uyandırılmış özlemin doyuma kavuşturulmasını bekliyordu. Böylece, sıkıntı ve acılar içinde
yavaş yavaş geçip gidiyordu zaman.
Eşsiz bir güz mevsimi yaşanmaktaydı. Yumuşak bir güneş, gümüşsü seher vakitleri, renkli
gülüşler içinde öğle saatleri ve billursu akşamlar!
Uzaktaki tepeler kadifemsi bir maviliğe bürünüyor, kestane ağaçları altın sarısı panldıyor,
duvar ve çitler üzerinden erguvan renkleriyle yabani asmaların dal ve yaprakları sarkıyordu.
Bu huzursuzluk içinde kendi kendinden kaçmaya çalışan Hans, gün boyu*kasabada ve
kırlarda dolaşıyor, insanlara pek yanaşmıyor, onların sevda çektiğini fark etmekte
gecikmeyeceklerini sanıyordu. Ne var ki, akşamları sokağa çıkıyor, karşılaştığı hizmetçi kızlara
bakmadan duramıyor, bir sevgili çift gördü mü çirkin bir davranışta bulunduğunu bile bile
usulcacık peşine takılıyordu. Emma sayesinde tüm özlenebilirliği ve büyü-süyle yaşam denilen
şeyi hemen yanı başında hissetmiş, ama sonra onun sinsice yine elinden kayıp gittiğini görmüştü.
Emma'nm yanında çek-tiği acı ve sıkıntıları düşünmekten vazgeçmişti artık. Şimdi Emma yine
yanında olsa, öyle sanıyordu ki, eskisi gibi ürkek davranmayıp tüm gizlerini elinden kapmaya
bakacak, tam eşiğinden içeri adım atmak üzereyken kapısı yüzüne kapanıvermiş o lanetli sevi
bahçesine olduğu gibi dalacaktı. Tüm hayal gücü bu tehlikelerle dolu bunaltıcı cangıl ortasında
sıkışıp kalmış, yılgınlık içinde şaşkın şaşkın dolanıp duruyor, kendi kendine eziyet etmekte
direnerek o büyülü dar çember dışında daha başka güzel ve geniş mekânların güler yüzlü
aydınlıklar içinde kendisini beklediğini bilmek istemiyordu.
Başlangıçta tasa ve endişeyle beklediği cuma gününün gelmesine nihayet sevindi. Sabah
erkenden yeni mavi işliğini giyinip kasketini başına*
geçirdi, biraz ürkek adımlarla Sepiciler Sokağı'na inip tornacı Schuler Usta'nm atölyesine
Do'stlaringiz bilan baham: |