başka şey okumayan birinin gözleri olmaktan çok uzaktı.
Ansızın yine hüzünlendi Hans, içinden Em-ma'nm hemen oradan uzaklaşıp gitmesini istedi.
Ama kaldı, gitmedi Emma, kahkahalar attı, boşboğazlıklarda bulundu, her espriye ânında bir
cevap yetiştirmekte gecikmedi. Hans utanıp sıkıldı, sesi çıkmaz oldu derken. Kendilerine 'siz'
diye hitap edilmesi gereken genç
kızlarla konuşmak, zaten onun için işkenceden farksızdı; üstelik Emma öyle cıvıl cıvıl, öyle
konuşkandı, Hans'm orada olmasına ve çekingen tavırlarına karşı öyle umursamaz davranıyordu
ki, Hans çaresiz kaldı, gücenip alındı biraz, antenlerini içeri çekti, bir araba tekerleğinin
darbesini yemiş bir salyangoz gibi sindi, kendi içine gömüldü. Susup konuşmuyor, sıkılmış gibi
görünmeye çalışıyor ama başa-ramıyordu, can sıkıntısı değil, az önce yakınlarından birini
kaybetmiş bir kimsenin yaslı ifadesi vardı yüzünde.
Ama kimselerin vakti yoktu buna dikkat edecek, hele Emma'nm hiç.
Hans'ın öğrendiğine göre, iki haftadan beri Flaiglerde misafir kalıyordu Emma; ama daha
şimdiden bütün kenti gezip görmüştü. Ortalıkta dolanıp duruyor, preslerden yeni dökülen
şıraların tadına bakıyor, sağda solda espriler yapıp bir-iki kahkaha
attıktan sonra yine dönüp geliyordu; işe şevkle sarılır gibi yapıyor, gördüğü minik yavruları
kucağına alıp ellerine elma tutuşturuyor, dört bir yana neşe ve kahkaha saçıyordu. Sokak
çocuklarından birini fark eder fark etmez sesleniyordu hemen: "Bir elma ister misin?" Sonra
oradan al yanaklı güzel bir elma alıyor, ellerini arkasına götürüp, "Bil bakalım, sağ
mı, sol mu?" diye soruyordu. Ama elma hiçbir zaman söylenilen elde çıkmıyor, ancak
çocuğun mızmızlanması üzerine Emma ona bir elma uzatıyordu ama her seferinde elindekinden
Do'stlaringiz bilan baham: |