Orhan pamuk


Download 1.5 Mb.
Pdf ko'rish
bet59/79
Sana28.12.2022
Hajmi1.5 Mb.
#1012237
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   79
Bog'liq
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )

223 


şikâyet edip karar veremeyerek oturdum. Belki biraz okudum, 
ama ne için? Şimdi de, şu dul kadına aklım takılıp duruyor!" 
Kahveler gelince Sait Bey: "Bakın!" dedi birdenbire. "Bakın, 
bu köpek aklıma neler getiriyor! Kimse bir şey söylemiyor, gene 
konuşmak bana düşüyor, bunun için söylüyorum!" 
"Rica ederim!" dedi Osman. Kibarlığı ve düşünceli olmasıyla 
gururlanıyormuş gibiydi. 
"Bakın, bu köpek bu evde rahat, yaşıyor, geziniyor, kaşınıyor... 
Bu köpek babamın, rahmetli babamın zamanında bahçeye zor 
girerdi. Müslüman evinde köpek, olacak şey mi?" Köpeğe ses­
lendi: "Getiîuraya bakayım Kont!" 
Köpek saygıyla ayağa kalktı, gerindi, kuyruğunu sallayarak 
efendisine gitti. 
Sait Bey düşüncelerini bir şakayla sunabilmenin keyfiyle: "Sen 
Müslüman evine yakışacak şey değilsin!" dedi. Sonra kahve içen 
konuklara dönüp güldü: "Ama görüyorsunuz ya, oldu işte. Biz 
ona alıştık, o bize. Zamana uyduk. Annem görseydi bütün evi 
şartlatırdı." Köpeğe döndü: "Hadi, tamam, lamam, git sen yerine 
otur!" 
Neden çağrıldığını anlayamayan hayvan biraz kararsız kaldı. 
Sonra çevreyi kolaçan etti, konukları kokladı, ıslak burnunu 
Refik'in eline değdirdi, her şeyin her zamanki gihi sakin ve 
düzenli olduğuna karar verince güvenle yattı. 
Sait Bey: "İşte bunu söylemek istiyorum!" dedi. "Her şeyi 
zamana uyduruyoruz da farkında değiliz. Söylediğim gibi eski 
neden yeniye uydurulmasın? Bakın şu odaya. Bir salon değil 
mi burası? Dün bir selamlığın sofasıydı. Bakın bana. Basit ve 
geveze bir tüccar değil iniyim? Yok, yok, izin verin artık anla­
tayım. Dün bir paşa oğluydum... Anlatabiliyor muyum? Rahmetli 
babam der ki, bizde büyük değişmeler fazla göz almaz, çünkü 
hep küçük ve sonsuz uzlaşmaların sonucudur... Ne dersiniz bu 
düşünceye? F.ve.t, uzlaşmalar... Küçük ve zeki uzlaşmalar ki, 
bütün tarihin bu sessiz akışını sağlamış! İşte böyle derdi rahmetli 
babam. Benim bir tüccar olacağımı, her şeyi toprakları, arsaları 
satıp satıp ticarete yatıracağımı, Güler'in küçük ve Cumhuriyetçi 
basit bir askerle evleneceğini bilirmiş gibi... Avrupa, ah Avrupa! 
Hep onu düşünüyorum, oraya her gidişimde onu düşünüyorum. 
224 


Onlar neden öyle de biz böyleyiz? Evet, soruyorum. Onlar neden 
öyle de biz böyleyiz? Durun! Likör içer misiniz? Kahveyle güzel 
olur." Kimseden karşılık beklemeden fırlayıp büfeye yürüdü. 
Birkaç şişe aldı. Sonra karısına: "O albümü de getirsene!" dedi. 
"Avrupa albümünü!" Biraz utanmış gibiydi, ama heyecanını 
yatıştırmak istemiyordu. Daha çok konuşmak, içini dökmek 
istiyor, Refik'e ve Osman'a bakarak cesaret arıyordu. 
Kısa ve sinirli bir sessizlik oldu. Nermin'le Güler kahveyle likör 
içmeye karar verdiler. 
Osman düşünceli bir tavır takınarak: "Haklısınız. Çok hak­
lısınız!" dedi. Ağırbaşlılık ve hoşgörüyle tatsızlığı yumuşatmak 
istiyordu galiba. 
Atiye Hanım elinde bir albümle geldi. "Çocuğun resimlerini 
de getirdim!" dedi. "Avrupa albümü"nü Refik'e verdi. 
Sait Bey, albümü karıştıran Refik'e: "Ben geçmişe yolculuk 
kadar Avrupa'ya yolculuktan da hoşlanırım!" dedi. "Fotoğraf 
çekeriz sık sık, sonra yapıştırırız. Şimdi nereye bakıyorsunuz?" 
Kalkıp Refik'in yanına geldi. Resimlerden ve kartpostallardan 
da olsa, Avrupa'yı seyretme zevkini genç konuğuyla paylaşmak 
istiyordu. Refik'in omuzunun üstünden albüme baktı: "Ah, bakın 
bu Paris, dört yıl önce 1933'ün Paris'i nasıl? Gençmişim o za­
manlar, değil mi? Bu da aynı yıl... Bunlar Berlin'de çekilen re­
simler. Paris ve Berlin! Avrupa'ya çıkan hangi insan, dünyanın 
biraz farkına varan hangi Türk bunlardan vazgeçebilir?.. Viyana 
var belki bir de, ama ben müzikten anlamam... Ah, bakın bu 
geçen yılın gezisi. Paris! Çok çabuk çeviriyorsunuz. Durun. 
Tanıdınız, değil mi?" 
Refik tanımıştı tabii: Ömer'in resmiydi bu. Elinde bavulla bir 
tren kompartımanında surat asıyordu. 
"Tabii bizim Rastignac bu!" diye bağırdı Sait Bey. "Dönüş 
yolunda trende görmüştük. Ne yapıyor şimdi?" Refik'in cevabını 
beklemeden devam etti: "Bakın bu da aynı yıl çekilmiş... Berlin'de 
tanıdığımız bir Fransız ailesi... Evet, evet. Fransız ailesi, gerçek, 
kültürlü, şakacı bir Fransız ailesi... Şarap, peynir, Eyfel Kulesi... 
Sonra kadından anlayan erkekler! Çok mu çenem düştü?.. Ama, 
bakın işte bir aile! Bakın bu resme. Berlin'de aynı otelde kalı­
yorduk. Odalarımız yanyanaydı. Sabah kahvaltısını birlikte 
225 


yapıyorduk. Şakacı insanlar... Sayfayı çevirin. Bakın tam bir aile... 
İşte Cevdet Bey'i bunun için anıyorum. Bunun için. Evet, Cevdet 
Bey kusursuz bir aile kurdu. Belki gülünç bulacaksınız, ama sizin 
ailenize, Işıkçı ailesine hayranım: Başarılı bir baba, çalışkan 
çocuklar, güzel ve iyi anneler, sağlıklı torunlar... Nasıl olması 
gerekiyorsa öyle. Saat gibi, ama renkli canlı, tam onlar gibi!" 
Birden bir kahkaha kopardı. Ama pek içlen bir kahkahaya 
benzemiyordu bu. Daha çok söylediklerini yumuşatmak, uy­
gunsuz bir şey söylemişse bunun farkında olduğunu hissettirmek 
için gülmüştü galiba. Sonra Refik'in yanından ayrıldı. Likör dolu 
küçük kadehi havaya kaldırdı. "Biz de işte birşeyler yapmaya 
başladık!" dedi. "Likör yapıyoruz. Likör sanayii! Mecidiyeköy'de 
likör fabrikası... Büyük kuruluş! Hah! Güleyim bari... Söyleyin 
şimdi, söyleyin, niye biz böyleyiz de onlar öyle? Niye? Bunun 
sırrını kim biliyor? Söyleyin! Niye biz böyleyiz? Niye biz biziz 
ve böyleyiz? Söyleyin!" 
Güler: "Çok heyecanlandın ağbi!" dedi. "Otursana!" 
Sait Bey elindeki likör bardağını herkese göstererek sallıyor, 
kızkardeşinin söylediklerini duymamış gibi orada dikiliyordu. 
Çevresinde utanç ya da telâş gibi bir şey oluşmuştu. Kimse onun 
ne kadar ciddi, ne kadar içten olduğunu keslircmiyordu. Herkes 
kendini heyecana kaptırmış gibiydi. Ağır yemeğin üzerine 
gevşeyen yüzlere birdenbire beklenmedik bir gerginlik bulaşmıştı. 
Herkes Sait Bey'in durup durup tekrarladığı soruya cevap arıyor 
ve bulamıyormuş gibi üzgün gözüküyordu. Belki biraz da Sait 
Bey'in alaylarına gülüyor, gerçekten bizim niye böyle olduğumuza 
şaşıyormuş gibiydiler. 
"Neden böyleyiz biz?.. Böyleyiz, böyleyiz! Lütfen karışmayın 
bana bu akşam! İçtim ve coştum! Eh, arada bir insan böyle şeyler 
yapmalı. Yüreğin gerçek coşkusuna kendini bırakmalı. Çünkü 
bıktım, yemin ederim ki, bıktım, bıktım kendimi denetlemekten, 
kasılnıaktan." Refik'in kucağındaki Avrupa albümünü işaret elti. 
"Onlar gibi olmak için, onlar gibi olmak için kasılnıaktan ve 
içimden geleni yapmamaktan bıktım. Bu akşam kendimi bıra­
kıyorum. Uzlaşmıyoruın ve bağırıyorum!" 
Sonunda likör kadehini dikti ve bir kahkaha daha atlı. Bu 
seferki kahkaha sinir bozucu bir şeydi. 
226 


Bey'di. Başını kaldırmış, can çekişen bir komutan tavrı takınmış, 
hoşgörüyle gülümsüyordu. 
Ev sahibinin takındığı bu hoşgörü gerginliği gevşetti. Refik, 
Ömer'den sözedip etmemeyi düşündü. Sonra Perihan'a baktı. 
Perihan da gösteriden fazla etkilenmemiş gözüküyordu. Refik 
onun bu rahatlığını görünce ferahladı. 
Sonra birden Atiye Hanım: "Ah, ne güzel anlattın Saitciğim!" 
dedi. "Ne güzel heyecanla anlattın; şeyi de anlatsana. Onu da 
hep heyecanla anlatırsın. Rahmetli baban anlatırmış onu da. 
Hani Abdülhamit, Kâmil Paşa'yı azarlarken içeri haremağası 
girmiş de... Onu da anlatsana lütfen!" 
Sait Bey: "Susacağımı söylemiştim!" dedi. "Artık susacağım." 
Sonra esnedi ve kendi dalgalı bilincine gömüldü. 

Download 1.5 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   79




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling