yöneldi. Yolda birkaç kişi merakla arkasından baktı, hatta içlerinden biri sordu: "Ne o, tornacı
mı oldun yoksa?"
Atölyeye vardığında harıl harıl başlamıştı çalışma. Usta tam o sırada demir dövmekteydi.
Akkor halindeki kızgın bir demir parçasını örsün üzerine yatırmıştı; kalfanın biri ağır bir
balyozu demirin üzerine indirip kaldırıyor, usta da elindeki çekiçle daha yumuşak vuruşları
yaparak demire gereken biçimi vermeye uğraşıyor, demiri tutan kıskacı idare ediyor, zaman
zaman belli bir ritim gözeterek çekiçle örsün üzerine hafifçe dokunuyor, çın çın öten neşeli
sesler ağzına kadar açık kapıdan dışarının sabahsı havasında yankılanıyordu.
Yağla ve eğe talaşıyla iyice kararmış tezgâhın başında büyük kalfa, onun yanı başında da
Au-gust dikilmiş, her biri kendi mengenesindeki iş
üzerinde çalışıyordu. Tavanda kayışlar, volanlar vızır vızır dönüyor, torna tezgâhlarındaki
çarkları, bileyitaşmı, körüğü ve matkabı çalıştırıyordu, çünkü atölyede su enerjisinden
yararlanılmaktaydı. August atölyeden içeri giren arkadaşı Hans'ı başıyla selamladı ve usta işini
bitirip kendisine ayıracak zaman bulana kadar kapının yanı başında beklemesini işaret etti.
Hans demirci ocağını, boş duran torna tezgâhlarını, vınlayarak dönen volanları ve rölantide
çalışan kasnakları ürkek ürkek süzdü. Örsün üzerindeki demiri dövüp bitiren Schuler Usta,
Hans'a yaklaşıp elini uzattı, kocaman bir eldi, sert ve sıcak.
"Kasketini oraya asabilirsin," dedi duvardaki boş bir çiviyi göstererek.
"Tamam, gel şimdi benimle! işte burası senin çalışacağın tezgâh, bu da senin mengene."
Hans'ı alıp en dipteki mengenenin başına götüren Schuler Usta, her şeyden önce mengeneyi
nasıl kullanacağını Hans'a gösterdi, tüm araç ve gereçleri, tezgâhı nasıl derli toplu tutacağını
Do'stlaringiz bilan baham: |