gerektiğini, sonra ellerinin nasırlaşıp acı falan duymayacağını söylüyordu. Ama Hans ölesiye
mutsuz hissediyordu kendini, bütün gün göz ucuyla saate baktı hep, çaresizlik içinde elindeki
küçük çarkı eğeleyip durdu.
Akşamleyin atölyeyi derleyip toplarken August kulağına eğilip ertesi gün birkaç arkadaşla
Bielach'a gideceklerini ve orada bir güzel eğleneceklerini, onun da mutlaka gelmesini söyledi.
Saat ikide Hans evlerine uğrayıp August'u alacaktı. Hans söz verdi geleceğine ama aslında
bütün pazarı evde geçirse
hepsinden çok sevinecekti. Evde yaşh hizmetçi Anna ellerindeki yaralar için bir merhem
verdi, saat daha sekizde gidip yattı Hans, ta kuşluk vaktine kadar da uyanmadı. Sonra acele
hazırlanıp babasıyla kiliseye gitmek üzere evden çıktı.
Öğle yemeğinde babasına August'tan söz açtı, o gün arkadaşlarıyla Bielach'a gideceklerini
söyledi. Babası hayır falan demedi, hatta elli fenik harçlık verdi Hans'a, yalnızca akşam
yemeğinde yine evde olmasını istedi.
Pırıl pırıl güneşin aydınlattığı sokaklarda elini kolunu sallayarak yürürken, aylardan beri
yine ilk kez bir
pazar sevincinin içine dolduğunu hissetti Hans. Ellerinin kararıp kollarının yorulduğu iş
günlerini geride bıraktıktan sonra yol daha bir görkemli, güneş daha bir sevimli göründü
gözüne, her şeyde bir bayram havası esiyordu, her şey daha bir güzeldi. Evlerinin önlerindeki
güneşli banklarda oturan, adeta krallar gibi çevrelerine neşeyle bakan kasapları, sepicileri,
fırıncıları ve demircileri artık iyi anlıyordu şimdi, artık onları zevksiz ve sefil kimseler gibi
görmüyordu. Gruplar halinde gezip dolaşan ya da bir meyhaneden içeri doluşan işçilerin,
kalfaların ve çırakların peşinden bakıyordu; başlarında biraz yana eğik şapkalar, gömleklerinin
boyunlarında beyaz yakalar vardı, güzelce fırçalanıp ütülenmiş giysiler içindeydi hepsi. Her
Do'stlaringiz bilan baham: |