Gerçekten dâhi öğrencilerin okulda aldığı yaralar iyileşiyor zamanla, üzerleri kabuk bağlıyor ve
bu kişiler ilerde öyle insanlar olup çıkıyor ki, okuldaki kötü yaşantılara karşın başarılı eserler
yaratıp ortaya koyabiliyor, ölüp gittiler mi ya da uzakların büyüsü bir hale gibi çevrelerini sardı
mı, kendilerinden sonraki kuşaklara eşi bulunmaz öğrenciler ve soylu örnekler diye
tanıtılıyorlar. Böylece her okulda yasa ve deha arasındaki savaş yinelenip duruyor; her yıl
yetenekli öğrencileri bir fidan gibi kökünden söküp atmak için devlet babayla okulların el ele
verip aralıksız çaba harcadığını görüyoruz. Gelgelelim, ülkemizin hazinesini zenginleştiren de
en başta, öğretmenleri tarafından nefretle bakılıp ikide bir cezalandırılan, okulu bırakıp kaçan
ya da okuldan uzaklaştırılan bu öğrenciler oluyor. Ama içlerinden bazıları da -sayılarını kim
bilebilir?-
suskun bir direniş içinde kendi kendilerini yiyip bitiriyor ve eriyip gidiyor zamanla.
Öteki öğrencilerden ayrıksı olan Hans'la Heil-
ner'in durumlarında da sakıncalı bir hava sezen manastır yöneticileri her iki öğrenciye bir
kat daha sevgiyle yaklaşacakken, okullarda öteden beri uygulanagelen sözde yararlı bir ilkeye
uyarak bir kat daha sert davranmaya başlamıştı.
İbranice'de sınıfın en çalışkan öğrencisi sayılan Hans'la iftihar eden müdür bey, onu sözde
kurtarmak için beceriksizce bir girişimde bulundu. Hans'ı tutup odasına çağırttı; eski başrahip
konutunun cumbalı odasıydı burası, bir resim kadar güzel ve göz kamaştırıcıydı; söylendiğine
göre, yakındaki Knittlingen kentinden
Doktor Faus-tus bir zaman sık sık manastıra uğrayıp bu odada kadeh kadeh Elfinger şarabı
yudumlamıştı. Müdür bey, kaba bir adam değildi pek, olayları kavrayış gücünden ve pratik bir
Do'stlaringiz bilan baham: |