Adalet Menzili
Download 1.1 Mb. Pdf ko'rish
|
Adil Yakubov - Adalet Menzili
Mercantav, Mercantav,
Ayleneyin Mercantav, Orgileyin Mercantav, Ağır künde tayançım, Kara tünde süyençim Hayır, Mercantav bile, dedelere meded sunan, düşman geldiğinde kalkan olan Mercantav bile bugün sessiz, bugün dilsiz, bugün sağır! Laçin, gözleri karanlığa alışıncaya kadar otağ yanında bekledi. Sonra Adalet Menzili Adil Yakubov 183 çevresine baka baka, adımlarını bir bir basarak mezarlığa doğru yöneldi. Ama ne yaparsa yapsın, ağıldaki köpekler havlamaya başlamışlardı. Laçin, karanlıkta düşe kalka ilerleyip, kalın köknarlar arasında sürtünerek yürürken köpeklerden bir ikisi koşarak peşinden yetiştiyse de kokusunu alınca kuyruklarım bacakları arasına kısıp ayaklarına sürtünmeye başladılar. Laçin “dön geri..” diye yavaş bir sesle köpekleri geri gönderdikten sonra tekrar yoluna devam etti. İşte mezarlık da göründü. Mezarlığın iki yüz, üç yüz elli kadem gerisinde ise halkın “Şeytan Deresi” adını verdiği dipsiz uçurum vardı. Dibinde nice esrarengiz olayların sırlarını, nice korkunç faciaların esrarını saklayan bu zifiri karanlık uçurumun altında bir nehir vardı. Bu nehir koca koca kayalara çarparak, korkunç sesler çıkarıp, köpükler saçarak gece gündüz gürülderdi. Dünya kurulalıdan beri oraya düşen bir tek insan veya hayvan yahut sırtlan bulunabilmiş değildi. Hiç kimse, hiçbir zaman kaybettiğini bulamamıştı bu derede. Gel gör ki yakınını kaybeden insan yakınından, malını kaybeden insan da malından ümidini kesmezmiş! İşte Laçin’in ümidi de burada! Her şey “Bekle beni, geri döneceğim!” diyen şairin şiirindeki gibi olacak! Laçin, üç gün, üç gece hiç uyumadan düşüne düşüne bu karara varmıştı. Bu dünyadan gitse bile anasının gönlünde bir ümit mumu yakıp gitmiş olacaktı. Bu dünyada evladını kaybeden diğer bütün analar gibi Laçin’in anası da onu bekleyecek, sonunda yaşlanıp, şu vefasız kahpe dünyaya gözlerini yumuncaya kadar ümidini kaybetmeden bekleyecek de bekleyecekti. Ve bu anası için tek teselli olacaktı! Başka yol yoksa ne edersin? İşte topu topu beş altı mezardan ibaret küçük kabristan! Babasının mezarı en yukarda, tesadüfen bitip boy salmış iki yaşlı köknarın ortasında. Mercanay’ın dileğiyle orada, kocasının yanında boş bir yer bile hazırlanmıştı kendisi için. Laçin tepesine büyük bir küfenk taş konulmuş olan mezarın başına çömeldi. Ama o an Kur’an okumasını bilmediği için de kendi kendine epey hayıflandı. “Atacan! Mel’un iftiracılar yüzünden aziz başınız üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladığında söylediğiniz sözler hâlâ hatırımda: Oğlum seni Adalet Menzili Adil Yakubov 184 Allah’a, ananı sana emanet ediyorum, demiştiniz. Biliyorum, oğlum son vasiyetimi yerine getirmedi diye düşüneceksiniz. Ama, günahkâr oğlunu affedesin, atacan. Sizin tahammül edemediğiniz bu hakaretlere, bu haksızlıklara ben nasıl dayanayım, atacan?..” Laçin mezar taşım okşayarak, güya babasının alnından öpüyor- muş gibi defalarca öptü. Sonra genzi dolmuş vaziyette ayağa kalktı. Ağıl tarafındaki köpeklerin sesi birden fazlalaştı: Acele etmek gerek! Laçin, önündeki gür köknar ormanına daldı. Ellerine, yüz ve gözlerine batan dikenlere aldırış etmeden, yukardaki “Şeytan Deresi”ne doğru hızlandı. Arkada kalan korgan tarafında köpekler havlaşıp duruyor, bir iki yerde ışık yanıyordu. Laçin, adımlarım sıklaştırdı. Ah şu dereye bir ulaşabilse, işin orası, Allah’ın izniyle bir anlık mesele!.. Geride köpekler hâlâ havlaşıyor, bir takım sesler hayal meyal kulağa çalınıyordu. İşte sonunda “Adalet Menzili” ismini verdiği Şeytan Deresi’ne ulaştı bile. Ama gelişiyle birlikte derenin soğuk nefesini yüzünde hissedip bir an duraladı. Dere, daha doğrusu, onun göz ulaşmaz, dipsiz, zifiri karanlık dibindeki azgın nehir sanki onu kollarına çağırıyormuş gibi esrarengiz bir şekilde şakırdırıyor, insanı meftun eden sesler çıkarıp, gürüldeyip duruyordu. Laçin, bir silkinişte üzerindeki gömleği çıkardı. Düğmelerini yolarcasına açarak pantolununu da çıkarıp bir kenara attı. Sonra karanlıkta el yordamıyla büyük bir taş bulup, elbiselerini sarıp sarmalayarak dereye fırlattı. İşte nihayet anadan doğma çırılçıplak olmuştu. Şimdi kendini aşağıya bir bırakabilse, şu kahpe dünyanın bütün dertlerinden, bütün kederlerinden kurtulmuş olacaktı. Birden iri bir siyah gölge Laçin’in yanından sıyrılıp pat diye ayaklarına kapandı. Kaplan! Allah Allah! Merhum dedesinin sadık çoban köpeği! Güçlükle yürüyen, ömrünün son dakikalarını yaşayan bu yaşlı köpek nasıl da takip etmiş onu? Nasıl etmiş de bulmuş? Neyin nesi bu iş? Yoksa bu kaplan değil, Laçin’e saz çalmayı öğretip, destan okumayı sevdiren sevgili dedesinin canlanan ruhu mu? Adalet Menzili Adil Yakubov 185 O an köknarlardan gürleyerek esen rüzgarlar arasından bir kadının: — La-ç-in! Hey oğ-luum! - diye kopardığı feryatlar kulağına çalındı. Ve ona “A-ğa-ca-nım-ey!’’ diyen başka bir feryat koşuldu. Anası! Anasıyla Altınay! — Gideceksen., ananı göm de öyle git, can balam! Önce beni ellerinle mezarıma koy da öyle git!.. “Ya şimdi, ya asla!” “Affet anacan! Fakat oğlun bu zalim dünyada duramaz artık. Sevgili babasını yok eden, onun gibi helal süt emmiş, mert, mangal yürekli insanlar ayak altına atılıp, Fıçı Mansur gibi kara kuzgunların devr-i devran sürdüğü bu dünya, bu memleket oğluna haram anacan. Affet onu!..” Kaplan sanki Laçin’in niyetini sezmiş gibi ayaklan altında kıvranıp duruyor, “Vazgeç bu niyetinden, vazgeç!..” der gibi siniliyor, insan gibi yatıp yalvarıyordu! Laçin, kış günü nehre yıkanmaya giren insan gibi önce bir irkilip, arkasından kendini zifiri karanlığın koynuna bırakıverdi. Kaplan sanki daha akıllı olduğunu göstermek ister gibi dere boyunda kaldı. Uzaktan, çok uzaktan, göğün derinliklerinden, köpeğin ulumasından daha yürek paralayıcı, insanın tüylerini diken diken edici bir ses geldi: “Balamav! Butamav!” Dur, ne yaptın sen aptal? Seni doğuran ananı bozlatıp niye bu çirkin işe kalkıştın? Dur! Ya artık duramazsa? Ya tutunacak hiçbir şey yoksa bu uçurumda? Hani, şeytanların mekan tuttuğu bu dere kanarlarında biten ağaçlar nerde? Vay anam! Ne zaman bitecek bu dere, bu azap, bu dehşet? Yoksa, büyüklerin sözünü ektiği bu fani dünyadan o güzel baki dünyaya mı gitti? Gitti de kuş gibi kanatlanıp uçuyor mu yoksa? Laçin hiçbir ağrı hissetmedi. Birden dağlar parçalanıp yarıldı ve eşi görülmedik bir nur parçası parlayıp ortalığı aydınlattı. Arkasından aynı nur sevgili “Mercantav”ın bembeyaz tepelerini, bırak Mercantav’ı, bütün dünyayı apaydınlık etti ve sonra yine saman alevi gibi sönüp, etrafı zifiri karanlığa boğdu. Adalet Menzili Adil Yakubov 186 |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling