Bin Muhteşem Güneş
Download 1.16 Mb. Pdf ko'rish
|
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş
Anne olacağım, diye düşündü.
“Anne olacağım,” dedi yüksek sesle. Sonra gülmeye başladı; sözcükleri üst üste tekrarlıyor, tadını doyasıya çıkarıyordu. Meryem ne zaman bu bebeği düşünse, yüreği kabarıyordu. Kabarıyor, genişliyordu, ta ki devasa bir dalga gibi hayatının bütün kayıplarını, bütün acılarını, bütün yalnızlıklarını ve aşağılık duygularını, özeleştirilerini alıp götürünceye kadar. Tanrı onu ülkenin ta öteki ucundan buraya bu amaçla getirmişti. Bunu artık biliyordu. Molla Feyzullah’dan öğrendiği bir Kuran suresini anımsadı: Ve Allah doğudadır ve batıdadır, onun için, ne yana dönersen dön, Allah’ın iradesi karşındadır... Seccadesini çıkarıp yaydı, namaz kıldı. Işi bitince, ellerini açtı, bütün bu nimetlerin elinden kayıp gitmemesi için Tanrı’ya yakardı. *** Hamam’a gitme ikri, Raşit’ten çıkmıştı. Meryem’in hayatında hiç hamama gitmediğini öğrenince, sıcaktan çıkıp o serin havayı içine çekmekten, teninden yükselen ısıyı hissetmekten daha zevkli bir şey olamaz, dedi. Şimdi, kadınlar hamamında, bedenler Meryem’in çevresinde, buharın içinde devinip duruyordu; şurada bir kalça, burada bir omuz. Genç kızların bağrışmaları, yaşlı kadınların homurtuları; sırtlar keselenir, saçlar sabunlanırken, damlayan suyun duvarların arasındaki yankısı. Meryem en uzak köşeye çekildi, ponza taşıyla topuklarını ovmaya koyuldu; bir buhar duvarıyla önünden geçen, gezinen karaltılardan yalıtılmıştı. Sonra kanı gördü, çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Ayak sesleri duyuldu; ıslak taşlara çarpan ayakların şapırtısı. Buharın içinden ona uzanan yüzler, şaklayan diller. O gece yatakta, Fariba kocasına, çığlığı duyup da koşunca, Raşit’in karısını nasıl bir köşeye büzülmüş, dizlerini karnına çekmiş, bir kan gölcüğünün ortasında bulduğunu anlattı. “Zavallı kızın dişlerinin takırtısını duyabiliyordun. Hâkim. Zangır zangır titriyordu.” Meryem onu görünce, tiz, yalvaran bir sesle sormuştu: Bu normal, değil mi? Değil mi? Normal, öyle değil mi? *** Raşit’le bir başka otobüs yolculuğu. Yine kar yağmakta. Ama bu kez, lapa lapa. Kaldırımlara, çatılara öbek öbek yığılıyor, seyrek ağaçların gövdesinde yamalar halinde birikiyor. Meryem dükkânlarının önündeki karı küreyen tüccarları seyretti. Birtakım oğlanlar siyah bir köpeği kovalıyordu. Otobüse neşeyle el salladılar. Meryem Raşit’i inceledi. Gözleri kapalıydı. Şarkı mırıldanmıyordu. Meryem başını geriye yasladı, gözlerini yumdu. Buz kesmiş çoraplarından, tenine batan, ıslak, yün kazaktan bir an önce kurtulmak istiyordu. Bu otobüsten inmek istiyordu. Evde, kanepeye uzanınca Raşit onun üzerine bir battaniye örttü, ama bu hareketinde bile katı, baştan savma bir hava vardı; yalnızca bir formaliteyi yerine getirir gibi. “Ne biçim yanıttı o öyle?” dedi, bir kez daha. “Ancak bir mollanın söyleyebileceği bir şey. Insan dünyanın parasını verdiği bir doktordan daha doğru dürüst bir cevap bekliyor. ‘Allah bilir’miş.” Meryem battaniyenin altında dizlerini karnına çekti, dertop oldu, sen de dinlen biraz, dedi. “Allah bilirmiş,” diye homurdandı adam. Sonra odasına gitti, bütün günü sigara içerek geçirdi. Meryem elleri dizlerinin arasında, kanepede yattı, camın önünde girdap gibi dönen, çevrilen tipiyi seyretti. Aklına Nana’nın bir keresinde söylediği şey geldi; her bir kar tanesinin, dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu. Bütün bu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyordu. Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi, demişti. Başımıza gelen her şeye nasıl Download 1.16 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling