arkadaşına durumu anlattı.
Arkadaşı August, bu işlerden çok iyi anlayan biri pozunu takınarak,
"Vallahi bilmem ki!" diye başladı konuşmaya. "Bilmem ki ne desem!
Pek çelimsiz birisin! Çıraklığın ilk yılında demir dövülürken çekicin ardından balyozu sen
sallarsın hep. Balyoz da çorba kaşığı değil mübarek!
Ayrıca, demirleri sağa sola sen
taşır, akşamları da ortalığı sen derleyip toplarsın. Eğeleme işine gelince, bu da güç kuvvet
ister adamdan. Acemilik döneminde de eline doğru dürüst bir eğe tutuştu-rulsa bari! Ne gezer,
hep eski eğelerle çalışır durursun. Öyle eğeler ki, istenildiği gibi eğeleye-mezsin hiçbir şeyi,
üzerleri maymun poposu gibi dümdüz olmuştur."
Bunları işiten Hans'm o saat
kırılmıştı cesareti. "Yani sence
en iyisi bu işten vaz mı
geçeyim?" diye sordu ürkek ve
çekingen.
"Amma yaptın! Ben böyle bir şey dedim mi Tanrı aşkına! Hemen ne diye paniğe
kapılıyorsun? Ben, başlangıçta işinin kolay olmadığını belirtmek istedim, o kadar. Ama başka
bakımdan, evet - tornacılık, tesviyecilik ince bir meslektir, tamam mı! Bu meslekte çalışmak
biraz kafa ister adamdan, yoksa sıradan
bir çilingir olup çıkarsın. Bak şunlara bir!"
August, ince bir işçiliğin ürünü olan birkaç küçük makine parçası alıp geldi, pırıl pırıl
çeliktendi hepsi. Bunları Hans'a gösterip, "Anlayacağın milim bile şaşmayacak," dedi. "Hepsini
de elle yaptım, vidalarına varıncaya kadar. Gözlerini açacaksın, tamam mı!
Yalnızca perdahlanmaları kaldı, sonra da su verilecek çeliğe, o kadar."
"Evet, güzel hepsi. Hani
bilsem ki..." August güldü.
"Korkuyor musun yoksa? Doğru, bir çırak paylanıp azarlanır, kendisine kötü davranıkr
bazen, bundan kurtuluş yoktur. Ama ben de ölmedim nihayet, gerektiğinde yardım etmez miyim
Do'stlaringiz bilan baham: |