müdürünün ve sınıf birincisinin konuşmalarını oradakilerle birlikte dinliyor, ilahi okuyan
öğrencilere bakıp dalgın dalgın başını sallıyordu; arada bir sol eliyle redingotunun cebinde saklı
tuttuğu mendile uzanıyorsa da, bir türlü mendili
çekip çıkaramıyordu.
Sonradan, "Bir ara adamın yerinde şimdi babam olsaydı ne yapardı acaba, diye bir düşünce
geçti kafamdan," dedi öğrencilerden Otto Hartner.
Bunun üzerine ötekiler de hep birden seslerini yükseltti: "Ben de aynı şeyi düşündüm, ben
de!"
Törenin ardından müdür bey Hindinger'in
Çarklar Arasında
babasıyla Hellas odasına geldi, "içinizde ölen arkadaşınızın yakın bir dostu var mıydı?"
diye sordu ortaya. İlkin kimse çıkıp ben varım demedi.
Hindinger'in babası, endişeli ve perişan, genç yüzlerde dolaştırdı gözlerini. Derken Lucius
öne çıktı, terzi baba da elini tuttu Lucius'un ve bir süre bırakmadı ama bir şey de
bulup söyleyemedi, çok geçmeden başıyla oradakileri süklüm püklüm selamlayarak çıkıp
gitti. Daha sonra da manastırdan ayrıldı; parlak bir kar örtüsü üzerinde koca bir gün yol alacak,
evine varıp oğulcukları Hindinger'in şimdi nerede yattığını karısına anlatacaktı.
Manastırı saran büyülü hava çok geçmeden dağılmıştı; öğretmenler yine eskisi gibi
öğrencileri paylıyor, kapılar yine vurularak kapatılıyor, Hellas odasının artık ortalarda
görünmeyen* sakini Hindu'yu artık kimse pek düşünmüyordu. O kasvetli göl kıyısında uzun
süre dikilmekten üşütmüş birkaç öğrenci revirde yatıyor
ya da ayaklarında keçe terlikler, boyunlarında sargılar, ortalıkta dolaşıyordu. Hans'm
ayaklarından da, boynundan da şikâyeti yoktu; ama kaza gününden beri daha ağırbaşlı, daha
olgunlaşmış bir hali vardı. Bir şeyler değişmişti içinde, çocuk yaştayken adeta bir delikanlı olup
Do'stlaringiz bilan baham: |