derken. Sağlıklı tombul yüzü ve durgun kahverengi gözleriyle endamı yerinde, boylu poslu bir
kızdı. Bir şişe bira daha getirip Hans'ın önüne bırakırken, Hans'ın yanı başındaki kalfa o pek
cafcaflı komplimanlarıyla hemen
bombardımana tuttu
başlamıştı. Hoş bir duyguydu, yarı rehavet, yarı atılganlıktan oluşan bir duygu; ayrıca,
gözlerinin önünde tülden ince bir perde vardı sanki, her şeyi daha uzak ve neredeyse gerçekdışı
gösteriyordu, düşlerdeki gibiydi tıpkı. Hans durmadan gülüyordu, şapkasını şimdi biraz daha
arkaya yıkmıştı, kendini adeta neşeli
ve keyfinden geçilmeyen biri gibi görüyordu. Frankfurtlu kalfa yine o kavgacı pozuyla
ıslığını öttürmeye başlamıştı, Hans da ıslığın ritmine uyarak yürümeye çalışı-* yordu.
Scharfes Eck meyhanesi hayli sessizdi. Birkaç köylü yeni üründen yapılmış şarap içiyordu.
Açık bira verilmiyordu meyhanede, yalnızca şişe bira vardı. Dört arkadaştan her birinin önüne
bir şişe bira getirilip kondu hemen. Cömertlik taslayan yabancı kalfa, bütün arkadaşlar için
kocaman bir elmalı Apasta söyledi. Ansızın büyük bir açlık' hisseden Hans, getirilen pastadan
arka arkaya birkaç dilim atıştırdı. Dört bir yanı kahverengiye boyanmış eski meyhanenin sağlam
ve geniş peykelerinde loş ışık altında otururken pek rahat hissediyordu kendini insan. Eski moda
tezgâhla dev-cileyin soba içerinin loşluğunda kayboluyor, tahta bir kafesin içinde iki iskete
kanat çırpıyordu; yem olarak kırmızı kuş
üveziyle dolu bir dal kafesin çıtaları arasından içeri sokulmuştu.
Meyhanenin sahibi bir an için masaya yaklaşıp yeni müşterilerini selamladı, hoş geldiniz,
dedi. İlkin bir süre susan dört arkadaş, konuşup gülüşmeye başladı. Hans, sert şişe birasından
birkaç yudum aldı; bütün şişeyi içip bitirebilir miyim acaba, diye merak ediyordu.
Do'stlaringiz bilan baham: |