Cİlt 1 – 1978 erciyes üNİversitesi yayini-163


Download 3.2 Mb.
Pdf ko'rish
bet6/41
Sana17.10.2017
Hajmi3.2 Mb.
#18084
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   41

1963, 32/b–33/b, 36/a-b. İleriki tarihlerde de cizye toplanırken öngörülen 

meblağdan başka bir şey alınmaması görevlilere tembihlenmekteydi. Meselâ 

valinin buna dair bir buyrultusu 19 Safer 1262’de ilgililere tebliğ edilmişti. TŞS

1972, 15/b.

67  Bazı misaller verelim: Kemah ve Kuruçay’da sakin Ermeni rahip, papaz ve diğer 

Ermenilerden icap eden cizye alındıktan başka cizyedarlar tarafından çocuklar-

dan dahi cizye alındığı Ermeni Patriği tarafından yapılan şikâyet üzerine cizye 

evrakı haricinde herhangi bir adla ilave vergi alınmaması tembihlenmekteydi. 



83

Prof. Dr. Abdullah SAYDAM

şikâyetçi oldukları keyfî davranış ve kanunsuzluklardan Müslümanlar 

da, hatta bizzat padişah da şikâyetçi idi. Ancak devlet kurumlarındaki 

genel zaaflar yüzünden diğer vergilerde olduğu gibi, cizyede de gerek 

Hıristiyan yetkililerce gerekse devlet memurlarınca bir takım adalet-

sizlikler yapılmaktaydı.

Devlet düzeninin bozulması sadece gayrimüslimleri olumsuz etki-

lememekteydi. Bu durumdan Müslümanlar çok daha fazla rahatsızlık 

duymaktaydı. Bazı açılardan Hıristiyanların durumu Türklerden iyiydi, 



çünkü askerlik hizmetinden muaftılar ve bazen sırtlarını yaslayacak yabancı 

konsolosları vardı. İzmir’den ‘Türk köylülerin Hıristiyan köylülere daha 

fazla baskıya maruz kaldıkları’ bildirilmekteydi. Aynı dönemde bir kısım 

Rumların Osmanlı yönetimini daha hoşgörülü bir patron olarak görmesi 

nedeniyle, bağımsız Yunanistan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na doğru göç 

akını yaşandığını gösteren kanıtlar vardır

68

.



Osmanlı düzeninden memnuniyetsizliğin bir sebebi de, bu düze-

nin gayrimüslim cemaatlerin idaresi konusunda dinî liderlere verdiği 

geniş yetki idi. Bu dönemlerde pek çok yerde gayrimüslimlerin kendi 

dinî otoritelerinden çokça şikâyetçi oldukları görülmektedir.

69

 Nitekim 



İngiltere’nin Selanik konsolosunun 23 Temmuz 1860 tarihli raporun da; 

BOA, Cevdet-Maliye, Belge No:6303 (13 Şaban 1240). Erzincan, Bayburt, Tercan 

ve Kiğı kazalarında sakin Ermenilerin cizye tevzi ve tahsilâtında tahsildarlar 

fazla para alıp reayaya zulmettiklerinden menedilmeleri, BOA, Cevdet-Maliye

Belge No:15985 (18 Şevval 1254). Keban Madeni kazasında bulunan Ermenilerin 

cizyeleri an-cemaatin tahsil olunduğundan Harput ve Çemişgezek cihetlerine göç 

etmiş olanların cizyeleri dahi Keban’da kalanlardan tahsil edilmekte ve bu ise 

mağduriyetlerini mucip olduğundan o suretle göç edenlere ait cizyenin bulun-

dukları mahallerde tahsiliyle Keban hesabından tenzili, BOA, Cevdet-Maliye, Belge 

No:1344 (15 Şevval 1269). Arapkir kazasındaki Ermenilerden mükerrer olarak 

talep olunmasının uygun olmadığı, Herek kazasında ikamet eden Ermenilerden 

bedel-i cizye adıyla fazla olarak alınan verginin usule aykırı olduğundan mene-

dilmesi emredilmişti. BOA, HR.MKT., Belge No:74/96 (21 Recep 1270), 77/51 

(26 Şaban 1270).

68  Davison, Reform..., C.I, s.139.

69  Mesela Galata kazasına bağlı Kulaksız köyü Ermenileri üzerlerine mürettep tersane 

ocaklarından kürek bedeli ile hane-i avarız bedellerini tamamen eda ettikleri halde 

Habercis Kilisesi cemaatbaşıları tarafından başka adlarla para talep edilerek ile 

halksızlığa uğradıklarından menedilmeleri, BOA, Cevdet-Bahriye, Belge No:4728 

(21 Şaban 1222). Ermeni Patriği Bogos’un uygunsuz hareketi Ermeniler tarafın-

dan vaki olan şikâyet ve yapılan tahkikatta tebeyyün ettiğinden azliyle yerine 

başkasının intihabı, BOA, Hatt-ı Hümayun, Belge No:36331 (29Zilhicce 1238). 

Yozgat Ermenileri karabaşı Mıgırdıç mugayir-i ayin harekette bulunduğundan 


84

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1



Hıristiyan otoriteler -bu nunla dinî şefleri ve kocabaşıları kastediyorum- yetki 

alanlarıyla kıyaslanırsa, Müslüman otoritelerden daha haris ve zalim davran-

maktadır. Piskoposlar ve metropolitler pek çok zulüm olayından suçludur lar. O 

halde ki, eğer bunları Türkler yapsaydı, Hıristiyanlar arasında büyük bir infial 

dalgası meydana gelirdi denilmektedir

70

. Bir Rum kasabasındaki İngiliz 



Konsolosu; Türkiye’deki başka yerlerde olduğu gibi, her türlü adaletsizli-

ğin, fonların kötü harcanmasının ve çürümenin sorumluluğu, Hıristiyanlar 

tarafından açıkça kendi din adamlarına bağlanıyor

71

.



Osmanlı toplumunda gayrimüslim din adamlarının oldukça güç 

sahibi olduğu bu yıllarda, Avrupa’da uzun bir süreden beri artık din 

adamları eskisi kadar etkili değillerdi. Osmanlı düzeninin dinî karak-

terine karşılık batıda yaygınlaşan laik devlet düzenlerinin gayrimüslim 

cemaatler arasında rağbet görmesinin bir sebebi de bu ruhban nüfuzuna 

duyulan tepki idi.

Gayrimüslimlerin idareye yönelik genel hoşnutsuzluğu elbette sadece 

ruhani liderlerin tutumlarından kaynaklanmamaktaydı. Ermeni sarraf 

ve bankerleri, bir taraftan hükümeti dolandırmaya çalışırlarken, diğer 

taraftan da kendi halklarını sıkıştırma konusunda devlet memurlarıyla 

işbirliği halindeydiler. Bu işbirliğini özellikle devletin adını kullanarak 

kendi kazançlarını daha da artırmak şeklinde gerçekleştirmekteydiler. 

Nitekim dönemi gözlemleyenlere göre Adana yakınındaki bir kasabada 

yaşayan Ermeniler Türk validen baskı görmelerine rağmen, kendi baş-



larındaki adamlardan daha çok çekiyorlardı. Bu insanlar vali adına vergi 

toplarlar; ama valiye bir kuruş toplarlarken, kendilerine üç kuruş alırlardı

Bandırmada önde gelen Ermeniler (çorbacılar), Türk valiler, kadılar, 



civar yerlerin yetkilileri ve kim varsa o, Ermeni piskoposla kutsal olmayan 

bir birlik... oluşturmaktaydılar. Ruhanî ya da sivil bütün dinî görevliler 

bir ve yalnızca tek bir amaçta halkı ezip koyun gibi kırkmak ve hükümeti 

Ermenilerce memuriyet yerinin değiştirilmesi söz konusu olmuştu. BOA, HR.MKT.

Belge No:55/50 (13 Rebiyülahir 1269).

70  Bozkurt, Gayrimüslim..., s.63. Daha eski yıllarda da zaman zaman Hıristiyan 

halkın kendi metropolitlerinden şikâyet ettikleri görülmektedir. Meselâ bkz. 

Numaralı Mühime Defteri, s.288. 

71  Davison, Reform..., C.I, s.139-140. Şu notu da aktaralım: 1867’de Cyrus Hamlin, 



kendisinin keskin Protestanlığına ve yerleşik geleneklere karşı çıkmasına göz yumulduğu 

halde, daha da yıkıcı bir suçlama yapar; Türklerin doğuştan dürüstlüklerinin bozulma-

sından dolayı Rum Kilisesini suçlar. Davison, Reform..., C.I, s.155 (not: 9).

85

Prof. Dr. Abdullah SAYDAM



dolandırmak amacında birleşirler

72

. Bu tür davranışları önleyemeyen 



devlet, potansiyel düşmanlar üreten bir mekanizma haline dönmekten 

kurtulamamaktaydı.

XIX. yüzyılda Osmanlı düzeninin siyasî güçsüzlük, ekonomik verim-

sizlik, adli yetersizlik, sosyal dengesizliklerine rağmen tebaanın ezici 

çoğunluğunun ayrılma peşinde olduğunu söylemek doğru değil. Bu 

yüzyılda Balkanlarda birtakım bağımsız devletlerinin kurulmuş olması, 

Hıristiyan tebaada Osmanlı Devleti’nden kitlesel olarak memnun olun-

madığının göstergesi olarak değerlendirilemez. Bağımsızlık hareketleri-

nin başarısı ayrılıkçıların kararlılığına, örgütlenme becerilerine ve zamanın 

büyük devletlerinin verdiği yardıma tanıklık eder. Milliyetçi ayaklanmalar 

başlangıçta toplumun büyük çoğunluğuna dayanan hareket olmaktan 

ziyade küçük bir azınlığın örgütlediği hareketlerdi. Ayaklanan öncü kadro 

Osmanlı egemenliğinde sağlayamadıkları ekonomik ve siyasî ayrıcalıkları 

elde etme peşinde olan belirli zümreler idi. Nitekim sonradan bağımsız 

birer devletin vatandaşı olarak ortaya çıkanlar, önce uluslaşıp sonra 

devlet kurmuş da değillerdi, önce devlet kurdular sonra uluslaşmaya 

çalıştılar. Uluslaşmak için de bir dış düşman olarak her zaman ve daima 

Osmanlıya saldırdılar, hem siyasî ve askerî bakımdan hem de kültürel 

bakımdan. Yani vahşi kâfir taktiğini kullanmayı tercih ettiler

73

.

Diğer taraftan esasında bu yüzyılda Müslüman ve Hıristiyan gibi din 



kaynaklı kimlik tanımlamaları yerine etnik kimlikler daha fazla ilgi gör-

meye başlamıştı. Mesela XVIII. yüzyılda Peç Sırp Patrikliğini (1766), Ohri 

Bulgar Eksarhlığını (1767) ve Antakya Patrikliğini Rum piskoposlarının 

hükmü altına girerek hâkimiyet tümüyle Rum Ortodoksluğu’nun eline 

geçmiş oldu. Buna karşılık XIX. yüzyılda etnik siyasetin ön plana geçme-

siyle milli kiliselerin tesisi hız kazandı. Dolayısıyla bu yüzyıldaki ayrılıkçı 

hareketler aslında Osmanlı idaresine karşı olduğu kadar Rum Ortodoks 

kilisesinin kültür emperyalizmine de karşı idiler. Yunan devletinden 

sonra 1833’te bağımsız Yunan Kilisesi, Sırp devletinin kurulmasından 

sonra Sırp Kilisesi kuruldu. 1870’te Bulgar Eksarhhanesi, 1885’te bağım-

sız Romen Kilisesi’nin ortaya çıkması aynı sebeplere dayanmaktaydı. 

Bu bağımsız kiliselerin her biri kendi etnik kimliklerini yaratma veya 

72  Davison, Reform..., C.I, s.140.

73  Quataert, Osmanlı İmparatorluğu..., s.270.



86

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

pekiştirme çabası içindeydi. Bu ayrılıklar neticesinde Ortodoks Kilisesi 

zamanla sadece Rumları temsil etmeğe başladı

74

.

Ayrılıkçı hareketlere etki eden bir diğer gelişme Osmanlı Devleti’nde 



birtakım yabancı sermayeli şirketlerin kurulması ile birlikte bunların 

işgücü istihdamında takip ettikleri siyasetin etki etmesi oldu. Osmanlı 

topraklarından yatırım yapan yabancılar, şirketlerinin en üst yönetici 

kadrolarında kendi vatandaşlarını, bunların hemen altındaki orta sevi-

yede yöneticiliklerde ve vasıf gerektiren işlerde gayrimüslimleri, şirket 

hiyerarşilerinin en alt seviyedeki, en düşük ücretli işlerde ise Müslü-

manları istihdam ederlerdi. Böylece ülkede yabancı sermayeye dayalı 

iktisadi birimlerde gayrimüslimlerin ayrıcalıklı konumda bulunduğu bir 

işgücü üretilmiş oldu. Bu hiyerarşi yabancıları ve gayrimüslimleri üstün 

konumlara getirmiş ve yüzlerce yıllık Müslüman üstünlüğü görüntü-

sünü tersine çevirdi. Dolayısıyla Batının büyüyen ekonomik, politik, 

toplumsal ve kültürel gücü, mevcut düzeni alt üst eden bir değişim 

meydana getirdi

75

.



Gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının yabancı şirketlere dayanarak 

elde ettikleri avantajlı konum, özellikle himaye sistemi ile hem siyasal 

hem de hukukî bir yön de kazanmış oldu. Yükseliş devrinden itibaren 

Osmanlı Devleti’nin çeşitli mülahazalarla bazı Avrupa devletlerine 

birtakım imtiyazlar verdiği bilinmektedir. Böyle hareket edilmesinin 

sebepleri, ülke ekonomisini canlandırmak, rakip ülkeler arasındaki 

ilişkileri asgarîye indirmek, kendisinin merkezde bulunduğu ve her bir 

devletle münase betlere yöneldiği uluslararası bir ortam sağlamak idi. 

Fakat bu imtiyazlar XVII. yüzyıldan itibaren devlet kontrolünden çık-

mış ve şartlarını yabancı ülkelerin belirlemeye başladığı bir hal almıştı. 

Zamanla kapitülasyonlarla ilgili anlaşma ların sınırları aşılarak, gümrük 

vergilerinde muafiyetin çok ötesinde olan ibadet, seyahat, yerleşim, 

mülkiyet edinme ve hukukî imtiyazı kapsayan bir duruma ulaşılmıştı

76



Böylelikle gittikçe yabancı uyrukluların Osmanlı ülkesinde işle dikleri 

suçlar dan ötürü Türk mahkemelerine çıkarılamadıkları, dolayısıyla dev-

letin hükümranlık haklarının zedelendiği bir durum ortaya çıkmıştı

77

.



74  Quataert, Osmanlı İmparatorluğu..., s.269.

75  Quataert, Osmanlı İmparatorluğu..., s.264-265.

76  Lewis, Ortadoğu..., s.228-229.

77  Meselâ 1217 (1802-1803) tarihinde Fransa elçi, konsolos, tercüman ve tacir-

lerin himayesine dair bkz. BOA, Kepeci Tasnifi, Amedî Defterleri Kalemi, Belge 


87

Prof. Dr. Abdullah SAYDAM

Yabancılara tanınan bu hak ve ayrıcalıklar, Osmanlı Devleti’nin 

gücü nün doruğunda olduğu bir dönemde verilmişti. Ülkenin çıkarları 

doğrultusunda işlemediğini fark ettiği takdirde, kapitülasyonları tek 

taraflı feshedecek güç Kanuni’nin elinde mevcuttu. Yükselme devri 

sultanları, dünya siyasetini kendi doğrularına göre yönlendirdikle-

rinden daima kazançlı çıkan taraf olmuşlardı. Buna mukabil XVIII. ve 

XIX. yüzyılda güçler dengesi değişmişti. Gittikçe zayıflayan Osmanlı 

Devleti, 1856 Paris Antlaşması’yla Avrupa siyasî sistemi kapsamına 

alınmış, bunun tabiî sonucu olarak kapitülasyonlar, sanayileşmiş ülke-

lerin Türkiye’yi sömürmesini kolaylaştıran bir yöntem haline gelmişti. 

Böylece büyük güçler, sınaî ürünlerini hemen hiç bir gümrük barajı ile 

karşı laşmaksızın Osmanlı pazarlarına yığıyorlar, ülkenin yerli sanayii 

ise iflasa sürüklüyorlardı. Ne gelen yabancılar çoğu zaman devletlerinin 

gücü ve itibarı sayesinde bazı çıkarlar elde ediyorlardı

78

.

Kapitülasyonların diğer bir etkisi özellikle gayrimüslim tebaayı 



yakın dan ilgilendiren ve Osmanlıları tedirgin eden bir yöntemin ortaya 

çıkmasına sebep olmasıdır. XIX. yüzyılda yabancı ülkeler ile düzenli 

diplomatik ilişkilerin tesisini müteakip Osmanlılar, devletlerinin var-

lığını çok tehlikeli biçimde tehdit eden ve genel olarak himaye sistemi 

(protégé) diye anılan uygulama ile yüz yüze geldiler. Himaye sistemi ilke 

olarak, Osmanlı tebaasından olan bir gayri müslimin yabancı bir ülkenin 

vatandaşlığına geçmesi ve buna karşılık o dev lette değil de, Osmanlı 

ülkesinde bir yabancı gibi yeni milliyetiyle yaşamaya devam etmesidir. 

Esas olarak Osmanlı vatandaşı olan gayrimüslimlerin yabancı devlet-

lerin himayesine girmesini sağlayan bir kavramdır. Böylece Osmanlı 

Devleti’nin koruması altındaki zimmîler olmaktan çıkan gayrimüslimler, 

Avru pa devletlerinin vatandaşları sıfatıyla hareket ediyorlardı

79

.

Himaye sistemi kapsamına girenlerin başlangıçta sayısı son derece 



sınırlı olup Osmanlı Hıristiyanları ile Yahudilerin yabancılar hesabına 

konsolos vekilliği, tercümanlık, ticaret acenteliği ve hizmetçilik gibi 

işleri yerine getirme leri için uygulanmaktaydı. Bu görevlere atananlara 

No:9/58.


78  Buna dair çok ilginç örneklerden biri için bkz. Nedim İpek, “Churchill Vak’ası 

(1836)”, Ondokuzmayıs Üniversitesi Eğitim Fakül tesi Dergisi, 8 (1993), s.105-

146.

79  Salahi R. Sonyel, “The Protégé System in the Ottoman Empire and Its Abuses”, 



Bel leten, 214 (1991), s.675, 677.

88

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

Babıâli’ce Osmanlı yargı sisteminden ve bazı vergilerle yükümlülüklerden 

muaf olduklarına dair berat verilmekteydi. Böylelikle bir gayrimüslim 

Osmanlı vatandaşı yabancı bir ülke nin, kapitülasyon antlaşmaları ile 

tanınan haklarından faydalanmakta ve onun himayesine girmekteydi. 

Antlaşmalara göre sefaret ve konsolosluklarda çalışan lara yalnız şahsî 

olarak ve görev süreleri için verilmesi gerekiyordu. Başlangıçta tercüman, 

ajan, ev hizmetçileri ve sefaret ya da konsolosluğun diğer işlerini gören-

lere verilen bu beratlar; zamanla, diplomatlar tarafından akrabalarına, 

manastır ve dinî kurumlarda çalışan zimmîlere, kon solos veya sefirlerin 

alışve riş ettikleri esnafa ve Avrupa ile ticaret yapan zimmî tüccara da 

satılmaya baş landı

80

.



Beratlarla tanınan muafiyetleri içeren ve patent adı verilen himaye 

kâğıdını yabancı devlet büyükelçilerinin diledikleri kadar dağıtmaları, 

devletin himayelilerin sayısını sınırlandırma şansını yok etti. Zamanla 

bu hakların mi rasla intikali, Osmanlı Devleti’nde bir beratlı sınıfının 

doğmasına sebep oldu. Da ha XVIII. yüzyılda imparatorluğun sonradan 

kaybedeceği topraklarda Avus turya’nın yaklaşık 250 bin kişiye imtiyaz 

belgeleri dağıttığı tahmin edil mekte dir

81

. Böylelikle Osmanlı dış ticareti 



çoğunlukla Yahudi ve Rum unsurun eline geçti. 1793’te Halep valisi, 

Babıâli’ye yazdığı bir raporda şehirde 1.500 kadar konsolos tercümanı 

bulunduğunu, hepsinin ticaretle meşgul olmasına rağmen vergiden 

muaf olduklarını yazmaktaydı

82

. XIX. yüzyıl ortalarında İngiltere’nin 



koruması altında olan insan sayısı bir milyona yakındı. Sadece 1851 

yılında 3.965 kişi İngiliz himayesine girmişti

83

. 1860’ta İstanbul’daki 



Amerikan temsilciliği, başkentte yabancı statüsünde olan Osmanlı 

vatandaşının sayısını 50.000 olarak vermektedir

84

. Devletin önleyici 



çalışmaları ise sonuç vermemekteydi

85

.



80  Gittikçe himaye sisteminden yararlanmanın bedeli artmış ve 1785’te yirmi yıl 

önceye nazaran 5 livreden 6.000 livreye çıkmıştır. Sonyel, “The Protégé System...”, 

s.676.

81  Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İstanbul 1993, s.35.



82  Sonyel, “The Protégé System...”, s.676.

83  Bozkurt, Gayrimüslim..., s.140-141.

84  Sonyel, “The Protégé System...”, s.683. Yer yer sahte beratlarla yabancı himayesine 

sahip olduklarını iddia edenlere de rastlanmaktaydı. BOA, Babıâli Evrak Odası, 



Mektubî Kalemi, Belge No:195/5.

85  Meselâ Ermenilerin İran himayesine meyletmelerinin önlenmesine dair bkz. 

BOA, İrade-Hariciye, Belge No:6207 (17 Muharrem 1272). İzmit’te Ermenilerden 

bazılarının İngiltere, İran ve Avusturya himayesine geçtikleri bunun önünün 



89

Prof. Dr. Abdullah SAYDAM

Berat alan bir kişi, ticarî ve malî imtiyazlar elde ediyordu. Artık 

Os manlı kanunlarına tâbi olmuyor, bazı vergileri ödemiyordu. İthalat 

ve ihra catta gümrük vergilerini diğer Osmanlı vatandaşlarından daha 

az veriyordu

86

. As kerlik mükellefiyetleri de ortadan kalkıyordu, böylece 



cizye (veya bedel-i askeriye) vermi yor lardı. Adî ya da siyasî suçlardan 

ötürü sorumlu tutulamıyorlardı. 1852’de İngil tere’nin Midilli konsolosu 

olan Newton; Mahkemelerde İngiliz koru masının avantajları çoktu. İngiliz 

koruması altında olmak isteyen o kadar fazlaydı ki, elde etmek için her yol 

deneniyordu diye yazmaktaydı

87

.



Himaye  sisteminden  yararlanan  tüccarlara  verilen  imtiyazlar 

zamanla Müslümanlar aleyhine gelişme gösterdi ve Avrupa himaye-

sindeki tüccar çok sayıda muafiyetle haksız bir reka bet sayesinde yerli 

tüccara nazaran hızla güç lendi. Buna karşılık Müslüman esnaf pek 

çok yükümlülük altında onlarla reka bet edememeye başladı. Kapitü-

lasyonlardan faydalanan yabancıların Osmanlı vergi sistemin den muaf 

olmaları dolayısıyla gayrimüslimler için himaye sistemi vergi kaçakçılığı 

için en kolay yol olmaktaydı. Sadece vergi kaçakçılığı yapılmı yor, tefe-

cilik yoluyla Müslü man halk acımasızca sömürülüyordu. Buna yer yer 

bizzat yabancı diplomat ve görevliler de katılarak halk üzerinde zulüm 

ve baskı uyguluyorlardı

88

.



Gayrimüslimlerin himaye sistemini benimsemelerinin en önemli 

hedefl erinden biri de siyasî idi. Avrupalı devletler, kendi korudukları 

zimmî gruba bu beratları satarak, onlar üzerindeki himaye politikala-

rını kolaylaştırıyorlardı. Avrupa’daki milliyetçilik akımları Balkanlarda 

bağımsızlık hareketlerini körük lemişti. Uygulanan millet sistemi saye-

sinde, kalabalık Müslüman topluluklar arasında rahatça varlıklarını 

sürdüren bu cemaatler asimile olmayarak zamanla siyasî oluşumların 

temellerini kolaylıkla atmaya fırsat bulmuşlardır. Bu itibarla onlar için 

alınması ve vaziyetin tahkik edilerek bu şahısların isimlerini havi defterin gön-

derilmesi mahallî yöneticilerden istenmesi, BOA, HR.MKT., Belge No:100/37 (8 

Cemaziyülevvel 1271).

86  Rum tüccarlar ile Ermeni bankerlerin çoğu bu statüyü elde etmiş, bu halleriyle 

yabancılardan da daha fazla imkânlara kavuşmuşlardı. Erik Jan Zürcher, Modern-

leşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul 1993, s.76.

87  Bozkurt, Gayrimüslim..., s.140.

88  Meselâ İngiliz albayı Churcill’in Şam’daki hareketleri Babıâli’yi oldukça rahatsız 

etmişti. BOA, İrade-Hariciye, Belge No:8728. Ayrıca bkz. Ali İhsan Bağış, Osmanlı 



Ticaretinde Gayrimüslimler, Ankara 1983, s.87 vd.

90

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

yabancı devletin himayesine girmek, kendi çıkarlarına yaradığı kadar, 

bağımsızlık yolunda atılmış bir adımdı. Yunan isyanında olduğu gibi, 

güçlü hamilerine baskı yapabilirler ve o milletin bağımsızlığını sağ-

layabilirlerdi. Bu duygu ve düşüncelerle her bir azınlık grubunun bir 

büyük ülkeye yanaştığı görülmektedir. Rumları ve Ermenileri Rusya, 

Katolikleri, Marunîleri, Protestanları ve Yahudileri İngiltere ile Almanya, 

Eflâk-Boğdan’ı Avusturya-Macaristan, Dürzîleri de yine İngiltere hi maye 

altına almıştı

89

.

Batılı devletlerin himayesine giren Osmanlı vatandaşlarının sayı-



ları arttıkça, o devletlerin ülkedeki nüfuzu da artmakta, güya artık 

kendi vatandaş ları sayılan bu grupların hak ve menfaatlerini korumak 

için müdahalelerde bu lunmaktaydılar. Bu müdahaleler gerek devlet 

adamlarını gerekse halkı derinden yaralayacak derecelere varmakta, 

konsolosluk tercümanları ise işi tamamen küstahlık düzeyine getirmek-

teydiler. Meselâ Tanzimat yıllarında Kayseri’de bulunan bazı konsoloslar 

bölgedeki Ermenileri kışkırtarak devletle karşı karşıya gelmelerinde rol 

oynamışlardı

90

.

Onlar tefecilik yapmakta, alım satım işle rine karışmakta, mahke-



melerin kararlarına müdahale etmekteydiler

91

. Ecnebiye ya da o statüde 



olan birine ev ya da iş yeri kiralayan bir kimse, kiralayan şahıs gidip 

aylarca gelmese veya kira ödemese bile orayı boşalttıramıyordu

92

. Bil-


hassa devlet merkezine uzak olan yerlerdeki ayanlar ve kabile şeyhleri 

de konsolosları, bazı işlerinin halli için aracı olarak kullanmayı tercih 

ettiler. Nite kim 1830’da Mevali ve Aneze aşiretlerinin şeyhleri, Halep 

89  Sonyel, “The Protégé System...”, s.677; Mim Kemal Öke, “Son Dönem Osmanlı 

İmparatorluğu”,


Download 3.2 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   41




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling