Cİlt 1 – 1978 erciyes üNİversitesi yayini-163
BÜYÜK GÜÇLER, ERMENİ MESELESİ vE
Download 3.2 Mb. Pdf ko'rish
|
BÜYÜK GÜÇLER, ERMENİ MESELESİ vE 1890’LI YILLAR: BİR ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER [IR] PERSPEKTİFİ Prof. Dr. Ali Fuat BOROvALI Doğuş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü İstanbul-TÜRKİYE Tlf.: 0 216 456 52 88, e-posta: afboroval@superposta.com
198 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 ÖZET Ermeni meseleleri daha ziyade 1915’le anılır olduğundan, 1890’lardaki çok önemli olaylar biraz geri planda kalmış gibidir... Ancak, özellikle 1894- 1897 yılları arasında yaşananlar, olayların seyri hususu dışında, adeta bir büyük güçler diplomasisi [great power diplomacy] laboratuarı niteliğindedir... Gerçektende 1890 bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bismarck’ın sahneden çekilmesi veya el çektirilmesi ve Birinci Cihan Harbi sath-ı mailine girilmiş olması (la belle epoque denilen çeyrek-asır:1890-1914)... Bu dönemde büyük güçlerin ortaya koyduğu politikalar, her ne kadar Tukidides’ten bu yana değişen fazla bir şey olmadığını gösteriyorsa da, Ermeni meselesi etrafında dönen / döndürülen diplomatik dolaplar bugüne dahi ışık tutacak mahiyettedir... Bu enter aktif iletişim modelinden [matrix] bizim çıkaracağımız dersler, sadece Ermeni politikamızı belirlemekle kalmayıp, Avrupa devletleri ve ABD, hatta Rusya ile ilişkiler, Kuzey Irak konusunun konjonktürel yorumu ve TC devlet politikalarının hangi parametrelere istinat etmesi gerektiği hususlarına da yön verebilecektir... Bu tebliğ, bir tarihsel araştırma iddiasında olmayıp, IR (Uluslararası İlişkiler disiplini) çerçevesinde, büyük güçler diplomasisinin ve gerçekten de kıran kırana geçmiş bir dönemin, hem retrospektif değerlendirmesini yapmak, hem de Ermeni meselesinin tarihsel gelişiminin kavranmasına analitik katkıda bulunmak amacını gütmektedir... Ayrıca IR/Uİ, politika üretimine yönelik bir bilim dalı (policy-oriented science) olduğuna göre, 2008 itibariyle bir büyük devletler güç denklemi (conjuncture) haritası çıkarılarak, bunun Türkiye’nin hassas konularına nasıl yansıdığı, geniş perspektiften ele alınabilir... Güç politikaları (real politik) açısından Batı cephesinde değişen bir şey olmadığına göre, bizlere düşen -gerek Tarihçi, gerekse IR/Uİ’ci olarak- elimiz- deki bütün metodolojik ve teorik imkânları kullanarak, dünyasal siyasanın (world politics) bütün karmaşıklığı ile veya rağmen kavranmasını sağlamak ve oluşan bilgileri topluma yansıtmaktır... 199 Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI Ermeni meselesinin, çeşitli ülke politikacıları tarafından nasıl bir siyasî metaya dönüştürüldüğü hepimizin malumu... Bu bağlamda arada bir meselenin tarihçilere bırakılması gibi çağrılar yapıldığına şahit oluyo- ruz... Ancak tarihçilerin de, yerine göre koyu, yerine göre hafif (lite) bir tabiiyet/aidiyet içinde oldukları nazar-ı itibara alındığında, herhangi bir tarihçi grubunun da objektif hakikatler ve/veya subjektif eğilimlerden tamamen arınmış yorumlara varmaları pek mümkün görünmüyor... Peki meselelere, sadece tarihçi gözüyle değil de, Uluslararası İlişkiler/ Uİ (International Relations/IR) açısından baktığımızda durum nedir?.. Diplomasi Tarihi’nin IR yorumuna tabi tutulması ve de güçler dengesi (balance of power), analiz düzeyi (level of analysis) gibi metodolojik araç- ların kullanımı faydalı bir bakış-açısı/perspektif getirebilir mi?.. IR perspektifinin tarih yorumlarına yapabildiği katkılara güzel bir örnek, Amerikalı diplomasi tarihçisi Norman Rich’in Great Power Diplomacy: 1814-1914 adlı kitabıdır… Yazar, kitabın tümünde olduğu kadar, Ermeni meselesini ele aldığı bölümde de (The Re- emergence of the Eastern Question/The Armenian Problem) tarihsel gelişmeleri hem kuvvetler-dengesi açısından irdeliyor, hem de sebep-netice (causality) 200 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 analizini sağlam bir metodolojiye istinat ettirmiş olarak, objektiviteye mümkün-mertebe yaklaşmış oluyor… Bu bir diplomasi tarihçisi açısın- dan başarı olarak kabul edilmelidir ve bunda IR
bazlı yaklaşımın katkısı şüphe götürmez… Profesör Rich’in eserinin birçok ABD üniversitesinde Diplomasi Tarihi dersinde text book olarak okutulduğuna ve de çok sayıda Amerikalı talebenin Ermeni meselesiyle, bu text-book aracılığıyla tanıştığı gözönüne alınırsa, bunun olumlu bir haber olduğu söylenebilir… Diplomasi tarihine IR yaklaşımıyla bakmanın bir diğer yönü de, public diplomacy (kamusal etkileşim) denilen alanda, üniversitelerde/akademik ortamlarda ve ilgili kuruluşlar, mesela think-tank’lerde belirli bir meseleye nasıl yaklaşıldığı, bunların diplomatik tezlerimiz açısından neler ifade edebildiği gibi hususlar da, IR- disiplini kapsamına giren faaliyetlerden sayılır… Bu çerçevede, Norman Rich’in ABD’nin önde-gelen kampuslarından Brown Üniversitesi’nde, Tarih Bölümü öğretim üyesi olarak geçirdiği yılların içinden süzülerek geldiği belli olan analiz ve yorumların kendisine haklı bir saygınlık kazandırmış olduğu kesin… Ben de, akademik-dünyada genel-kabul gören bu analiz ve yorumların, Türkiye’nin tarih- tezlerine katkı yapabileceği tespitinden yola çıkarak, bu tebliği kaleme almış bulu- nuyorum... Dolayısıyla bu sunum, Ermeni meselesinin yerel-bölgesel mikro tarih boyutundan ziyade (ki bu araştırmalar çok önemlidir) sistemik-makro düzeyde, Büyük Güçler arasında devam ede gelen ve adına kuvvetler-dengesi (balance of power) denen mekanizma çerçevesindeki diplomatik-politik etkileri irdelemeye yöneliktir... ***
XIX. asrın sonlarına doğru ortaya çıkan bir milliyetçi hareket, gerek bölgesel dengeleri (Osmanlı-Rus), gerekse de Avrupa Barışını tehdit etmeye adaydır... diye başlar Rich, konunun takdimine… Bu bir bakıma, Karl Marx’ın; a spectre is haunting Europe (Avrupa üzerinde bir hayalet dolaşıyor!) tespitini hatırlatır… 1850’lerin o hayaleti komünizm idi... 1890’larda Kafkas-sınırlarında dolaşan hayalet ise, tabii, Ermeni mil- liyetçiliği idi… Rich’e göre, 1890’larda, Doğu Anadolu vilayetlerinde (Eastern Ana- tolian provinces) bir milyon kadar Ermeni yaşamaktadır… Yarım milyon kadar Ermeni ise, büyük şehirlere göç etmiş ve ticaret hayatında önemli 201 Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI yerler edinmişlerdir… Her ne kadar, Ermeni millî şuurunun yükselmesi, Balkan Hıristiyanlarının örnek alınması noktasından hareket etmişse de, arada önemli bir fark vardır, Rich’e göre: Ermeniler hiçbir yerde belirli bir
Devamla şunları ekliyor, Rich:...yıllar içerisinde [Ermenilerin] birçoğu, Müslüman olmayı seçmiş, bazıları da, diğer Hıristiyan mezheplerine kaymıştı [Katolik-Protestan gibi]... Bunlar böylece dile getirildikten sonra, Rich ilk bombayı patlatıyor:... Dolayısıyla, bağımsız bir Ermeni devleti için gerekli olan// olabilecek ne coğrafi, ne etnik, ne de başka bir zemin mevcut değildi, zaten …. (thus there was no territoria, ethnic or any other basis for an inde- pendent Armenian state)... Burada önemli olan, ne söylenmiş olduğundan ziyade, kim tarafından ve hangi çerçevede söylendiğidir..! İmparatorluk rejimi içerisinde, Ermeniler için en makul olanın hukukî statünün iyileştirilmesi (improved legal status) ve buradan yola çıkarak can/mal emniyetinin daha güvenli sağlanması istikametinde olmalıydı, diyor Rich… Derken ikinci bombayı da patlatır Rich… Ve bu şekilde, bir tarihçiden beklenebilecek objektivitenin aslında, gerçeklere bağlı kalma azminden başkaca bir şey olmadığını da ortaya koymak- tadır: ...Fakat ne var ki, ileri uçtaki ‘fanatik’ Ermeni milliyetçileri (the more fanatic Armenian nationalists), ‘bağımsız devlet’ gibi gerçekçi olmayan taleplerini ısrarla sürdürmeye devam ettiler (persisted on their unrealistic demands for an independent Armenian state)… Bu tutumları nedeniyle de, sadece başarısızlıkla kalmayıp, Ermeni halkının üzerine büyük bir felaket getirmeyi de becerdiler (and thereby not only failed to achieve their goal but brought disaster to the Armenian people as a whole )... Burada Rich’in, meseleyi en basit şekliyle kavramış oldugunu ve o şekliyle aktardığını görüyoruz… Gerçekle ilgisi olmayan (unrealistic) Ermeni taleplerini, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’ne ve 1878 Berlin Kongresi’ne kadar geri-götürüp dayandırıyor, Rich… Bu noktada ilginç de bir tez atıyor ortaya: …Ruslar, kendi sınırları içinde, önemli sayıda Ermeni nüfus barındırdıkları cihetle, yanı başlarındaki Osmanlı ülkesinde bir Ermeni 202 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 bağımsızlık hareketini teşvik etme gibi bir niyetleri yoktu… Zaten böyle de bir lükse sahip değillerdi, o dönemin şartları içinde... [Bu tabii, kulağa biraz tartışmalı gibi gelen tez, dönem tarihçileri tarafından irdelenebilir!]… O dönem Rus politikasının Metternich tarzı (conservative) kurulu düzenin sarsılmasını istemeyen bir anlayışa dayanması pek de şaşırtıcı olmaz… Diğer Avrupa güçlerine gelince... Dönemin yaygın kuvvetler dengesi (balance of power) anlayışına göre Avrupa devletleri, Britanya başta olmak üzere, Osmanlı Devleti’ni Rusya’nın genişleme politikasına (expansionism) karşı bir kalkan/set (bulwark) olarak görme ve kullanma eğiliminde idiler... Aslında bunda pek yadırganacak bir şey de yoktu… Hatta etik/moralistik eleştirilere de fazla mahal olmaması gerekirdi… Ne de olsa, balance of power dönemin geçerli akçesi idi ve en azından 1914’e kadar Avrupa güvenlik sisteminin teminatı olarak görülüyordu. Ermeni meselesi de, o çarkın dişlileri arasında bir yerdeydi… Rich, ARF’ın (Armenian Revolutionary Federation) kuruluş tarihi olarak 1890 yılını verdikten sonra, şunu ekliyor: ARF’ın nihai amacı,
Rusya ve İran Ermenistan’larını da katarak, Büyük Ermenistan’ı yarat- maktı… Yani Greater Armenia! Bazı tarihçiler [mesela, Robert Melson] bu dönemde Sultan Abdülhamit II yönetiminin, Ermeni ayaklanmalarına neden bu kadar sert tepki verdiğini anlamakta zorluk çektiklerini belirt- mişlerdir 1 ... Fakat görünen odur ki, olayın vahim stratejik boyutlarını neredeyse görmezden gelmektedirler... Yani ortada, nihai amacını Greater Armenia olarak deklare etmiş, 1890 yılından itibaren örgütlü, potansiyel
terörist bir kuruluş var… ve İstihbarat
teşkilat’ları ile maruf Sultan, meseleyi herhalde vahim boyutu ile ele almaktan geri kalmayacaktır!.. Rich, bu konuya da açık- lık getiriyor: ARF’ın temel düşüncesi Osmanlı hükümranlığına karşı, bir sürekli-devrim başlatmaktı. (ARF was committed to permanent revolution against Ottoman overlordship...) Böyle bir permanent–revolution [illa Troçkist olması gerekmez!] girişimi karşısında Metternich’in yaklaşımı ne olurdu, acaba?.. Abdülhamid’e zaman zaman Osmanlı Metternich’i yakıştırması yapıldığını hatırlayacak olursak!.. ARF’ın başında bulunan lider-kadrosu, kendi başlarına böyle bir mecraya/ve maceraya girmenin pek akıllı olmayacağını kavramışlardı… Öyleyse, bir veya birkaç Avrupa 1
203 Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI devletini seferber etmeyi denemeliydiler... Bu amaca yönelik olarak, bir terör kampanyası başlatarak, Osmanlının sert karşılık vermesini sağlamaları gerekiyordu!.. Ve bu da gizliye saklıya ihtiyaç duyulmadan, açıkça ifade ediliyordu, ARF ileri gelenleri tarafından... Şunu vurgulamak gerekir ki, bütün bunlar Rich’in değerlendirmeleri arasında yer almaktadır..! Nihai hedef Avrupa kamuoylarını harekete geçirmekti:..To secure such intervention ARF began a terrorist campaign with the deliberate, frankly acknowledged purpose of provoking brutal Turkish reprisals... expected to arouse European public opinion... Rich’in olayı bu kadar net ortaya koydu- ğunu gördükten sonra, Batıda yaygınca duyulan bir tabiri hatırlamadan edemiyor insan: … there’s nothing new under the sun..! (güneşin altında yeni bir şey yok!). *** 1894 yılının Ağustos ayında patlak veren Sason olaylarının gelişimi, Rich’in anlatımında şöyle bir seyir izler: Önce şu tespit yapılır… Ermeni ayaklanmacıları (revolutionaries), Osmanlı mukabelesini (reprisals) pro- voke etmekte fazla zorlanmadılar… Sason olaylarının haberi Londra’ya ulaştığında, daha göreve yeni başlamış olan Lord Rosebery hükümeti kendini yoğun kamuoyu baskısı altında bulur… Rich, bu meyanda, selef Gladstone ve halef Rosebery’nin farklı ideolojik yaklaşımlar içinde olduğuna dikkat çeker… Genel ve yaygın kanaat olarak, Gladstone’un kendinden menkul moralistik tavır ve tutumları vardır… Ve devamlı ve bıktırıcı vaaz verme ihtiyacı, günümüzün de bazı Avrupalılarından farklı değildir… Ancak Rosebery, selef’inden farklı olarak, real-politik bir çizgi izlemektedir ve Britanya’nın geleneksel bulwark (Osmanlı kalkanı) politikası geçerliliğini korumaktadır... Buna rağmen, kendi- sini bir (public opinion) kamuoyu yağmuru altında bulan Rosebery, bu baskıları görmezden gelemez… (too insistent to be ignored)... Bugünün Gladstone ve Rosebery’leri moralité real-politik ikileminden kaynakla- nan [meşru/legitimate] tartışmayı devam ettiriyorlar… Hatta her şeye rağmen, Rosebery’ler çoğunlukta diyebiliriz... Yani, real-politik’in baskın konumu devam ediyor... Bu artık iyi midir, kötü mü, herkes kendi karar versin!.. ***
204 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 Bu aşamada, Rich’in bir başka önemli tespiti var: Birinci Cihan Harbine giden süreçte Ermeni meselesinin oynadığı ilginç role dikkat çekiyor Britanya, Fransa, Rusya cephesinin oluşmasında tam-belirleyici olmasa bile katalizör rol oynadığı iddiasına yer veriyor… Ardından da, Lord Rosebery hükümetinin, Ermeni meselesinin hallinde yeterli mesafe
hükümetin istifasına kadar varan sonuçları olduğuna dikkat çekiyor… Bütün bunlardan bizim çıkardığımız, Ermeni meselesinin, yakın tarih içinde, uluslararası arenada oynadığı vahim rolün mahiyetine daha henüz yeterince vakıf olamadığımızdır bunca olan-bitene rağmen!.. ***
Lord Rosebery’den sonra Downing Street’e yerleşen [bir başka Lord] Salisbury, görevi devr-alır almaz, Ermeni meselesine dalmak duru- munda kaldı, diyor Rich …(dived straight into the turbulence created
bulwark politikasında boşluklar belirmeye başlamıştır... Ve bu gevşeme- nin (loosening-up ) arkasında Ermeni meselesinin -ikincil de olsa- rolü bulunduğu tezi kabul-gördüğü takdirde, Osmanlının parçalanmasına kadar giden olaylar dizisinde tetikleyici rolü bulunduğu söylenebilir... En azından, Rich’in yorumları buna işaret ediyor... Ingiliz diplomatları tarafindan artık orada burada, Osmanlının paylaşımından bahsedil- mektedir... Londra kulislerinde ve özellikle Lord Salisbury tarafından, dile getirilen şudur:...Peaceful partition [of the Ottoman territories] among
zira İstanbul ve Boğazların Rusya’ya tahsis (assignment) edilebileceği düşüncesinin, o zaman için diplomatik devrim niteliği taşıdığını iyice vurgulamak gerek... Osmanlı mülkünün barışcı şekilde paylaşımı fikri, Rusya açısından yeni bir şey olmadığını biliyoruz… I. Nikola’ya kadar gittiğini de… Ancak, Britanya’nın böyle bir düşünceyi diplomatik hesap- lara dâhil etmesinin miladı 1895’tir… Peki bu gelişmenin ardında ne vardır?.. Bizim Uİ/IR perspektifimize göre, kuvvetler dengesi’nin demir kanunları [iron-law of oligarchy gibi] işlemektedir ve daha şimdiden Kaiser Wilhelm II Almanya’sının çizme sesleri ayan beyan duyulmak- tadır… Ermeni meselesi ise bu bağlam’da geleneksel katalizör rolünü sürdürmeye devam etmiştir… Yani, Almanya’nın parlamasıyla, birden 205 Prof. Dr. Ali Fuat BOROVALI ön plana çıkan Britanya-Rusya pazarlıklarında, (lubricant) vites yağı fonksiyonunu yerine getirmiştir… Zaten, Britanya’nın Kafkasya ilgisinin gerisinde de sanırız Coğ- rafya -tutkusu yoktur!… O bölgede proaktif şekilde bulunmanın başlıca hikmet-i sebebi Çarlık Rusyası ile oynanan diplomasi oyunudur… nam-ı diğer Great Game! [Britanya-Rusya İmparatorlukları arasında, XIX. asır boyunca, Orta Asya, Afganistan, Hint Okyanusu ekseninde oynanan büyük ölçekli (grand strategy) çekişme] …Filler güreşirken çimenler ezilir! misali, Ermeni meselesi de, bu grand-strategy denen tektonik deprem dalgalarından nasibini [fazlasıyla] almıştır… Rich’in anlatımından çıkan sonuç işte budur... *** Osmanlı (partition’unun) Londra mahfillerinde ciddi şekilde gün- deme gelmiş olması, bazılarınca blöf olarak algılansa bile, bulwark poli- tikasının esnemeye başlamış olması anlamına gelmektedir ki, bu hayırlı bir gelişme değildir... Londra bu mesajları yayarken, Avusturya’ya da gönderme yapıyor gibidir:...Kafamı fazla kızdırmayın… İstanbul / Boğaz- ları Ruslara veririm ha!... Partition (Osmanlı ayrışımı), Kaiser Wilhelm’in Ağustos 1895’teki İngiltere ziyareti sırasında da gündeme gelir... Bir ay kadar sonra [Eylül 1895’te] gene olaylar, gene huzursuzluk (agitation)… ve gene karşı tedbirler (reprisals)... Agitation ve reprisals zaten kardeş olmuş gibidir madalyonun iki yüzü!.. Bu sefer, Salisbury hükümeti işi Dardanelles’e filo göndermeye kadar vardırır… (to demons- trate its seriousness of purpose the British goverment sent a fleet to the entrance of the Dardanelles )... Sene 1895... 1915’e 20 kala!.. Demek ki Dardanelles’e filo fikri, daha Winston Churchill’e intikal etmeden, Admiralty’nin [Britanya Bahriye Nazırlığı] seyir ü sefer haritalarında yerini almış!.. Ne var ki Avusturya, Boğazlar ve İstanbul’a müdahale fikrine şiddetle karşı çıkar... [Balkanlar’da Great Game’in yöresel verzi- yonu oynanmaktadır]… Fransa’dan da multilateral intervention (müşte- rek müdahale) için destek çıkmayınca, Dardanelles projesi suya düşer ve askıya alınır... Zaten Nelidov ( Rusya’nın İstanbul Sefiri), ülkesinin potensiyel tavrını özetlemiş durumdadır:... Şayet {Dardanelles’e} unila-
206 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 derhal Bosporus’u ele geçirmesi gerekmektedir... Buna İstanbul’un (sole ) tek başına kontrolü de dâhildir... Bütün olan bitenler sırasında, hepsinden daha ses getiren bir olay gerçekleşir... Ağustos 1896’da Ermeni tedhişçileri İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı rehin alırlar agitation!... Bu da payitahtta üç gün süren karşı tedbirlere yol açar (reprisals)!.. Bu olay, modern terörizmin ağa babası (godfather) sayılmakta!.. Hatta, post modern terörizmin bile!.. Zira pro- vokatif terör yoluyla diplomatik hatta stratejik netice alma taktiği- nin öncülerinden [Filistin uçak ve gemi hijack olaylarına ilham vermiş olabilir!..] Hemen bir ay sonra [Eylül 1896’da] gerçekleşen Çar Nikola II’nin İngiltere ziyaretinde, sohbet konusunun ne olacağını kestirmek güç değildir!.. Boğazlar konusu gündeme geldiğinde ise Nikola şöyle bir benzetme yapar: ...(Boğazlar) benim evimin kapısıdır... ve benim o kapının anahtarına sahip olmam gerekir... Salisbury’nin cevabını Rich şöyle kodluyor:...Britain’s former rigidity on the matter had been replaced by a more realistic flexibility and that in the event of a probable Ottoman disintegration he would be prepared to allow Russia to have the Straits...(Britanya’nın bu konuda daha önceleri izlemekte olduğu katı ve tavizsiz tutum artık değişmiştir… Ve de daha gerçekçi bir esneklik kazanmıştır… Muhtemel bir Osmanlı çöküşü / dağılması esnasında, Britanya artık Rusya’ya istediğini vermeye hazır olabilir… Boğazlar!!) Bütün bu olayların arasında, Ermeni meselesinin hangi düzeyde rol oynadığını tespit etmek için derinlemesine enter
2 … **** 1890’ların (narrative) söylencesini bağlayacak olursak, Şubat 1897 Girit ayaklanmasının başlamasıyla, Ermeni meselesinin geri plana itildiğini görüyoruz... Salisbury durumu şöyle özetliyor: the question of Armenian reform was a dead letter... Bu noktada, Güney Afrika’da ön plana çıkan Boer meselesinin de etkin olabileceğini düşünebiliriz. Zaten Rich de, XIX. asrın son demlerini tarif erken farklı bir şey söylemiyor:...
Download 3.2 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling