Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet42/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

“Senin  için,  birbirimizi  ölesiye  harap  ettik,”  diyemezdi  Miran.  Azat’ın
Reyyan’ı  sevdiğini  en  başından  beri  biliyordu.  Peki  ya  Reyyan  biliyor
muydu?  Eğer  bilmiyorsa  Azat’ın  adını  duyunca  neden  böyle  paniklediğini
anlayamıyordu. Bilip bilmediğini Reyyan’a fark ettirmeden öğrenmeliydi.
“Neden  bu  kadar  endişelendin?  Mardin’e  dönmekten  bu  kadar  çok  mu


korkuyorsun?”
Reyyan,  Miran’ın  çelişkili  soruları  karşısında  iyice  paniklese  de  renk
vermedi. Neden burada olduğunu ve Miran’ın neyin peşinde olduğunu henüz
bilmezken  ona  güvenip  korkularını  anlatamazdı.  “Sana  ne  bundan?”  diye
bağırdı. “Ağzımdan tek bir laf bile alamazsın.”
Ellerini  sıktı  genç  adam.  Nasıl  bir  yol  izlemesi  gerektiğini  bilmiyordu.  Bu
kız,  tahmin  ettiğinden  çok  daha  çetin  cevizdi.  “Korkma,”  dedi  zeytin  dalı
uzatırmış  gibi.  “Benim  yanımda  güvendesin.  Seni  Azat’tan  sadece  ben
koruyabilirim.”
İşte  buna  gülerdi  Reyyan  ki  öyle  de  yaptı.  Miran  onun  neden  güldüğüne
anlam  veremezken,  “Peki,  beni  senden  kim  koruyacak?”  diye  sordu.  “Sen
nasıl bir adam olduğunun farkında mısın?”
Miran,  Reyyan’a  elini  uzattı  o  an.  İçini  kıyan  özlemin,  onu  yakıp  kavuran
sevdanın verdiği şuursuzlukla sürekli ona doğru bir adım atıyordu. Attığı her
adım  ise,  koca  bir  hüsranla  sonuçlanıyordu.  “Çek  o  elini!”  diyerek  bağırdı
Reyyan ve ardından ayağa kalktı. Miran’la karşı karşıya oturmak başlı başına
hataydı.
“Reyyan,  ben  sana  zarar  vermem.”  Gözlerinden  nasıl  aktığını  görmüyor
muydu?  Her  bir  zerresi  onun  adını  fısıldarken  onu  kendisine  nasıl  böyle
düşman edebilmişti?
“Sen bana daha nasıl bir zarar verebilirsin ki?” Reyyan ellerini iki yana açıp
yitikçe  feryat  etti.  “Sen  kimsin?  Burası  neresi?  Neden  bu  ev  benim  evim
olması gerekirken bu kadar yabancı geliyor? Neden sana sığınmak yerine bu
kadar kaçıyorum senden?”
“Burası senin evin.”
“Burası… benim kâbusum!”
“Ben bir şeyleri düzeltmek istiyorum Reyyan,” dedi Miran ayağa kalkarken.
Söze  bir  yerden  başlaması  gerekti.  Sussa  kendisini,  konuşsa  Reyyan’ı
yakacaktı,  biliyordu.  Ama  susa  susa  bir  yere  de  varılmıyordu  ki.  “Sana
yaptığım  yanlışı  telafi  etmek,  yaşananları  unutturmak  istiyorum.  Benim
Gönül’le  olan  evliliğim,  senin  bildiğin  gibi  değil.  Sevmiyorum  onu.  Hiçbir
zaman da sevmedim.”
Bunların hiçbirini duymak istemiyordu Reyyan. Miran’ın yaptığı sıradan bir
şey  değildi  ki  telafisi  olabilsin.  Adımlarını  kapıya  yöneltip  salondan
çıktığında Miran da arkasından yürüdü.


“Nereye gidiyorsun?”
Sorusu  havada  asılı  kaldı.  Reyyan  mutfağa  doğru  yürüyordu.  Birazdan
Miran’a,  aslında  hiçbir  şeyi  düzeltemeyeceğini  ispat  edecekti.  Mutfak
dolaplarını  açtı  hızlıca.  Gözüne  kestirdiği  büyük  bir  cam  tabağı  ellerinin
arasına aldığında Miran onu şaşkınca seyrediyordu.
Havaya  kaldırdığı  ellerinin  arasındaki  tabağı  yere  bıraktı.  Büyük  bir
gürültüyle  yere  düşen  cam  tabak  bir  sürü  parçaya  bölünürken  Reyyan  sanki
kırılan şey bir cam tabak değil de kendi hayatıymış gibi yüzünü buruşturarak
seyretti.
“Bak bunlara,” dedi eliyle yere dağılan camları işaret ederken. “Eski haline
getirebilecek  misin?  Ben  bunlardan  daha  da  beter  bir  durumdayım.  Un  ufak
ettin sen beni, her biz zerremi paramparça ettin!”
Ateş  çıkan  gözlerinden  ve  zehrini  kusan  dilinden  anlaşılıyordu:  Reyyan,
Miran’ı affedemeyecekti.
***
Geceye  ömrünü  adamış,  milyonlarca  insan  gibi  uykusuzluğun  dem  tuttuğu
gözleriyle  semayı  seyrediyordu  genç  adam.  Nasıl  bir  halde  olduğunu
bilmiyordu,  nasıl  bir  halde  olduğunun  zerre  önemi  yoktu.  Çünkü  yukarıda,
açtığı yaralarını saramadığı bir kadın vardı.
Kendi  evinde,  onun  çatısı  altında  gönlündeki  yaranın  sahibi  olan  bir  kadın
vardı.  Ellerini  uzatsa  dokunacak,  dokunduğunda  parçalara  ayrılacaktı.  Ama
dokunamıyordu. Öyle bir yasak, öyle bir zulümdü bu. Kalbe yapılan, en güzel
zulüm.
Bu gece, sevdanın bir adı yoktu. Ne yana bakılsa yara, ne yana dönülse acı
vardı. Hızla kalktı ayağa. Reyyan’ın ona “sakın bu odaya gelme” uyarılarına
rağmen,  adımları  onu  merdivenlere  sürükledi.  Heyecan  içinde  tırmandığı
merdivenlerin ardından önüne kaldığı kapıda durdu.
Şu deli heyecanın kalbini nasıl titrettiğini, Reyyan’a nasıl gösterecekti?
Kapıyı çaldı birkaç defa. Ses çıkmayınca, bir kez daha. Bir kez daha…
“Reyyan?”  dedi  yakarırcasına.  Nasılda  yakıyordu  dilini  o  güzel  ismi…
“Duyuyor musun beni?” Birbiri üzerine bindirdiği parmaklarını, bir kez daha
kapıya vurmak için kaldırmıştı ki kapı açıldı.
Geceye şarkılar hediye ettirecek kadar yakıcı hareler kadrajına girince, derin
bir  iç  çekti  Miran.  “Eğer,”  dedi  sessizce.  “Beni  öldürmek  istersen,  sadece
gözlerime bak. Başka bir şeye hiç gerek yok.”


Reyyan’ın kaşları asabi bir şekilde kalktı havaya. “Ne istiyorsun?”
“Bilmiyorum,  bilmiyorum.”  Kafasını  salladı  Miran.  “Aynı  evin  içinde  ayrı
kaldıkça deliriyorum. Yapamıyorum.”
“Ne  yapabilirim  senin  için?”  Sorusunun  ardından  elini  çenesine  dayayıp
düşünceyle sıvazladı. “Canının sıkıntısını giderecekse eğer, hadi tekrar o eve
gidelim. Bir kez daha terk et beni.” Miran’a yaklaşıp gözlerini gözbebeklerine
dikti. “O zaman mutlu olur musun?”
Reyyan içindeki zehri bitireyim derken Miran’ı bitirecekti, haberi yoktu.
“Birbirimizi  hiç  iyi  tanıyamamışız,”  dedi  Miran.  Bitkindi,  hiç  olmadığı
kadar.  “Ben  iyi  bir  adam  değildim,  reddetmiyorum  bunu.  Ama  sen  de  çok
yürekli değilmişsin Reyyan.”
Sabahtan  beri  can  acıtan  sözleri  sarf  eden  Reyyan  iken,  bir  anda  böyle  bir
ithama maruz kalınca neye uğradığını şaşırdı genç kadın. Canı yanmış mıydı?
Hem  de  çok.  Nasıl  oluyordu  da  tek  bir  sözüyle  böyle  darmaduman
olabiliyordu hâlâ?
“Ama  hâlâ  inancım  var,”  diyerek  Reyyan’a  iyice  yaklaştı  Miran.
Aralarındaki  çekim,  inkâr  edilemeyecek  kadar  güçlüydü.  Reyyan  da  bunun
farkındaydı.  Olanca  nefretine  rağmen,  tek  bir  bakışmayla  kaybolacak  gibi
hissetmesine engel olamıyordu.
Miran  elinden  tutup  sol  yanına  bastırdı.  Reyyan  direnmedi,  elini  çekmedi
oradan.  Buna  neden  izin  verdiğini  kendisi  de  bilmiyordu  çünkü.  “Senin  bir
gün bana, yine eskisi gibi bakacağını biliyorum.”
“Onca şeye rağmen mi?”
“Onca şeye rağmen.”
Reyyan  elini  yavaşça  çekerken  Miran’ı  paramparça  edecek  şekilde
gülümsedi.  “Ancak  cehennem  buz  tutunca,  sokağın  tavanı  gökyüzüne
değince, deniz ve bulutlar birbirine sarılınca gerçek olur bu dediğin.”
“O kadar imkânsız yani?”
“O kadar imkânsız.”
Reyyan  aralarındaki  yakınlığı  yok  etmek  istercesine  sıyrıldı  Miran’ın
yanından.  Odanın  diğer  ucuna,  bir  duvarı  komple  kaplayan  cama  doğru
yürüdü.  Cama  yansıyan  gölgeleri,  ayna  kadar  keskindi.  Arkasını  döndüğü
halde, Miran’ı görmekten kurtulamıyordu.
Eliyle sakallarını sıvazladı genç adam. Dibini sıyırdığı çaresizlik kalıntıları


ellerinden  gitmiyordu.  Reyyan  aralarına  mesafe  koydukça  o  yaklaşmak  için
çırpınıyordu. “Gönül isterdi ki, bunların hiçbiri olmasın,” dedi Reyyan. Uzun
bir  iç  çekti.  Bu  gece  ne  kadar  da  uzun  sürmüştü  böyle?  Ne  ıstıraplı,  ne
beyhude… Gökyüzünün karanlığına zuhur eden kirli anıları dolandı boynuna.
Merhametinden vurdu Miran’ı, bir kurşun misali.
“Hiç böyle karşılaşmasaydık seninle. Geçmişin zehri akmasaydı üzerimize.
Keşke ben senin bir gülüşüne takılı kalsaydım, sen benim merhametime âşık
olsaydın.” Sustu. Sızım sızım sızlayan sol yanı, nefes bile aldırmıyordu.
“O zaman bu denli acı çekmez, böyle kahrolmazdım be Reyyan.” Parmağını
kaldırıp  karşısındaki  kadının,  sözde  karısının  gözlerine  işaret  etti.  “Senin  şu
bakışlarını görmek yerine, ölmeyi tercih ederdim inan!”



Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling