EnstiTÜ MÜDÜRÜ Prof. Dr. M. Münir Aktepe
Download 4.07 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- K - Î T A B î Y A T
§
a
İH SA N S Ü R E Y Y A SIRM A YEM EN V A L İS İ OSMAN N U R İ -P A Ş A
412 İH SA N S Ü R E Y Y A SIRM A K - Î T A B î Y A T Barbara von- Palombini, Bündnis werben Ausländischer Mächte um Perr sien, 1453-1600 (Avrupa Devletlerinin İran'la ittifak teşebbüsleri) Franz Stei ner Verlag, Wiesbaden • 1968, V-138 s. (Büyük boy basım). İstanbul’un düşüşü Ue daha da etkin bir halde kendini hissettiren «Türk Tehlikesi», artık tesirlerini A v rupa’da uzun zaman duyurabilecek ka lıcı bir etkinliğe kavuşmuş bulunu yordu. Bu Türk tehlikesini karşıla- makta büyük bir güçlük çeken Avrupa Devletleri, Türk İmparatorluğunu ar kadan vurmak amacı üe İran’la sıkı bir işbirliği ve ittifak ilişkileri tesis etme emeline kapılmışlardı. 1450 den sonra Uzun Haşan ve 1500 den sonra Safaviler’in hakimiyetine giren İran, Osmanlı Devleti için mezhepsel çe kişmelerden ötürü zaman zaman bi rinci derecede önem kazanan bir düş man olma
karakterini bürünmüştü. Özellikle Şah I. İsmail’in yükselişi Av rupa’da büyük bir helecan fırtınası ve sonsuz ümitler yaratmış ve Osmanlı Devleti’nin arkasında güçlenen bu ye ni kuvvetin Türkler aleyhinde kullanı labilmesi için, daha o zamanlarda bir çok plânlar yapılmış, Şiî-lran ve Hı- rıstiyan-Avrupa Devletleri ittifakı ile Türkler’in iki cebheli bir savaşa zor lanmalarından Hıristiyan âlemi için büyük faide ve başarılar umulmuştu. 1500-1510 seneleri. arasında Avrupa’da Şah I. Ismaü hakkında çok sayıda ve çeşitli büdirUer, politik tehzüât ya zıları ve hatta «yeni peygamber Sop- hi» hakkında 1508 de ilk defa bir ta rihî eser dahi kaleme alınmış ve kısa zamanda bir çok dillere çevrilerek ya yınlanmıştı. (Giovanni Ratta, La Vita
Venedik 1508. Almanca tere. 1515, Franz. 1517 ve 1522, îtal. 2. bask. 1520). Böylece Avrupa’da Şn-îran’m Osmanhlar’ın can düşmanı olduğu kısa zamanda yaygınlaşmış bulunuyordu: İtalya’da özellikle Venedik’te bu ger çek Venedik elçüeri Zeno, Barbaro ve Contarini’nin İran’a yaptıkları seyahat lerle gün ışığına çıkmıştır. Bu elçi lerin Uzun Hasan’a dair «Relation»ları daha 16. yüzyılda basümışlardır. Ve nedik’te ise bu «Relation»lar elçilerin hemen avdetlerini müteakip politik
âlemce tanınma imkânı bulmuşlardır. Zaten 1500 den evvel, 1450 den sonra ki Venedik-Iran münasebetleri ile ilgi li olarak iki mufassal tarih kaleme almmış bulunmaktaydı. Bununla bera ber Uzun Haşan zamanında İran’la Os manlI Devleti arasmda daha çok poli tik zıddiyetten haberdar' olan Avrupa, dinî yönden olgunlaşacak köklü bir düşmanlığı ancak Şah I. îsmaü’ in or taya çıkması Ue birlikte müşahade edebümiştir. Islâm’daki sünnî ve Şiî bölünmesi bir noktada Hıristiyanlığın Katolik ve Protestan ayrılığı üe belir li bir parelellik halindedir. Bu durum da bu benzerliğin o zamanlar Avru pa’da keşfedümiş olup olmadığını ve
414 KEM AL BEYDÎLLÎ Avrupa’da Reformatörlerin Şiîlerle bu yüzden herhangi bir işbirliğini müsait karşılayıp karşüamadıkları meselesi büyük bir önem kazanmaktadir. Zira Renaissance devrinin Ütopik literatü ründe Şiîlik ile Protestanlık arasmda bazı mukayeselere yer veren ve her ikisini de «yenüeyici» ve «eski dinden» ayrılmış mezhebler olarak gören yo rumlamalara Taşlanmaktadır. Böyle
bir paralelliğe değinen ilk eser ise
Campanella’nın 1602
de yayınlanan «Güneş Ülkesi» ( Cittâ del Sole)dir. Bu konuda herhangi bir açıklık henüz ye terli ölçüde getirilememiş olmakla be raber Sünnî Osmanlı Devleti’nin Re formation hareketinin başarıya ulaş masında ve Almanya’da Protestanlığın yerleşmesinde, yayılıp, anayasal ga rantilere . bağlanmasında en önemli
faktörlerden biri olduğu da bir ger çektir. (Stephan A. Fischer Galati, Ot toman imperialism and German pro- testantism 1521-1555. Cambridge, Mass. 1959). Türkler aleyhine onlarm doğudaki düşmanları ile bir ittifak yapmak fik rinden 13. ve 14. yüzyıllardan beri bahsolunmaktadır. Yine Memluklar’a karşı Avrupa'nın Moğollarla irtibat kurma gayretleri bu yüzyıllarda olduk ça önemli diplomatik münasebetlerin gelişmesine sebebiyet vermiştir. Ancak direk Türk tehlikesi karşısında, • Türk- ler’in arkasmda Hıristiyanlık âlemi için müttefikler edinme ve Türkler’i iki ateş arasmda kıskaca alma tam anlamıyla 16. yüzyU boyunca keşfedümiştir. Bu keşfediş Ue Avrupa diplomasisi İran’la ittifak teşebbüslerini arttırmış ve Türk tehlikesini ve Türk tazyikini böylece ha fifletmek veya durdurmak istemiştir. Iran Ue bir ittifaka öncelikle Venedik, imparator, Papalık ve Ispanya yalandan Ugüenmekteydüer. Venedik her şeyden evvel Doğu Akdeniz’de hâlâ elinde ka lan topraklarını ve ekonomik çıkarları nı ve hatta bazen kendi öz beldesinin müdafaasmda Türkler’e karşı koyabü- mek için İran’la bir işbirliğine yakın ve ük ügiyi duyan bir devlet olurken, imparator V. Kari ve n . Rodolf da im paratorluğun doğu sınırındaki devamlı Türk baskısını hafifletip durdurabilmek içini Türkleri arkadan vuracak tedbirle re rağbet etmişlerdir. Ispanya ise, özel likle H. PhUipp’in idaresinde Batı Ak deniz’deki nüfûz bölgesinde tutunabü- menin gayreti ile İran’la böyle bir işbir liğinin çaresinin bulunmasına taraftar dı. Aynı şeküde Hind Okyanusun’daki ve Arap sularındaki faaliyetleri açısın dan Türkler’i buralarda yalnız karşüa- mama kayguları Portekiz için de bu yöndeki çalışmaları önemli kılmaktaydı. Papalık için konu, Hıristiyan Küisesi başkanı olmak sıfatıyla ayrı bir ma’nâ taşımaktaydı. Dinî bir gayret içinde bü tün Hıristiyan hükümdârları Türkler. aleyhine harakete geçirmek ve bu hü kümdarların aralarındaki anlaşmazlık ları gidermek yönünde Papalık, Iran Ue olan münasebetlerin geliştirümesinde çok yönde tesir icra edebüen önemli bir etken olmuştur. Fransa ve Ingütere ise bu blokun siyasetine aykırı bir politik tutum içinde karşımıza çıkmaktadır. Bu iki devlet Iran Ue diğer Hıristiyan devletler gibi bir yakınlaşmadan ve Türk aleyhtarı tertipler içinde görün mekten çok, İktisadî ve politik menfe- atleri doğrultusunda Türkler Ue bir an laşma ve uyuşma ve hattâ bir ittifak yakınlığı içinde bulunmayı tercih et- .inektedirler. Zira Fransa Habsburglar’la tarihsel çekişmesini sürdürürken,- Is panya ve Alman âlemi arasındaki sıkı şık durumunu Osmanlı imparatorluğu na dayanmakla dengelemek istemekte, Ingütere de Ispanya’ya karşı yine Türk- K İT Â B İY A T 415
ler’e dayanmakla bir denge tesisinde faide görmekteydi. 16. yüzyılda henüz büyük devletler politikasına karışma yan Rusya ve Osmanlı Devleti tarafın dan kontrol altında tutulan ve dış po litikada Türkler’e' karşı bir tutumda bu lunması önlenen Polonya-Litvanya ile îran arasmda herhangi bir ittifak te şebbüsü plânı 16. yüzyıl boyunca henüz tam anlamıyla mevcut değildir. Rusya’ yı da içine alan böyle bir plân ancak 1600 den az evvel politik görüşmelere konu olabilmiştir. Böylece Osmanlı Dev leti, Habsburglar ve Venedik (İtalyan Devletleri) arkasında ^Fransa’yı, İspan ya arkasmda da İngiltere’yi elde tutup siyasî dengeyi kurmaya çalışırken, Rus ya üe Alman âlemi arasmda .Polonya- Litvanya’nın tarafsız bir «tampon» devleti olma özelliğine itina göstererek kendi blokunu teşekkül ettirmiş, yuka rıda adı geçen devletler de Osmanlı Dev leti arkasındaki İran ile işbirliği yapıp, Türkler’i kıskaç altma almaya çalışmış lardır. Buna karşılık Osmanlı Devleti de doğu sınırındaki bu hassas noktayı dengeliyebilmek için İran’ı arkasından vurabilecek sünnî müslüman devletleri (Özbek Hanlığı gibi) ile münasebetleri ni geliştirmiş ve İran’ı, tıpkı kendisine yapılmak istendiği gibi iki cebhede sı kıştırma politikasını izlemeye çalışmış tır.
Bu anlamdaki İran-Avrupa müna sebetlerinin muhtelif yanlarını işleyen ve genel' olarak arşiv malzemeleri ile değer kazanmış bulunan eserler mev- cudtur. Bunlar içinde V. Minorsky’in «The Middle East in Western Poîitics in the İS1", 15 th and 17,h Centuries-», Jour nal of Royal Central Asian Soc. XXVH, ' London 1940, S. 427-461), Ali Akbar Siassi’nin {La Perse àu contact de l’ oc cident, étude historique et sociale, Pa ris 1931), Khanbaba Bayani’nin (Les relations de l’îran avec l’Europe occi dentale à l’époque safawide, Paris 1937), Chickel’in (History of the Car mélites in Persia, London 1939), G. Ber- chet’nin (La República di Venezia e la Persia, Turin 1865), W. Hinz’in (Irans Aufstieg zum Nationalstaat im 15. Jahrhundert, 1936), R .Neck’in («Diplomatische Beziehungen zum Vor deren Orient unter Karl V.», Mitt. des österr. Staatsarchivs, 5, 1952, S. 63-86) çalışmaları özellikle zikredilmelidir. Pa- lombini’nin bu çalışması ise bu değerde ki matbû eserler dışında, o devre ait bel gelere sahib bulunan en önemli arşivle ri (Roma’da Vatikan Arşivi ve Kütüb- hânesi, Venedik’de Archivio di Stato, Biblioteca Marciana, Biblioteca di Mu seo Correr, Viyana’da Haus-, Hof-, und Staatsarchiv, Florensa’da Archivio di Stato)' ve o devre ait önemli ve vaz ge çilmez kaynaklar arasmda sayılan se faret raporları ve günlükleri (meselâ, Marino Sanuto’nun Diarii’si) ve haber leri kapsamaktadır. Bu yönü ile çalış ma, konusunun ilgi çekiciliği yanında dayandığı malzemenin değerliliği ile de ayrı bir kıymet kazanmaktadır. Eserin 1. Bölümü «Uzun Haşan ile ittifak» konusunu .işlemektedir. 1453- 1470 arasmdaki ilk temasa geçişler ile gelişen bu bölümde, Venedik önderliğin de Türkler’i arkadan vurma gayretleri, İran, Gürcistan ve Osmanlılar’ın Ana dolu’daki düşmanlarını harekete geçir me çalışmaları, ve İran ile Venedik ara smda ilk elçilerin gelişleri 1463 de Laz- zaro Querini’nin Karaman ve - Üzün Hasan’a yollanışı ve 13 Mart 1464 de Uzun Hasan’m elçisinin Venedik’e ge lişi ve Uzun Hasan’m ittifak teklifi, 1470-1490 arası Uzun Hasan-Venedik münasebetleri, Caterino Zeno’nun Uzun Haşan nezdine yollanışı (1471), Giosa- fat Barbaros (1473), Paolo Ognibene 416 KE M A L BEYDÎLLÎ ve Ambrogio Contarini’nin (1473/74) elçilikleri, bunların yolladıkları haber ler ve raporları, Venedik-Papalık-Napoli müşterek kuvvetlerinin Uzun Hasan’m yardımına koşmaları ve böylece fiilî it tifakın gerçekleşmesi (1473), Uzun Ha san’m mağlubiyeti, son Uzun Hasan- Venedik münasebetleri, Venedik’in Rus- lar’ı ve Tatarlar’ı Türkler aleyhine ha rekete giçirme çalışmaları hakkında salahiyetle bügi verümektedir. (S. 8-37) 2.
Bölümde Şah I. îsmaü ile geli şen münasebetlere ayrılmış olup, aynı zamanda çalışmanın ağırlık noktasmı teşkü etmektedir. Türklerin 1480 de Otranto’ya çıkmaları ve Uzun Hasan’m ölümüyle Venedik-îran ittifakının sona ermesi, Hıristiyan âlemini İran’la bu ük işbirliğinden edinilen tecrübeyi daha faideli sonuçlara sevkedecek gelişmele re hazırlamıştır. İran’la Türkler aley hine oluşturulacak bir ittifakta en bü yük rol bu sefer de yine Venedik tara fından üslenmekteydi. Bu amaçla 1502 de Constantino Lascari Venedik elçisi olarak Karaman ve İran’a yollanmış ve Uzun Haşan zamanında tatbikine çalışılmış olan plânlar tekrar ortaya atılmıştır. Böylece tekrar o zamanın şartlarma göre kesif addolunması ge reken bir elçi teatisine şahit olmak tayız. Bu arada özellikle Lascarı’nin raporlar ile Iran ve Osmânlı Devleti arasındaki ŞU-Siinnî çatışması ilk defa ve bütün çıplaklığı ile Avrupa tarafın dan tanınmaya başlanmış ve bu mezheb- sel mücadelenin ve siyasî zıdlaşmanm Hıristiyan âlemine yararlı olabüeceği tamamen ortaya çıkmıştır. . Papa H. Julius’ım Iran ittifakı karşısındaki tu tumu, X. Leo’nun Çaldıran Savaşma gösterdiği tepki, Mısır'ın Osmanlı haki miyetine geçişi ve Papa’nın Türkler’e karşı Haçlı Seferi’ projesi (1518), Şah I. İsmail'in de Uzun Hasan’m akibetini paylaşması ve Çaldıran sonrası Iran- Avrupa münasebetleri, I. îsmaü’in V. Karl’a yolladığı elçi (1523) ve Şah I. Ismaü-’in ölümüne kadar (1524) gelişen işbirliği ve münasebetler bu bölümün konuları arasmda ilgi Ue takib edilmek tedir. 3. Bölümde Şah I. Ismaü’den son raki münasebetler konu edilmekte (1524-1571) ve Şah Tahmasp ile tek rar hararetlenen Iran-Avrupa işbirliği çalışmalarmda bu sefer Venedik yanın da Habsburg’larm da aynı değerde bir gayret ile ' yer aldıklarını görmekteyiz. Özellikle Osmanlı-îran ve
Osmanlı- Avusturya savaşlarmda bu devletlerin İran’la olan münasebetlerinde bu açıkça izlenmektedir. Bu esnalarda İran’a yol lanan elçiler, yapılan görüşme ve tasar lanan plânlar, Preveze arifelerinde Iran ittifakı, Leponta’ya kadar uzanan elçi teatileri ve Türkler’e karşı müşterek cebhe; teessüsü çalışmaları, Polanya’nm ve Rusya'nın böyle bir cebheye idhali gayretleri sistematik bir anlatım içinde sunulmuş ve belgelenmiş bulunmaktadır. (S. 65-96) 4. Bölüm özellikle Papalık-îran itti fak teşebbüslerini Lepanto’dan 16. yüz- yüm sonuna kadarki bir zaman süresi içinde genel Avrupa-îran münasebetleri çizgisinde anlatılmaktadır. İran'ın 1570/ 71 ‘Kutsal ittifak’ m teessüsündeki rolü nün araştırılmasıyla başlayan bu bö lüm, Papa V. Pius’un Şah Tahmasp’a mektubu, Papalığın Iran ve Rusya’yı bu ittifaka dahil etme faaliyetleri, Polon ya'nın aynı cepheye çekümek istenmesi, 1583/84 senesi ittifak plânlan,- Giovan ni Battiste Vecchietti’nin Papa adına İran’a yollanışi, İran’la ittifak hususun da Papa ve H. Philipp’in ortak çalışma ları, yüzyıl sonuna doğru Papalık, im parator H. Rudolf ve Ispanya'nın aynı gaye ile. gösterdikleri gayretlerin anla
K ÎT Â B İY A T 417
tımıyla sona ermektedir. (S. 97-117) 16.
Yüzyıl boyunca devam eden bu ittifak teşebbüsleri, karşüıklı elçi tea- tüeri, mükerrer görüşme ve yazışmalar, Türkler’i arkadan vurmak amacı ile Şiî-Iran faktörüne ne kadar önem veril diğini keza İran'ın da Türkler’e karşı böyle bir desteği ne kadar gerçekçi bir tarzda yorumlamış olduğunu göster mektedir. Şü-İran’m Hıristiyan âlemi tarafından Türkler’le mücadelede «Tan- rı’nın bir lütfü» olarak telâkki edilmiş olduğuna tanık olmak meselenin öne mini ortaya koymaya yeterlidir. Bir yüzyıla yakın bir süre devam eden bu yöndeki çalışmaların büyük ve tam bir işbirliği üe sonuçlanmamasında her- şeyden evvel iki uzak dünya arasındaki mesafenin büyüklüğünün ve elçüerin o zamanın zor şartları içinde uzun süren gidip gelmeleri ile geçen zamanın, plân lanan girişimlerin güncelliğini, tasarla nan politik tedbirlerin geçerlüiğini kay bettirmiş olmasındaki etki ve payı bü yük olmuştur. Çoğu zaman yollanan elçinin daha gideceği yere varmadan mevcud siyasî durumun değişmesi, ken di aralarında anlaşan güçlerin kısa bir zaman sonra tekrar bozuşmaları, hatta Iran ile yapılacak ittifakın Türkler’e karşı kazanılacak zaferden sonra eşit avantajlar getirmiyeceği, bir elçinin bazen seneler süren gidip gelmesi esna sında Papa’nm veya diğer bir hüküm darın ölmesi bu tip teşebbüslerin başa rıya ulaşmasına mani olmuştur, ittifak ve müşterek harb şevki gibi devamlı ve seri haberleşme şartını elzem kılan bir girişimin Ortaçağlarm her devrinde başarı şansmı azaltan mahzurların, bu tip plânların akamete uğradıkları her örnekte rahatlıkla takib etmek müm kündür. Diğer taraftan 16. yüzyü usta Türk politikasının geniş ve çok iyi işle yen haber alma teşkilâtı ile Hıristiyan Devletlerinin Şiî-Iran Ue aynı cebhede bütünleşmelerine yerinde yapüan diplo matik müdahalelerle, siyasî tavizler ve ya anî saldırılarla pek imkân tanıma mış olduğu da gözden kaçırılmaması gereken bir nokta olarak durmaktadır. Eserin ek kısmında yer alan ve 1453. den sonra canlı bir ilgi Ue gittikçe artıp zaman zaman bütün Avrupa’yı saran ve «Türk Haberleri» kadar hele can yaratan Iran ittifakı Ue Ugüi bUdiri- ler, broşürler ve politik tehzüât yayın larına yer verilmiş ve bunların önemli bulunanları çalışmaya örneklerle Uâve edilmiş bulunmaktadır. (S. 120-129) özeUikle Şah I. IsmaU üe bütün Avru pa’da tanınmaya başlayan ve Türkler’e karşı mücadelede büyük ümitlerin doğ masına sebebiyet veren Sünnî-Şiî çe kişmesi hakkında' bu kısımda gerçekten çok ügi çekiçi belgelere Taşlanmaktadır. Osma'nlı Devleti’nin Avrupa-Iran ittifak teşebbüsleri karşısında nasU bir politika izlediğinin açığa çıkartılması, Osmanlı-Venedik, Avusturya ve Iran savaşlarının ve Sünnî-ŞU çekişmesinin bu yönde ne derecelerde etküendiği ve Osmanlı diplomasisinin karşı cebhe oluş turma faaliyetleri ve Hıristiyan âlemin de müttefikler edinme girişimleri, Pa- lombini’nin bu çalışmasının ışığı altmda Türk tarihçüiği bakımından ortaya çı kan bir eksiklik olarak belirmektedir. Tanıtmaya çalıştığımız eser bize bu ek sikliği hissettirmek açısından dahi, ba sımından on yU sonra kendisinden söz edümesine değecek niteliktedir. Kemal BeydUli
418 KEMAL, BEYDILLÎ Jehuda L. Wallach, Anatomie einer
Türkiye’de Prusya-Alman Askerî He yetleri 1835-1919). Schriftenreihe des Institus für Deutsche Geschichte. Uni versität Tel Aviv. Droste Verlag Düs seldorf. 1976, 284 s. 1880 den-sonraki Prusya-Alman-Os- manlı münasebetleri içinde, Osmanlı Ordusunun islâh ve yeniden teşkilât landırılması için girişilmek istenen ça-- lısmalar özel bir ilgiyi gerektirici ni teliktedir. Osmanlı Ordusunun 93 Har binden sonra yeniden düzenlenmesi ihti yacının duyulması, devrin gelişen şart ları ve harbin umulmaz felaket getirici sonuçları muvacehesinde kaçınümaz olduğuna şüphe yoktur. Ancak böyle bir vazife için Prusya-Alman yeteneği nin seçilmiş olması da tesadüfi değüdir. Bunda değişen siyasî durum kadar, Prusya-Alman silahlarının son zafer lerindeki parlak başarısı da önemli bir rol oynamıştır. H. Friedrich (1740-1786) devrinden beri «hayranlık» duyulduğu na s^hit olduğumuz Prusya militarizmi giderek konuya, politik bir tercihin öte sinde çok daha anlamlı bazı sübjektif boyutlar kazandıracaktır. Gelişmiş bir sanayi toplumunun, geri kalmış ve çağın emperyalist poli tikasının devletler arası mücadele saha sında «oyun topu» gibi elden ele atılan bir devlet ile olan münasebetlerinde, karşılıklı bağımlüığın daima gelişmiş olan devletin lehine isleyeceği- aşikâr olduğu kadar, bügiinün dünyasında da güncelliğini korumaya devam eden- bir olgudur. Böyle bir ilişki içindeki zayif tarafın davranışındaki direniş sınırı, çoğu kez devrin politik durumunun tanı dığı manevra sahası içinde sınırlıdır ve geçen yüzyılda tarihin bize öğrettiği bu manevra sahasının, içinde dönülen «fa sit daire»nin parçalanmasına genel ola rak yeterli, olmadığıdır. Askerî yardım -bütün diğer yar dımlar gibi- bugün olduğu kadar geç- mişde de az çok politik bir programın önemli bir parçasını teşkü etmektedir. Çünkü askerî yardımı kabul eden taraf, çoğunlukla politik, ekonomik ve -bazen de- sosyal bazı yükümlülüklere de kat lanmak zorundadır. Bu sebebten böyle bir yardımı yalnızca objektif bir üişki olarak kabul -edip basite indirgemek, konuyu fazlaca önemsememek demek tir. Bir devletin ordusunu isLâh-için ge lenler, ister istemez kendi ordularındaki yöntemleri de beraberlerinde getirmek durumundadırlar. Bu arada geldikleri ülkenin kendine has özellikleri genel olarak tam anlamıyla nazar-ı dikkate alınmaz. Reformcuların körü körüne, mekanik olarak aktarmak istedikleri önlemler, çoğu kez islâh edilecek ordu tarafmdan hiç anlaşılmayan şeyler ola rak, hiçbir fayda vermeden kalmaya mahkûm olur ve giderek her türlü ça tışmanın meydana gelmesi de kaçınıl mazdır. Askerî yardım ve orduyu islâh için gelen heyetler ile beraber yavaş ya vaş ekonomik menfaatler de belirgin bir hale gelmeye başlar. Askerî yardım yapan ülke politik çıkarlar da sağlamak peşinde olduğundan, yardım yapılan ül kenin dış ve -hele Osmanlı imparatorlu ğu gibi her türlü yabancı müdaheleye müsait
devletlerde- iç
politikasında ağırlığını koyması kaçınılmazdır. Bü yardımm etkenliği ve gönderilen heyet lerin, «uzmanların», verüen süah ve si lah sistemlerinin sayıları arttıkça, yar dım kabul edilen ülkenin de bağımlılığı nın artacağı açıktır. Bu gelişmede «re organize» edilen ordunun silalilandırıl- masmda, yardıma gelen tarafm kendi
k î t A b î y a t 419 silah ve silah sistemlerini tercih etme lerinin de önemli katkıları olacağı do ğaldır. Anlaşmazlık halinde yenideD «donatılmış» olan bir ordunun, silah sis teminin kısa bir zamanda değiştirilme si ve ordunun takrar harbî vazifesinde üstün bir duruma sokulması, askerî he yetlerin vazifelerine son verip, bunları geriye yollamak kadar kolay bir iş de- ğüdir. Vazifesine son verilen heyetin ye-, rine -devletler arası her türlü rekabet ten istifade edüerek- yenüerinin bulun ması kolay bir iş olduğu halde, «dona tılmış» bir ordunun yeniden donatılma sındaki çeşitli güçlükler ve zaman kay bının doğurabileceği tehlikeler, böyle
bir münasebet içinde bulunan iki «den gesiz» devletin arasındaki bağımlüığı zayıf taraf aleyhine perçinleştirir. As kerlerin peşinden teknisyenlerin, çeşitli «uzmanlarm». gelmiş olacağı ve yardı mın artık askerî alanlardan, bu alanla rı tamamlayan diğer sahalara d a . sıçra mış olduğu düşünülecek olunursa, böy le bir ilişki içinde bulunan zayıf devlet için durumun ne kadar -zorunlu bir ter cih içinde- ümitsiz olabüeceği kendiliğin den ortaya çıkar. 1882 de dört kişilik bir heyet üe başlayıp 1918 de Türkiye’ den .ayrılmak zorunda kaldıklarında sa yıları 25000’e kadar varan bir asker- general-uzman ordusu, yukarıdaki. • ge lişme karakteristliği çizgisi içinde -fa kat muhakkak ki genel dünya politika sında bir çağın kapanışını simgeliyen gelişmelerin de tesiriyle- Alman askerî heyetlerinin genel tablosunu da ortaya çıkartmaktadır. «Bir askerî yardımın anatomisi» bi ze son devirlerini yaşayan bir impara torluğun da anatomisini vermektedir. Bu anatomide; reform için gelen fakat reform yapma imkânını bulamayan re formcuları, askerine silahlı-fişekli tâ lim ve manevra yaptırmaktan çekinen bir padişahı, «Donanmanın celladı» ün- vanı üe anılma şerefine nail olan bir Bahriye Nazırını, çürümeye terk edilen bir «imparatorluk» donanmasını, getiri len silah ve silah sistemleri üzerinden, komisyon alan reformcuları, silah fab-. rikatörlerinden silah siparişlerinde et ken olmak üzere rüşvetler alan Osman Download 4.07 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling