Çalikuşu reşat Nuri Güntekin’in Eserleri


Download 1.32 Mb.
Pdf ko'rish
bet17/51
Sana16.06.2023
Hajmi1.32 Mb.
#1492944
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   51
Bog'liq
Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu

B... Mayıs
Dün, büyük bir kabahat işledim: Meydana çıkacak diye yüreğim titriyor. Yaptığım şeyin iyi
olmadığını biliyorum; fakat ne yapayım, içimden öyle geldi. Muallimler, haftada bir gece mektepte
nöbetçi kalıyorlar. Dün gece sıra benimdi.
Akşam mütalaasında muavin Şehnaz Hanım’la beraber mektebi dolaşıyorduk. Sınıfların birindeki
havagazı lambasının iyi yanmadığını görerek içeri girdik. Muavin, çok marifetli bir kadındı. Elinden
her şey gelirdi. Ayağının altına bir sandalye çekerek lambayı muayene ediyordu. Kapıdan ihtiyar
hademe kadın girdi. Elimde bir mektupla arka sıralarda oturan bir talebeye yaklaşmaya başladı.
Tam mektubu vereceği vakit muavin, birdenbire bulunduğu yerden:
-Dur, Ayşe Kadın! O ne? dedi.
-Hiç, Cemile Hanım için kapıcıya bir mektup bırakmışlar da.
-Onu bana getir. “Talebeye gelen mektupları evvela ben göreceğim,” diye kaç kere size tembih
ettim. Ne kafasız kadınsın!
Bu dakikada tuhaf bir şey oldu. Cemile, yerinden atlayarak hademenin elinden mektubu kapmıştı.
Muavin hiç sükunetini bozmadan:
-Buraya gel, Cemile, dedi. Cemile, hareket etmiyordu.
-Buraya gelmeni söylüyorum Cemile, niçin itaat etmiyorsun?
Bu cılız, hastalıklı kadında öyle bir âmirane eda vardı ki, ben bile titredim. Sınıfa derin bir sükût
çökmüştü, sinek uçsa işitilecekti.
Cemile, başını önüne eğerek ağır ağır yanımıza geldi. On altı, on yedi yaşlarında güzel bir genç
kızdı. Daima arkadaşlarından kaçtığını, bahçede tenha köşelerde, düşüne düşüne dolaştığını
görürdüm. Derslerinde de dalgın ve mahzundu.
Yüzünü yakından gördüğüm vakit, çocuğun büyük bir teessür içinde olduğunu anladım. Yüzünde
bir damla kan kalmamıştı. Karşımızda başını eğerek dudakları sararıyor, gözkapakları hemen titriyor
denecek suretle açılıp kapanıyordu:
-Cemile, o mektubu bana ver!
Muavin, hırçın bir sabırsızlıkla ayağını yere vurdu:


-Haydi, ne bekliyorsun?
-Niçin, Muavin Hanım, niçin?
Bu “niçin” sözünde, bu küçük kelimede meyus bir isyan vardı. Muavin, sert bir hareketle elini
uzattı, kızın bileğini hırpalayarak mektubu kaptı.
-Haydi, şimdi yerine git!
Şehnaz Hanım, zarfın üzerine göz gezdirirken hafifçe kaşlarını çatıyordu. Fakat, çabucak kendini
topladı. Derin sükûnete rağmen heyecan içinde olduğu hissedilen sınıfa hitâb ile;
-Mektup, Cemile’nin Suriye’deki biraderinden... Yalnız hemen bana itaat etmediği için yarına
kadar ona vermeyeceğim, dedi.
Talebeler, tekrar başlarını kitaplarının üzerine eğdiler. Muavin ile beraber dışarı çıkarken sınıfa
bir göz gezdirdim. Arka sıralarda birkaç genç kız, baş başa vermiş, bir şeyler fısıldaşıyorlardı.
Cemile’ye gelince, başını sıranın üstüne saklamış, omuzları hafif sarsıntılarla titriyordu. Koridora
giderken muavine:
-Cezanız pek ağır oldu, dedim. Yarına kadar nasıl bekleyecek, kim bilir, ne kadar sabırsızlık
içindedir?
-Merak etme kızım. O, mektubu hiçbir zaman okuyamayacağını anladı.
-Nasıl, Muavine Hanım, kardeşinden gelen bu mektubu ona vermeyecek misiniz?
-Hayır, kızım.
-Niçin?
-Çünkü kardeşinden gelmiyor.
Muavin, sesini daha ziyade alçaltarak devam etti:
-Bu Cemile, epeyce zengin bir adamın kızıdır. Bu sene genç bir mülazımı sevdi. Babası, mümkün
değil, razı olmuyor. Gerek evde, gerek mektepte bu kız, göz hapsindedir. Mülazımı Bandırma’ya
gönderdiler. Biz, bu çocuğu yavaş yavaş tedaviye çalışıyoruz. Halbuki o, ikide birde biçarenin
yarasını tazeliyor. Bu, üçüncü mektuptur ki elime geçti.
Konuşa konuşa muavinin odasına gitmiştik. Şehnaz Hanım hırçın bir hareketle bu mektubu
buruşturdu, sobanın kapağını kaldırarak içine attı.
Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Ben hâlâ nöbetçi muallimler odasındaki yatağımda
uyuyamıyordum. Nihayet, kararımı verdim. Koridorda dolaşan nöbetçi hademeyi bir bahane ile aşağı
göndererek muavinin boş odasına girdim. Perdeleri açık kalmış bir pencereden odaya soluk bir
mehtap aydınlığı vurmuştu. Bir gece hırsızı gibi titreyerek sobanın kapağını açtım. Yırtılmış,
buruşturulmuş kâğıt yığınları içinde Cemile’nin zavallı mektubunu bulup çıkardım.
Nöbet gecelerimde herkes uyuduktan sonra boş koridorlarda, sessiz, karanlık yatakhanelerde
dolaşmak çok hoşlandığım bir şeydi. Burada üstü açılmış bir küçük kızı örterim, ötede yatağında
öksüren minimini bir hastanın yorganını düzeltirim, ateşli başına yavaşça elimi koyarım, daha ileride


kumral bir saç kümesinin içinde bir genç kız uyuyordur, yarı açık ince dudaklarıyla hangi ümide
gülümsediğini kendi kendime sorarım.
Bu birçok genç kızın uyuduğu loş, sessiz yatakhanelere ağır bir rüya bulutu çökmüş gibidir. Bu
havayı dağıtmamak, biçareleri, er geç kaybedecekleri bu rüyadan uyandırmamak için ayaklarımın
ucuna basa basa, yüreğim titreyerek yürürüm.
O gece, Cemile’nin karyolasını bulduğum vakit biçare, yeni uyumuştu. Bunu, kirpiklerinde daha
kurumamış gözyaşı damlalarından anladım.
Yavaşça üzerine eğildim:
-Bahtiyar küçük kız, mektep önlüğünün cebinde sevdiğinden gelen mektubu bulduğun zaman, kim
bilir, ne kadar sevineceksin? Bu kaybolmuş şeyi hangi görünmez gece perisinin oraya getirip
bıraktığını kendi kendine soracaksın. Cemile, o, bir peri değil, sadece bir biçaredir, nefret ettiği
insandan gelebilecek mektupları daima kalbinin bir parçasıyla beraber yakmaya mahkûm bir
talihsiz...

Download 1.32 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   51




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling