çıkmıştı; ruhu bir başka ülkeye götürülüp bırakılmış, korku ve tasa içinde yersiz yurtsuz
boşlukta uçuşuyor, henüz durup dinleneceği bir yer bulamıyordu.
Bu da ne ölüm korkusundan, ne de iyi bir çocuk olan Hindu'nun ölümünden duyduğu yastan
kaynaklanmaktaydı; tek nedeni, Heilner'e karşı işlediği su-
çun ansızın bilincine varmasıydı.
Heilner başka iki öğrenciyle birlikte revirde yatıyor, şifa niyetine sıcak çay içiyordu;
Hindin-ger'in ölümüyle ilgili izlenimlerine bir çekidüzen verip ilerde yazacağı şiirlerde
değerlendirmek üzere kafasının bir kenarına kaydedecek vakti çoktu. Gelgelelim, Heilner bunu
pek önemsemez görünüyordu; daha çok,
perişan ve acı çeken bir hali vardı, kendisi gibi aynı hastalıktan revirde yatan öğrenci
arkadaşlarıyla ağzını açıp tek kelime konuşmuyordu. Ağır tecrit cezasıyla omuzlarına yüklenen
yalnızlık, onun başka kişilerle sıkı bir ilişki içinde bulunmayı gereksinen duyarlı ruhunu
yaralamış, onu hırçın ve hoyrat biri yapmıştı. Öğretmenler hiçbir şeyden memnun olmayan asi
biri gözüyle baktıkları Heilner'e sert davranıyor, öğrenciler yanma sokulmuyor, gözetmense
alaylı bir iyilikseverlik gösteriyor, oysa dostları Shakespeare, Schiller ve Lenau onu ezip
aşağılayarak çevresini saran dünyadan daha güçlü ve görkemli bir başka dünyanın kapısını
kendisine aralıyordu. Başlangıçta yalnızca inziva havası taşıyan melankolik 'Keşiş Şarkıları'
giderek manastırı, öğretmenleri ve öğrencileri hedef alan kin ve nefret dolu bir şiir
koleksiyonuna dönüşmüştü. Yalnızlığından din uğrunda can verenler gibi buruk bir tat alıyor,
kendini başkalarınca anlaşılmamış
görmekten memnunluk duyuyor, acımasız bir küçümsemeyle dolu keşiş şiirlerinde kendine
küçük bir Juvenal1 gözüyle bakıyordu.
Do'stlaringiz bilan baham: |