Anadolu Sohbet Gelenekleri ve Yaren Bildiriler
Download 0.85 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- KANUNİ’NİN MECLİSLERİNDE EDEBÎ SOHBETLER Fatih SONA Öz
Kaynak Şahıslar (K.Ş:1) Mehmet ALTIN: Kırşehir 1943 doğumlu. Lise mezunu, İş adamı. 20 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:2) Bilgehan ALTAŞ: Kırşehir 1969 doğumlu. Hukuk fak. mezunu, Avukat. 20 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:3) Kâzım CEYLAN: Kırşehir/ Kaman 1953 doğumlu. Yüksek lisans mezunu, Ahi Evran Üniv. Eğt. Fak. Öğr. Gör., Ahilik Kültürü Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü, 20 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:4) Ömer ÇETİNER: Kırşehir/ Mucur 1957 doğumlu. Makine Müh., İş adamı, Müh. Fak. mezunu, Seyfe Çevre ve Ekoloji Derneği Başkanı, 15 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:5) Nurettin DELİBAŞ: Kırşehir 1956 doğumlu. Esnaf, İkt. Tic. İlimler Akademisi mezunu. Esnaf, 2 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:6) Hasan ERASLAN: Kırşehir/ 1957 doğumlu. Eğitim Fak. Mezunu, İş adamı, 20 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:7) İsmail ERASLAN: Kırşehir/ 1959 doğumlu. İlahiyat mezunu, Esnaf, araştırmacı, yazar. 5 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:8) Mustafa GÖKGÜL: Yozgat/ 1955 doğumlu. Eğt. Fak. Mezunu. Kültür ve Turizm Bakanlığı uzmanı, 16 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:9) Burhan GÜNGÖR: Kırşehir/ Merkez 1950 doğumlu, İletişim Fak. Mezunu, Ahi Evran Üniv. Emekli öğretim görevlisi. 13 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:10) Erdal GÜRSOY: Kırşehir/ Merkez 1971 doğumlu, Hukuk Fak. Mezunu, Avukat. 12 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:11) Gökhan MARAŞ: Kırşehir/ Kaman 1950 doğumlu, Hukuk Fak. Mezunu, Avukat. Eski Kültür Bakanlarından. 12 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:12) Uğur SELÇUK: Kırşehir/ Mucur 1960 doğumlu. Müh. Fak. Mezunu, Mimar. Serbest çalışıyor. 20 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. 269 (K.Ş:13) Erol SEYFELİ: Kırşehir 1941 doğumlu. Doktora mezunu, Emekli Prof. Dr. 8 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş-14) Yaşar SULU: Kırşehir 1964 doğumlu. İşletme Fak. Mezunu, Kırşehir Belediye Başkan Yardımcısı, 5 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:15) Cengiz ŞAHİN: Kırşehir/ Mucur 1967 doğumlu. Doktora Mezunu. Doç. Dr. Ahi Evran Üniv. Öğr. Üyesi. 17 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:16) Hayati ŞAHİN: Kırşehir/ Mucur 1954 doğumlu. Lisans Mezunu. Ahi Evran Üniv. Öğr. Gör. 12 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:17) Halil İbrahim OFLAZ: Kırşehir 1968 doğumlu. MYO önlisans Mezunu. Makine Teknikeri. Kızılay Kırşehir Şubesi Başkanı, 7 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:18) Mustafa ÖNAL: Kırşehir/ Akçakent 1958 doğumlu. Doktora Mezunu, Doç. Dr., Ahi Evran Üniv. Öğretim Üyesi. 7 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:19) Yaşar ÖZÜÇETİN: Konya 1967 doğumlu. Doktora mezunu, Prof. Dr., Ahi Evran Üniv. Öğretim Üyesi. 4 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. (K.Ş:20) İsmet TEKİNASLAN: Kırşehir/ Kaman 1953 doğumlu, Müh. Fak. Mezunu, Emekli Y. Maden Müh., 5 yıldır Kırşehir Ahi Meclisi Üyesi. 270 KANUNİ’NİN MECLİSLERİNDE EDEBÎ SOHBETLER Fatih SONA Öz Yâren meclislerinde önemli unsurlardan birisi de sohbettir. Bu meclislerde türkü, mani, bilmece ve tekerleme söylenir. Karşılıklı olarak sohbetler edilir. Halk Edebiyatı ürünü sayılan bu kültürün Klasik Türk Edebiyatı’nda benzerleri olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde padişahlar, ilim adamları ve sanatçıları korumuş, onlara destek vermişlerdir. Belli zamanlarda topladıkları ulema ve şehzade meclislerinde hakem olmuşlardır. Bu padişahlardan Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı İmparatorluğu’nda 46 yıl ülkeyi yönetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Kanuni Sultan Süleyman’la altın devrini yaşamış, edebiyat, mimari, tıp, astronomi ve diğer sanatlarda zirveye çıkmıştır. Bu dönem Türk Edebiyatı yönünden muhteşem bir devirdir. İlim ve sanat İstanbul, Edirne, Bursa, Bağdat örneği büyük şehirlerde gelişmekle kalmamış, en kenar şehirlerde bile gelişme imkânı bulmuştur. Kanuni Sultan Süleyman döneminde eli kalem tutan, şiirle meşgul olan her bir kimse padişahın gözüne girebilmek için İstanbul’a gelip onun meclisine girmeye çalışmıştır. Sarayda ve büyük konaklarda ilim ve şiir üzerine tartışmalar yapılmış, herkes iktidarına göre bu meclislerde yer almış, şairler eserlerini ortaya koymuşlar, değerine göre de yardım görmüşlerdir. Biz de bu bildiride Kanuni Sultan Süleyman’ın meclislerinde oluşan edebî sohbetlerden örnekler vermeye çalışmaktayız. Yâren meclislerinde önemli unsurlardan birisi de sohbettir. Bu meclislerde zarâfet, sohbet âdâbı, kardeşlik öğretilmektedir. Bu meclisler genel olarak 20-25 kişiden oluşmakta; cuma veya salı geceleri yapılmaktadır. Meclislerde türkü, mani, bilmece ve tekerleme söylenmekte; karşılıklı olarak sohbetler edilmektedir. Bu meclisten atılmak, memleketten sürülmek derecesinde bir cezadır (Üçok, 2002: 44-49). Halk edebiyatı ürünü sayılan olan bu kültürün Klasik Türk Edebiyatı’nda benzerleri olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde padişahlar, ilim adamları ve sanatçıları korumuş, onlara destek vermişlerdir. Belli zamanlarda topladıkları Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 271 ulema ve şehzade meclislerinde hakem olmuşlardır. Zira onlar, şehzadelik döneminde seçkin hocalardan dersler almışlardı. II. Murad’dan beri sultanlar, şiirlerini toplayan birer divan tertip edecek kadar şairlik yeteneğini kazanmışlardı (İnalcık, 2003: 15). Osmanlı Padişahları, Türk dilinin gelişmesinde çok büyük rol oynamışlardır. Şair ve bilim adamlarıyla sıkı bir ilişki içinde olmuşlardır. Bunun en önemli sebebi imparatorluğun bilgi ve kültür seviyesini yükseltmektir (Kut, 2000: 161). Bu padişahlardan Kanuni Sultan Süleyman 1520 ile 1566 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda saltanat sürmüş, tarih boyunca devletin en güçlü hükümdarlarından biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Kanuni Sultan Süleyman’la altın devrini yaşamış, edebiyat, mimari, tıp, astronomi ve diğer alanlarda zirveye çıkmıştır (Kut, 2000: 169). Bu dönem Türk Edebiyatı yönünden muhteşem bir devirdir. İlim ve sanat İstanbul, Edirne, Bursa, Bağdat örneği büyük şehirlerde gelişmekle kalmamış, en kenar şehirlerde bile gelişme imkânı bulmuş; ilim, fikir, sanat, edebiyat ve kültür hayatında bütün ülke civarında bir canlılık ve hareket meydana gelmiştir (Çelebioğlu, 1998: 187). Latîfî’ye göre Kanuni Sultan Süleyman, zamanının İskender’i ve devranın Kahraman’ı gibidir. Bunun yanında ikinci Süleyman gibidir. Cihanın sultanları onun kulları yerinde sayılır ve devletli hümâ kuşu onun kanadıyla uçar: “Hazret-i Sultân Süleymân Hân ki İskender-i zamân ve Kahramân-ı devrândur esnâ-i selâtînde Süleymân-ı sânî ve İskender-i düvum ve hâkân- ı havâkîn-i evreng-i heftümdür. Bir mefhar-i selâtîndür cihân Hüsrevleri bendeleri bölüginden geçer ve hümâ-yı hümâyûn-ı devlet anun kanadıyla uçar” (Canım, 2000: 151-152). Sehî Bey, Kanuni Sultan Süleyman’a yazmış olduğu kasidede onun fakirleri ve zayıfları koruduğunu; ayrıca şairleri dinlediğini ve takdir ettiğini söyler: Ganî eyler atâsı her fakîri Olur herbir za’îfin dest-gîri Kime kim bir kez etse medh ü ihsân Bağışlar ana hep dünyâ harâcın (Kut, 1978: 82) 272 Âşık Çelebi, Sultan Süleyman’ı şairlere, ilim sahiplerine en çok bağışta bulunan padişah olarak zikreder. Arap ve İran şairleri, bilginleri onun yanına iltica etmişlerdir. Ona kasideler sunup övgüler sunmuşlardır. Buna karşılık Sultan Süleyman da onların bu övgülerine karşılıksız kalmaz ve her birine yetenekleri ölçüsünde caizeler verir. Neredeyse her âşıkâne bir beyte bir dinar vermiştir: “Mezkûr şâhlarla Arab u Acem’in şu’arâsı ve her fenden behremend olan ehl-i marifet ve erbâb-ı kemâlün ezkiyâsı âsitânına ilticâ eylediler. Fasl-ı bahârda gonce-i gül-i sûrî ve gonce-i zanbak gibi al u sepîd kağıtlarla reh-güzârına rebî’iyye kasîdeler gönderdiler. Dest-i direm- pâşından feyz olan câizeler ile destâr u girîbânları şöyle pür oldu ki görenler gülistân seyrin idüp gül ü bâdâm nisâr olmış sanurlar idi. Her biri meddâhları zümresine dâhil ve ulûfe sâlyânelerine vâsıl olmak için şi’ri pîşe ve medh-i sultânı endîşe edinürlerdi. Herkese be-resm-i isti’dâd ve ber-vefk-ı tarîk-i ma’hûd ve nehc-i mu’tâd mansıben ve mâlen ve hâlen ve me’âlen iltifâtlar buyurdular ve nevâzişlere ve sitayişlere revâ gördüler. Lâ-cerem niçeler terbiyetlerine mukârin oldular ve herbirine avn-i inâyetleri ile mu’âvin oldular. Kazâ ve dirâset ve tertîb-i kifâf-ı ma’işet vazîfe ve ulûfe ve sâlyâne-i ma’rûfa ihsân ettiler. Ol pâdşâhın niçe fevrî ihsânı olmuştur ki her beyt-i âşıkâneye bir dinar düşmek sad-çendân olmışdur” (Kılıç, 2010: 207-209). Kanuni Sultan Süleyman döneminde eli kalem tutan, şiirle meşgul olan her bir kimse padişahın gözüne girebilmek için İstanbul’a gelip onun meclisine girmeye çalışırdı. Böylece İstanbul, kısa zamanda büyük şair ve sanatkârların yetiştiği bir merkez haline geldi. Bu gelişmede padişahın etrafında sadrazamdan başlayarak devlet büyüklerinin edebiyatla uğraşmaları ve uğraşanları da korumalarının büyük etkisi oldu. Kanuni’nin damadı İbrahim Paşa, Defterdar İskender Çelebi, Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi, Seydi Ali Reis, Kemalpaşazâde, Kazasker Kadri Efendi gibi şahsiyetlerin konakları hüner sahiplerinin sığınağı halindeydi. Sarayda ve büyük konaklarda ilim ve şiir üzerine tartışmalar yapılır, herkes iktidarına göre bu meclislerde yer alır, her şair eserini ortaya koyar, değerine göre de yardım görür, himaye edilirdi (İpekten, 1996: 82). Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar’a giderken Ebussuud Efendi’ye kendi el yazısıyla bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Kanuni şöyle demektedir: “Hâlde hâldaşum, sinde sindaşum, ahiret karındaşum, tarik-i Hak’da yoldaşum Molla Ebussuud Hazretlerine duâ-i bî-had iblâğından sonra 273 nedür hâlinüz ve nicedür mizâc-ı lâzımu’l-imtizâcınuz? Bende-i Hudâ, Süleymân-ı bî-riyâ” (Ak, 1987: 3). Bu mektup onun ilim adamlarına verdiği değeri, kıymeti göstermesi bakımından önemlidir. Kanuni, Hudâ’nın kulu ve gösterişsiz Süleyman olarak imzasını atmıştır. Bütün saltanatı süresince herkese iktidarı ve kabiliyeti derecesinde vazifeler verip yükselten, adam seçmekte başarılı olan Kanuni Sultan Süleyman, iyi ve kötü şiiri ayırabilecek bir edebî zevke sahipti (İpekten, 1986: 84). Kanuni Sultan Süleyman’ın meclislerinde başköşeye oturan şairler vardır. Bunlardan birisi Hayâlî Bey’dir. Onun meclisine ilk girdiğinde utangaçlığından susar. Neden konuşmadığı kendisine sorulduğunda Bir bezm-i hâsa mahrem olupdur Hayâlî kim Açılmaz anda gonce-i cennet hicâbdan (Hayâlî Bey Divanı, G.423/9) demiştir. Daha sonra padişaha sunduğu kaside ve gazellerle onun lutfuna sahip olmuştur. Padişahın yakın dostluğunu kazanan şaire yapılan ihsanları tezkire sahipleri anlata anlata bitiremez (Kurnaz, 1996: 21). Hatta Âşık Çelebi’ye göre Hayalî Bey, onun elinden yem yiyen bir şahin idi ve Kanuni şiir yazdığı zaman ona okurdu (Kılıç, 2010: 1548). Hayâlî Bey, Kanuni Sultan Süleyman’a çeşitli kasideler ve gazeller sunmasının yanında onun iki gazelini tahmis etmiştir. Bu, onun şiirini takdir ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. İlk tahmisin bir ve beşinci bendleri şöyledir: Âfiyetden çeksin el yâr-ı vefâdâr isteyen Kûy-ı aşka gelmesin nâmûs ile âr isteyen Sînesin pür-dâğ eder bir lâle ruhsâr isteyen Kan yutarsa ta’n değil la’l-i leb-i yâr isteyen Cân verir bu yolda bir zülf-i siyeh-kâr isteyen Gam nedîmindir Hayâlî kalbini mesrûr tut Zâhirin vîrâne eyle bâtının ma’mûr tut Salsa pertev cismine bâr-ı muhabbet nûr tut Bî-vefâ yârin Muhibbî cevrini ma’zûr tut Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen (Hayâlî Bey Divanı, 73) 274 İlk bendde Kanuni’ye göre yârin kırmızı dudaklarını isteyen kan yutarsa ayıplanmaz; sevgilinin siyah saçını isteyen bu yolda canını verecektir. Buna karşılık Hayâlî Bey ise vefadar yâr isteyenin âfiyetten el çekmesini, namus ile utanmayı bırakmak istemeyenin aşk vadisine gelmemesini istemekte, lale yanaklı sevgili isteyenin sinesini yara ile doldurduğunu söylemektedir. Son bendde Muhibbî yani Kanuni, sevgilisinin azarını, cevr etmesini hoş görmektedir. Zira ayıpsız sevgili isteyen sevgilisiz kalmaktadır. Hayâlî Bey ise kalbini hoş tutmaktadır, ızdırap, sıkıntı onun arkadaşıdır. O, dışını virane eylemiş; içini ise şen tutmuştur. Hayâlî Bey’in Kanuni’ye yazdığı ikinci tahmisin ilk ve altıncı bendleri şöyledir: Husrevâ kûyun gedâsı tâc-ı hakan istemez Olmağa taht-ı sa’âdette Süleymân istemez İns ü cin emrine cümle bende fermân istemez İhtiyâr-ı fakr eden dergâh-ı dîvân istemez Zâd-ı gamdan özge hergiz kendine nân istemez Bâde-i aşkı içip deryâ gibi cûş eyleyen Ey Hayâlî anın ile hâtırın hoş eyleyen Cür’a-i cândan çekip ten câmını boş eyleyen Ey Muhibbî yâr elinden bir kadeh nûş eyleyen Ger ölürse Hızr elinden âb-ı hayvân istemez (Hâyalî Bey Divanı, 78-79) Bu tahmisin ilk bendinde Kanuni, fakirliği kendisine âdet edinenin divan dergâhını istemeyeceğini, gam azığından başka kendisine ekmek istemeyeceğini söylemektedir. Hayâlî Bey’e göre sevgilinin bulunduğu yerin dilencisi padişahlık tâcı istemez. Saadet tahtında olmaya Süleyman olmak istemez. Son bendde Muhibbi’ye göre sevgilinin elinden bir kadeh içen Hızır elinden ölümsüzlük istemez. Zira sevgilinin kadehi o kadar değerlidir. Hayâlî Bey’e göre aşk kadehini içip derya gibi coşan, onun ile hatırını hoş eyleyen, can kadehini çekip ten câmını boş eyleyen Hızır elinden âb-ı hayvan istemez. Bu tahmislerde şair, ayrıca Kanuni Sultan Süleyman’a insanların ve cinlerin kul olduğunu, onun gibi bir sultana hizmet etmenin büyük bir lütuf olduğunu söylemektedir. Hayâlî Bey’in yanında, Kanuni Sultan Süleyman’ın meclislerinde Bâkî’nin ayrı bir yeri vardır. Kanuni, onu korumasını ve kıymet vermesini kendisini memnun eden olaylardan biri olarak görür: 275 “Merhûm ve mağfurun-leh Sultân Süleymân Han aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân hazretleri, merhûm Mîr-âhûr Ferhâd Ağa’dan dahi hak istimâ’umdur ki Pâdişâhlığumun birkaç yerinde hazz-ı vâfirüm vardır, biri de Abdülbâkî Efendi gibi bir tâb-ı pâk ve cevâhir-zâtı bulup çıkarup, kadr u kıymet virdüğümdür dirler imiş” (İpşirli, 1999: 858). Kanuni Sultan Süleyman, Bâkî’ye şiirlerini gönderip onun fikirlerini alırdı (Halman, 1987: 19). Bâkî, Kanuni Sultan Süleyman’ın “Eğrilik olsa aceb mi kâfîri mihraba” mısrasının bulunduğu gazele nazire yazmıştır. Bundan bir mektubunda bahsetmektedir. Şaire göre bu beyit yüksek seviyede şairlik yeteneğinin ürünüdür ve ona nazire söylemek mümkün değildir. Yenilen oyuna doymaz atasözüyle bu durumu açıklar (Şen, 2006: 185-186). Bâkî, Kanuni Sultan Süleyman’ın en meşhur gazellerinden biri olan sağlıkla ilgili gazelini tahmis etmiştir. Bu tahmisin birinci ve beşinci bendleri şöyledir: Câme-i sıhhat Hudâ’dan halka bir hil’at gibi Bir libâs-ı fâhir olmaz cisme ol kisvet gibi Var iken baht u sa’âdet kuvvet ü kudret gibi Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Menzil-i âsâyiş-i ukbâya istersen vüsûl Hubb-i dünyâdan ferâgat gibi olmaz toğrı yol Şâd-mân erbâb-ı uzletdür hemân Bâkî melûl Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol Olmaya vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi (Bâkî Divanı, 90-91) Bâkî, bu tahmisi ile padişahın gazelini beğendiğini göstermektedir. O da Kanuni gibi sağlığın Allahu Teala’nın insanlara vermiş olduğu büyük bir nimet olduğunu ve dünyaya bağlanmanın doğru olmadığını söylemekte; padişahın görüşlerini desteklemektedir. O dönemde meşhur olup Kanuni Sultan Süleyman’ın meclislerine giren şairlerden biri de Taşlıcalı Yahyâ Bey’dir. Onunla birlikte İran Seferine çıktığında Çekelüm gün gibi ak sancak ile şarka çeri Kara topraga karalum kıralum surh-seri 276 Bana olaydı Hayâlîye olan rağbetler Hak bilür sihr-i halâl eyler idüm şi’r-i teri Ben erenler nacağıyam ol ışıklar teberi Ben savaş güni çeriyüm o hemân cerde ceri beyitleriyle Hayâlî Bey’e edilen rağbetlerin kendisine edilmediğini söylemiştir. Bunun üzerine Ebu Eyüp Ensari Vakfı’na sonra da Sultan Bayezid vakıfları mütevelliliği kendisine verilmiştir (Sungurhan, 2009: 443-444). Taşlıcalı Yahya Bey, Kanuni Sultan Süleyman’ın sağlıkla ilgili gazelini ta’şir etmiştir. Bu ta’şirin ilk ve beşinci bendi şudur: Hasta olmak gûş-mâl-i Hazret-i İzzet gibi Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi Degme bir kimse göre gelmez refâhiyyet gibi Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi Dâr-ı dünyâ cây-ı fürkat menzil-i mihnet gibi Devlet-i bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi Sağlığun bünyâdı yok âyînede sûret gibi Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Medd-i bi’smillâh gibi eyle var Allâha yol Kol kanad olsun sana havf ü recâsı sağ u sol Mâyil-i asl-ı usûl ol mâyil-i asl-ı usûl Lâyık-ı vasl-ı habîb it kendüni kıble’l-vüsûl Hâtırunı eyle vahdet-hâne-i rây-ı Resûl Maksad-ı aksâyı gözle menzil-i maksûdı bul Vây eger dünyâna meşgûl eyler ise nefs-i gûl Olagör Yahyâ gibi bir mürşid-i ma’kûle kul Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol Olmaya vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi (Yahyâ Bey Divanı, 172-174) Yahya Bey, Kanuni Sultan Süleyman’ın gazelini ta’şir ederek onun şiirini beğendiğini göstermiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın uzlet köşesine çekilip vahdeti aradığını gördüğümüz beytine karşılık Yahyâ Bey de Allâh’a gitmek istemekte, bir mürşide kul olmak istemektedir. 277 Kanuni Sultan Süleyman, kendisi de iyi bir şair olduğundan iyi şiirle kötü şiiri ayırabilirdi. Gubârî, bunlardan biriydi. Şehnâme yazdığını iddia etmiş, bunun üzerine Kanuni’nin meclisinde onun ve diğer şairlerin şiirleri karşılaştırılmış; şiirlerinin hali beğenilmemiş, hatta ateşe veya denize atılmıştır. “Pad-şâh-ı hikmetgîş-i ü âkıbet-endîş Şeh-nâmesin gördi, ayârın bilüp tedbîr-i hekîmâne buyurdı gayrun eş’ârın alup benümdür dimek ihtimâli vardur eger ol ihtimâl def olup kendünün olduğına inanalum dirse cemî-i müsevvedâtın virsün görelüm diyü buyurup cümle müzehrafâtın aldılar, bir rivâyetde âteşe bir rivâyetde deryaya saldılar” (Kılıç, 2010: 1624). Kanuni Sultan Süleyman’ın meclislerinde olan şairler bunlarla sınırlı değildir. Ancak konunun açıklanması için bu kadarla yetinilecektir. Sonuç olarak, Kanuni Sultan Süleyman’ın ilim adamlarını, şairleri koruduğu görülmektedir. Kanuni Sultan Süleyman, onlarla meclislerinde şiir sohbetleri yapmış, değerleri ölçüsünde onlara kıymet vermiştir. İyi, kaliteli şiir yazmayıp şair geçinenleri ise yanında barındırmamış onları korumamıştır. Kaynakça AK, Coşkun (1987), Muhibbî Divanı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. CANIM, Rıdvan (2000), Latîfî Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n- Nuzamâ, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. ÇAVUŞOĞLU, Mehmet (1977), Yahyâ Bey Divanı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. ÇELEBİOĞLU, Âmil (1998), “Şâir Kanuni Sultan Süleyman”, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, s.187-199, İstanbul: MEB. Yayınları. HALMAN, Talat S. (1987), Süleyman the Magnificient Poet, İstanbul: Dost Yayınları. İNALCIK, Halil (2003), Şâir ve Patron, Ankara: Doğu Batı Yayınları. İPEKTEN, Haluk (1996), Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, İstanbul: MEB. Yayınları. İPŞİRLİ, Mehmet (1999), “Selânikî Mustafa Efendi”, Tarih-i Selânikî, c.II, Ankara. 278 KILIÇ, Filiz (2010), Âşık Çelebi Meşâ’irü’ş-Şu’arâ İnceleme-Metin, İstanbul: İstanbul Araştırma Enstitüsü Yayınları. KURNAZ, Cemal (1996), Hayâlî Bey Divanı’nın Tahlili, İstanbul: MEB. Yayınları. KUT, Günay (1978), Sehî Bey, Heşt Bihişt Tezkiresi, Cambridge: Harvard Üniversitesi Yayınları. KUT, Günay (2000), “Payitaht İstanbul’un Sultan Şairleri”, İlmi Araştırmalar Dil, Edebiyat, Tarih İncelemeleri, 9, s.161-178. KÜÇÜK, Sabahattin (1994), Bâkî Divanı, Ankara: TDK Yayınları. ÖZKAN, Orhan (2006), Çankırı Gelenekleri ve Yârân Kültürü, Çankırı: Çankırı Valiliği Kültür ve Sanat Yayınları. SUNGURHAN, Aysun (2009), Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi, Tezkiretü’ş-Şuarâ, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları (e-kitap). ŞEN, Fatma Meliha (2006), “Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi) ve Baki”, The Journal of Ottoman Studies (Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu’na Armağan-IV), 28, s.183-193. TARLAN, Ali Nihat (1992), Hayâlî Divanı, Ankara: Akçağ Yayınları. ÜÇOK, Hacışeyhoğlu Hasan (2002), Çankırı Tarih ve Halkiyatı (haz. Ercan Şen), Ankara: Okuyan Adam Yayınları. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling