T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ bati dilleri ve edebiyatlari(rus diLİ ve edebiyati) anabiLİm dali


A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t


Download 5.01 Kb.
Pdf ko'rish
bet7/12
Sana21.02.2017
Hajmi5.01 Kb.
#977
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12
A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 6, s. 
450. 
320
 ibid, s. 450. 

 
Kuprin, özellikle bu hümanist açılardan fahişeliğin tasvirine kalkışmıştır. 
Sanat araçlarıyla bu kötülüğün köklerini açığa çıkarmak ve bununla mücadele 
yollarını belirlemek arzusundadır. 
 
“Genelev”in sanatsal konsepti, ikiliği ve tezatlıklarıyla belirginleşir. Öykünün 
en iyi sayfalarında Kuprin, paralı  aşk batakhanelerinin varlığının özel mülkiyet 
dünyası ve istismarı ile bağlantılı olduğunu ve kapitalist toplumun kurt kanunlarının 
belirtilerinden biri olduğunu göstermektedir. Kuprin, kendi rezilce düşüncelerine 
göre; ellerindeki mala sanki tütün balığı, kireç, un, sığır eti veya kereste satıyormuş 
gibi bakan etkileyici kadın bedeni spekülatörü tipleri yaratmış, sanki herhangi bir 
malı satın alıyormuşçasına kadınları rahatça ve basitçe satın alan genelev 
gediklilerinin ahlaksızlığını çok isabetli bir şekilde resmetmiştir. Öykü, genelev 
sahipleri ile bu tesislerin kârlarına ortak olan, E. Rotstein’in deyimiyle; satılmış 
çarlık yöneticileri ve polisini de satirik olarak ifşa etmekte, fahişelerin nasıl ince 
taktiklerle köleleştirildiklerine, bunların korkunç mesleğinin tahripkar etkisine ışık 
tutmaktadır.
321
 
 Fakat, 
fahişeliğin “ticari karakteri”ni en uç noktasına kadar açığa çıkarırken 
Kuprin, bunun esas sebebini biyolojik faktörlerde arar. “Genelev”in otobiyografik 
kahramanı gazeteci Platonov, insanın, özellikle de erkeklerin “çok, hem de 
ziyadesiyle çok nikahlı hayvanlar” olduğunu ve bu sebeple de fahişeliğe olan talebin 
daima var olacağını iddia etmektedir. Kuprin geneleve bilim adamları ve yazarlardan 
hırsızlara ve köstebeklere kadar hemen hemen tüm erkek tiplerini getirir. Öykünün 
kadın kahramanları “toplumsal düzenin kurbanları” olarak tasvir edilmişlerdir.
322
 
                                                           
321
 ibid, s. 450-451. 
322
 ibid, s. 451. 

 Yazarın, fahişeliğin sebeplerine yönelik görüşlerindeki tezatlık, onu sanatsal 
kriter kaybına götürür. Sabır evlerinin günlük, edebi yaşamıyla ilgili gerçek realist 
tablolar yerini (özellikle öykünün ikinci ve üçüncü bölümlerinde) asla tipik olarak 
adlandırılamayacak türden olayların tasvirine bırakır (genelevlerin şarkıcı 
Rovinskaya tarafından ziyaret edilmesi, Lyubka’nın öğrenci Lihonin tarafından 
“kurtarılma” öyküsü, Jenya’nın intiharı, noterin soyulması vb.). bu tür sahne ve 
epizotlarla öykü genişlemekte, bölümlerin oranları ve kompozisyon bütünlüğü 
kaybolmaktadır. Aynı  şekilde sanatsal betimleme seviyesi de düşmektedir. Kuprin, 
kendine has olmayan ağdalı bir melodramatizm, sentimentalist bir yavanlık içine 
düşmekte, sık sık da natüralist aşırılık, banallık ve klişeleşmeye izin vermektedir.
323
 
 
Fakat yine de “Genelev”, devrim öncesi Rus edebiyatında önemli, olumlu bir 
rol oynamıştır. Öykü, gericilik yıllarında, burjuva toplumunda her türden serbest aşk 
birliğinin, grupların ve diğer türden düşük ahlaklı insan güruhunun arttığı, fahişeliğin 
ise korkunç boyutlara ulaştığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Gazetelerden biri
“Rusya’nın her köşesinden cinsel suç salgınının gemi azıya aldığına dair telgraflar 
yağıyor”
324
 diye yazmaktadır. “Genelev”, bu şartlarda, açıkça  “şahsiyetin 
özgürlüğü” kisvesi altında ahlaki nihilizm propagandası yapan M. Artsıbaşev, A. 
Kamenski, M. Kuzmin gibi “moda” burjuva yazarların eserlerine karşı durmuştur.
325
 
 
“Genelev” den sonra Kuprin, 1914-1916 yılları arasında bazı orta büyüklükte 
öyküler üzerinde çalışmıştır. Bu öykülerinde yeniden önceki konularına; ordu yaşamı 
ve yatılı askeri okulların tasvirine (“Ayı  İninde”, “Menekşeler”), hakkı yenmiş ve 
itilip kakılmış “küçük insanlar”ın acılarına (“Kutsal Yalan”), burjuva ve asilzade 
                                                           
323
 ibid, s. 451. 
324
 Peterburgskaya Gazeta, 1909, No: 204, 28 Temmuz / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 6, s. 
451. 

erkanının boşluk ve tembelliklerine (“Şarap Fıçısı”), Polesya köylerinin karanlık ve 
uysallığına (“Damgalanmış Çocuklar”), entelektüel kesimin halktan trajik 
kopukluğuna (“Grunya”) döner.
326
 
 
Her ne kadar bu öykülerde önemli sanatsal ilk buluşlar mevcut değilse de, 
içlerindeki günlük yaşamla ilgili isabetli gözlemler, psikolojik analiz derinliği, içten 
lirizm, komik durumların yaratılmasındaki olağanüstü sanat kabiliyeti, humor ve 
parodi yeteneği insanı büyüler.
327
 
 
E. Rotstein’e göre; Çarlık Rusya’sının yönetim kademesinde savaşla hız 
kazanan ahlaki çöküntü, spekülatör ve çapulcuların curcunalı içki alemleri, 
memuriyet ve bürokrasinin üst kesiminde yaşanan satılmışlık “Goga Veselov” ve 
“Hasan Bey Kavunları” öykülerinde olağanüstü bir güçle gözler önüne serilmiştir. 
Fakat, Kuprin eleştirisinin tüm acımasızlığı ve keskinliğinde, çürümüş düzene karşı 
duran güçlerle ilişkilerinde güçlü bir tezatlık da keşfeder. Hatta bu güçler hakkındaki 
cüzi anışlarında yazarın olgunlaşan devrimin yaratıcı imkanlarına duyduğu 
güvensizlik, devrimin getireceği felaketlerden duyulan korku hissedilir. Bu durum, 
Volgalı hamal Kudeyar’ın tasvirinde (“Grunya”), koyu mavi bir gömlek giymiş 
“demagog” figüründe (“Goga Veselov”) ve “Papaşa” öyküsünün bazı cinaslarında 
da ifade edilir.
328
 
 
Kuprin’in Birinci Dünya Savaşı’na yaklaşımı da bir o kadar tezat içerir. 
Savaşların doğallık karşıtı olduğunu, onların dünyaya “sınırsız özgürlük, yaratıcılık 
ve mutluluk” için gelmiş olan insana zarar vereceğini kabul etmekle birlikte, aynı 
                                                                                                                                                                     
325
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 6, s. 
451. 
326
 ibid, s. 452. 
327
 ibid, s. 452. 
61 
ibid, s. 452.
 
 

zamanda da savaş taraftarları saflarına katılmaktadır. Olup biten savaşın emperyalist 
iç yüzünü anlamaktan uzaktır. Savaşın tek suçlusu olarak Kayzer Almanya’sını 
görmektedir. 1915 yılında arkadaşı  F.  D.  Batyuşkov’a yazdığı bir mektupta: 
“Almanya’nın kişiliğini kaybetmesi ve tükenmesi sadece Avrupa’ya yarar ve 
savaşlardan, silahlı çatışmalardan bıkmış tüm dünyaya tam bir tatil imkanı 
sağlar.”
329
 demektedir. O dönemde periyodik yayınların sayfalarını muharebe 
sahnelerinin tasvirleri ve kahramanlık öyküleriyle dolduran pek çok yazardan farklı 
olarak Kuprin, cephede uzun süre bulunmadan ve askerlerle yakın temas sağlamadan 
savaşı tasvir etmenin imkansız olduğu görüşündedir. Rovno, Kovel, Villnius, 
Daugava, Riga gibi cepheye yakın bölgelere gerçekleştirdiği seyahat sırasında 
edindiği izlenimleri, Helsinki lojistik bölgesindeki kısa süreli askeri hizmetini savaş 
hakkında edebi bir eser yazmak için yeterli görmemiştir: “ Değil denizdeki ufak bir 
dalgayı, denizin kendisini görmeden nasıl denizdeki dalgayı anlatabilirsin ki.” 
330
demektedir yazar  
 1915 
yılı ilkbaharında Kuprin ciddi şekilde rahatsızlanır ve ordudaki 
görevinden ayrılır. Fiziki yetersizliği muharebe sahasına gitmesine engel olur. Bu 
sebeple savaşın olaylarına sadece bir yazar olarak katılabilir. 
 
İlerici kamuoyu Aralık 1914 tarihinde geniş bir katılımla Kuprin’in edebi 
faaliyetlerinin 25 inci yılını kutlar. Basında yer alan makale ve mesajlara cevap 
olarak  şöyle der: “Bazıları beni haddinden fazla övüyor. Bunları okumak bile 
utandırıyor beni; Bu insanlar yanlış yoldalar veya muhtemelen şahsi sempatileri 
bana yönelik övgü dolu sözleri sarf etmelerine sebep oluyor... Şimdi değişim için 
                                                           
329
 ibid, s. 452 
330
 Birjevıe Vedomosti, 1915, No: 14855 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 6, s. 452. 

gençlik geliyor. Ne kadar yetenekli ve ilginç insanlar!.. Bu, benim için, ihtiyarlamış 
bir Rus yazarı için büyük bir teselli.” 
331
 
 Sanatının bu evresinde: “Genelev” (Яма,1909), “Kaptan” (Капитан,1914), 
“Şarap Fıçısı” (Винная  бочка,1914), “Ayı  İninde” (В  медвежьем  углу,1914), 
“Kutsal Yalan” (Святая  ложь,1914), “Brikki” (Брикки,1914), “Rüyalar” 
(Сны,1914), “Lyutsiya” (Люция,1917), “Damgalanmış Çocuklar” (Запечатанные 
младенцы,1916), “Menekşeler” (Фиалки,1915), “Alçak” (Гад,1915), “Gogol - 
Mogol” (Гоголь-моголь,1915), “Papaşa” (Папаша,1916), “Goga Veselov” (Гога 
Веселов,1916), “Röportaj” (Интервью,1916), “Grunya” (Груня,1916), “Sapsan’ın 
İnsanlar, Hayvanlar, Eşyalar ve Olaylar Hakkındaki Düşünceleri” (Мысли Сапсана 
о  людях,  животных,  предметах  и  событиях,1916), “Hasan Bey Kavunları” 
(Канталупы,1916) öykülerini kaleme almıştır.  
 Sanatının yedinci evresi 1917-1929 yıllarını kapsar. Şubat devrimi Kuprin’i 
Gelsingfors’da yakalar. Petrograd’a geldikten sonra eleştirmen P. Pilski ile birlikte 
bir süre sosyalist devrimcilerin Svobodnaya Rossiya gazetesinde redaktörlük yapar. 
Bu dönemdeki edebi eserlerinde (“Cesur Kaçaklar”, “Şaşka ve Yaşka”, “Tırtıl”) 
ülkede yaşanan coşkulu olaylara doğrudan bir yankı olmadığı görülür. Ekim 
devriminden sonra Kuprin “Peygamberlik”, “Sansasyon”, “Mezar Başında” 
(Sosyalist devrimciler tarafından öldürülen öncü Bolşeviklerden M. M. 
Volodarski’nin anısına yazılmıştır), “Anıtlar” gibi siyasi makalelerinin yayımlandığı 
Volnost, Era, Veçerneye slovo gibi burjuva gazetelerinde çalışmıştır. Bu makalelerde 
yazarın tutarsızlığı ve şaşkınlığı göze çarpmaktadır.  “Bolşevizm, en basit manada 
insanlık için çıkar gözetmeyen, temiz, büyük ve kaçınılmaz bir öğretidir. Düşünceleri, 
                                                           
331
 Birjevıye Vedomosti, Veç. Vıp. 1915, No: 14617 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 6, s. 453. 

vakitsiz de olsa, faaliyete geçtiğinden dolayıdır ki, komünizm kararmayacaktır.” 
332
 
demektedir. Lenin tarafından geliştirilen eski Rusya’nın yeniden yapılandırılmasına 
yönelik muazzam programa katılmakla birlikte bu programın hayata geçirilişinin 
vakti konusunda şüpheleri vardır. Doğrusu, 1918 yılı sonlarına doğru Kuprin’in 
tutumunda önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Mesele sadece Gorki tarafından 
organize edilen “Vsemirnaya literatura” (Kuprin bu yayınevi için F. Schiller’in “Don 
Carlos” trajedisini çevirmiş ve A. Dumas’ın basıma hazırlanan bütün eserleri için 
uzunca bir giriş makalesi yazmıştır.) yayınevindeki çalışması değil, bilhassa köylüler 
için çıkarmayı düşündüğü Zemlya gazetesinin taslağıdır.
333
 
 
Kuprin’in bu dönemde sıkça görüştüğü Gorki, köylü gazetesi çıkarma fikrini 
kararlı bir şekilde desteklemekteydi. Bu amaçla Moskova’ya gitmişler, Kuprin 26 
Aralık 1918 tarihinde Kremlin’de V. İ. Lenin tarafından kabul edilmiştir. Bu 
görüşmenin şahidinin notları halen muhafaza edilmektedir: “Vladimir İlyiç bizi daha 
konuşmanın başında anladı ve kendisi konuşmaya başladı. Fikrimiz hoşuna gitmişti. 
Bizi hemen genel belirsizliklerden kurtarıp pratik yola soktu. Köy için banyonun 
nasıl inşa edileceğini yazmak, köyde sabun propagandası yapmak gerekli... Ve köyle 
ilgili tüm makaleler soyut neticeler yerine, pratik, buranın şartlarına uygun şekilde 
olmalı. Lenin: -Böyle bir gazete yayımlanmaya değer, dedi.” 
334
 
                                                           
332
 Kuprin, A., “U Mogilı”, Era, 1918, No: 1, 8 Temmuz / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 
392. 
333
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 7, s. 
392. 
334
 Leonidov, O., “Lenin”,Kremlevskoe Delo, Odnodnevnaya Literaturnaya Gazeta , M. 1924 / E. 
Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 393. 

 
SSCB Bilimler Akademisi Rus Edebiyatı Enstitüsü’nde (Puşkin Evi/ 
Leningrad)  Zemlya gazetesinin plan ve programı muhafaza edilmektedir. Fakat bu 
gazetenin basımı yapılamamıştır.
335
 
 
Kuprin’in toplumsal sempatileri, bunların tüm demokratik özelliklerine 
rağmen, ideallerin istikrarsızlığı ve belirsizliğiyle dikkat çekmiştir. O dönemde yeni 
yönetimle uzlaşmaz bir tutum içerisinde bulunan İ. A. Bunin’in göç yolunu tercih 
etmesi nasıl kuralına uygun ise, Kuprin’in kaderinde de birazdan bahsedilecek olay 
nihai bir rol oynamıştı: 16 Ekim 1919 tarihinde Gatçina’ya General Glazenap 
komutasındaki Tabalsk Alayı girmiş ve tüm eski subaylara derhal karargahta 
toplanmaları emri verilmiştir. Kuprin yaşamında üçüncü kez poruçik (üsteğmen) 
üniforması giyer. Yudeniç’in Kızıl Ordu tarafından bozguna uğratılmasına kadar 
beyazların askeri yayın organı  Prinevskiy kray gazetesinin redaktörlüğünü yapmış, 
1920 yılının yazında ise Paris’e gelmiştir.
336
 
 
Göçle ortaya çıkan edebi gerilemesi yirmili yılların ortalarına kadar devam 
eder. Göçmenliğinin başlarında sadece Paris’teki Sovyet sergisini, SSCB ile ilgili 
kitabından dolayı G. Wells’i karalayan Paris’teki Sovyet yönetimi karşıtı  Obşçeye 
delo ve Vozrojdeniye isimli gazetelerde makaleleri yayımlanır. 1927 yılına doğru, 
“Yeni Hikaye ve Öyküler” kitabının basımından sonra, gergin edebi yaratıcılığının 
son çizgisinin başladığı söylenebilir. Bu kitabının peşinden “Aziz İsaki Dalmatski 
Kubbesi” (1928), “Yelan” (1929), kitapları ile, Vozrojdeniye gazetesinde 1929-1930 
yılları arasında yayımlanan öykülerini topladığı “Zaman Çarkı” (1930) vb. kitapları 
gelir.
337
 
                                                           
335
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 7, s. 
393. 
336
 ibid, s. 393. 
337
 ibid, s. 393 

 Yazar, 
vatanından uzak oluşunun sanatında öldürücü bir şekilde kendisini 
gösterdiğini hissetmektedir. “Mükemmel bir halk, der Fransızlar hakkında,  fakat 
Rusça konuşmuyor. Bakkalda, birahanede, kısacası her yerde bize göre değil... Bu şu 
anlama geliyor; yaşayacaksın, yaşayacaksın, sonra yazmayı da bırakacaksın. Elbette 
bazı yazarlar var ki, ömrünün sonuna kadar Madagaskar’da yaşaması için gönder, 
orada bile roman üstüne roman yazarlar. Fakat bana memleket havası lazım: 
iyisiyle, kötüsüyle, yeter ki memleketten olsun”.
338
 Belki’de Kuprin’in sanatsal 
tarzının özelliği bu sözlerde yansımasını bulmaktadır. E. Rotstein’e göre; Rus 
yaşamının küçük ve büyük yönlerine, ülkesinin çok uluslu nizamına sıkı  sıkıya 
bağlıydı o.
339
 
 Fakat 
şimdi anayurdunun yaşamı kaybolmuştur. Kuprin’in gözleri önünde 
alışkın olduğu karlı Moskova peyzajı, yabani Polesya panoraması yoktur, “Bua 
Bulan Ormanı” veya Fransız Akdeniz’inin süslü ve yabancı doğası vardır. Yazar 
kendine yabancı ve az anladığı, Slav ruhunu bilmeyen insanların arasında 
sıkılmaktadır.
340
 
 Deneme 
taslakları yapmakta, Fransa’nın güneyindeki Bayone Arenası 
hakkında yazmakta, “Guron Burnu” minyatür serisini, Yugoslavya ve Paris hakkında 
denemelerini (“Evim Paris”, “Mahrem Paris” vb.) oluşturmaktadır. Fakat nesir aracı 
olarak Kuprin sadece kendi özünden, Rus gerçekçiliğinden izlenimlerinde bir şeyler 
yaratabilmektedir. Anılarının, uzak geçmişten anılarının tonu öykülerine de geçer: 
“O zamandan beri on, on iki yıl geçti, sanırsın ki yüz, iki yüz yıl geçmiş... Eski 
albümün sayfalarını çevirirken elim titriyor...” (“Saşka ve Yaşka”);  “Bu sadece 
                                                           
338
 Roşçin, N., “Moy Kuprin”, Vozrojdeniye, 1938, No: 4149 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, 
s. 393. 
339
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 393. 
340
 ibid, s. 393. 

göçmenlikten, hatta devrimden, hatta hatta Büyük Dünya Savaşından dört yıl 
önceydi. Bazen bana öyle geliyor ki bu hikayenin yüz veya iki yüz yıl önce olduğunu 
sanıyorum.” (“Zavirayka”) vb. bu yıllardaki öykülerinin pek çoğunun açıkça 
otobiyografik özellik taşıması boşuna değildir (Yetim okulundan kaçışa ithafen 
“Cesur Kaçaklar”; geçmişteki edebi galasına ithafen “Matbaa Mürekkebi” İtalyan 
şarkıcı Saltso Maciore ile görüşmesine ithafen “Bülbül” öykülerini yazmıştır).
341
 
 Sanatçı, alışkın olduğu Rus yaşamını hafızasında yeniden canlandırmak için 
boşuna gayret sarf etmekte ve tasavvur gücüyle onu başka bir dünyada faaliyete 
geçirmeye çalışmaktadır. Fakat bu eski yaşam parçalanmakta, taneciklere, 
damlacıklara ayrılmaktadır. Eski yaşam, parmakların arasından kayıp giden kum 
tanecikleri gibi uzaklaşmaktadır. “Yelan” kitabına dahil ettiği minyatür serisine 
“Damlalar Halinde Öyküler” adını vermesi boşuna değildir. Ülkesiyle bağlantılı pek 
çok değerli ayrıntıyı hatırlar: “Taze, yeşil, neşeli, inci çiçeklerinin, mantarların, öten 
kuşların bulunduğu gür çam ormanındaki kıvrık yere” “Yelan” dendiğini veya 
Kurtin köylülerinin bataklığın üstünde dimdik duran tepeye “Vereya” dediğini 
hatırlar. Yumuşak bir “Pak!” sesiyle (sanki “dalgın bir çocuğun ağzını açması“ gibi) 
bir ilkbahar gecesinde sürgün vermek arzusundaki tomurcuğun sabırsızlığını 
(“Ormanda Bir Gece”) hatırlar. Fakat bu detaylar mozaik olarak kalırlar bazen; her 
biri kendince, her biri ayrı.
342
 
 
Eski “Kuprin” motifleri, nesrinde tekrar ses vermeye başlar. Yazar, sevdiği 
kahramanlara, her türden korkusuz ve cesur insanlara, Rus pilotlarına, sirk 
artistlerine, mert, saf ve duygulu Balaklava’lı balıkçılara vb. ihanet etmez. “Büyük 
Barnum’un Kızı”, “Olga Sur”, “Kötü Cinas” ve daha sonraları kaleme alacağı 
                                                           
341
 ibid, s. 394. 
342
 ibid, s. 394. 

“Blondel” öyküleri sanki yazarın çok sevdiği sirk hayatının tasviri, mütevazı ve cesur 
güreşçilerin, jokeylerin, akrobatların, hayvan terbiyecilerinin, palyaçoların meşhur 
edilmesi çizgisini tamamlar gibidir sanki. Fakat, Kuprin’in daha sanat hayatının 
başında “Allez”, “Sirkte” gibi önemli eserlerle başlattığı bu tema, hissedilir derecede 
sığlaşmakta, giderek içeriği ve hümanist yönleri zayıflamaktadır. Kuprin, “komik ve 
trajik bir anekdot”dan bahseder gibi yaklaştığı boksörler hakkındaki “Limon 
Kabuğu” öyküsünden başlayarak özenle her türden “ilgi çekici olayı” kotarmaya, 
parlatıncaya kadar cilalamaya başlar.
343
 
 Göç 
yıllarındaki Kuprin’in sanatı, giderek artan bir çaresizlik ve hastalık 
derecesinde nostalji özellikleriyle belirginleşir.
344
 
 Kuprin, 
anlatıcı olarak mükemmel, doğallık ve tonlama elastikiyeti açısından 
da harikuladedir. Büyük bir ilgiyle tarihi anekdot ve rivayetlere, efsanelere yönelir, 
hazır taslağı alır, onu zengin, Bunin’in karakterize ettiği şekilde, “keskin ve aşırılığa 
kaçmayan cömert” dilinin serpiştirmeleriyle süsler. “Alaca Atlar”, “Çarın Katibi”, 
“Çolak Komutan”, “Napolyon’un Gölgesi”, “Dört Yoksul”, “Gero, Leandr ve 
Çoban” öyküleri bu şekilde doğmuşlardır. Yazar hafızasında palyaço Jakomino, pilot 
Fedenko Yurkov, komedyen Yaşa Bronştein ile görüşmelerinden epizotlar 
canlandırmaya çalışır. Fakat Kuprin kendini devamlı karanlık, sihirli bir çevreye 
hapsedilmiş gibi hisseder.
345
 
 
Küçük ruhlara eskisi gibi zarif ve psikolojik nüfuz kabiliyetiyle çocuklar 
hakkında ve çocuklar için yazar. Eski (“Cesur Kaçaklar”, “Mavi Yıldız”) ve yeni; 
bazen bariz bir şekilde ibret verici (“Müthiş Ders”), bazen oldukça dokunaklı 
                                                           
343
 ibid, s. 394. 
344
 ibid, s. 394. 
78 
ibid, s. 395.
 
 

(“Barbet Köpeğinin Dili”) öykülerini birleştirdiği “Cesur Kaçaklar (1928) kitabı bu 
şekilde oluşmuştur. İlkbahar akşamlarının, gecelerinin sessiz güzelliğindeki tabiat, bu 
tabiatın sakinlerinin; vahşi hayvanların ve kuşların, ormanın en küçük çocuklarına 
kadar, alışkanlıklarının farklılığı, eskiden olduğu gibi Kuprin’de hayranlık ve 
doymak bilmez bir coşku uyandırır (“Ormanda Bir Gece”, “Sığırcıklar”).  İnsanın 
dört ayaklı dostları ilgisini çeker (“Yu-yu”, “Zavirayka”). Ağır hastayken bile 
hayvanlarla ilgili “İnsanın Dostları” adlı bir kitap yayımlamayı tasarlamaktadır. 
“Farkettiniz mi, diye sorar Vozrojdeniye muhabirine, artık edebiyatta hemen hemen 
at ve köpek kalmadı.” 
346
 Kuprin’e hazırlamayı tasarladığı kitabın sadece bir 
öyküsünü yazmak nasip olmuştur (“Ralf”).
347
 
 1927 
yılında Kuprin ile mülakat yapan bir Riga gazetesi muhabiri onun 
Paris’teki yaşamından şöyle bahseder: 
 
“Mont morance Bulvarı’nın Passy adlı sessiz bir sokağı. 
Burada yaşlı kestane ağaçlarının gölgelediği villalar bulunur, bir 
taşra sessizliği ve ağırbaşlılık mevcuttur. Aynen Gatçina’ya benzer... 
 
Paris kolonimizin sevgilisi A. İ. Kuprin beş  yıldır burada 
yaşıyor. 
 Geniş gri paltosu, yazlık şapkası, tipik Rus suratındaki sakalı, 
kendine has salına salına yürüyüşüyle Aleksandr İvanoviç, baharda 
kestanelerin çiçek açtığı, gezgin bir laternacının unutulmuş bir vals 
çaldığı Paris’in bu sessiz köşesinde bir Gatçina sakinine benziyor.  
                                                           
346
 “V Gostyah u Kuprina”, Vozrojdenie, 1930, No: 2023 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 
395. 
80 
E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 395.
 
 

 Herkes 
tanıyor onu burada. Herkese söyleyecek tatlı bir sözü 
vardır, herkesle şakalaşır veya yürürken Kuprin nüktesinin zeka 
kıvılcımlarıyla dolu bir olay anlatır. 
 
Dairesinin penceresinden bu sessiz sokak, kestaneler görülür. 
 Sabahları Aleksandr İvanoviç çalışır. Çalışma odasında el 
yazmaları, kitaplar ve gazetelerle dolu bir masa vardır. Duvarlarda L. 
Tolstoy ve Puşkin’in portreleri, Gatçina fotoğrafları  Aleksandr 
İvanoviç’in kendi villasında yaşadığı, tavuk beslediği, elma ağaçları 
diktiği, çiçek yetiştirdiği Gatçina ile ilgili hatıralar asılıdır... 
 
Şöminenin başında daima gözlerini kısmış oturan çok sevdiği 
kül rengi Sibirya kedisi Yu-yu mırlamaktadır... 
 
-Beş  yıldır burada yaşıyorum. Skeçler, bazen de öyküler 
yazıyorum.  Şimdi bir şekilde çalışılıyor. Korbaşnikov’da yeni 
öykülerinden oluşan bir kitabım yayımlanıyor... 
 
Bizim göçmenler mi? Bana öyle geliyor ki, göçmenlerimizin 
dalaverecilik ve spekülatörlükle uğraşanları üstten baskı yapıyor, 
alttakiler ise güruhtur. Üst tabaka soğuk, egoist ve ruhsuzdur. Güruh 
ise büyük çoğunlukla Renault veya Citroen tezgahlarında çalışır, 
şoförlük vb. yapar. Bu güruh iyi, hassas, birbirlerine karşı kaygılanan 
insanlardır. Ooo, bu Fransızlar bizim çalışan göçmen grubuna o 
kadar değer veriyor, onu o kadar iyi anlıyor ki !.. 
 
-Sanatımız mı? Sanatımız hakkında ne söyleyebilirim ki? O 
bizim yegane kıvanç kaynağımız ve kendimizi haklı  çıkardığımız 
konudur. Elimi vicdanıma koyarak söyleyebilirim ki, belki de, içimdeki 

Rus sanatı sayesinde kimse asla Ruslara saygısız ve edepsiz 
davranmamıştır... 
 
-Milliyetten çıkarılma mı? Siz bundan korkuyor musunuz? Ben 
bunu ciddi bulmuyorum. Hemen hemen tüm Rus ailelerinin 
çocuklarının Rusça’sını koruduğunu, üzerine titrediğini biliyorum. 
Elbette bizim yaşımızdaki insanlar için bu çok korkunç bir şey, fakat 
bundan bahsetmeyelim. Rus insanları çok geniş...”
348
 
 Ülkesine 
duyduğu büyük özlemi devamlı içinde hisseden Kuprin hala büyük 
bir sebatkarlıkla geri dönüş imkanlarını düşünmektedir.  “Vatan acısı ve hasreti 
geçmiyor, buna alışılmıyor, aksine giderek daha da derinleşiyor, diye yazar 1923 
yılında Kuprina Yordanskaya’ya, Rusya için sadece orada çalışılabilir. Her gerçek 
vatanseverin görevi; oraya dönmektir”.
349
 Fransa’daki yaşam yazarın katlandığı pek 
çok zorluğu da beraberinde getirmiştir. Fakat Kuprin’in göçmenlik hurafeleri, 
Paris’teki çevresindeki devrime karşı duydukları nefretten gözleri kapanmış insanlar 
vb. faktörler yazarın geri dönüşünü on beş yıl daha geciktirecektir.
350
 
 
Sonraki dönem Kuprin’inin edebi mirası Ekim devrimi öncesi dönemine 
kıyasla oldukça zayıftır. Bu konuda göçmenlik yaşamındaki zıt kamplardaki kişiler 
bile aynı fikirdedirler: “Kuprin’in edebi mirası incelenecekse, onu esas  itibarıyla 
devrim öncesi eserlerine göre değerlendirmek gerekir” der G. Struve.
351
 Fakat yazar 
tarafından gurbette yaratılan iyi eserleri önemli estetik ve algılama değerini 
muhafaza etmektedir. Edebi sanatının hemen hemen beyaz yayımcılara mahsus 
olduğu üzere herhangi bir yöne çekilerek bulandırılmamasını da belirtmek gerekir. 
                                                           
348
 ibid, s. 396. 
349
 Ogonyok, 1945, No: 36 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 396. 
350
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 7, s. 396. 
351
 ibid, s. 396. 

“Suyun öbür yakasında” dizginleri kısılmış olsa da, Kuprin bir sanatçı olarak 
göçmenlik yıllarında da realistliğini sürdürmüş, hayatın gerçeklerine sadık 
kalmıştır.
352
 
 Sanatının bu evresinde: “Sığırcıklar” (Скворцы,1917), “Cesur Kaçaklar” 
(Храбрые  беглецы,1917), “Keçi Yaşamı” (Козлиная  жизнь,1917), “Süleyman’ın 
Yıldızı” (Звезда Соломона,1917), “Saşka ve Yaşka” (Сашка и Яшка,1917), “Alaca 
Atlar” (Пегие  лошади,1918), “Tırtıl” (Гусеница,1918), “Son Şövalyeler” 
(Последние  рыцари,1919), “Çarın Katibi” (Царский  писарь,1918), “Sihirli Halı” 
(Волшебный  ковер,1919), “Limon Kabuğu” (Лимонная  корка,1920), “Masal” 
(Сказка,1920), “Kara Burunlu Köpek” (Песик-  черный  носик,1920), “Çolak 
Komutan” (Однорукий  комендант, 1923), “Kader” (Судьба,1923), “Altın Horoz” 
(Золотой  петух,1923), “Büyük Barnum’un Kızı” (Дочь  великого  Барнума,1927), 
“Yu-yu” (Ю-ю,1927), “Barbet Köpeğinin Dili” (Пуделиный  язык,1927), “Mavi 
Yıldız” (Синяя  звезда,1927), “Müthiş Ders” (Звериный  урок,1927), “İnna” 
(Инна,1928), “Napolyon’un Gölgesi” (Тень  Наполеона,1928), “Damlalar Halinde 
Masallar” (Рассказы в каплях,1928), “Zavirayka” (Завирайка,1928), “Paganini’nin 
Kemanı” (Скрипка  Паганини,1929), “Gero, Leandr ve Çoban” (Геро,  Леандр  и 
пастух,1929), “Dört Yoksul” (Четверо  нищих,1929), “Kulübe” (Домик, 1929), 
“Kötü Cinas” (Дурной  каламбур,1929), “Bülbül” (Соловей,1929), “Balt” 
(Бальт,1929) 1929, “Matbaa Mürekkebi” (Типографическая краска, 1929), “Rahil” 
(Рахиль,1929) eserlerini kaleme almıştır.  
 Sanatının sekizinci evresi 1930 lu yılları kapsamaktadır. Yirmili yıllarda 
yazdığı eserlere yakın konularda yazdıklarının yanı  sıra bu devrede iki önemli 
romana imzasını atar. Bunlar: “Harp Okulu Öğrencileri” ve “Janeta”dır. 
                                                           
352
 ibid, s. 396. 

 Canlı Rus izlenimlerinden kopmuş olan Kuprin, tiplerini özellikle ülkesiyle 
ilgili anılarından almaktadır. Sadece o değildir böyle davranan. Gurbette bulunan 
yazarların az veya çok sanatsal anılarına başvurduğuna dair su götürmez bir kural 
vardır.  İ. A. Bunin “Arsenyev’in Yaşamı”,. A. N. Tolstoy “Tanrıların Yazı” 
eserlerini bu şekilde yazmışlardır. Kuprin, devrim sonrası en büyük eseri “Harp 
Okulu Öğrencileri”ni kendi gençliğine ithaf eder.
353
 
 
“Harp Okulu Öğrencileri” eserine beş  yılını verir Kuprin. Devrim öncesi 
yıllardaki sanatında oldukça geniş bir şekilde temsil ettiği askerlik konusu (“Sorgu”, 
“Sefer”, “Gece Nöbeti”, “Düello” vb.) 1888-1890 yıllarında öğrencisi olduğu 
Aleksandrovskoye Harp Okulu hakkındaki otobiyografik romanı ile son bulur.
354
 
 
“Harp Okulu Öğrencileri”, göçmenlik acısıyla sarsılmış sonraki dönem 
Kuprin’inin kendi hissiyatını bir başkasına, saf bir delikanlıya yüklediği lirik her 
itiraflar bütünüdür. 1900 yılında yazılmış “Askeri Öğrenciler” öyküsünden “Harp 
Okulu Öğrencileri”ne geçerken renk ve şiirle dolu bambaşka bir aleme geçilmesi 
bundandır işte, Aleksandrovskoye Harp Okulu öğrencisinin günlük yaşamı romantize 
edilmiş ve biraz da süslenmiştir, bununla birlikte yukarıdan aşağıya tüm askerlik 
hizmetinin üzerine pembe ışık akisleri vurmaktadır...
355
 
 
Bu, ailelerinden koparılmış gri paltolu askerlerle düşüncesizce alay etme; 
“Düello”daki Romaşov ile birlikte “cinleri başına üşüşmüş bölük komutanının 
soldan sağa sırasıyla askerlerinin suratlarına vurma” sahneleri Kuprin’den o kadar 
uzaktır ki. Çarlık ordusuna karşı önceki görüşlerinden bu kadar radikal bir şekilde 
uzaklaşmak için uzun süre göçmenlik hayatı yaşamak gerekir. Yazarın tutumundaki 
                                                           
353
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 8, s. 
426. 
354
 ibid, s. 426. 
355
 ibid, s. 426. 

değişiklik, romanın bilinen konusal işlenişinde de göze çarpar. Gerçekten de 
Aleksandrov’un, sınıf arkadaşları ve öğretmenleriyle yaptığı görüşmeler, annesinin 
seyrek ziyaretleri ve bir de Zina Belışevayla buluşmalarıyla sınırlanmış küçük 
dünyası ne kadar sıkışıktır. Onu, geri kalan yaşamdan Znamenka Caddesi üzerindeki 
Aleksandrovskoye Harp Okulu binasının beyaz kolonlu cephesi ayırmaktadır. Buraya 
sadece müzisyenler, terziler, arabacılar, kapıcılar ve uşakların girmesine müsaade 
edilir.  “Dahası, der yazar, Harp Okulu öğrencilerinin kendilerine hizmet eden 
insanların nerede olduklarından ve nasıl çalıştıklarından bile haberleri yoktur”.
356
 
 
Fakat “Harp Okulu Öğrencileri”, yalnızca Aleksandrovskoye Harp Okulu’nun 
hikayesinin anlatıldığı bir eser değildir, aynı zamanda “çekici” eski Moskova, 
“kırkların kırkı” Moskova, İver ve Yekaterina Kız Enstitüsü’nün de öyküsüdür, her 
şey uçuşan anılardan dokunmuştur. Bu anıların sisleri arasından Arbat, Patriarh 
Göleti, Zemlyanıy Tabyası, Lefortova’nın tanıdık silüetleri boy gösterir. Yazar ilk 
“payitaht” a özgü pek çok görünüşü, epizodik figürlerle canlandırmıştır. Ömrünün 
sonbaharını yaşayan Kuprin için gençliğinin her parçası, her zerresi değerlidir.
357
 
 
“Harp Okulu Öğrencileri”ndeki Moskova yaşamıyla ilgili “giden kışa öfkeli 
veda yemeği”, Yekaterina Kız Enstitüsü’ndeki balonun ihtişamı, Aleksandrovskoye 
Harp Okulu öğrencilerinin gündelik yaşam sahneleri gerçekliği çirkinleştirmemekte, 
aksine sadece neşeli tonlar olarak aktarılmaktadır. Lirizmin kendini ispatladığı 
sahneler, romanın en güzel sayfalarıdır. Aleksandrov’un Zina Belışeva’ya ilgi duyma 
sahneleri de bu şekildedir. Ayrıca roman, sanatçının çocukluğunu göstermesi 
açısından da ilginç ve değerlidir. Aleksandrov, sadece “sicil” bakımından Kuprin’in 
ikizi değildir. O, yüksek, özel gözlem kabiliyeti, algılamasının keskinliği ve 
                                                           
356
 ibid, s. 427. 
357
 ibid, s. 427. 

tazeliğiyle, başka bir deyişle; doğuştan gelen istidadıyla yazara yakındır. Romanda, 
Aleksandrov’un askerlik hizmetini bıraktıktan sonra ünlü bir portre ressamı olduğuna 
dair bir bahis geçmektedir. Fakat bu, kitabın çok fazla otobiyografik özellik 
içerdiğini göstermek istemeyen yazarın başvurduğu bir hiledir. “Bay yazar” büyülü 
sözcüklerinin Aleksandrov’un ruhunda nasıl bir müzik etkisi yarattığını 
hatırlayalım.
358
 
 
Renk ve cümbüş bolluğuna rağmen “Harp Okulu Öğrencileri” hüzünlü bir 
kitaptır. Bu eser, anıların eski sıcaklığında pişirilmiştir. Bu kitabında da Kuprin 
tekrar tekrar “tarif edilemez, tatlı, acı ve zarif bir kaderle” fikren ülkesine geri 
dönmektedir.
359
 
 
Kuprin’in son büyük eseri “Janeta” da, zapt edilemez, komik bir nostalji 
duygusuyla işlenmiştir. Bir zamanlar Rusya’da ünlü olan, şimdilerde ise bir çatı 
katına sıkışıp kalmış yaşlı profesör Simonov’un önünden parlak ve gürültülü Paris 
yaşamı kaybolmadan “tıpkı bir film şeridi gibi” geçip gitmektedir. Yabancı bir 
şehirde, yabancı bir ülkede tek başına ve amaçsızca ömrünün geri kalan günlerini 
geçiren yaşlı profesör küçük komşu kızı Janeta’ya bağlanır. Belki de bir Rus 
göçmeninin trajedisi hiçbir yerde bu güçte tasvir edilmemiştir. Simonov karekterinde 
bizzat Kuprin’den de bir şeyler vardır.  İ. A. Bunin, yazarla Paris’te yaptığı son 
görüşmesini  şöyle aktarmaktadır;  “Ufak, küçücük adımlarla yürüyordu, o kadar 
zayıf, o kadar güçsüzdü ki, ilk rüzgarda ayakları yerden kesilecek sanırdınız. Hemen 
tanıyamadı beni, sonra beni öyle bir nezaketle, öyle bir hüzünle kucakladı ki, 
gözlerimden yaşlar boşaldı.
360
 
                                                           
358
 ibid, s. 427. 
359
 ibid, s. 427. 
360
 Posledniye Novosti, 1937, No: 5915 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 8, s. 428. 

 
V. N. Afanasyev, “Janeta” öyküsünden sonra Kuprin’in, önemli sayılabilecek 
türden bir eser daha yazamadığını belirtmektedir.
361
 
 
Kuprin, ömrünün sonuna kadar Rus vatanseveri olarak kalmıştır. Vatan 
sevgisi, kendisine tüm şüphe ve sallantılarla savaşması konusunda yardım etmiştir. 
Yazar kesin olarak Rusya’ya dönmeyi kafasına koymuştur.  “Bizlerin büyük 
çoğunluğunun değerlendirmelerinin aksine yurt dışında yaşamak onun için acı 
verici, hatta çok kötüydü, der yazar M. A. Aldanov anılarında, Fakat sanırım karar 
vermesindeki başlıca sebep bu değildi; belki de bu düşüncenin hiç bir rolü olmadı. 
Rusya’yı çok özlediğini biliyorum. İçimizden, yurt dışında yaşamaya ve çalışmaya en 
az uygun olan oydu.
362
 Kuprin’in ülkesine dönüşüyle ilgili ayrıntıları New 
York’taki  Novoye russkoye  slovo gazetesinin Paris muhabiri Andrey Sedıh  şöyle 
yazar:  “Kuprin’in dönüşüyle ilgili görüşmeler önceden yapılmış. Bu işi, kendisi de 
geçen yıl Moskova’ya dönen akademisyen İ. Y. Bibilin üzerine almış. Çabaları 
nihayet başarıyla sonuçlandı. Aleksandr İvanoviç gitmeyi başardı. “Düello” ve 
“Genelev” eserlerinin yazarına Moskova’da şanına yakışır bir karşılama yapıldı.” 
Yazarın kızı K. A. Kuprina, Andrey Sedıh’a  şu açıklamayı yapar: “Babam son 
günlerinde çok sinirleniyor ve heyecanlanıyordu... Gidişini gizli bir sır olarak saklı 
tuttuk, yazarlardan hiç kimse bunu bilmiyordu... ayrılışından önce son dakikada 
bana: ‘Düşüm gerçekleşiyor... Moskova’ya yürüyerek gitmeye bile razıyım, yeter ki 
oraya dönebileyim’, dedi.” 
363
 
 31 
mayıs 1937 tarihinde Kuprin’in eski dostları, yazarlar ve Moskova toplum 
temsilcileri onu Belarus Tren Garı’nda karşıladılar. 
                                                           
361
 B. N. Afanasyev, 1972, s. 144. 
362
 Posledniye Novosti, 1937, 3 Haziran / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 8, s. 428. 
363
 Novoye Russkoye Slovo, 3 Haziran / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 8, s. 428. 

 
Fakat, bu çağdaşlarının hatırladığı Kuprin değildir artık. “Gittiğinde çok genç 
olmasa da, çok sağlıklı, fiziki olarak neredeyse bir atlet kadar güçlüydü, diye 
hatıralarını dile getirir. “Sreda” grubundaki arkadaşı N. Teleşov,  Fakat cılız, 
hafızasını kaybetmiş, güçsüzleşmiş ve iradesiz bir ihtiyar olarak döndü. Gelişinden 
üç gün sonra “Metropol” Oteli’nde ziyaret ettim kendisini. Bu, kendisini saymaya 
alıştığımız parlak yetenekli Kuprin değildi artık. Bu eski Kuprin’e çok az benzeyen 
zayıf, kederli ve anlaşılan ölmek üzere olan biriydi. Konuştu, hatırladı, her şeyi 
birbirine karıştırdı, hatta eski dostlarının adlarını bile unutmuş. Ruhunda bizzat 
kendisiyle büyük bir fikir ayrılığı olduğu hissediliyor. Bir şeyler hakkında görüş 
bildirmek arzusunda, ama buna gücü yok.
364
 
 
Fakat yine de Kuprin yeni Rusya hakkında bir şeyler yazmayı ümit 
etmektedir. Sovyet gazetelerinin muhabirleriyle yaptığı sohbetlerde, ülkesine 
dönüşünü sevinçle hissederek, görüşlerini onlarla paylaşmaktadır. Golıtsin’deki 
Sanatçılar Evi’ne yerleşir, burada eski arkadaşları, gazeteciler ve kabiliyetine saygı 
duyan insanlar onu ziyaret eder. 1937 yılının Aralık ayının sonunda yazar 
Leningrad’a taşınır ve endişeyle, merakla orada yaşar. Ağır hastalığı, edebi 
çalışmalarına yeniden başlamasına engel olur. 25 Ağustos 1938 tarihinde Kuprin 
vefat eder.
365
 
 Sanatının bu evresinde: “Harp Okulu Öğrencileri” (Юнкера,1928), 
“Ferdinand” (Фердинанд,1930), “Yitirilmiş Kalp” (Потерянное  сердце, 1931), 
“Ormanda Bir Gece” (Ночь  в  лесу,1931), “Sistem” (Система,1932), “Gemma” 
(Гемма,1932), “Hüt Hüt Kuşu” (Удод,1932), “Balık Ağı” (Бредень, 1933), 
                                                           
364
 Teleşov, N., “Zapiski pisatelya”, Moskva, 1953, s. 67 / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 8, s. 
429. 
98 
E. Rotstein, P. Vyaçeslavov,  1964, t. 8, s. 429.
 
 

“Çulluklar” (Вальдшнепы,1933), “Blondel” (Блондель,1933), “Janeta” 
(Жанета,1932), “Gece Menekşesi” (Ночная  фиалка,1933), “Narovçatlı Çar 
Misafiri” (Царев  гость  из  Наровчата,1933), “Ralf” (Ральф,1934) eserlerini 
yazmıştır. 
 Yazarın edebi faaliyetleri sekiz alt bölüme ayrılmakla birlikte, Kuprin 
tarafından 1895-1937 yılları arasında yazılmış denemeler, anılar, makaleler ve 
skeçlere de değinmenin sanatının evrelerini daha iyi anlamaya imkan tanıyacağına 
inanmaktayız. 
 Yazarın ilk denemeleri, onun 90’lı  yıllarda Kiyev ve taşra gazetelerinde 
çalışmalarıyla bağlantılıdır. Bu dönemde genç Kuprin, kendi yaşam izlenim ve 
gözlemlerini çabuk ve operasyonel manada sağlamlaştıran bir gazeteci kimliğindedir. 
Bilinen edebiyat klişelerinden kurtulamamış ilk dönem öykülerinden farklı olarak bu 
denemeler çıplak gerçekliğin öğrenilmesi sonucunda doğmuşlardır ve bu sebeple 
Kuprin’in realist nesir ustası olmasına katkıda bulunmuşlardır. D. N. Mamin-
Sibiryak çok isabetli bir şekilde  şu değerlendirmede bulunmuştur:  “İşte Kuprin. 
Niçin o büyük bir yazardır? Büyüktür, çünkü canlıdır, hem de her küçük ayrıntıda... 
Çünkü Kuprin gazetecidir. İnsanları oldukları gibi görmüş ve koklamıştır.” 
366
 
Sadece edebiyata başladığı yıllarda değil, aynı zamanda edebi olgunluk döneminde 
de Kuprin’de; hikaye ve öykülerini uzun süre kafasında taşıyan ve olgunlaştıran 
sanatçı kimliği ile biraz önce fark edilen veya yaşanıp geçen bir olayın takibini 
yapmayı başaran bir gazeteci kimliği birbiriyle hiç değişmeksizin birleşmiştir. 
Sıklıkla, deneme taslaklarında kullanılan materyallere sonraki dönemlerdeki edebi 
eserlerinde geri dönmüş, onları en karmaşık sanatsal kurgulara dahil etmiştir. 
                                                           
366
 Jurnal Jurnalov, 1916, No: 33, / E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 
Download 5.01 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling