Cİlt 1 – 1978 erciyes üNİversitesi yayini-163


BÜYÜK GÜÇLER, ERMENİ MESELESİ vE


Download 3.2 Mb.
Pdf ko'rish
bet15/41
Sana17.10.2017
Hajmi3.2 Mb.
#18084
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   41

BÜYÜK GÜÇLER, ERMENİ MESELESİ vE 

1890’LI YILLAR: BİR ULUSLAR ARASI 

İLİŞKİLER [IR] PERSPEKTİFİ

Prof. Dr. Ali Fuat BOROvALI

Doğuş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü İstanbul-TÜRKİYE

Tlf.: 0 216 456 52 88, e-posta: afboroval@superposta.com


198

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1



ÖZET

Ermeni meseleleri daha ziyade 1915’le anılır olduğundan, 1890’lardaki 

çok önemli olaylar biraz geri planda kalmış gibidir... Ancak, özellikle 1894-

1897 yılları arasında yaşananlar, olayların seyri hususu dışında, adeta bir 

büyük güçler diplomasisi [great power diplomacy]  laboratuarı niteliğindedir... 

Gerçektende 1890 bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bismarck’ın sahneden 

çekilmesi veya el çektirilmesi ve Birinci Cihan Harbi sath-ı mailine girilmiş 

olması  (la belle epoque denilen çeyrek-asır:1890-1914)...       

Bu dönemde büyük güçlerin ortaya koyduğu politikalar, her ne kadar 

Tukidides’ten bu yana değişen fazla bir şey olmadığını gösteriyorsa da, Ermeni 

meselesi etrafında dönen / döndürülen diplomatik dolaplar bugüne dahi ışık 

tutacak mahiyettedir... Bu enter aktif iletişim modelinden [matrix] bizim 

çıkaracağımız dersler, sadece Ermeni politikamızı belirlemekle kalmayıp, 

Avrupa devletleri ve ABD, hatta Rusya ile ilişkiler, Kuzey Irak konusunun 

konjonktürel yorumu ve TC devlet politikalarının hangi parametrelere istinat 

etmesi gerektiği hususlarına da yön verebilecektir...     

Bu tebliğ, bir tarihsel araştırma iddiasında olmayıp, IR (Uluslararası 

İlişkiler disiplini) çerçevesinde, büyük güçler diplomasisinin ve gerçekten 

de kıran kırana geçmiş bir dönemin, hem retrospektif değerlendirmesini 

yapmak, hem de Ermeni meselesinin tarihsel gelişiminin kavranmasına 

analitik katkıda bulunmak amacını gütmektedir...   

Ayrıca IR/Uİ, politika üretimine yönelik bir bilim dalı (policy-oriented 

science) olduğuna göre, 2008 itibariyle bir büyük devletler güç denklemi 

(conjuncture) haritası çıkarılarak, bunun Türkiye’nin hassas konularına nasıl 

yansıdığı, geniş perspektiften ele alınabilir...

Güç politikaları (real politik) açısından Batı cephesinde değişen bir şey 

olmadığına göre, bizlere düşen -gerek Tarihçi, gerekse IR/Uİ’ci olarak- elimiz-

deki bütün metodolojik ve teorik imkânları kullanarak, dünyasal siyasanın 

(world politics) bütün karmaşıklığı ile veya rağmen kavranmasını sağlamak 

ve oluşan bilgileri topluma yansıtmaktır...



199

Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI

Ermeni meselesinin, çeşitli ülke politikacıları tarafından nasıl bir 

siyasî metaya dönüştürüldüğü hepimizin malumu... Bu bağlamda arada 

bir meselenin tarihçilere bırakılması gibi çağrılar yapıldığına şahit oluyo-

ruz... Ancak tarihçilerin de, yerine göre koyu, yerine göre hafif (lite) bir 

tabiiyet/aidiyet içinde oldukları nazar-ı itibara alındığında, herhangi bir 

tarihçi grubunun da objektif hakikatler ve/veya subjektif eğilimlerden 

tamamen arınmış yorumlara varmaları pek mümkün görünmüyor... 

Peki meselelere, sadece tarihçi gözüyle değil de, Uluslararası İlişkiler/

Uİ (International Relations/IR) açısından baktığımızda durum nedir?.. 

Diplomasi Tarihi’nin IR yorumuna tabi tutulması ve de güçler dengesi 

(balance of power), analiz düzeyi (level of analysis) gibi metodolojik araç-

ların kullanımı faydalı bir bakış-açısı/perspektif getirebilir mi?..

IR perspektifinin tarih yorumlarına yapabildiği katkılara güzel 

bir örnek, Amerikalı diplomasi tarihçisi Norman Rich’in Great Power 



Diplomacy: 1814-1914 adlı kitabıdır… Yazar, kitabın tümünde olduğu 

kadar, Ermeni meselesini ele aldığı bölümde de (The Re- emergence of 



the Eastern Question/The Armenian Problem) tarihsel gelişmeleri hem 

kuvvetler-dengesi açısından irdeliyor, hem de sebep-netice (causality



200

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

analizini sağlam bir metodolojiye istinat ettirmiş olarak, objektiviteye 

mümkün-mertebe yaklaşmış oluyor… Bu bir diplomasi tarihçisi açısın-

dan başarı olarak kabul edilmelidir ve bunda IR

 

bazlı yaklaşımın katkısı 

şüphe götürmez…

Profesör Rich’in eserinin birçok ABD üniversitesinde Diplomasi 



Tarihi dersinde text book olarak okutulduğuna ve de çok sayıda Amerikalı 

talebenin Ermeni meselesiyle, bu text-book aracılığıyla tanıştığı gözönüne 

alınırsa, bunun olumlu bir haber olduğu söylenebilir… Diplomasi tarihine 

IR yaklaşımıyla bakmanın bir diğer yönü de, public diplomacy (kamusal 

etkileşim) denilen alanda, üniversitelerde/akademik ortamlarda ve ilgili 

kuruluşlar, mesela think-tank’lerde belirli bir meseleye nasıl yaklaşıldığı, 

bunların diplomatik tezlerimiz açısından neler ifade edebildiği gibi 

hususlar da, IR- disiplini kapsamına giren faaliyetlerden sayılır… Bu 

çerçevede, Norman Rich’in ABD’nin önde-gelen kampuslarından Brown 

Üniversitesi’nde, Tarih Bölümü öğretim üyesi olarak geçirdiği yılların 

içinden süzülerek geldiği belli olan analiz ve yorumların kendisine haklı 

bir saygınlık kazandırmış olduğu kesin… Ben de, akademik-dünyada 

genel-kabul gören bu analiz ve yorumların, Türkiye’nin tarih- tezlerine 

katkı yapabileceği tespitinden yola çıkarak, bu tebliği kaleme almış bulu-

nuyorum... Dolayısıyla bu sunum, Ermeni meselesinin yerel-bölgesel 

mikro tarih boyutundan ziyade (ki bu araştırmalar çok önemlidir) 



sistemik-makro düzeydeBüyük Güçler arasında devam ede gelen ve adına 

kuvvetler-dengesi (balance of power) denen mekanizma çerçevesindeki 

diplomatik-politik etkileri irdelemeye yöneliktir...

***


XIX. asrın sonlarına doğru ortaya çıkan bir milliyetçi hareket, gerek 

bölgesel dengeleri (Osmanlı-Rus), gerekse de Avrupa Barışını tehdit 



etmeye adaydır... diye başlar Rich, konunun takdimine… Bu bir bakıma, 

Karl Marx’ın; a spectre is haunting Europe (Avrupa üzerinde bir hayalet 

dolaşıyor!) tespitini hatırlatır… 1850’lerin o hayaleti komünizm idi... 

1890’larda Kafkas-sınırlarında dolaşan hayalet ise, tabii, Ermeni mil-

liyetçiliği idi…

Rich’e göre, 1890’larda, Doğu Anadolu vilayetlerinde (Eastern Ana-



tolian provinces) bir milyon kadar Ermeni yaşamaktadır… Yarım milyon 

kadar Ermeni ise, büyük şehirlere göç etmiş ve ticaret hayatında önemli 



201

Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI

yerler edinmişlerdir… Her ne kadar, Ermeni millî şuurunun yükselmesi

Balkan Hıristiyanlarının örnek alınması noktasından hareket etmişse de, 

arada önemli bir fark vardır, Rich’e göre: Ermeniler hiçbir yerde belirli bir 

nüfus yoğunluğu oluşturamadıkları gibi... üç-ayrı ülkeye dağılmış durumda 

idiler... ne bir vilayette (province), ne de büyük bir şehirde çoğunlukları 

yoktu... Din ve mezhep aidiyetleri bile farklılık arz ediyordu...

Devamla şunları ekliyor, Rich:...yıllar içerisinde [Ermenilerin] birçoğu, 



Müslüman olmayı seçmiş, bazıları da, diğer Hıristiyan mezheplerine kaymıştı 

[Katolik-Protestan gibi]... Bunlar böylece dile getirildikten sonra, Rich ilk 

bombayı patlatıyor:... Dolayısıyla, bağımsız bir Ermeni devleti için gerekli 



olan// olabilecek ne coğrafi, ne etnik, ne de başka bir zemin mevcut değildi, 

zaten …. (thus there was no territoria, ethnic or any other basis for an inde-

pendent Armenian state)... Burada önemli olan, ne söylenmiş olduğundan 

ziyade, kim tarafından ve hangi çerçevede söylendiğidir..!

İmparatorluk rejimi içerisinde, Ermeniler için en makul olanın 

hukukî statünün iyileştirilmesi (improved legal status) ve buradan yola 

çıkarak can/mal emniyetinin daha güvenli sağlanması istikametinde 

olmalıydı, diyor Rich… Derken ikinci bombayı da patlatır Rich… Ve bu 

şekilde, bir tarihçiden beklenebilecek objektivitenin aslında, gerçeklere 

bağlı kalma azminden başkaca bir şey olmadığını da ortaya koymak-

tadır:

...Fakat ne var ki, ileri uçtaki ‘fanatik’ Ermeni milliyetçileri (the 



more fanatic Armenian nationalists), ‘bağımsız devlet’ gibi gerçekçi 

olmayan taleplerini ısrarla sürdürmeye devam ettiler (persisted on 

their unrealistic demands for an independent Armenian state)… 

Bu tutumları nedeniyle de, sadece başarısızlıkla kalmayıp, Ermeni 

halkının üzerine büyük bir felaket getirmeyi de becerdiler (and 

thereby not only failed to achieve their goal but brought disaster 

to the Armenian people as a whole )...

Burada Rich’in, meseleyi en basit şekliyle kavramış oldugunu ve 

o şekliyle aktardığını görüyoruz… Gerçekle ilgisi olmayan (unrealistic

Ermeni taleplerini, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’ne ve 1878 Berlin 

Kongresi’ne kadar geri-götürüp dayandırıyor, Rich… Bu noktada ilginç de 

bir tez atıyor ortaya: …Ruslar, kendi sınırları içinde, önemli sayıda Ermeni 



nüfus barındırdıkları cihetle, yanı başlarındaki Osmanlı ülkesinde bir Ermeni 

202

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1



bağımsızlık hareketini teşvik etme gibi bir niyetleri yoktu… Zaten böyle de 

bir lükse sahip değillerdi, o dönemin şartları içinde... [Bu tabii, kulağa biraz 

tartışmalı gibi gelen tez, dönem tarihçileri tarafından irdelenebilir!]…

O dönem Rus politikasının Metternich tarzı (conservative) kurulu 

düzenin sarsılmasını istemeyen bir anlayışa dayanması pek de şaşırtıcı 

olmaz… Diğer Avrupa güçlerine gelince... Dönemin yaygın kuvvetler 

dengesi (balance of power) anlayışına göre Avrupa devletleri, Britanya 

başta olmak üzere, Osmanlı Devleti’ni Rusya’nın genişleme politikasına 

(expansionism) karşı bir kalkan/set (bulwark) olarak görme ve kullanma 

eğiliminde idiler... Aslında bunda pek yadırganacak bir şey de yoktu… 

Hatta etik/moralistik eleştirilere de fazla mahal olmaması gerekirdi… Ne 

de olsa, balance of power dönemin geçerli akçesi idi ve en azından 1914’e 

kadar Avrupa güvenlik sisteminin teminatı olarak görülüyordu. Ermeni 

meselesi de, o çarkın dişlileri arasında bir yerdeydi…

Rich, ARF’ın (Armenian Revolutionary Federation) kuruluş tarihi 

olarak 1890 yılını verdikten sonra, şunu ekliyor: ARF’ın nihai amacı, 

Osmanlı Ermenistanı’nın bağımsızlığını temin ettikten sonra, bu oluşuma 

Rusya ve İran Ermenistan’larını da katarak, Büyük Ermenistan’ı yarat-

maktı… Yani Greater Armenia! Bazı tarihçiler [mesela, Robert Melson] 

bu dönemde Sultan Abdülhamit II yönetiminin, Ermeni ayaklanmalarına 

neden bu kadar sert tepki verdiğini anlamakta zorluk çektiklerini belirt-

mişlerdir

1

... Fakat görünen odur ki, olayın vahim stratejik boyutlarını 



neredeyse görmezden gelmektedirler...

Yani ortada, nihai amacını Greater Armenia



 

olarak deklare etmiş, 

1890 yılından itibaren örgütlü, potansiyel

 

terörist bir kuruluş var… 

ve İstihbarat

 

teşkilat’ları ile maruf Sultan, meseleyi herhalde vahim 

boyutu ile ele almaktan geri kalmayacaktır!.. Rich, bu konuya da açık-

lık getiriyor: ARF’ın temel düşüncesi Osmanlı hükümranlığına karşı, bir 



sürekli-devrim başlatmaktı. (ARF was committed to permanent revolution 

against Ottoman overlordship...) Böyle bir permanent–revolution [illa 

Troçkist olması gerekmez!] girişimi karşısında Metternich’in yaklaşımı 

ne olurdu, acaba?.. Abdülhamid’e zaman zaman Osmanlı Metternich’i 

yakıştırması yapıldığını hatırlayacak olursak!.. ARF’ın başında bulunan 

lider-kadrosu, kendi



 

başlarına böyle bir mecraya/ve maceraya girmenin 

pek akıllı olmayacağını kavramışlardı… Öyleyse, bir veya birkaç Avrupa 



Comparative Studies in Society and History, Vol. 24, No:3, 1982.



203

Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI

devletini seferber etmeyi denemeliydiler... Bu amaca yönelik olarak, 

bir terör kampanyası başlatarak, Osmanlının sert karşılık vermesini 

sağlamaları gerekiyordu!.. Ve bu da gizliye saklıya ihtiyaç duyulmadan, 

açıkça ifade ediliyordu, ARF ileri gelenleri tarafından... Şunu vurgulamak 

gerekir ki, bütün bunlar Rich’in değerlendirmeleri arasında yer almaktadır..! 

Nihai hedef Avrupa kamuoylarını harekete geçirmekti:..To secure such 



intervention ARF began a terrorist campaign with the deliberate, frankly 

acknowledged purpose of provoking brutal Turkish reprisals... expected to 

arouse European public opinion... Rich’in olayı bu kadar net ortaya koydu-

ğunu gördükten sonra, Batıda yaygınca duyulan bir tabiri hatırlamadan 

edemiyor insan: … there’s nothing new under the sun..! (güneşin altında 

yeni bir şey yok!).

***

1894 yılının Ağustos ayında patlak veren Sason olaylarının gelişimi, 



Rich’in anlatımında şöyle bir seyir izler: Önce şu tespit yapılır… Ermeni 

ayaklanmacıları (revolutionaries), Osmanlı mukabelesini (reprisalspro-



voke etmekte fazla zorlanmadılar… Sason olaylarının haberi Londra’ya 

ulaştığında, daha göreve yeni başlamış olan Lord Rosebery hükümeti 

kendini yoğun kamuoyu baskısı altında bulur… Rich, bu meyanda, 

selef Gladstone ve halef Rosebery’nin farklı ideolojik yaklaşımlar içinde 

olduğuna dikkat çeker… Genel ve yaygın kanaat olarak, Gladstone’un 

kendinden menkul moralistik tavır ve tutumları vardır… Ve devamlı 

ve bıktırıcı vaaz verme ihtiyacı, günümüzün de bazı Avrupalılarından 

farklı değildir… Ancak Rosebery, selef’inden farklı olarak, real-politik 



bir çizgi izlemektedir ve Britanya’nın geleneksel bulwark (Osmanlı 

kalkanı) politikası geçerliliğini korumaktadır... Buna rağmen, kendi-

sini bir (public opinion) kamuoyu yağmuru altında bulan Rosebery, bu 

baskıları görmezden gelemez… (too insistent to be ignored)... Bugünün 

Gladstone ve Rosebery’leri moralité real-politik ikileminden kaynakla-

nan [meşru/legitimate] tartışmayı devam ettiriyorlar… Hatta her şeye 

rağmen, Rosebery’ler çoğunlukta diyebiliriz... Yani, real-politik’in baskın 

konumu devam ediyor... Bu artık iyi midir, kötü mü, herkes kendi karar 

versin!..

***


204

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

Bu aşamada, Rich’in bir başka önemli tespiti var: Birinci Cihan 

Harbine giden süreçte Ermeni meselesinin oynadığı ilginç role dikkat 

çekiyor Britanya, Fransa, Rusya cephesinin oluşmasında tam-belirleyici 

olmasa bile katalizör rol oynadığı iddiasına yer veriyor… Ardından da, 

Lord Rosebery hükümetinin, Ermeni meselesinin hallinde yeterli mesafe 

alamaması nedeniyle, halk desteğinin erozyona uğradığını ve bunun da 

hükümetin istifasına kadar varan sonuçları olduğuna dikkat çekiyor… 

Bütün bunlardan bizim çıkardığımız, Ermeni meselesinin, yakın tarih 

içinde, uluslararası arenada oynadığı vahim rolün mahiyetine daha henüz 

yeterince vakıf olamadığımızdır bunca olan-bitene rağmen!..

***


Lord Rosebery’den sonra Downing Street’e yerleşen [bir başka Lord

Salisbury, görevi devr-alır almaz, Ermeni meselesine dalmak duru-

munda kaldı, diyor Rich …(dived straight into the turbulence created 

by the Armenian problem)... Sene 1895… ve Britanya’ nın geleneksel 

bulwark politikasında boşluklar belirmeye başlamıştır... Ve bu gevşeme-

nin (loosening-up ) arkasında Ermeni meselesinin -ikincil de olsa- rolü 

bulunduğu tezi kabul-gördüğü takdirde, Osmanlının parçalanmasına 

kadar giden olaylar dizisinde tetikleyici rolü bulunduğu söylenebilir... 

En azından, Rich’in yorumları buna işaret ediyor... Ingiliz diplomatları 

tarafindan artık orada burada, Osmanlının paylaşımından bahsedil-

mektedir... Londra kulislerinde ve özellikle Lord Salisbury tarafından, 

dile getirilen şudur:...Peaceful partition [of the Ottoman territories] among 

the Powers, including the assignment of Constantinople and the Straits to 

Russia... Bunu (Rich’in yazdığı şekilde) orijinalinden vermek istedim, 

zira İstanbul ve Boğazların Rusya’ya tahsis (assignment) edilebileceği 

düşüncesinin, o zaman için diplomatik devrim niteliği taşıdığını iyice 

vurgulamak gerek... Osmanlı mülkünün barışcı şekilde paylaşımı fikri, 

Rusya açısından yeni bir şey olmadığını biliyoruz… I. Nikola’ya kadar 

gittiğini de… Ancak, Britanya’nın böyle bir düşünceyi diplomatik hesap-

lara dâhil etmesinin miladı 1895’tir… Peki bu gelişmenin ardında ne 

vardır?.. Bizim Uİ/IR perspektifimize göre, kuvvetler dengesi’nin demir 

kanunları [iron-law of oligarchy gibi] işlemektedir ve daha şimdiden 

Kaiser Wilhelm II Almanya’sının çizme sesleri ayan beyan duyulmak-

tadır… Ermeni meselesi ise bu bağlam’da geleneksel katalizör rolünü 

sürdürmeye devam etmiştir… Yani, Almanya’nın parlamasıyla, birden 



205

Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI

ön plana çıkan Britanya-Rusya pazarlıklarında, (lubricant) vites yağı 

fonksiyonunu yerine getirmiştir…

Zaten, Britanya’nın Kafkasya ilgisinin gerisinde de sanırız Coğ-

rafya -tutkusu yoktur!… O bölgede proaktif şekilde bulunmanın başlıca 

hikmet-i sebebi Çarlık Rusyası ile oynanan diplomasi oyunudur… nam-ı 

diğer Great Game!



 [Britanya-Rusya İmparatorlukları arasında, XIX. asır 

boyunca, Orta Asya, Afganistan, Hint Okyanusu ekseninde oynanan 

büyük ölçekli (grand strategy) çekişme] …Filler güreşirken çimenler ezilir! 

misali, Ermeni meselesi de, bu grand-strategy denen tektonik deprem 

dalgalarından nasibini [fazlasıyla] almıştır… Rich’in anlatımından çıkan 

sonuç işte budur...

***

Osmanlı (partition’unun) Londra mahfillerinde ciddi şekilde gün-



deme gelmiş olması, bazılarınca blöf olarak algılansa bile, bulwark poli-

tikasının esnemeye başlamış olması anlamına gelmektedir ki, bu hayırlı 

bir gelişme değildir... Londra bu mesajları yayarken, Avusturya’ya da 

gönderme yapıyor gibidir:...Kafamı fazla kızdırmayın… İstanbul / Boğaz-



ları Ruslara veririm ha!... Partition (Osmanlı ayrışımı), Kaiser Wilhelm’in 

Ağustos 1895’teki İngiltere ziyareti sırasında da gündeme gelir...

Bir ay kadar sonra [Eylül 1895’te] gene olaylar, gene huzursuzluk 

(agitation)… ve gene karşı tedbirler (reprisals)... Agitation ve reprisals 

zaten kardeş olmuş gibidir madalyonun iki yüzü!.. Bu sefer, Salisbury 

hükümeti işi Dardanelles’e filo göndermeye kadar vardırır… (to demons-



trate its seriousness of purpose the British goverment sent a fleet to the 

entrance of the Dardanelles )... Sene 1895... 1915’e 20 kala!.. Demek 

ki Dardanelles’e filo fikri, daha Winston Churchill’e intikal etmeden, 



Admiralty’nin [Britanya Bahriye Nazırlığı] seyir ü sefer haritalarında 

yerini almış!.. Ne var ki Avusturya, Boğazlar ve İstanbul’a müdahale 

fikrine şiddetle karşı çıkar... [Balkanlar’da Great Game’in yöresel verzi-

yonu oynanmaktadır]… Fransa’dan da multilateral intervention (müşte-

rek müdahale) için destek çıkmayınca, Dardanelles projesi suya düşer 

ve askıya alınır... Zaten Nelidov ( Rusya’nın İstanbul Sefiri), ülkesinin 

potensiyel tavrını özetlemiş durumdadır:... Şayet {Dardanelles’e} unila-

teral ( tek-yanlı İngiliz ) veya başka türlü bir müdahale olursa, Rusya’nın 


206

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1



derhal Bosporus’u ele geçirmesi gerekmektedir... Buna İstanbul’un (sole ) tek 

başına kontrolü de dâhildir...

Bütün olan bitenler sırasında, hepsinden daha ses getiren bir olay 

gerçekleşir... Ağustos 1896’da Ermeni tedhişçileri İstanbul’daki Osmanlı 

Bankası’nı rehin alırlar agitation!... Bu da payitahtta üç gün süren karşı 



tedbirlere yol açar (reprisals)!.. Bu olay, modern terörizmin ağa babası 

(godfather) sayılmakta!.. Hatta, post modern terörizmin bile!.. Zira pro-

vokatif terör yoluyla diplomatik hatta stratejik netice alma taktiği-

nin öncülerinden [Filistin uçak ve gemi hijack olaylarına ilham vermiş 

olabilir!..] Hemen bir ay sonra [Eylül 1896’da] gerçekleşen Çar Nikola 

II’nin İngiltere ziyaretinde, sohbet konusunun ne olacağını kestirmek 

güç değildir!.. Boğazlar konusu gündeme geldiğinde ise Nikola şöyle bir 

benzetme yapar: ...(Boğazlar) benim evimin kapısıdır... ve benim o kapının 



anahtarına sahip olmam gerekir...

Salisbury’nin cevabını Rich şöyle kodluyor:...Britain’s former rigidity 



on the matter had been replaced by a more realistic flexibility and that in 

the event of a probable Ottoman disintegration he would be prepared to 

allow Russia to have the Straits...(Britanya’nın bu konuda daha önceleri 

izlemekte olduğu katı ve tavizsiz tutum artık değişmiştir… Ve de daha 



gerçekçi bir esneklik

 

kazanmıştır… Muhtemel bir Osmanlı çöküşü / 

dağılması esnasında, Britanya artık Rusya’ya istediğini vermeye hazır 

olabilir… Boğazlar!!) Bütün bu olayların arasında, Ermeni meselesinin 

hangi düzeyde rol oynadığını tespit etmek için derinlemesine enter 

disipliner çalışmalar yapmak gerekiyor

2



****

1890’ların (narrative) söylencesini bağlayacak olursak, Şubat 1897 

Girit ayaklanmasının başlamasıyla, Ermeni meselesinin geri plana 

itildiğini görüyoruz... Salisbury durumu şöyle özetliyor: the question 



of Armenian reform was a dead letter... Bu noktada, Güney Afrika’da ön 

plana çıkan Boer meselesinin de etkin olabileceğini düşünebiliriz. Zaten 

Rich de, XIX. asrın son demlerini tarif erken farklı bir şey söylemiyor:... 

Avrupalılar giderek daha


Download 3.2 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   41




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling