Anadolu Sohbet Gelenekleri ve Yaren Bildiriler


Download 0.85 Mb.
Pdf ko'rish
bet31/32
Sana03.08.2017
Hajmi0.85 Mb.
#12601
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32

 
3. Yaren Teşkilâtının Grup Denetimi İşlevi: 
Yarende  bulunan  çeşitli  yaş  gruplarındaki  kişiler,  yaşamlarının 
her  anında,  bir  yandan  kendilerini  öte  yandan  kendileri  dışında  kalan 
diğer  bütün  yarenleri  denetlemekte,  grubun  normlarına  ters  düşen 
davranışlarda  bulunulmasını  engellemeye  çalışmaktadırlar.  Bu  yolla 
bireysel  davranışlar  kontrol  altına  alınmakta,  hem  yarenin  üyeleri 
eğitilmekte hem de çevredeki diğer kişilere örnek olunmaktadır. 
 
4. Yaren Teşkilâtının Halk Hukuku İşlevi: 
Yaren  teşkilâtına  damgasını  vuran  yazılı  ve  sözlü  kurallar 
incelendiğinde, halk hukukunu ilgilendiren pek çok konuya yer verildiği 
görülmektedir. Örneğin; başkalarının haklarına saygı duymak, kötü bir 
davranışa  aynı  biçimde  karşılık  vermemek,  başkasına  ait  hiçbir  şeyi 
izinsiz  almamak,  büyüklere  itaat  etmek  ve  saygı  göstermek  vb.  Bu 
ilkeler, yarenlerce geniş ölçüde benimsenmekte ve uygulanmaktadır. 

341
 
 
Teşkilâtın  işlevlerinden  biri  de  üyeleri  arasında  çıkan 
anlaşmazlıkları  resmî  yargı  organlarına  yansıtmadan  kendi  içinde 
çözümlemesidir. Bu arada üyelerinden birinin yaren dışından birisi ile 
düştüğü  bir  anlaşmazlık  durumunda  teşkilâtın  devreye  girmesi, 
yareninin  yanında  yer  alması  ve  onu  koruması,  teşkilâtın  bir  başka 
görevidir. 
Yaren teşkilâtı yasalarca suç sayılan davranışlarla, yasalarda yer 
almayan birçok enformel kuralı çiğnemeyi üyelerine yasaklamıştır. Bir 
yaren  hırsızlık,  dolandırıcılık,  adam  öldürme  gibi  suçlardan  birini 
işlerse;  teşkilât  yasalardan  önce  davranarak,  suçluyu  önce  kendi 
kurallarına göre cezalandırır daha sonra da adalete teslim eder.  
Günlük  hayatında  yaren  kurallarına  göre  suç  sayılan  bir 
davranışta bulunduğu gözlenen yaren hakkında “yaren mahkemeleri” 
kurulur. Bu mahkemelerde yargıç, avukat ve ‘Danıştay’ın görevlerini ve 
onların  rollerini  üstlenen  bireyler  bulunmaktadır.  Bu  mahkemelerde 
adı geçen görevleri üstlenenlerin, yansız ve âdil olmaları beklenir, suçlu 
olduğu  düşünülen  kişinin  ise her zaman için  kendisini savunma hakkı 
vardır. Yaren mahkemelerinde suçlu bulunan kişilere “uyarı”, “falaka” 
ve “yarenden kovulma” cezaları verilir. Yarenden kovulana uygulanan 
yaptırımlar  (müeyyideler),  yasaların  verdiği/vereceği cezalardan daha 
ağır olarak algılanmaktadır. 
Yarenlik  geleneği  yıllar  süren  tarihi  içinde  toplumsal  yaşamın 
düzenli gitmesi için gerekli bulunan kuralları bizzat yaşayarak, belki de 
deneye  yanıla  bulmuş,  bunları  düzenlemiş  ve  geliştirmiştir.  Yaren 
teşkilâtı  yasal  ve  ahlakî  normlara  uyulması  konusunda  gösterdiği 
duyarlılık  sayesinde  gerek  grup  içindeki  gerekse  yaren  dışı  çevredeki 
ilişkiler  sisteminin  istenilen  düzeylerde  ve  ölçülerde  sürdürülmesini 
sağlamakta,  uyguladığı  yaptırımlar  yoluyla  da  normların  çiğnenmesini 
engellemektedir. 
Yaren teşkilâtı, tüm bu işlevlerine ek olarak bir anlamda canlı bir 
folklor  arşivi  olmuş,  halk  müziği,  halk  oyunları,  halk  eğlenceleri 
başlıkları  altında  ele  almakta  olduğumuz  kültürel
 
ürünlerin  doğru  ve 
özgün  biçimiyle  öğrenilmesinde,  benimsenip  özümsenmesinde, 
yaşatılıp sonraki  kuşaklara  aktarılmasında,  dolayısıyla  da  bozulmadan 
günümüze  ulaştırılmasında  çok  önemli  roller  ve  işlevler  üstlenmiştir 
(Er, 2011). 
Aşağıda,  bu  geleneğin  gösteriye  yönelik  kısmı  ve  ayrıntıları 
üzerinde  fazla  durmadan,  bu  kültüre  bilimsel  bir  bakış  açısı  ile 

342
 
 
yaklaşıldığında  daha  çok  nelerin  belirginleştiği  ve  ön  plana  çıktığı 
konusundaki değerlendirmelerim yer almaktadır. 
Sosyolojik  yaklaşım  ile  bu  geleneğe  baktığımızda,  öncelikle  bu 
teşkilâtın, ulusal kültürümüzün en önemli göstergelerinden birisi olup 
çok  yönlü,  çok  boyutlu,  çok  amaçlı  ve  çok  fonksiyonlu  bir  kurum 
niteliğinde  değerlendirilebilecek  bir  sosyal  olgu  kapsamında 
bulunduğu  açıkça  görülmektedir.  Ayrıca  toplumun  bireylerini,  kendi 
beklentileri  doğrultusunda  ve  guruplar  ile  kurumlar  aracılığı  ile 
sosyalleştirdiğini  hatırladığımızda,  yaren  teşkilâtlarının  bir  tür 
sosyalleştirme  aracı  olarak  değerlendirilmesinin  yerinde  olacağı 
görüşü  de  ortaya  çıkmaktadır.  Bunun  dışında,  bir  kişi  yarene 
girdiğinde/girebildiğinde,  yukarı  doğru  bir  sosyal  hareketliliğe 
uğradığından,  toplum  içinde  belirli  bir  saygınlık  ve  statü 
kazanmaktadır.  Yaşam  boyu  eğitim  veren  ve  kişilik  geliştiren  bir 
yetişkin  eğitimi  kurumu  (Tezcan,  1989:  49)  olarak  değerlendirilen  ve 
kendine  özgü  yargılama  usulleri  bulunan  yaren  teşkilâtı;  bünyesinde 
gerçekleştirilen  “yaren  mahkemeleri”  (Er,  1988)  sürecinde;  suçun 
tanımlanması,  suçlunun  kendini  savunma  hakkı,  ceza  indirimi  gibi 
hukuksal  ilkelere  uyulan,  bu  gibi  hukuksal  süreçlerin  yaşayarak 
öğrenildiği/öğretildiği, demokrasi bilincinin aşılandığı bir kurum olarak 
da dikkatleri çekmektedir. Teşkilât ayrıca bir yandan estetik zevklerin 
geliştirilmesine  diğer  yandan  çevre  kalkınmasına  katkı  sağlayan 
(Tezcan,  1989:  50-55)  bir  sivil  toplum  örgütlenmesi  olup  “ülkemizde 
nadir  olarak  görülen,  örgütlenmiş  bir  boş  zaman  etkinliği  olarak”  da 
değerlendirilmektedir (Tezcan, 1989: 55-56)
.
 Yakın zamana kadar hep 
Batı’dan  aldığımızı  sandığımız  bu  kavramların  çoğunun,  aslında  bizim 
tarihimizde  bazı  kurumlar  aracılığı  ile  yaşanıp  yaşatıldığı,  sadece  bu 
teşkilâta bile dikkatle bakıldığında, net bir biçimde ortaya çıkmaktadır 
(Er, 2004). 
Teşkilâtın  işleyişine  bilimsel  bir  gözle  bakıldığında  ayrıca;  bu 
kültürü yaşatan halkın öldükten sonra unutulmak istemeyişi ve ardında 
bir  iz  bırakma  arzusu  da  görülmektedir.  Çankırı  Yârân  Sohbetleri’nde,  
rahmete  kavuşmuş  olan  yarenlere  dua  okunması,  yemek  yendikten 
sonra onların da ruhuna gönderilmesi gibi ritüeller, dikkatli bir gözlem 
sonucunda saptanabilmektedir. Bilindiği gibi, yaren toplantılarına bazen 
misafir  çağrıldığı  da  olur.  Bunların  arasında  zaman  zaman  vali,  savcı, 
kaymakam gibi devlet erkânı da bulunmaktadır. Bu davetler sayesinde 
yarenler  adı  geçen  kişilerle  tanışılabilmekte,  daha  yakın  ve  içtenlikli 
ilişkiler kurabilmektedirler.  Hepimizin zaman zaman gözlemlediği gibi, 
formel  ilişkiler  enformel  ilişkiler  ile  desteklendiğinde  daha  başarılı 

343
 
 
sonuçlar  alınabilmektedir.  Teşkilâtın  gizli  bir  işlevi  olarak 
değerlendirilebilecek  bu  durumun  da  araştırılmaya  tartışılmaya  ve 
değer olduğunu düşünmekteyim. 
Sıralamaya çalıştığım tüm bu ve benzeri nedenlerden dolayı yaren 
teşkilâtı;  ilgiyi,  üzerinde  araştırmalar  yapılmasını  ve  yaşatılmasını, 
çağımızın  koşullarına  uygun  biçimde  güncelleştirilerek  kendisinden 
yararlanılmasını hak eden bir kurum olarak büyük önem taşımaktadır. 
1975-1978 yılları arasında Çankırı’da, 1982-1985 yılları arasında 
da Simav’da yarenlik üzerinde çalışırken konu ile ilgili literatürün çok az 
sayıda ve yetersiz oluşu, konu ile doğrudan ilgili kitap yapılı yayınların 
bulunmayışı, aranan bilgilerin ya sayısı on beşi geçmeyen makalede ya 
ahilik ile ilgili kitapların içinde birkaç sayfalık dağınık bilgiler arasında 
ya da bazı araştırmacıların başka konulardaki kitaplarının sayfalarında, 
gizli  ve  saklı  bir  biçimde  duruyor  olması,  bu  alanda  doyurucu 
yorumlamaların  yapılmasına  pek  fazla  olanak  sağlamamakta  idi. 
Bursa’da  1981  yılında  düzenlenen  11.  Milletlerarası  Folklor 
Kongresi’nde,  Abdülşükür  Turdi’nin  (1982)  Uygur  Halk  Meşrepleri’ni 
anlattığı  sırada,  o  zamana  kadar  bir  “fütüvvet  yolu”  olduğu  yaygın 
biçimde  kabul  gören,  Ahilik’in  bir  uzantısı  olduğunu  düşünülen  yaren 
teşkilatının  bir  benzerinin,  Uygurlar  arasında  da  yaşadığını  ve  bu 
geleneğin  köklerinin  İslâmiyet  öncesi  X.  yüzyılın  sonlarına  kadar 
uzandığını öğrendiğimizde, o sırada salonda bulunan herkes gibi benim 
de son derece şaşırıp heyecanlandığımı, konuya çok daha farklı biçimde 
yaklaşılmasının gerektiğini (Er, 1988) fark ettiğimi, aradan geçen bunca 
zamana rağmen bugün bile anımsamaktayım. 
Bununla bağlantılı olarak eklemek isterim ki benim araştırmamın 
kaynak taraması aşamasının, Lâtin harflerinin kabul ediliş tarihi olan 1 
Kasım  1928’den  itibaren  yapılan  yayınlarla  sınırlanmış  olması,  eski 
harflerle  yazılmış  bulunan  kaynakların  kapsam  dışında  bırakılmasına 
neden  olmuştu.  Bu  nedenle  alana  ilgi  duyan  kişilerce,    daha  eski 
kaynaklara inilerek bizim erişebildiklerimizin dışında tarihî kaynaklara 
da  erişebilmelerinin,  özellikle  yarenlik  geleneğinin  saptanamamış 
olduğu  başka  bazı  konuları  hakkında  da  geniş  bilgiler  verebileceği  ve 
yararlı olacağı görüşümü de yıllardır paylaşmakta olduğumu belirtmek 
isterim.  
Yarenlik  geleneğinin,  Türk  kültürünün  önemli  bir  unsuru  olup 
Ahilik’in  ve  İslâmiyet’in  etkisiyle,  yaşatıldığı  yerlerde  yörenin 
özelliklerinden  etkilenip  çeşnisini  de  bünyesine  alarak  filizlenmiş  ve 
çeşitlenmiş  bir  kurum  olduğunu  rahatlıkla  söyleyebiliriz.  Bununla 

344
 
 
birlikte teşkilâtın farklı yörelerde saptanan örneklerinde kendine özgü 
bir  kısım  farklılıklarının  mevcut  olması,  son  derece  doğaldır.  Örneğin 
Simav  yareninde,  Çankırı’daki  yârân  sohbetlerinden  farklı  olarak  içki 
servislerinin  yapıldığını,  Çankırı  yârân  meclislerinde  ise  dinsel 
motiflerin  daha  fazla  ön  plâna  çıktığı  görülmektedir.  Simav’da  ayrıca 
Çankırı’da  rastlamadığımız,  “yaren  kahveleri”ni  de  görmekteyiz. 
Simav’ın  Ege  bölgesinde  yer  alması,  zamanında  muhtemel  eşkıya 
baskını korkularına neden olmuş, bu da bu yöredeki geleneğe yeni bir 
özellik  ekleyerek,  “yarenlerin  kahvehanelerde  toplanıp  asıl  toplantı 
yerine  hep  birlikte  gitmeleri  gerekliliği”  biçiminde  bir  alışkanlığı  ve 
eğilimi ortaya çıkarmıştır.  
Simav  İlçesi  ve  Çevresi  Yaren  Teşkilâtı  adlı  kitabımın  sonuç 
bölümünde, başka yörelerde de bu çalışmanın modelinin esas alınarak 
yeni  alan  araştırmalarının  yapılması,  bunu  bu  tip  teşkilâtların 
görüldüğü yerlerde gerçekleştirilecek başka karşılaştırmalı çalışmaların 
izlemesi ve bu geleneğin; tarihsel ve sosyal antropolojik yaklaşımlar ile 
de  ayrıca  incelenmesi  konularında  yapmış  olduğum  önerilerin  bir 
kısmının  gerçekleştirildiğine,  sevinçle  tanık  olmaktayım.  Bu  tip 
araştırmalar;  alan  ile  ilgili  mevcut  literatürün  zenginleşmesi  ile  yeni 
yorum  ve  değerlendirmelerin  yapılabilmesine  olduğu  kadar  bu 
teşkilâtın  yaşadığı  yerlerde,  geleneğin  “küllenen  ateşini  yeniden 
canlandırma” (Muştu, 1983) anlamında da önem taşımaktadır. 
Gerçekten de yapılan bu araştırmalarla, yılların getirdiği değişim 
süreci sonucunda “küllenen yaren ateşi” yeniden canlanmaktadır. Gerek 
Simav’da  gerekse  Çankırı’da  bunu  net  bir  biçimde  görebilmekteyiz. 
1979’da Simav’da; gazeteci Mustafa Zeybek Yareni, Kadir Irmak Yareni 
ve  Opel  Ahmet  Yareni  adlarını  taşıyan  üç  yaren  mevcut  iken,  bugün 
aradan  yirmi  beş  yıl  geçmiş  olmasına  rağmen  adları,  “Cumhuriyet 
Yareni”,  “Mehmet  Yavuz  Yareni”,  “Bekir  Kazak  (Yenimahalle  )  yareni” 
olarak değişmiş olsa bile hâlâ  en az  üç yaren topluluğunun olması, bu 
yarenlerin bazılarının bugün birer web sayfalarının bile bulunması
2
 bu 
durumun bir göstergesi olarak düşünülebilir.  
Yarenlik  geleneği  üzerinde  araştırma  yapanların  ve  konu  ile 
ilgilenenlerin,  bu  kültürün  mutlaka  yaşatılması  ve  ulusal  kültür 
politikaları  oluşturulurken  bu  teşkilât  ile  benzeri  kültürel 
unsurların  ön  plâna  çıkarılması  gerektiği  konusunda  fikir  birliği 
içerisinde oldukları, hepimizin malûmudur. Ancak bunun yanı sıra her 
                                                           
2
 
www.cumhuriyetyarenisimav.com, (erişim tarihi: 4.11.2015). 

345
 
 
kurumun  ihtiyaçlara  cevap  verdiği  sürece  yaşadığı,  işlevi  ortadan 
kalkan  bir  kurumun  er  ya  da  geç  unutulmasının,  kaybolmasının 
kaçınılmaz olduğu da bilinmektedir. Bu yüzden, yarenlik geleneğinin 
saptanmasının,  arşivlenmesinin,  sergilenmesinin,    kültürümüze 
özgü  bir  kurum  olarak  yurt  içinde  ve  dışında  özellikle  de  genç 
kuşaklara tanıtılmasının son derece önemli olduğunu tekrarlayarak 
bu  geleneğin  yaşatılması  için  bugüne  kadar  yapılan  çeşitli  çalışmalara 
da kısaca değinmek istiyorum. 
Çankırı’da  ve  Simav’da  bu  teşkilât,  2004’lerde  Kültür  ve 
Dayanışma  Derneklerinin  koruması  altına  alınmış  olup  Halk  Eğitim 
Merkezleri’ne  bağlanmış  durumdadır.  Tezimi  yazdığım  yıllarda 
gönülden  arzuladığım  ve  dile  getirdiğim  bu  hususun,  her  iki  ilde  de 
gerçekleştirilmiş olması, başka il ve ilçelerde de yaşayan ve yaşatılan bu 
türden topluluklara örnek teşkil etmesi bir mutluluk kaynağıdır.  
Bir  başka  mutluluk  kaynağı  ise  yarenlik  geleneğinin  aşağıda 
işleyiş  sürecini  aşağıda  kısaca  özetlediğim  ve  kısa  adı  UNESCO  olan 
Birleşmiş  Milletler  Eğitim,  Bilim  ve  Kültür  Kurumu’nun  düzenlediği 
İnsanlığın  Somut  Olmayan  Kültürel  Miras  Listeleri  arasında  yerini 
almış bulunmasıdır 
Pek  çoğumuzun  bildiği  üzere  Paris’te  29  Eylül-17  Ekim  2003 
tarihleri arasında toplanan UNESCO’nun 32.Genel Konferansı, 17 Ekim 
2003’de 
“Somut 
Olmayan 
Kültürel 
Mirasın 
Korunması 
Sözleşmesi”ni  kabul  etmiştir.  Bu  sözleşmenin,  Türkiye’de,  TBMM’nin 
19.01.2006 tarihli oturumunda oy birliği ile kabul edilmesi ve  “Somut 
Olmayan 
Kültürel 
Mirasın 
Korunması 
Sözleşmesinin 
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 5448 olu Kanun”un, 21 
Ocak  2006  tarih  ve  26056  Sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanarak 
yürürlüğe  girmesi  sonucunda,  Türkiye’nin  taraf  olma  süreci,    27  Mart 
2006  tarihinde  tamamlanmıştır.  Sözleşmenin  16.  17.  ve  18. 
Maddelerine göre oluşturulan üç adet liste bulunmaktadır: 
1. İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi 
2. Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi  
3. En İyi Uygulama Örnekleri Listesi  
 
Aralık 2014 tarihi itibariyle Türkiye’nin 1 numaralı listeye kayıtlı 
12  adet  kültürel  mirası  bulunmaktadır.  Bunlar  yıllara  göre  şöyle 
sıralanmaktadır: 

346
 
 
1. Meddahlık Geleneği (2008)  
2. Mevlevi Sema Törenleri (2008)  
3. Âşıklık Geleneği (2009)  
4. Karagöz (2009) 
5. Nevruz (Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve 
Pakistan ile ortak dosya), (2009) 
6. Geleneksel Sohbet Toplantıları (Yaren, Barana, Sıra 
Geceleri ve diğer, 2010) 
7. Alevi-Bektaşi Ritüeli Semah (2010)  
8. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali (2010)  
9. Geleneksel Tören Keşkeği (2011)  
10. Mesir Macunu Festivali (2012) 
11. Türk Kahvesi ve Geleneği (2013)  
12. Ebru: Türk Kâğıt Süsleme Sanatı (2014) 
 
Söz  konusu  bu  listeye  bir  kültürel  unsurun  kaydedilmesindeki 
amaç;  bu  kültürel  değerlerimizin  dünyaya  tanıtılması,  korunmaları  ve 
evrensel  kültür  içinde  hak  ettikleri  yerleri  alarak  ve  uluslararası 
kaynaklardan  da  yararlanılarak  gelecek  kuşaklara  en  iyi  şekilde 
aktarılmalarıdır.  Türkiye  adına  bu  çalışmalar,  Kültür  ve  Turizm 
Bakanlığı 
 Araştırma 
ve 
Eğitim 
Genel 
Müdürlüğü’nün 
organizatörlüğünde gerçekleştirilmekte olup,  somut olmayan kültürel 
mirasla  ilgili  olarak  yapılan  çalışmalar;  dünya  miras  listesi  için  dosya 
hazırlıkları,  envanter  çalışmaları  ve  uluslararası  toplantılar  olarak  üç 
ana  grupta  toplanmaktadır.  UNESCO’nun  İnsanlığın  Somut  Olmayan 
Kültürel  Mirasının  Temsili  Listesi’ne  yazdırmak  üzere  hazırlanan 
dosyada,  rapor  bölümü,  ek  belgeler  ve  görsellerden  oluşan  ek 
dokümanlar bulunmaktadır. Rapor bölümü dokuz maddeden oluşmakta 
olup  bu  maddelerden  dördüncüsü,  unsurun  korunmasına  dönük 
oluşturulan “koruma eylem planı” ile ilgilidir.  
Geleneksel  Sohbet  Toplantıları  Yaren,  Barana,  Sıra  Geceleri  vd. 
başlığı  altında  listenin  altıncı  sırasında  yer  alan  bu  büyük  ve  önemli 
mirasımızın  İnsanlığın  Somut  Olmayan  Kültürel  Mirasının  Temsili 
Listesi’ne yazdırılması hedefiyle dosya hazırlık sürecinde, konuyla ilgili 
tarafların  bir  araya  getirildiği  üç  önemli  toplantı  (çalıştay) 

347
 
 
düzenlenmiştir.  Bunlardan  birincisi  27-28  Şubat  2009  tarihinde 
Çankırı'da, ikincisi 8-9 Mayıs 2009 tarihinde Kütahya/Simav'da, diğeri 
de  6  Ağustos  2009  tarihinde  Şanlıurfa'da  gerçekleştirilmiştir.  Bu 
toplantıların ilk ikisine moderatör olarak davet edilerek bu çalışmaları 
da yerinde gözlemlemiş ve yönetmiş olmanın benim için ayrı bir onur 
ve kazanç olduğunu söylemeden geçemem. 
Çankırı’da  düzenlenen  ilk  toplantıya,  Kültür  ve  Turizm 
Bakanlığı   Araştırma  ve  Eğitim  Genel  Müdürlüğü’nün  görevlendirdiği 
personel,  koruma  eylem  planı  ile  ilgili  bütün  kurum/kuruluşların 
temsilcileri, bilim insanları, uzmanlar ve Akşehir, Kula, Sandıklı, Simav 
ve  Çankırı’da  unsurun  taşıyıcısı  olan  kişilerin  katılmışlardır.  Yukarıda 
da  belirttiğim  üzere  adı  geçen  Genel  Müdürlüğün  organizatörlüğünde 
gerçekleştirilen  bu  çalıştay,  iki  bölümden  oluşmuştur.  Birinci 
bölümde,  ilgili  genel  müdürlüğün  ‘Somut  Olmayan  Kültürel  Miras 
Yönetimi  Şubesi’nce  çalıştayın  gerçekleştirilme  amacına  dönük  kısaca 
SOKÜM  çalışmaları  ve  dosya  hazırlık  süreçlerini  içeren  bir  sunum 
gerçekleştirilmiş,  ikinci  bölümde  ise  moderatör  olmam  dolayısıyla 
benim yönetimimde bir Koruma Eylem Planı oluşturulmuştur. Eylem 
planının  oluşturulmasında  ilgili  kurum,  kuruluş  temsilcileri  ile  bizzat 
unsurun taşıyıcısı kişiler, unsurun korunmasına dönük olarak yapılması 
gerekenleri, kendi yapacakları işler ile birlikte bildirmişler, sekretarya 
bütün fikirleri eylem planına yazmıştır. Daha sonra oluşturulan eylem 
planı  gözden  geçirilerek  son  şekil  verilmiştir.  Bu  çalıştayın  sonunda, 
ikinci  çalıştayın  mayıs  ayında  Simav’da  yapılması  kararlaştırılmış  ve 
alınan  bu  karar  gereğince  Simav’daki  çalıştay  8  Mayıs  2009  tarihinde 
başlamıştır. 
Bu  ikinci  çalıştayda  da  tüm  katılımcıların  bu  geleneğin 
yaşatılması  ve  korunmasına  yönelik  dilek,  görüş  ve  önerileri  kayda 
alınmış  ve  bu  kültürel  unsurun  İnsanlığın  Somut  Olmayan  Kültürel 
Mirası  Temsili  Listesi’ne  alınması  için  UNESCO’ya  gönderilecek 
dosyanın hazırlıklarının çok önemli bir kısmı böylece tamamlanmıştır. 
Üçüncü çalıştay Urfa’da yapılmış, benim katılamadığım bu toplantıda da 
değerli  çalışmalar  yapılmıştır.  Sonuç  olarak  bugün  bu  gelenek,
 
UNESCO’nun  Somut  Olmayan  Kültürel  Miras  Listesine  kayıtlı  bir 
Türk geleneğidir. 
Yarenlik geleneğinin tespit edilme, korunma ve tanıtma süreçleri 
bugün  büyük  ölçüde  tamamlanmış  durumdadır.  Bununla  birlikte  arzu 
edilen,  önceden  de  söz  konusu  ettiğim  gibi  yaşatılması,  sonraki 
kuşaklara aktarılmasıdır. Ancak bugün toplumumuzu sarıp sarmalayan 
büyük  değişim  süreci  içerisinde  bunun  nasıl  gerçekleştirilebileceği, 

348
 
 
gerçekten  sorulması  ve  cevaplanması  gereken  bir  husustur.
 
Yaren 
teşkilâtı, toplumsal yapı içerisinde çeşitli sosyal işlevleri bulunan, belli 
bir  dönemde  çok  önemli  görevler  üstlenmiş  bir  kurumdur.  Belli 
ihtiyaçları  zamanında  çok  iyi  bir  biçimde  karşılayarak  etkinliğini 
sürdürmüştür.  Günü  gelmiş  sendikaların,  gerektiğinde  bankaların  ve 
çoğu zaman da okulların görevlerini üstlenmiştir. 
“Çok  yönlü,  çok  amaçlı,  çok  fonksiyonlu  ve  ayrıca  tarihsel 
nitelikleri  bir  arada  barındıran  bu  gelenekten  günümüzde  nasıl 
yararlanabiliriz?”  sorusuna  cevap  vermeye  çalıştığımızda  ise  öncelikle 
orta  ve  yükseköğretim  kurumlarında  verilen  “felsefe  grubu 
dersleri”nde,  bu  ve  buna  benzer  birtakım  kavramların  açıklanması 
sırasında, söz konusu gelenekten, kendi kültürümüzden özgün örnekler 
kapsamında  yararlanılarak  değerlendirilmesi  konusu  gündeme 
getirilebilir. Bu tür bir uygulama, gençlerimize kendi kültürlerini doğru 
biçimde  tanıma  olanağı  sağlayabileceği  ve  dersi  veren  öğretim 
elemanına  orijinal  bir  malzeme  oluşturabileceği  gibi,  bu  derslerin 
öğrenciler  açısından  da  daha  ilgi  çekici  olarak  algılanmasına  yardımcı 
olabilir. 
Bu  gelenek  ve  teşkilat,  günümüzde  çağdaş  organizasyonların, 
toplum  içerisinde  çok  daha  pratik  ve  hukuksal  bir  biçimde  işlev 
görmeye  başlaması  ile  birlikte  tüm  çabalamalara  rağmen  acaba 
uygulamadan yavaş yavaş kalkacak mıdır? Günümüzde gençlerin, belli 
konulardaki görüşlerini açıkça dile getirebilme, tartışabilme arzularının 
giderek  artmasına  ve  eğitim  programlarının  da  çoğu  zaman  bu  ilkeler 
çerçevesinde  plânlanmasına  rağmen  acaba  bu  toplantılara  katılıp  yaş 
sıralı  bir  mertebelenmenin  gereklerini  yeterince  yerine  getirme 
konusunda  ne  kadar  gayretli  olacaklardır?  Yarende  gerektikçe 
kullanılan  cezalandırma  yöntemleri  arasında  yer  alan  ve  daha  çok 
Simav  Yareninde  gözlemlenebilen  dayağın  bir  eğitim  aracı  olarak 
kullanılışı  ve  yarende  gözlenen  diğer  bazı  otoriter  tutumların, 
şimdilerde  genel  kabul  gören  “demokratik  süreçler”  ile  çelişmesi 
sonucunda  gençlerde  ortaya  çıkan  tutum  değişmeleri  ile  hep  birlikte 
göz önüne alınması gereken konulardır.  
İşte  bu  noktada;  yaren  kültürünün  hangi  yönünün 
Download 0.85 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling