!" Her zaman söylediği sözlerdi bunlar: Çocuklar gene biraz ezildiler, gülümsediler, süklüm püklüm çıktılar. Muhittin, Refik'e: "Nasıl buldun onları?" diye sordu. "Daha oturmak istiyorlardı galiba!" "Daha oturamazlardı!" dedi Muhittin sıkıntıyla. "Geç kalı yorlardı." Sonra eliyle bir hareket yaptı: "Amaan, boşver yahu! Sen kendini anlat. Biraz daha şarap isteyelim mi?" Refik başım salladı. Şarapları istediler, sonra sustular. Uzun bir sessizlik oldu. Şarap gelince Muhittin: "Sende bir şey var!" dedi. 2.32 "Evet. Bende bir şey var!" "Başına bir şey mi geldi?" "Söyledim işte: Hayatım rayından çıktı." "Pek bir şey anlatmıyor bu söz..." "Haklısın... Kendi kendime hep bunu söylüyorum... Alıştım artık. Başka nasıl söyleyeyim?" "Düşünsene biraz... Ne oldu?" "Eskisi gibi olamıyorum. Eskisi gibi yaşayamıyorum. Tam böyle değil." Refik bir süre kelime aradı. "Başka birşeyler daha olsun istiyorum. Eskisi gibi olamıyorum işte!" "Hıramın!" diye bir ses çıkardı Muhittin. Düşündüğünü, ama bir şey anlamadığını göstermek istiyordu. "Perihan eski dengemin kalmadığını söylüyor..." "Sen doğru buluyor musun bunu?" "Biraz... Eğer denge denen şey hayatın akışına kendini bı- rakmaksa... Eğer kolay mutlu olmaksa denge, biraz dengesiz- leştim galiba..." "Çok kötü!" dedi Muhittin. Sonra biraz düşündü. "Sen eskiden bu dengenle ovunurdun!" diye ekledi. "Seni sağlıklı, mutlu, ama açıkçası biraz miskin yapardı bu. Hayır, dengesizleşmen o kadar kötü bir şey olmasa gerek..." "Nasıl hareketleneyim nasıl? Ne yapayım?" "Bunun hali çok fena yahu!" diye düşündü Muhittin. "Ama derdini anlayamıyorum." Ağzında belli belirsiz bir öfke biri kiyordu. "Derdini anlayamıyorum. Biraz daha anlat!" "Söyleyecek başka ne var?.." Refik biraz düşündü. Sonra utanarak: "İşe de gitmek gelmiyor içimden," dedi. "Yazıhaneye gitmemeyi düşünüyorum!" "Ne yapacaksın o zaman?" "Bilmiyorum... Bunu seninle konuşuruz diye düşünmüş tüm..." "Bak!" dedi birden Muhittin. "Evlisin. Bir çocuğun var. Mühendissin. Seni fazla sıkıntıya sokan zor bir işin yok. Mutlu bir evde yaşıyorsun. Her şeyin, sevimli bir karın, birkaç arkadaşın, bir çevren, sakin bir günlük hayatın var... Bunları sana hatırlatan ben mi olacaktım? Bütün bunların farkındasın herhalde." "Farkındayım!" dedi Refik. "Fazlasıyla farkındayım." Tuhaf, hüzünlü bir gülümseme vardı yüzünde. "Bütün iş de galiba oradan çıkıyor!" diye ekleyiverdi. Muhittin ağzındaki öfkenin büyüdüğünü hissetti. "Başka... Başka bir şey olmadığına emin misin?.. Sıkıntın bunlardan mı kaynaklanıyor? Bunlardan biri bozulmuş, başına tatsız bir iş gelmiş olmasın sakın!" "Hayır. Gelmiş olsa söylerdim!" "Hımm. Peki babanın ölümü, çocuğunun doğumu, belki biraz bunlar şaşırttı seni." "Belki." "Peki, her şey eskisi gibi olamıyor da ne oluyor? Eskiden yaptığın da şimdi yapamadığın nedir?" "Eskiden dengem vardı. Galiba Perihan haklı. Sen de aynı şeyi söyledin aşağı yukarı. Dengem kaybolunca eski uyumu bulamaz oldum. Aynı şeyleri, eskiden yaptığım şeyleri yapabiliyorum, ama dünya ile aramda uyum yok. Bir süre daha devam ederim, sonunda eski yaptıklarımı da, şu günlük hayatı da sürdüremez olurum." "Vah, vah, vah!" dedi Muhittin. Alaycı gözükmekten korktu: "Baksana yazıhaneye de gitmek istemiyorsun!" "Görüyorsun değil mi işte!" "Mutsuz musun yani?" "Mutsuzum kardeşim, mutsuzum galiba, üstelik, garip bir şey bu!" "Kardeşim!" diyordu, ama şimdi bu pek etkilememişti Mu- hittin'i. Yutmaya çalıştığı öfke gene ağzında birikmişti. "Belki bir seyahat etsen iyi gelir. Paran ve vaktin var nasıl ol sa!" "Hayır, hayır! Bunu hiç düşünmedim değil, ama olmaz." Çekinerek ekledi: "Ömer'e demiryoluna gideyim mi diye dü şünüyorum." "Belki o ev size küçük geliyor." Muhittin dudağının kena rındaki gülümsemeyi topladı. "Çocuk da var. Perihan'la başka ayrı bir eve taşının." "Ne değişecek o zaman?.. Şarap isteyelim mi?" 234 "İsteyelim. Belki sıcaklardandır derdin diyeceğim, ama ekim giriyor..." "Alay mı ediyorsun?" dedi Refik. "Ben mutsuzum diyorum. Dengemi kaybettim..." "Bak!" dedi birdenbire Muhittin. Bu sefer öfkeyi, ağzında kan gibi, zehir gibi biriken öfkeyi yutamayacağmı anladı. "Senin mutsuz olmaya hiç hakkın yok. Anladın mı, hakkın yok buna. Bak aklıma ne geliyor. İki yıl önce gene böyle bir eylül günü sana gelmiştim. Sarhoştum. Bana öğüt vermiştin. Gururum kırılmıştı. Dur dinle şimdi: Şimdi sıra bende: Evet, mutsuz olmaya hakkın yok. Mutsuzluk şiirle oyalanan o çocukların işi, şairlerin işi, şu balıkçıların, şoförlerin işi. Biz mutsuzluğumuzun tadını çıka rıyoruz. Ne bakıyorsun öyle, saçmalıyor muyum? Peki, peki, saçmalıyorum, ama sen de saçmalıyorsun, çünkü hiçbir şey anlayamıyorum." "Ben de anlayamıyorum!" dedi Refik. Muhittin'in öfkesinden korkmuş gibiydi. "Söylediklerine şaştım doğrusu!" "Ben de sana şaştım," dedi Muhittin. Öfke hâlâ orada, ağzının içinde cayır cayır yanıyordu. "Dün telefonda sesini duyunca şaşırmıştım. Buraya girer girmez yüzünü görünce de şaşırdım. Başına bir tatsızlık, kötü bir şey, bir felâket geldi sanıyordum. Oysa hiçbir şey olmamış!" Refik mırıldandı: "Ne bekliyordun peki?" "Hiçbir şeyin yok senin. Gerçekten insanı mutsuz edecek bir şey geldi başına sanıyordum. Ne bileyim, çocuğun hasta, bir başka kadına âşık oldun, şirketiniz iflâs ediyor, karın seni aldattı... böyle bir şey. Ama senin mutsuz olman için gerçek bir bahanen yok... Dün telefondaki ses, bugün gördüğüm surat mutsuz bir insanı hatırlatıyordu. Buna şüphem yok. Ama hayatın dümdüz mutlu bir hayat. Rahat, dertsiz, dümdüz bir hayatın var... Bu durumda..." Muhittin dilinin ucuna gelen şeyi söylemeye karar verdi. Bir süre zorlanarak sustu. Sonra söyledi: "Bu durumda ne söyleyeyim? Rahat kıçına batıyor olmalı!" Refik'in suratı allak bullak oldu. "Demek diyeceğin buydu!" diye söylendi. "Ne yapayım, söyledim! Ama böyle diyeceklerdir sana. Çünkü senin durumundan kimse hoşlanmaz. Herkes ister ki, senin gibi 235 insanlar mullu olsun. Kimse senin durumunu anlamaz. Hem her şeyi var hem şikâyetçi: Bu, kimsenin anlamayacağı bir şey; kimsenin ilgilenmeyeceği bir hikâye..." "Sen de ilgilenmediğini mi söylemek istiyorsun?" "Nasıl söylersin bunu?" diye bağırdı Muhittin, ama içten gözükmemekten de korktu. "Kaç yıllık arkadaşız!" "Ama dişe dokunur bir şey de söyleyemedin. Sana gelmeden önce, 'Muhittin şairdir, birşeyler söyler,' diye düşünmüştüm." Muhittin çaresizlikle: "Yeni birşeyler yap," diye söylendi. "Yapıyorum!" dedi Refik. "Kitap okuyorum. Bugünlerde Rousseau okuyorum. İtiraflar beni etkiledi..." Biraz sustu, sonra utanarak söyledi: "Hatıra defteri tutuyorum!" Muhittin gülmeıneye çalıştı: "Hatıra defteri!" diye düşündü. "Sonra mutsuzluk sözleri, rayından çıkan hayat, uyum... Ne diyor? Derdini anladım. Evlendi, çocuğu oldu, babası öldü. İhtiyarladığını düşünüyor herhalde. Hayatının boşa gittiğini düşünüyordur..." "Belki de ihtiyarladığını düşünüyorsundur!" "Belki... Senin gibi şair olmak isterdim." "E, kimse seni tutmuyor ki!" "Haklısın!" Muhittin gene duygulandığını farketti. Refik'e sevgiyle baktı, ama bunu bundan sonra kolay kolay yapamayacağını anladı. Aklındaki Refik görüntüsü kirlenmiş, lekelenmişti. "Bedelini ödemeden hayatında derinlik arıyor!" diye düşündü. İçinden onu cezalandırmak geldi. "Bak Refikciğim! Senin düpedüz için sıkılıyor. Kitaplardan başka oyalanacak şeyler de bulabilirsin. Pul biriktir, satrançla oyalan, poker oynayacak yeni arkadaşlar bul, maça git, fotoğ rafçılıkla uğraş, ne bileyim ben, koleksiyonculuk yap, yap işte bir şey!" Refik öfkeyle: "Demek, söyleyeceğin bu ha?" dedi. "Pul bi- riktirmeliymişim. Başka bir sözün yok mu?" "Yok! Birer şarap daha içelim! Hey, kardeş, buraya iki tane daha..." 2.36 |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling