EnstiTÜ MÜDÜRÜ Prof. Dr. M. Münir Aktepe
Download 4.07 Mb. Pdf ko'rish
|
lI bürokrasisinin rasyonal bir sistem benimsemek yolunda olduğu söylenebi lir. Fakat Abdülhamid’in kurduğu me kanizma işlediği sürece reformlar askı da kaldı ve imparatorluk sistemindeki problemler daha da giriftleşti. Diğer ta raftan, Abdülhamid’in kurduğu sistem o kadar başarılı oldu ki, bünyesine al dığı artan sayıdaki memurlarm hem tahsilli olmalarmı hem de Namık Kemal veya Ziya Paşa gibi kimselerin fikirle rinden etküenmemelerini beklemek faz la olurdu. Doğan muhâlefetin kaynak ları muhtelif : askerî okullar, Mülkiye mektebi, bürokrasi. Nihayet, 1908 ihti lâli askerlerden kaynaklandı. Batıdan gelen fikirlerin yayılması lâik bir at mosfer yarattığından her reformu îslâ- mm dinî-kanunî geleneklerine uydurma teşebbüsünden vazgeçüdi. 1911’den itibaren savaşlar liberal prensiplerin benimsenmesinde ileri gi- düdiği kanaatini yaygınlaştırdı ise de, 1908 ihtilâlinin heyecanı tamamen kay bolmadığı gibi, bürokrasi gelişmeye de vam ediyor. 1917’den sonra ortaya yeni bir fak tör çıkıyor : Parlâmento içinde veya dı şında hareket edip Sadrazamlar üzerin de bürokratik etkinin yerini alan siyasî güçler beliriyor; Talât Paşa bürokrat tan ziyade politikacı olan ilk sadrazam. İstanbul’un işgali ve Anadolu’da millî mücâdelenin başlaması ile Osman
bürokrasisi tamamen çözüldü ve bir çok mensubu Anadolu’ya geçti. Bunla rın tecrübeleri ve temsilcisi oldukları idâre geleneği eski sentezi değiştirip sonraki kültür devrimine yol açarak Türklerin işinin bittiğini sananları hay rete düşüren bir mülî başarıda rol oy nadı.
Profesör Carter V. Findley Osman l I devlet teşküâtmıh gelişmesine genel bir bakış atfetmek ve 1789-1922 yılları arasmda geçirdiği istihâleler hakkında tafsüâtlı bügi almak isteyenlerin istifa de edebüecekleri bir kitap yazmış; bazı eserlerde halâ rastlanan ve her özelliği mizi ve başarımızı çeşitli yabancı tesir lere atfetmek eğüiminden uzap olup, OsmanlI imparatorluğunun doğu ve ba tı komşuları üzerinde önemli ve uzun vadeli tesirler icrâ ettiğinin farkında oluşu ve bu perspektifi kaybetmeyişi de kitabın değerini ayrıca arttırıyor. Sencer Tonguç
446 N E J A T G Ö Y Ü N Ç Klaus SCHWARZ, Der Vordere Orient in den Hochschulschriften Deut schlands, Österreichs und der Schweiz. Eine Bibliographie von Dissertationen und Habilitationsschriften (1885-1978). (Almanya, Avusturya ve İsviçre üni versite ve yüksek okullarında Yakın- Doğu ile ilgili tezler. Doktora ve doçent lik' tezleri bibliyografyası, 1885-1978, Freiburg im Breisgau 1980, X X m + 7 2 1 sahife.
İkinci Dünya Harbi’nin sona eriğin den sonra, günümüze yakınlaştıkça A v rupa’da ve dünyanın bir çok ülkesinde Yakm-Doğu ve Afrika ülkeleri ile ilgili araştırmaların büyük bir yoğunluk ka zandığına, bunun tabiî bir neticesi ola rak da bu alanlardaki bibliyografya ça lışmalarının arttığına daha önceleri işa ret ecülmiştii. 1958’den beri önceleri be şer senelik aralıklarla, daha sonra ise aylık bültenler halinde yayınlanmağa başlayan J.D. Pearson’un Index Isla- micus’n ve bunun eksiklerini tamamla mak amacı ile kaleme alman Hans Georg Majer’in Osmanische Nachträge
adlı makalesi Joséph Matuz’un A pro pos d’une contribution bibliographique pour servir les études ottomanes histo riques* isimli çalışması ve daha başka ları4 bu sahada ük öncüler oldular. Ken di adına kurduğu yayınevi (Klaus Sch warz Verlag)’nde her biri diğerinden kıymetli Orientalistik vadisindeki pek- çok araştırmayı yayınlayarak ilime bü yük hizmetlerde bulunan Klaus Sch warz da 1971’de Verzeichnis deutsch- 1 Nejat Göyünç,
XV/1-2, 1976, s. 343-346. 2 Südost-Forschungen, 27.
cüd, 1968, s. 242-291. 3 Orientalische Literatur Zeitung,
yografya yayınlamıştı. Hemen kapışı lan ve kısa zamanda mevcudu kalma yan bu kitapta Almanya, Avusturya ve İsviçre’de öğretim dili Almanca olan üniversite ve yüksek okullarda yapüan araştırmalar ve bunların sonucu olan yazüı çalışmaların, yani tezlerin (Sch rift) bibliyografyası veriliyordu. Klaus Schwarz’in bu bibliyografyası yayınlan dığı zaman daha önce aynı türde derle meler de yapılmamış değildi: Anton Scherer,
Böhlau 1968) ve Peter T. Suzuki, French, German and Swiss University Dissertationen on Twentieth Century Turkey. A Bibliography of 593 Titles, with English Translations (Wiesbaden 1970).
Klaus Schwarz’in kısa zamanda pi yasada bulunamayan eserini üçer ya- zarlı iki başka araştırma ve derleme ta kip etti: Petra Kappert, Barbara Kell ner, Heidrun Wurm, Dissertationen zu
(1973), s. 110-119; Detlev Finke, Gerta Hansen, Rolf-Dieter Preisberg, Deut
1973.
Hans-Jürgen Kornrumpf’un eşi 68. cild, 1973, s. 449-451. 4 J.D. Pearson, Index Islamicus, IV, önsöz. 5 Freiburg im Breisgau 1971, 280 sahife.
K ÎT Â B Î Y A T 447
Jutta Kornrumpf’un da yardımı ile Handbuch der Orientalistik’in VHL Ek cildi olarak yaymlanan Osmanische Bibliographie mit besonderer Berück sichtigung der Türkei in Europa*, 1975’- den sonra Andreas Tietze ve Georg- Ha- zai’ın çeşitli ülkelerden meslekdaşları- nin da yardımları ile her sene munta zaman yayınladıkları Türkeilogischer Anzeiger bu bibliyografya çalışmaları akımının diğer önemli unsurları oldu. Turcica da bu kervana çeşitli ülkelerde ki çalışmalara ait çok faydalı makale lerle katıldı: Barbara Flemming, Neu
vic, Etude de l’Empire Ottoman et l’ ori- entalisme dans les pays balkaniques, Turcica, V, 154-159; Bistra Cvetkova, Bibliographie de travaux turcologiques en Bulgarie, Turcica, VI, 219-253; Bernt Brendemoen, Lars Johanson, Biblio graphy of current Scandinavian turcolo- gical studies, Turcica, VI, 254-264; Jean-Louis Bacqué-Grammont, Biblio graphie de travaux turcologiques fran çais, Turcica, VU (1975), 264-303; Su san A. Skilliter, List of Works toward a Bibliography of Current British Tur- cological Studies, Turcica, 1X/1, 252- 263; Jacob M. Landau, Bibliographie de travaux turcologiques parus en Israel, Turcica, IX/2-X, 196-219; Masami Ha- mada, Bibliographie de travaux turco logiques japonais, Turcica, IX /2 -X, 220- 235; Mihail H. Svanidzé, Point des étu des sur Vhistoire de la Turquie et la Géorgie, Turcica, IX/2-X, 236-246. Klaus Schwarz’in yeni bibliyograf yası Doğu ve Batı Almanya, Avusturya ve İsviçre’deki üniversite ve yüksek okullarda yapüan doktora ve doçentlik tezi çalışmalarını kapsamaktadır. Kita bın önsözünde son zamanlarda Yakın- Doğu araştırmaları için bibliyografya çalışmalarının büyük bir üerleme kayd ettiği belirtilmekte, daha önce yayınlan mış bu tür kitapları ve kaçar isim ihti va ettiklerini, Rusya’da, Avusturya’da, İran, Fas, Lübnan (Amerikan Üniversi tesi), Irak ve Mısır’da yayınlanan ken di cinsinden bibliyografyaları haber vermektedir. Sehwarz’ın bu gerçekten *• çok büyük bir dikkat, sabır ve çalışma isteyen bibliyografyası hem biyoloji, matematik, astronomi, jeoloji, minero- loji gibi fen bilimleri sahasmdaki çalış malardan da bizi malûmattar kılması, kaynakları hakkmda bizleri aydınlat ması, hem de kitabın bibliyografya kıs mının sonuna konulara göre hayli ay- rmtüı listeler vermesi bakımından tak dir ve tebrike şâyândır. Söyleşine on binlerce fişten derlenen büyük bir bib liyografyada bazı gözden kaçan hatala rın olması da tabiîdir. Meselâ bazı ki tap isimleri iki ayrı yerde geçtiği halde dizinde bir defa yer gösterilmiştir: ö r nek olarak bk. 1828 ve 2035, 1777 ve 2001, 1616 ve 2009 numaralılar. Tezler den yayınlananlar, hatta bunlarm ter cümeleri de kısmen belirtilmiştir. Lâkin bu konuda da ufak gözden kaçmalar olmamış değildir, örnek : Boris Chris- toff Nedkoff’un Die Cizye (Kopfsteuer)
Leipzig 1942 (no. 2120)’un Şinasi Al- tundağ tarafmdan yapılan kısmî bir Türkçe çevirisi vardır : Osmanlı İmpa ratorluğunda cizye (Baş vergisi). (Bul garistan hususî bir surette nazar-ı iti bara alınmıştır), Belleten, V1L/32, 1944, 599-652. 6 Leiden, Köln, 1973.
4:48 NEJAT GÖYÜNÇ Bu bibliyografya bize bir çok ünlü nün de tezleri hakkında fikir vermek tedir. Bu arada en çok dikkatimizi çe keni 1961’de Nobel Edebiyat Mükâfatı nı kazanan Ivo Andric’in Die Entwick
zi olmuştur. Bu da edebiyat alanmda dünyaca üne kavuşan bir yazarm eser lerinde tarihî malzemeden nasıl fayda landığının bir başka delili olmaktadır. Bibliyografya, kanaatimizce, Türk Eği tim Tarihi ile uğraşanlar için de vaz geçilmez bir eser olacaktır- Hemen he men bir yüzyıllık süre içerisinde Türk öğrencüerin Almanya, Avusturya ve İs viçre gibi üç Batı ülkesindeki ürünlerini bulmak bakımından faydalı olacakt“ '. Klaus Schvvarz’ı bu çok ciddî ve el zem çalışmasından dolayı tebrik etmek, her bilim mensubu için, kaçınılmaz ve zevkli bir borçtur. Nejât Göyünç
Uzun müddet Türkiye’de kalmış ve İstanbul’da edebî, târihî metinler üze rinde İlmî çalışmalar yapmış bulunan Andreas Tietze, bu def’a, OsmanlIların XVI. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan (1541-1600), en meşhûr ilim adam larından Gelibolulu Mustafa Alî’nin
adlı
eserini ele alarak, onu bilhassa batı üim dünyasına, anlayabüecekleri bir dil ile çok iyi şeküde tanıtmış ve kazandır mıştır. Andreas Tietze, daha önce de, 1975 yüında, Viyana’da, yine Mustafa Âlî’nin «El-hâlâtü’l-Kâhire mine’l-âda- ti’z-zâhire» adlı eserini, kısa bir önsöz le birlikde ingüizceye tercüme ederek, tenkidi metin ve tıbkı basım hâlinde ya- yınlamışdı. Mustafa Âlî’nin, başda Künhü’l-ah- bâr olmak üzere Menâkıb-ı hünerverân, Nushatü’s-selâtin, Mirkâtü’l-cihâd, Fur- sat-nâme, Nusret-nâme, Mir’âtü’l-avâ- lim, Nâdirü’l-mehârib, Nevâdirü’l-hi- kem, Kavâ’idü’l-mecâlis gibi mensûr ve manzûm daha bir hayli eseri bulun maktadır ki, . îbnülemin Mahmud Ke mal İnal, yayınladığı «Menâkıb-ı Hü nerverân» adlı kitâbının mukaddimesin de bunların tümü hakkında çok mufas sal bilgi vermiştir. Kezâ Bekir Kütük- oğlu’nun Küçük Türk-İslâm Ansiklope disine yazdığı Âlî Mustafa maddesinde dahi, bu husûsla alâkalı malûmat var dır.
Ândreas Tietze’nin bahis konusu ■
eserlerden bu def’a yayımını hazırladı ğı kitab ise, yine Mustafa Âlî’nin devlet düzenine ve kendi hayâtma âit bulunan, ayni zamanda bir mukaddime, dört bâb ile bir hâtimeden oluşan «Nüshatü’s- selâtin» isimli eseridir. Her ne kadar Âlî’nin Haleb’de bulunduğu sırada,
1581’de kaleme aldığı bu kitâbın adı bâ zı yazarlarımız tarafmdan araştırmala rında ve
kütüphâne kataloklarmda K ÎT Â B İ Y A T 449
cnL^-I I <İ9e^d> = Nasihatü’s-selâtin» şeklinde kabûl edilmiş ise de, bizzat A. Tietze tarafından yayınlanan metnin 21/a varağında (Hüsrev Paşa Kütüp hanesi, No. 311), Âlî bu eserinin adını ve mâhiyetini bize: «...b u risaleye nâm-ı güzîn NusJıatü’s-selâtin ta’yîn olunub, ihtidasında bir mukaddime ve intihasında bir hatime ile dört babının tafsiline mübaşeret olundu...» şeklinde büdirmektedir. Kanâatimizce bu farklı isim mes’elesi Naimâ’dan gelmektedir. Çünkü Vak’a-nüvis Naimâ, Âlî’nin ba his konusu eserinin admı, birinci cildi nin *44 üncü sahifesinde «Nasîhatü’s- selâtin» olarak kayd etmiştir. Andreas Tietze’nin bu neşriyâtı ile eserin ismi aydınlığa kavuşdukdan son ra, Kitâbın diğer özellikleri hakkında da şunları söyliyebüiriz. Âlî’nin Nusha- tü’s-selâtin isimli eserinin, sekizi İstan bul kütüphânelerinde ve biri Kahire'de olmak üzere hâlen dokuz nüshası mev cuttur. Fakat bu nüshalardan hiç biri müellif hattı üe yazılmış değüdir. An cak Süleymaniye, Hüsrev Paşa Kitab- lığı numara 311’de bulunan nüsha, so nundaki ifâdeden de anlaşılacağı veç hile, Mustafa Âlî içün istinsâh edilmiş bir nüshadır. Bu sebeple Andreas Tiet ze, Hüsrev Paşa nüshasmı esâs alarak, Topkapı Sarayı, Revan Kitablığı’nda, 406 numarada bulunan minyatürlü di ğer bir nüsha ile mukayese yaparak, çalışmalarına devam etmiştir. Üniversi te, Yeni Câmi’, Nûr-ı Osmaniye, Fâtih ve Topkapı-Sarayı Hazine kitablıkları ile Kahire Kütübhânesi’nde mevcud nüs halar üzerinde pek fazla durmamıştır. Andreas Tietze’nin yayınladığı metnin başmda evvelâ, bu metnin için de t ^ 4 £ 6 j c ¿f" { ¿ f gibi harflerin yerine, hangi harfleri kullandığını gös terir bir liste veriyor. Daha sonra önsöz kısmmda, Mustafa Âlî’nin hayâtı ve ese ri Nushatü’s-selâtin üe bunun nüshala rının bulunduğu kütübhâneler hakkında bügi veriyor. BUâhire gelen kısa ve öz lü bir bibliyografyayı müteâkıb, bahis konusu eserin, ük iki bâbmı metne sâ dık kalmak suretiyle ve 261 dip notu koyarak, ingüizceye tercüme ediyor, (Transiation: 17-86). 89-188 inci sahifeler arasmda ise, eski harflerle yazüı türkçe metnin, ye ni harflerle okunuşu, transkripsiyonlu olarak verilmiştir (Transliteration). Ni- hâyet Nushatü’s-selâtin’in, mukaddime üe birlikde, Uk iki bâbı, Hüsrev Paşa Kütübhânesi nüshasından alınarak, 72 varak hâlinde ve tıbkı basım olarak ki tabın sonuna konulmuştur. Tümü itibâriyle, hükümdârlar içün gerekli vasıf ve şartların neler olması lâzım geldiğini belirten bu kitab aslında bir siyâsetnâmedir. Mukaddimede Os manlI pâdişâhlarının meziyetlerinden; birinci bâbda, Sultanlara lâzım olan
hasletlerden; ikinci bâbda kânûn hüâfı karışıklıklardan; üçüncü bâbda da dev lete zarar veren hâllerden bahs edüdik- den sonra, Âlî, son bölümde tamamen kendi hayâtmı ve zamanı olaylarmı an latmaktadır. Eserin hâtime kısmı ise türlü tavsiyye ve temennüeri ihtivâ edi yor. Bu itibârla tarihçileri ve bilhassa Türk târihi üe meşgul olanları yalan dan alâkadar eden bu-kitabın A. Tietze gibi bir araştırıcı sâyesinde ortaya çı- karüıp üim âleminin râhatca istifâde edebüeceği hâle getirilmesi, şüphesiz takdire lâyık bir hizmettir diyebüiriz. M. Münir Aktepe Tarih Enstitüsü Dergisi - F. 29 450 M Ü C T E B A ÎL G Ü R E L Karl K. Barbir, Ottoman Buie in
University Press, X IX +216. Şam, en eski zamanlardan beri önemli bir kültür ve san’at merkezi ola rak dikkatleri üzerine çekmiş bir mer kez olarak görülmektedir. Memluk or dusunun Mere Dâbık’da kesin hezimeti ni müteakip Şam, hiç mukavemet gös termeden Osmanlı sultanı I. Selim’e tes lim olduktan sonra (28 Eylül 1516), ge rek askerî ve gerek dinî yönden önem kazanmıgtır. Şehrin, Mısır ve Hicaz' kıt’aşmı devlet merkezine bağlayan yol üzerinde olması, ve ayrıca Osmanlı hü kümdarlarının mukaddes mahallerin ha dimi sıfatiyle hac yoluna önem verme leri burayı koruma altma almalarına sebep olmuştur. Bundan başka, büyük hac kervanları şehir ve civarının geli şip inkişaf etmesini sağlamıştır. Osmanlı devri Şam tarihi incelenir ken, burada uzun yillar basarıyla va lilik yapmış Azm-zâde âüesi karsımıza çıkmaktadır. Bu âüenin menşe itibariy le Türk olduğu şüphe götürmez (s. 58, not 133). İmparatorluğun çeşitli eyâlet lerinde dahi _ valilik görevlerini ifâ et miş bulunan bu âilenin bazı fertlerinin Türkçe eserler verdikleri de unutulma malıdır. Bu âilenin bakiyyesinin XX. asır başlarında İstanbul’a yerleşmiş bu lundukları da tesbit edilmiş bulunmak tadır. (Bu ifadeyi müdafaa eder mahi yette bk. Sieill-i Osmanî, c. I, s. 362; Falih Rıfkı Atay, Zeytin Dağı, s. 25- 26).
Şam şehrinin önemine binaen yapı lan ciddî bir çalışma, Abdülkerim Refik tarafından hazırlanmış (The Province
ancak Osmanlı arşivleri ihmal olunmuş tu. Bu defaki telif mezkûr arşivlere ge niş yer vermekle büyük bir eksikliği te lâfi etmiştir. Nitekim, Kari K. Barbir, Şam’da
Osmanlı idaresinin işleyişini, imparatorluğun inkırazı sırasında Şam’ daki durumu arşivlerden elde ettiği bil gilerle izah etmeğe çalışmıştır. Böyle- ce müellifin esas hedefi Osmanlı idare sinin Şam’daki yerini tesbit olmuştur. Bu çalışma Nasuh Paşa’nın valiliği sı rasında (1708-14) şehirde başladığı ıs lahat çalışmalarıyla başlayıp, bedevile rin hac kervanına hücumları ile sınır landırılmıştır. Eser, başlıca giriş, üç bölüm ve bir ilâve bölümden teşekkül etmektedir.' Bi rinci bölümde, Şam valüerinin tayinleri, takip edilen usuller, yapılan değişiklik ler ve vezirlerin durumları kaynak ve vesikalara müracaatla anlatılmaktadır. Müellif, bu kısımda eyalet valilerinin fonksiyonlarına da genel mahiyette te mas ederek bizi aydınlatmaktadır. Bun dan başka, Şam valilerinin imparator luk ordusuna seferler esnasındaki insan ve para yardımları vesikalarla açıklan maya çalışılmıştır. Bu bölüm, Azm-zâde âilesinin menşei hakkında çeşitli fikir lerin öne sürülmesi üe son bulmaktadır. İkinci bölüm, Osmanlı Devleti’nin kendisine muhalif güçler olarak Şam’ da görülen mahallî kuvvetler (yerli kul ları) ve müteakiben imparatorluğun ka pı kullarını buraya yerleştirmesi konu edilmiştir. Şam’m imparatorluk merke zinden uzaklığı ve devlet "otoritesinin giderek zayıflamasiyle bu şehirde baş gösteren yeni bir kuvvet de ayanlık müessesesi olmuştur. Yazar bu müesse se hakkında tanıtıcı mahiyette bilgiler vererek okuyucuları bu konuda aydın latarak da faydalı olmuştur. Yeniçerile rin durumu incelenirken, Suriye’deki ye ni güçler ve zaman zaman Anadolu’da zuhur eden celâlilere yardımlar konu K ÎT Â B İ Y A T 451
edilmiştir. Bu bölüm, yapılmış etüdler yarımda, arşiv kaynaklarından da isti fade edüerek tatminkâr bilgiler ver
mektedir. Bu bölüm çeşitli göçebe ka bilelerin (Arap, Kür d ve Türkmen) du rumlarını inceliyerek son bulmaktadır. Üçüncü ve son bölüm, hac yolu için Şam ve civarına düşen görevler tefer ruatlı bir şekilde tasvir edilmektedir. Hacıların emniyet içinde gidip-gelme- leri bilhassa Suriye’de selâmetle yol ala bilmeleri Osmanlı Devleti’nin ve sulta nın itibarı addediliyordu. Bu sebeple Şam Download 4.07 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling