daha küçük ve yeşil bir elma oluyordu bu. Anlaşılan Hans hakkında da yeteri kadar bilgi
edinmişti Emma. "Şu hep başı ağrıyan oğlan sen misin?" diye sordu Hans'a bir ara; ama Hans'ın
cevap vermesine kalmadan, bitişikteki komşularla bir başka söyleyişe daldı.
Tam Hans bir yolunu bulup sıvışmayı ve eve gitmeyi kafasından geçiriyordu ki, Flaig Usta
presin kolunu tutuşturdu eline.
"Haydi bakalım, biraz da sen yap şu işi; Emma da yardım eder. Benim atölyeye dönmem
gerekiyor."
Flaig Usta çekip gitti ardından; çırak ustanın karısıyla beraber şırayı eve taşımakla
görevlendirilmiş, Hans da Emma ile presin başında yalnız kalmıştı. Dişlerini sıkıp var gücüyle
çalışmaya koyuldu. Birden presin kolu çok zor inip kalkmaya başlayınca şaşırdı Hans, gözlerini
kaldırır kaldırmaz da Emma kahkahayı bastı, şakacıktan kola dayanmıştı vücuduyla. Hans'ın
hırslanarak yeniden kola yapıştığını görünce aynı şeyi tekrarladı.» Hans bir şey demedi ama
Emma'nm vücuduyla dayandığı kolu iterken utançla karışık bunaltıcı bir duygu ansızın
çöreklendi yüreğine, giderek kolu çalıştırmayı boşladı. Tatlı bir korku üzerine çullandı,
karşısında arsız arsız gülen Emma birden gözüne değişmiş göründü, daha bir cana yakın,
öyleyken daha bir yabancıydı şimdi; dayanamayıp Hans da güldü hafifçe, beceriksiz bir senli
benliliği içeren bir gülüştü bu. Emma,
"Kendinizi böyle helak edercesine çalışmanız gerekli mi yani?" dedi, şırayla yarı dolu
bardağı karşıdan Hans'a uzattı, bardağın yarısını kendisi içmişti.
Şıra çok sert gelmişti Hans'a ve öncekinden daha tatlı; içtikten sonra arzuyla boş bardağa
dikti gözlerini, kalbinin daha bir hızlı çarptığını, daha bir güçlükle soluduğunu görerek şaşırdı.
Sonra biraz daha çalıştılar. Hans, ne yaptığının farkında olmadan kızın etekliği vücuduna
Do'stlaringiz bilan baham: |