Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet38/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

Gerçekten istiyor muydu bunu?


Çünkü  zordu  böylesi.  Ömrünü  adadığı  adamın  gözlerine  her  bakışında,
ihanetin biraz daha işlenmesi ruhuna. Yarınlarını hiç düşünmeden harcamamış
mıydı bu adam? Diline pelesenk olan acılı kelimelerin tek sebebi değil miydi?
Ömrüne karaları çalan, bu adam değil miydi?
“Peki ya senin burada ne işi var?” diye sordu Miran. En merak ettiği soru da
buydu  zaten.  Reyyan  neden  Mardin’de  değil  de,  İstanbul’daydı?  “Benim
şehrimde ne işin var?”
Reyyan beklemediği soru karşısında afallayıp kalsa da daha çok öfkelendi.
Artık  taşıyamıyordu.  “Senin  yüzünden!”  diye  bağırdı,  akşamın  bir  vakti
olmasına  aldırmadan.  “Senin  yüzünden  Allah’ın  belası!  Geri  dönecek  bir
evim  mi  kaldı?  Yaşayacak  bir  hayatım  mı  kaldı?  Almadığın  neyim  kaldı?
Söylesene…”  Durup  soluklandığında  bedeni  alev  almış  gibi  yanıyordu.
“Canımı mı istiyorsun bu defa?”
“Hayır, hayır…” Miran kafasını salladı. “Reyyan, ben sadece…” Kelimeleri
ona  düşman  olmuş  gibi  kilitlenmiş,  dili  mühürlenmişti.  Öyle  haksız,  öyle
suçluydu ki. Lügatında onu temize çıkarabilecek bir sözcük yoktu.
“Pişmanım  ben,”  deyiverdi  ansızın  Miran.  Harap  olmuş  ses  tonu,
çaresizliğini nakış misali işlemişti gecenin ayazına. Bir adam bu denli yakıcı
konuşabilir, bir kadını bu denli derinden kanatabilirdi. Ses tonu, gecenin bile
canını yakıyordu şimdi.
Miran’ın varlığı, Reyyanın felaketiydi.
Gözleri  gözlerini  öylece  deşerken,  bakışları  tüm  yaşanmışlığın  izlerini
yüreğine  nakşederken,  Reyyan  ağlamamak  için  verdiği  savaşta  yitip
gidiyordu.  Hayır,  bu  adam  için  dökeceği  bir  damla  gözyaşı  daha  yoktu.
Yalan…
“Ne  için?”  Reyyan’ın  dudakları  şaşkınca  aralandı.  Az  önce  duyduğu  iki
kelime, hayatında duyduğu en saçma cümleydi. Neyin pişmanlığıydı bu?
Miran  kısa  bir  an  duraksadı.  Nereye  koyacağını  bilemediği  elleri  boşlukta
sallanırken,  gözleri  Reyyan’ın  kuzguni  harelerinden  ayrılamıyordu.  Kuruyan
dudaklarını  birbirine  bastırdı.  “Bu  intikama,  seni  dahil  ettiğim  için
pişmanım.”  Kelimelerinin  eziciliği  altında  kıvranıyordu  Miran.  “Biliyorum,
hiçbir  şeyin  telafisi  yok,  sana  yaptığım  kötülüğün  hiçbir  açıklaması  yok.”
Sustu  ve  bakışlarını  yere  düşürdü.  Reyyan’ın  gecenin  karanlığına  eşlik  eden
kara gözleri, genç adamın kaburgalarını parçalıyordu adeta.
Bu  dünyada  bir  umut  öldürürdü  insanı.  Bir  de,  vicdan  yarası.  Vicdanının
sesi olmuştu Reyyan. Oluk oluk kanayan merhametinin, yegâne sebebi.


Ömür boyu hapse mahkûm edilen iki biçare misali geceye hapsolmuşlardı.
Sözleri birbirlerine ölümcül darbeler vurmaktan öteye geçmiyordu ikisinin de.
Sessiz  bir  bekleyiş,  uzun  süren  bir  hesaplaşma.  Dakikalara  kafa  tutmuş
ölümcül  saniyeler.  Umutsuzluğun  giderek  yer  ettiği  virane  gönüller.
Paslanıyorlardı.
Bu  acı  tabloyu,  kapının  girişinde  Elif  ve  Sıdıka  Hanım  soluğunu  tutup
izlerken Arda da Miran’ın ardında sabırla bekliyordu.
Reyyan suskunluğunu bozarken Miran’ı öldüreceğinin farkında değildi. “Bu
adamı  görmek  istemiyorum.”  Parmağını  kaldırıp  Miran’ı  hedef  aldı.  Yüzüne
bakmıyordu,  bakmak  istememekten  ziyade,  bakamıyordu.  Yüzünde,
yaralarını  deşen  birçok  esrik  anının  izleri  vardı.  “İstemiyorum…
İstemiyorum…”  Delirmiş  gibi  aynı  cümleleri  tekrarlarken,  Miran  şuursuzca
seyrediyordu  bu  anı.  Beyninden  vurulmuşa  dönüyordu  aynı  zamanda.
Beklediği  tepki  bu  değildi.  Reyyan’ın  kendisinden  hesap  sorması  gerekmez
miydi? Nefretini kusması, öfkesini bir şekilde çıkarması… Neden, neden diye
bile sormuyordu?
Reyyan böyle davranarak, can evinden vuruyordu Miran’ı. Bir yabancıymış
gibi davranarak bütün inancını yıkıp gücünü yok ediyordu.
Arkasını dönüp eve doğru birkaç adım attı. “Söyleyin ona, gitsin buradan!”
Miran tüm dermansızlığına rağmen, Reyyan’ın gitmesine izin vermeyecekti.
“Gitme  ne  olur,  daha  söyleyeceklerim  bitmedi.”  Kolundan  tutup  gitmesini
engellemek  adına  durdurdu  onu.  Sanırım  bu  hareketi,  Reyyan’ın  sabrını
taşıran  som  damlaydı.  İmkânsızıydı  bu  adam,  hiç  kapanmayacak  bir  yarası,
ömrünün sonuna kadar alnında taşıyacağı kara bir lekesiydi.
“Git!” dedi haykırırcasına. “Allah aşkına, defol git buradan!”
Reyyan’ın  ağzından  çıkan  her  bir  kelime  Miran’ı  sonu  ölüm  olan  ıstıraplı
bir yola sürüklüyordu. Her “git” deyişinde ömrü biraz daha tükeniyordu. Bir
dejavu  gibiydi  yaşananlar.  Reyyan’a  ne  yaşattıysa  aynısını  yaşıyordu.  “Bana
git  deme  Reyyan,  gidemem,”  dedi  çaresizce.  Ne  yapsa  ne  söylese  kâr
etmeyecekti  belli  ki.  Fakat  Miran’ın  da  pes  etmek  gibi  bir  niyeti  yoktu.
Kolundan çekti yavaşça. Gözler önünde konuşmak istemiyordu onunla.
Reyyan  kolunu  kurtarmaya  çalışırken  araya  Elif  ve  Sıdıka  Hanım’ın
girmesiyle  Miran  kuvvetlice  bağırdı.  “Çekilin,  yaklaşmayın!”  Diğer  kolunu
Reyyan’ın önüne set gibi çekmiş, yaklaşmalarına izin vermemişti. Reyyan ise
boşta  kalan  eliyle  Miran’ı  itip  kendisini  kurtarmaya  çalışıyordu.  Bu
hengâmenin  içinde  kendisini,  kapının  önünde,  evin  birkaç  adım  gerisinde
buldu. Şimdi kendilerini gören yoktu.


“Sen  hayatımda  tanıdığım  en…”  Söyleyeceği  her  neyse  duymak
istemiyordu Miran. Elini, Reyyan’ın dudaklarına kapattı. “Ağzından çıkan her
sözle  beni  öldürüyorsun.  Sus.”  Reyyan  dudaklarındaki  eli  çeker  çekmez,
Miran’a  sert  bir  tokat  attı.  Aniden  gelişen  bir  şeydi  ama  pişman  da  değildi.
Miran’ın ona vurduğu darbenin yanında lafı mı olurdu?
“Sakın  dokunma,  sakın!  Karına  dokunduğun  o  ellerle  dokunma  bana!  Sen
benim  beddualarıma  bile  layık  değilsin.  Sözlerimin  seni  ciddi  mânâda
öldüreceğini bilsem, avazım çıktığı kadar inletirdim bu şehri. Ne yazık ki…”
Gözlerini  alan  far  ışığını  fark  edip  sussa  da,  cümlesini  toparladı.  “Senin
gibilere, bir şey olmuyor.”
Miran, Gönül ile olan evliliğinin yakında biteceğinden bahsedecekti ki gelen
arabanın  farları  dikkatini  çektiğinde  arkasını  dönüp  baktı.  Dün  gördüğü
adamdı bu. Adını sanını bugün öğrenmişti. Adamın gözlerini hesap sorar gibi
üzerine  dike  dike  yanına  yaklaştığını  görünce  Miran  da  aynı  ifadeyle  baktı
ona.
Fırat,  “Senin  burada  ne  işin  var?”  diye  sordu  Miran’a  bakarken.  Daha  dün
polisler  tarafından  götürülmüşken,  bugün  yine  bu  adamı  görmeyi
beklemiyordu.  Miran’ı  baştan  aşağı  süzdü.  Dün  çok  dikkatli  bakabilmiş
değildi.  Üzerindeki  pahalı  kıyafetlere  bakılınca,  bu  egosunu  nereden  aldığı
açıkça belli oluyordu.
“Yüzümü  ezberlemeni  söylemiştim,”  dedi  Miran  pişkinlikle.  Tehdit
edercesine  Fırat’a  bakarken  içten  içe  duyduğu  kıskançlığı  belli  etmemeye
çalışıyordu.  Kimdi  bu  adam?  Reyyan’a  karşı  bu  korumacı  hakkı  kimden
alıyordu?
“Şimdi  gidecek,”  dedi  Reyyan  araya  girerek.  “Bir  daha  da  buraya
gelmeyecek.” Sözlerini bastıra bastıra söylemişti, Miran’ın gözlerine hırçınca
bakarken.
“Yok öyle bir şey,” diye reddetti Miran. “Gitmiyorum, buradayım.”
“O zaman bana yine polisi aramak düşüyor. Dün seni çok iyi ağırlamamışlar
belli ki, bu sefer o deliğe bir girer, bir daha da çıkamazsın.”
Miran,  Fırat’ı  büyük  bir  dikkatle  dinledikten  sonra  tüm  ciddiyetini  saf  dışı
bırakarak  tehlikenin  yuva  kurduğu  dudaklarından  tiz  bir  kahkaha  savurdu.
“Dene istersen. Karşılığında sana olacak şeyleri, düşünmek bile istemezsin.”
Açık uçlu bir tehditti bu. Fırat’ın kaşları çatılırken, Reyyan’ın beti benzi attı.
Miran yüzünden, kimsenin başına bir şey gelsin istemiyordu.
“Senden  korkan,  senin  gibi  olsun.”  Fırat  elini  cebine  atıp  telefonunu


kavradığında  Reyyan,  Fırat’ın  elindeki  telefonu  çekip  aldı.  “Yapma  Fırat,
polislik bir durum yok. Birazdan gidecek.”
“Benim  bir  yere  gittiğim  yok,”  diyerek  bir  kez  daha  tekrarladı  Miran.  Bir
şeyler yapmalıydı. Reyyan’ı bir şekilde ikna etmeli ve buradan götürmeliydi.
Bunu zorla yapmak istemiyor ama Reyyan ona başka bir yol bırakmıyordu.
“Bu  adamdan  korkmana  gerek  yok  Reyyan,  ver  şu  telefonu.”  Fırat,
Reyyan’ın  elinden  aldığı  telefonla  155’i  aramaya  koyulduğunda,  Miran  hiç
olmadığı  kadar  rahattı.  Ellerini  ceplerine  atmış,  alay  edercesine
gülümsüyordu. Fırat’ın kulağına götürdüğü telefonu arkasından bir el çekince
genç adam şaşkınlıkla döndü.
“Hop,  gitti  telefon.”  Sadece  aramayı  sonlandırmakla  kalmamış,  telefonu
tamamen kapatmıştı Arda.
“Sen de kimsin?” diye sordu Fırat, Arda’ya öfkeyle bakarken. Bu iş gittikçe
çığırından çıkıyor, tehlikeli bir boyuta doğru yol alıyordu.
“Kim  olacak,”  dedi  Reyyan  sıktığı  dişlerinin  arasından.  “Bozacının  şahidi,
şıracı.” Arda’yı bir kere görmüş olmasına rağmen, yüzünü hafızasına kazımış
ve unutmamıştı Reyyan. Yüzüne delici bakışlarıyla baktığı an, Arda kafasını
öne eğdi. Reyyan’dan ölesiye utanıyordu Arda. Miran’ın oynadığı oyuna bile
bile  ortak  olup  göz  yumduğu  için  kendisi  de  suçlu  sayılırdı.  Öyle  bir  adam
olmamasına rağmen, susmanın bedelini ödüyordu.
“Bak,”  dedi  Reyyan,  Fırat’a  Miran  ve  Arda’yı  gösterirken.  “Bu  gördüğün
iki  adam,  yalancı,  sahtekâr  ve  haysiyetsizin  önde  gideni.  İkisi  de  şeytana
pabucunu…”
“Sus  Reyyan!”  Miran  kızgın  gözleriyle  Reyyan’a  baktı.  Bu  adam  kim
oluyordu da, onun önünde kendilerini küçük düşürüyordu ki?
“Ne  o?  Gücüne  mi  gidiyor  söylediklerim?  Olmayan  kalbinizi  mi  acıtıyor
yoksa?”
Miran,  Reyyan’a  laf  yetiştirmek  yerine  susup  bakışlarını  Fırat’a  çevirdi.
“Benim  karşımda  durmazsan  senin  için  iyi  olur.  Yoksa  sana  da,  küçük
dünyana da, çok yazık olur.”
“Ne  yapabilirsin?”  diye  sordu  Fırat  merakla.  Aslında  merakından  değildi,
sadece Miran’ı alaya alıyordu. Miran ise gülümsedi. O gülümseyiş, Reyyan’ı
anında  yerle  yeksan  etti.  Zaten  bu  gülüş  değil  miydi  Reyyan’ın  kalbine  kuş
gibi kanat çırptıran?
“Neler  yapmam  ki?  Bir  bakmışsın,  bir  sabah  hiçbir  şeyin  yok.  Çalıştığın


hastane  de  seni  kapı  dışarı  edivermiş.”  Dudaklarını  birbirine  bastırdı,
kafasında kurduğu hazin sona üzülürken. “Allah korusun.”
Reyyan  tüm  sakinliğini  yitirdi  bu  sözlerin  üzerine.  Sağ  elini  kaldırıp,
Miran’ın  göğüskafesine  indirip  sendelemesine  sebep  oldu.  “Sen  iğrenç
pisliğin  tekisin!”  Çıldırmış  gibi  Miran’a  saldırmaya  devam  ederken  Fırat
kollarından  tutup  geriye  çekti  Reyyan’ı.  Oysa  Reyyan  aklını  yitirmişçesine,
tüm  hırsını  çıkarmak  istiyordu  Miran’dan.  Arda  ise  çaresizce  seyrediyordu.
“Bırak beni, bırak! Nefret ediyorum ondan!” İstemeden ağlamaya başlamıştı
aynı  zamanda.  Titreye  titreye  ağlarken  tüm  öfkesini  çıkarmak  istiyordu  bu
adamdan.
Bir  yandan  da  avazı  çıktığı  kadar  bağırmak  istiyordu  yüzüne.  Beni  neden

Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling