Anadolu Sohbet Gelenekleri ve Yaren Bildiriler
Download 0.85 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- “uyarı
- “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”
- “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 5448 olu Kanun”
- 6. Geleneksel Sohbet Toplantıları (Yaren, Barana, Sıra Geceleri ve diğer, 2010) 7.
- ikinci bölümde ise
3. Yaren Teşkilâtının Grup Denetimi İşlevi: Yarende bulunan çeşitli yaş gruplarındaki kişiler, yaşamlarının her anında, bir yandan kendilerini öte yandan kendileri dışında kalan diğer bütün yarenleri denetlemekte, grubun normlarına ters düşen davranışlarda bulunulmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Bu yolla bireysel davranışlar kontrol altına alınmakta, hem yarenin üyeleri eğitilmekte hem de çevredeki diğer kişilere örnek olunmaktadır. 4. Yaren Teşkilâtının Halk Hukuku İşlevi: Yaren teşkilâtına damgasını vuran yazılı ve sözlü kurallar incelendiğinde, halk hukukunu ilgilendiren pek çok konuya yer verildiği görülmektedir. Örneğin; başkalarının haklarına saygı duymak, kötü bir davranışa aynı biçimde karşılık vermemek, başkasına ait hiçbir şeyi izinsiz almamak, büyüklere itaat etmek ve saygı göstermek vb. Bu ilkeler, yarenlerce geniş ölçüde benimsenmekte ve uygulanmaktadır. 341 Teşkilâtın işlevlerinden biri de üyeleri arasında çıkan anlaşmazlıkları resmî yargı organlarına yansıtmadan kendi içinde çözümlemesidir. Bu arada üyelerinden birinin yaren dışından birisi ile düştüğü bir anlaşmazlık durumunda teşkilâtın devreye girmesi, yareninin yanında yer alması ve onu koruması, teşkilâtın bir başka görevidir. Yaren teşkilâtı yasalarca suç sayılan davranışlarla, yasalarda yer almayan birçok enformel kuralı çiğnemeyi üyelerine yasaklamıştır. Bir yaren hırsızlık, dolandırıcılık, adam öldürme gibi suçlardan birini işlerse; teşkilât yasalardan önce davranarak, suçluyu önce kendi kurallarına göre cezalandırır daha sonra da adalete teslim eder. Günlük hayatında yaren kurallarına göre suç sayılan bir davranışta bulunduğu gözlenen yaren hakkında “yaren mahkemeleri” kurulur. Bu mahkemelerde yargıç, avukat ve ‘Danıştay’ın görevlerini ve onların rollerini üstlenen bireyler bulunmaktadır. Bu mahkemelerde adı geçen görevleri üstlenenlerin, yansız ve âdil olmaları beklenir, suçlu olduğu düşünülen kişinin ise her zaman için kendisini savunma hakkı vardır. Yaren mahkemelerinde suçlu bulunan kişilere “uyarı”, “falaka” ve “yarenden kovulma” cezaları verilir. Yarenden kovulana uygulanan yaptırımlar (müeyyideler), yasaların verdiği/vereceği cezalardan daha ağır olarak algılanmaktadır. Yarenlik geleneği yıllar süren tarihi içinde toplumsal yaşamın düzenli gitmesi için gerekli bulunan kuralları bizzat yaşayarak, belki de deneye yanıla bulmuş, bunları düzenlemiş ve geliştirmiştir. Yaren teşkilâtı yasal ve ahlakî normlara uyulması konusunda gösterdiği duyarlılık sayesinde gerek grup içindeki gerekse yaren dışı çevredeki ilişkiler sisteminin istenilen düzeylerde ve ölçülerde sürdürülmesini sağlamakta, uyguladığı yaptırımlar yoluyla da normların çiğnenmesini engellemektedir. Yaren teşkilâtı, tüm bu işlevlerine ek olarak bir anlamda canlı bir folklor arşivi olmuş, halk müziği, halk oyunları, halk eğlenceleri başlıkları altında ele almakta olduğumuz kültürel ürünlerin doğru ve özgün biçimiyle öğrenilmesinde, benimsenip özümsenmesinde, yaşatılıp sonraki kuşaklara aktarılmasında, dolayısıyla da bozulmadan günümüze ulaştırılmasında çok önemli roller ve işlevler üstlenmiştir (Er, 2011). Aşağıda, bu geleneğin gösteriye yönelik kısmı ve ayrıntıları üzerinde fazla durmadan, bu kültüre bilimsel bir bakış açısı ile 342 yaklaşıldığında daha çok nelerin belirginleştiği ve ön plana çıktığı konusundaki değerlendirmelerim yer almaktadır. Sosyolojik yaklaşım ile bu geleneğe baktığımızda, öncelikle bu teşkilâtın, ulusal kültürümüzün en önemli göstergelerinden birisi olup çok yönlü, çok boyutlu, çok amaçlı ve çok fonksiyonlu bir kurum niteliğinde değerlendirilebilecek bir sosyal olgu kapsamında bulunduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca toplumun bireylerini, kendi beklentileri doğrultusunda ve guruplar ile kurumlar aracılığı ile sosyalleştirdiğini hatırladığımızda, yaren teşkilâtlarının bir tür sosyalleştirme aracı olarak değerlendirilmesinin yerinde olacağı görüşü de ortaya çıkmaktadır. Bunun dışında, bir kişi yarene girdiğinde/girebildiğinde, yukarı doğru bir sosyal hareketliliğe uğradığından, toplum içinde belirli bir saygınlık ve statü kazanmaktadır. Yaşam boyu eğitim veren ve kişilik geliştiren bir yetişkin eğitimi kurumu (Tezcan, 1989: 49) olarak değerlendirilen ve kendine özgü yargılama usulleri bulunan yaren teşkilâtı; bünyesinde gerçekleştirilen “yaren mahkemeleri” (Er, 1988) sürecinde; suçun tanımlanması, suçlunun kendini savunma hakkı, ceza indirimi gibi hukuksal ilkelere uyulan, bu gibi hukuksal süreçlerin yaşayarak öğrenildiği/öğretildiği, demokrasi bilincinin aşılandığı bir kurum olarak da dikkatleri çekmektedir. Teşkilât ayrıca bir yandan estetik zevklerin geliştirilmesine diğer yandan çevre kalkınmasına katkı sağlayan (Tezcan, 1989: 50-55) bir sivil toplum örgütlenmesi olup “ülkemizde nadir olarak görülen, örgütlenmiş bir boş zaman etkinliği olarak” da değerlendirilmektedir (Tezcan, 1989: 55-56) . Yakın zamana kadar hep Batı’dan aldığımızı sandığımız bu kavramların çoğunun, aslında bizim tarihimizde bazı kurumlar aracılığı ile yaşanıp yaşatıldığı, sadece bu teşkilâta bile dikkatle bakıldığında, net bir biçimde ortaya çıkmaktadır (Er, 2004). Teşkilâtın işleyişine bilimsel bir gözle bakıldığında ayrıca; bu kültürü yaşatan halkın öldükten sonra unutulmak istemeyişi ve ardında bir iz bırakma arzusu da görülmektedir. Çankırı Yârân Sohbetleri’nde, rahmete kavuşmuş olan yarenlere dua okunması, yemek yendikten sonra onların da ruhuna gönderilmesi gibi ritüeller, dikkatli bir gözlem sonucunda saptanabilmektedir. Bilindiği gibi, yaren toplantılarına bazen misafir çağrıldığı da olur. Bunların arasında zaman zaman vali, savcı, kaymakam gibi devlet erkânı da bulunmaktadır. Bu davetler sayesinde yarenler adı geçen kişilerle tanışılabilmekte, daha yakın ve içtenlikli ilişkiler kurabilmektedirler. Hepimizin zaman zaman gözlemlediği gibi, formel ilişkiler enformel ilişkiler ile desteklendiğinde daha başarılı 343 sonuçlar alınabilmektedir. Teşkilâtın gizli bir işlevi olarak değerlendirilebilecek bu durumun da araştırılmaya tartışılmaya ve değer olduğunu düşünmekteyim. Sıralamaya çalıştığım tüm bu ve benzeri nedenlerden dolayı yaren teşkilâtı; ilgiyi, üzerinde araştırmalar yapılmasını ve yaşatılmasını, çağımızın koşullarına uygun biçimde güncelleştirilerek kendisinden yararlanılmasını hak eden bir kurum olarak büyük önem taşımaktadır. 1975-1978 yılları arasında Çankırı’da, 1982-1985 yılları arasında da Simav’da yarenlik üzerinde çalışırken konu ile ilgili literatürün çok az sayıda ve yetersiz oluşu, konu ile doğrudan ilgili kitap yapılı yayınların bulunmayışı, aranan bilgilerin ya sayısı on beşi geçmeyen makalede ya ahilik ile ilgili kitapların içinde birkaç sayfalık dağınık bilgiler arasında ya da bazı araştırmacıların başka konulardaki kitaplarının sayfalarında, gizli ve saklı bir biçimde duruyor olması, bu alanda doyurucu yorumlamaların yapılmasına pek fazla olanak sağlamamakta idi. Bursa’da 1981 yılında düzenlenen 11. Milletlerarası Folklor Kongresi’nde, Abdülşükür Turdi’nin (1982) Uygur Halk Meşrepleri’ni anlattığı sırada, o zamana kadar bir “fütüvvet yolu” olduğu yaygın biçimde kabul gören, Ahilik’in bir uzantısı olduğunu düşünülen yaren teşkilatının bir benzerinin, Uygurlar arasında da yaşadığını ve bu geleneğin köklerinin İslâmiyet öncesi X. yüzyılın sonlarına kadar uzandığını öğrendiğimizde, o sırada salonda bulunan herkes gibi benim de son derece şaşırıp heyecanlandığımı, konuya çok daha farklı biçimde yaklaşılmasının gerektiğini (Er, 1988) fark ettiğimi, aradan geçen bunca zamana rağmen bugün bile anımsamaktayım. Bununla bağlantılı olarak eklemek isterim ki benim araştırmamın kaynak taraması aşamasının, Lâtin harflerinin kabul ediliş tarihi olan 1 Kasım 1928’den itibaren yapılan yayınlarla sınırlanmış olması, eski harflerle yazılmış bulunan kaynakların kapsam dışında bırakılmasına neden olmuştu. Bu nedenle alana ilgi duyan kişilerce, daha eski kaynaklara inilerek bizim erişebildiklerimizin dışında tarihî kaynaklara da erişebilmelerinin, özellikle yarenlik geleneğinin saptanamamış olduğu başka bazı konuları hakkında da geniş bilgiler verebileceği ve yararlı olacağı görüşümü de yıllardır paylaşmakta olduğumu belirtmek isterim. Yarenlik geleneğinin, Türk kültürünün önemli bir unsuru olup Ahilik’in ve İslâmiyet’in etkisiyle, yaşatıldığı yerlerde yörenin özelliklerinden etkilenip çeşnisini de bünyesine alarak filizlenmiş ve çeşitlenmiş bir kurum olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla 344 birlikte teşkilâtın farklı yörelerde saptanan örneklerinde kendine özgü bir kısım farklılıklarının mevcut olması, son derece doğaldır. Örneğin Simav yareninde, Çankırı’daki yârân sohbetlerinden farklı olarak içki servislerinin yapıldığını, Çankırı yârân meclislerinde ise dinsel motiflerin daha fazla ön plâna çıktığı görülmektedir. Simav’da ayrıca Çankırı’da rastlamadığımız, “yaren kahveleri”ni de görmekteyiz. Simav’ın Ege bölgesinde yer alması, zamanında muhtemel eşkıya baskını korkularına neden olmuş, bu da bu yöredeki geleneğe yeni bir özellik ekleyerek, “yarenlerin kahvehanelerde toplanıp asıl toplantı yerine hep birlikte gitmeleri gerekliliği” biçiminde bir alışkanlığı ve eğilimi ortaya çıkarmıştır. Simav İlçesi ve Çevresi Yaren Teşkilâtı adlı kitabımın sonuç bölümünde, başka yörelerde de bu çalışmanın modelinin esas alınarak yeni alan araştırmalarının yapılması, bunu bu tip teşkilâtların görüldüğü yerlerde gerçekleştirilecek başka karşılaştırmalı çalışmaların izlemesi ve bu geleneğin; tarihsel ve sosyal antropolojik yaklaşımlar ile de ayrıca incelenmesi konularında yapmış olduğum önerilerin bir kısmının gerçekleştirildiğine, sevinçle tanık olmaktayım. Bu tip araştırmalar; alan ile ilgili mevcut literatürün zenginleşmesi ile yeni yorum ve değerlendirmelerin yapılabilmesine olduğu kadar bu teşkilâtın yaşadığı yerlerde, geleneğin “küllenen ateşini yeniden canlandırma” (Muştu, 1983) anlamında da önem taşımaktadır. Gerçekten de yapılan bu araştırmalarla, yılların getirdiği değişim süreci sonucunda “küllenen yaren ateşi” yeniden canlanmaktadır. Gerek Simav’da gerekse Çankırı’da bunu net bir biçimde görebilmekteyiz. 1979’da Simav’da; gazeteci Mustafa Zeybek Yareni, Kadir Irmak Yareni ve Opel Ahmet Yareni adlarını taşıyan üç yaren mevcut iken, bugün aradan yirmi beş yıl geçmiş olmasına rağmen adları, “Cumhuriyet Yareni”, “Mehmet Yavuz Yareni”, “Bekir Kazak (Yenimahalle ) yareni” olarak değişmiş olsa bile hâlâ en az üç yaren topluluğunun olması, bu yarenlerin bazılarının bugün birer web sayfalarının bile bulunması 2 bu durumun bir göstergesi olarak düşünülebilir. Yarenlik geleneği üzerinde araştırma yapanların ve konu ile ilgilenenlerin, bu kültürün mutlaka yaşatılması ve ulusal kültür politikaları oluşturulurken bu teşkilât ile benzeri kültürel unsurların ön plâna çıkarılması gerektiği konusunda fikir birliği içerisinde oldukları, hepimizin malûmudur. Ancak bunun yanı sıra her 2 www.cumhuriyetyarenisimav.com, (erişim tarihi: 4.11.2015). 345 kurumun ihtiyaçlara cevap verdiği sürece yaşadığı, işlevi ortadan kalkan bir kurumun er ya da geç unutulmasının, kaybolmasının kaçınılmaz olduğu da bilinmektedir. Bu yüzden, yarenlik geleneğinin saptanmasının, arşivlenmesinin, sergilenmesinin, kültürümüze özgü bir kurum olarak yurt içinde ve dışında özellikle de genç kuşaklara tanıtılmasının son derece önemli olduğunu tekrarlayarak bu geleneğin yaşatılması için bugüne kadar yapılan çeşitli çalışmalara da kısaca değinmek istiyorum. Çankırı’da ve Simav’da bu teşkilât, 2004’lerde Kültür ve Dayanışma Derneklerinin koruması altına alınmış olup Halk Eğitim Merkezleri’ne bağlanmış durumdadır. Tezimi yazdığım yıllarda gönülden arzuladığım ve dile getirdiğim bu hususun, her iki ilde de gerçekleştirilmiş olması, başka il ve ilçelerde de yaşayan ve yaşatılan bu türden topluluklara örnek teşkil etmesi bir mutluluk kaynağıdır. Bir başka mutluluk kaynağı ise yarenlik geleneğinin aşağıda işleyiş sürecini aşağıda kısaca özetlediğim ve kısa adı UNESCO olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’nun düzenlediği İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Listeleri arasında yerini almış bulunmasıdır. Pek çoğumuzun bildiği üzere Paris’te 29 Eylül-17 Ekim 2003 tarihleri arasında toplanan UNESCO’nun 32.Genel Konferansı, 17 Ekim 2003’de “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”ni kabul etmiştir. Bu sözleşmenin, Türkiye’de, TBMM’nin 19.01.2006 tarihli oturumunda oy birliği ile kabul edilmesi ve “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 5448 olu Kanun”un, 21 Ocak 2006 tarih ve 26056 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucunda, Türkiye’nin taraf olma süreci, 27 Mart 2006 tarihinde tamamlanmıştır. Sözleşmenin 16. 17. ve 18. Maddelerine göre oluşturulan üç adet liste bulunmaktadır: 1. İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi 2. Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi 3. En İyi Uygulama Örnekleri Listesi Aralık 2014 tarihi itibariyle Türkiye’nin 1 numaralı listeye kayıtlı 12 adet kültürel mirası bulunmaktadır. Bunlar yıllara göre şöyle sıralanmaktadır: 346 1. Meddahlık Geleneği (2008) 2. Mevlevi Sema Törenleri (2008) 3. Âşıklık Geleneği (2009) 4. Karagöz (2009) 5. Nevruz (Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan ile ortak dosya), (2009) 6. Geleneksel Sohbet Toplantıları (Yaren, Barana, Sıra Geceleri ve diğer, 2010) 7. Alevi-Bektaşi Ritüeli Semah (2010) 8. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali (2010) 9. Geleneksel Tören Keşkeği (2011) 10. Mesir Macunu Festivali (2012) 11. Türk Kahvesi ve Geleneği (2013) 12. Ebru: Türk Kâğıt Süsleme Sanatı (2014) Söz konusu bu listeye bir kültürel unsurun kaydedilmesindeki amaç; bu kültürel değerlerimizin dünyaya tanıtılması, korunmaları ve evrensel kültür içinde hak ettikleri yerleri alarak ve uluslararası kaynaklardan da yararlanılarak gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılmalarıdır. Türkiye adına bu çalışmalar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nün organizatörlüğünde gerçekleştirilmekte olup, somut olmayan kültürel mirasla ilgili olarak yapılan çalışmalar; dünya miras listesi için dosya hazırlıkları, envanter çalışmaları ve uluslararası toplantılar olarak üç ana grupta toplanmaktadır. UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne yazdırmak üzere hazırlanan dosyada, rapor bölümü, ek belgeler ve görsellerden oluşan ek dokümanlar bulunmaktadır. Rapor bölümü dokuz maddeden oluşmakta olup bu maddelerden dördüncüsü, unsurun korunmasına dönük oluşturulan “koruma eylem planı” ile ilgilidir. Geleneksel Sohbet Toplantıları Yaren, Barana, Sıra Geceleri vd. başlığı altında listenin altıncı sırasında yer alan bu büyük ve önemli mirasımızın İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne yazdırılması hedefiyle dosya hazırlık sürecinde, konuyla ilgili tarafların bir araya getirildiği üç önemli toplantı (çalıştay) 347 düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi 27-28 Şubat 2009 tarihinde Çankırı'da, ikincisi 8-9 Mayıs 2009 tarihinde Kütahya/Simav'da, diğeri de 6 Ağustos 2009 tarihinde Şanlıurfa'da gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıların ilk ikisine moderatör olarak davet edilerek bu çalışmaları da yerinde gözlemlemiş ve yönetmiş olmanın benim için ayrı bir onur ve kazanç olduğunu söylemeden geçemem. Çankırı’da düzenlenen ilk toplantıya, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nün görevlendirdiği personel, koruma eylem planı ile ilgili bütün kurum/kuruluşların temsilcileri, bilim insanları, uzmanlar ve Akşehir, Kula, Sandıklı, Simav ve Çankırı’da unsurun taşıyıcısı olan kişilerin katılmışlardır. Yukarıda da belirttiğim üzere adı geçen Genel Müdürlüğün organizatörlüğünde gerçekleştirilen bu çalıştay, iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde, ilgili genel müdürlüğün ‘Somut Olmayan Kültürel Miras Yönetimi Şubesi’nce çalıştayın gerçekleştirilme amacına dönük kısaca SOKÜM çalışmaları ve dosya hazırlık süreçlerini içeren bir sunum gerçekleştirilmiş, ikinci bölümde ise moderatör olmam dolayısıyla benim yönetimimde bir Koruma Eylem Planı oluşturulmuştur. Eylem planının oluşturulmasında ilgili kurum, kuruluş temsilcileri ile bizzat unsurun taşıyıcısı kişiler, unsurun korunmasına dönük olarak yapılması gerekenleri, kendi yapacakları işler ile birlikte bildirmişler, sekretarya bütün fikirleri eylem planına yazmıştır. Daha sonra oluşturulan eylem planı gözden geçirilerek son şekil verilmiştir. Bu çalıştayın sonunda, ikinci çalıştayın mayıs ayında Simav’da yapılması kararlaştırılmış ve alınan bu karar gereğince Simav’daki çalıştay 8 Mayıs 2009 tarihinde başlamıştır. Bu ikinci çalıştayda da tüm katılımcıların bu geleneğin yaşatılması ve korunmasına yönelik dilek, görüş ve önerileri kayda alınmış ve bu kültürel unsurun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne alınması için UNESCO’ya gönderilecek dosyanın hazırlıklarının çok önemli bir kısmı böylece tamamlanmıştır. Üçüncü çalıştay Urfa’da yapılmış, benim katılamadığım bu toplantıda da değerli çalışmalar yapılmıştır. Sonuç olarak bugün bu gelenek, UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine kayıtlı bir Türk geleneğidir. Yarenlik geleneğinin tespit edilme, korunma ve tanıtma süreçleri bugün büyük ölçüde tamamlanmış durumdadır. Bununla birlikte arzu edilen, önceden de söz konusu ettiğim gibi yaşatılması, sonraki kuşaklara aktarılmasıdır. Ancak bugün toplumumuzu sarıp sarmalayan büyük değişim süreci içerisinde bunun nasıl gerçekleştirilebileceği, 348 gerçekten sorulması ve cevaplanması gereken bir husustur. Yaren teşkilâtı, toplumsal yapı içerisinde çeşitli sosyal işlevleri bulunan, belli bir dönemde çok önemli görevler üstlenmiş bir kurumdur. Belli ihtiyaçları zamanında çok iyi bir biçimde karşılayarak etkinliğini sürdürmüştür. Günü gelmiş sendikaların, gerektiğinde bankaların ve çoğu zaman da okulların görevlerini üstlenmiştir. “Çok yönlü, çok amaçlı, çok fonksiyonlu ve ayrıca tarihsel nitelikleri bir arada barındıran bu gelenekten günümüzde nasıl yararlanabiliriz?” sorusuna cevap vermeye çalıştığımızda ise öncelikle orta ve yükseköğretim kurumlarında verilen “felsefe grubu dersleri”nde, bu ve buna benzer birtakım kavramların açıklanması sırasında, söz konusu gelenekten, kendi kültürümüzden özgün örnekler kapsamında yararlanılarak değerlendirilmesi konusu gündeme getirilebilir. Bu tür bir uygulama, gençlerimize kendi kültürlerini doğru biçimde tanıma olanağı sağlayabileceği ve dersi veren öğretim elemanına orijinal bir malzeme oluşturabileceği gibi, bu derslerin öğrenciler açısından da daha ilgi çekici olarak algılanmasına yardımcı olabilir. Bu gelenek ve teşkilat, günümüzde çağdaş organizasyonların, toplum içerisinde çok daha pratik ve hukuksal bir biçimde işlev görmeye başlaması ile birlikte tüm çabalamalara rağmen acaba uygulamadan yavaş yavaş kalkacak mıdır? Günümüzde gençlerin, belli konulardaki görüşlerini açıkça dile getirebilme, tartışabilme arzularının giderek artmasına ve eğitim programlarının da çoğu zaman bu ilkeler çerçevesinde plânlanmasına rağmen acaba bu toplantılara katılıp yaş sıralı bir mertebelenmenin gereklerini yeterince yerine getirme konusunda ne kadar gayretli olacaklardır? Yarende gerektikçe kullanılan cezalandırma yöntemleri arasında yer alan ve daha çok Simav Yareninde gözlemlenebilen dayağın bir eğitim aracı olarak kullanılışı ve yarende gözlenen diğer bazı otoriter tutumların, şimdilerde genel kabul gören “demokratik süreçler” ile çelişmesi sonucunda gençlerde ortaya çıkan tutum değişmeleri ile hep birlikte göz önüne alınması gereken konulardır. İşte bu noktada; yaren kültürünün hangi yönünün Download 0.85 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling