Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet48/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

Utanıyorum söylemeye, düşüyor yüzüm sebepsizce…
Aslında senden gittim gideli, gündüzler bile nasıl da gece!
Nasıl bir yürekten dökülüyordu bu sözler? Anlayamıyordu Reyyan.
O değil
miydi bu aşka ihaneti bulaştıran? İki yakası bir araya gelmeyecek bir sevdayı,
gözleri kapalı ateşlere atan? Vuslat uzaktı, kavuşmak ise yasak!
Korkuyor muydu? Hem de çok!
Bu sefer ellerinin arasında buruşturmadı notu. Tekrar ikiye katlayıp kapısını
açtığı  odadan  çıktı.  Merdivenleri  hızlı  hızlı  inerken  kalp  atışları  adeta
bedenini  dövüyordu.  Önce  salona  baktı  ama  orada  bulamadı  Miran’ı.
Ardından tek tek odaları gezdi ve son olarak mutfağa girdi ama Miran hiçbir
yerde yoktu. Salona tekrar dönüp camdan dışarı baktı. Ne Miran vardı kapıda
ne de Ali denen adam. Hiç düşünmedi Reyyan o an. Bu fırsat belki bir daha
gelmezdi ayağına. Salondan çıkıp merdivenlere doğru yürüdü. Daha hızlı çıktı
indiği merdivenleri. Odaya girip çantasını ve montunu kavradı. Elindeki notu
bir  an  duraksadıktan  sonra  çantasına  attı.  Bunu  neden  yaptığını  bilmiyordu.
Bu  evden  çıkınca  nereye  gideceği  hakkında  bir  fikri  de  yoktu  ama  içinde


gitmesi için onu körükleyen şeytani bir fikir vardı.
Merdivenlerden  nasıl  indi,  evden  nasıl  çıktı  bilmiyordu.  Koşar  adımlar  attı
özgürlüğüne  doğru.  Kalbi  paramparça  olurken  mantığına  kulak  verdi.  Başka
türlü  nasıl  iflah  olurdu  ki?  Ruh  gibi  süzüldü  açık  kalan  demir  kapının
arasından. Sokaklar nereye çıkar, yolun solu nereye gider bilmiyordu. Koştu,
koştu… Evin olduğu sokaktan gittikçe uzaklaşırken yüreğine amansız bir acı
işledi. Kurtuluyordu işte. Neyin nesiydi bu sızı?
Koşmaktan  tıkanan  nefesi  bağrını  acıttığında  duraksadı.  Kafasını  sağa  sola
çevirip  etrafa  bakındı.  Herhangi  bir  taksinin  geçmesini  diledi  ama  yollarda
sadece özel araçlar vardı. Herhangi bir otobüs ya da minibüs de geçmiyordu.
Sessiz sakin bir semtti burası.
Yine  de  yürümeye  devam  etti.  Telefonu  Miran’da  olduğu  için,  şu  anda
kimseye ulaşamazdı. Bir yere yabancı olmak zor şeydi doğrusu. Sanki dönüp
dolaşıp  aynı  yerlere  geliyormuşçasına  endişeye  kapıldı.  Aradan  ne  kadar
zaman  geçti,  fikri  yoktu  ama  epeyce  geçmiş  olmalıydı.  Yolda  gördüğü
insanlara  da  bir  şey  soramıyordu  ki,  Miran  sağ  olsun,  Reyyan’da  güven
duygusunun zerresini bırakmamıştı.
Caddeye  çıkacağını  düşündüğü  bir  yolu  takip  etti.  Evden  çıkmadan  önce
yağmur  dinmişti  dinmesine  ama  gök  yeniden  gürlüyordu  ve  Reyyan’ın
yanında  şemsiyesi  yoktu.  Üstelik  hava  da  kararmak  üzereydi.  Endişeye
kapılmadan  sakince  düşündü.  O  gün,  Fırat’ın  arabasında  unutmuş  olmalıydı
şemsiyesini.  Cüzdanında  kayıtlı  numaraların  bulunduğu  bir  not  kâğıdı
olmalıydı.  O  sırada  yoldan  geçen  taksiyi  sonradan  fark  edip  arkasından
kuvvetle bağırdı. “Dur! Dur!”
Taksici  Reyyan’ı  fark  edip  geriye  döndüğünde  Reyyan  kurtulmanın
sevinciyle gülümsedi. Gidecekti buradan. Pılısını pırtısını toplayıp ayrılacaktı
bu şehirden. Peşine ne Miran ne de Azat takılabilecekti. Taksiye binip araba
hareket edince direkt çantasını açtı.
“Nereye  gidiyoruz?”  diyen  adama  baktıktan  sonra  aceleyle,  “Üsküdar,”
dedi.  Ardından  mahcup  gözlerle  süzdü  adamı.  “Telefonunuzu  kullanabilir
miyim?” Elif’i arayacak, eşyalarını herhangi bir yere getirmesini isteyecekti.
Kaybedecek vakti yoktu. Miran o eve gelmeden, işini halledip toz olmalıydı.
Belki de böylesi, ikisi için de en iyisi olacaktı.
Çantasını  karıştırırken,  cüzdanının  olmadığı  fark  ederek  duraksadı.
“Kahretsin,” diye mırıldandı. “Onu da mı aldın alçak herif!”
“Buyurun,  telefon.”  Telefonu  uzatan  taksiciye  kafasını  kaldırmadı.


“Durdurun  arabayı,  ineceğim!”  dediğinde  Reyyan,  taksici  dikiz  aynasından
kaşlarını çatarak ona baktı. “Dalga mı geçiyorsun benimle!”
Reyyan,  Miran  yüzünden  aşırı  öfkeli  bir  haldeydi.  “Param  pulum,  hiçbir
şeyim yok! Çek kenara, ineceğim!”
Adam  sinirle  frene  bastı.  Araba  durur  durmaz  kapısını  açıp  indi  Reyyan.
Çok uzaklaşamamıştı bu çevreden ve şu an sinirinden ölüyordu. Miran’ın her
şeyine  el  koyuşu,  elini  kolunu  bağlamıştı.  Şimdi  nerede  olduğunu  bile
bilmiyordu.  Sokaklar  çok  karışık  gelmiş,  nevri  dönmüştü.  Miran’a  sıraladığı
birçok  hakaret  dilinde  dolanırken  yolun  karşısına  geçti.  Ağaçlarla  çevrili
yolun  kenarlarında  banklar  vardı.  Rasgele  birine  oturduğunda  işe  yaramaz
çantasını sinirden yere fırlattı.
Kaçamayacaktı.
Ne yapacağı konusunda bir fikir yürütmeye çalıştı. Neden ezberlememişti ki
Fırat’ın veya Elif’in numarasını? Artık onu ısıtmayan ince montuna daha sıkı
sarılırken siyah saçları yüzünü kapatmıştı. Ağladı ağlayacaktı. Miran onu bir
kez daha perişan ve çaresiz bırakmıştı.
Ve ona mahkûm.
Hava  iyice  kararırken  yağmur  iyiden  iyiye  artırdı  hızını.  Reyyan  oturduğu
bankta  hiçbir  çözüm  üretemezken  soğuk  bedenini  sarıp  sarmalamıştı.  Açtı,
üşüyordu. Belki de plansız hareket etmenin cezasını çekiyordu. Tam o sırada,
birisi  koşarak  geçti  yanından.  Geçerken  Reyyan’ın  yerde  duran  çantasını
kapmayı da ihmal etmedi. Sanırım çantasını çaldırıp kılını dahi kıpırdatmayan
bir kadın olarak birazdan tarihe geçecekti. Aval aval bakıyordu elinden giden
çantasına ve kapıp kaçan serseriye.
Çok  sürmedi  ki  çantasını  çalan  serseri  geri  döndü.  Reyyan  ayaklarını
görebiliyordu  artık  o  kişinin  ama  korkmuyordu.  Çalınacak  bir  şeyi  yoktu  ne
de  olsa.  Çantası  kucağına  doğru  fırlatıldığında  dahi  tepkisizdi.  Yüzünü
görmediği  serseri,  –genç  veya  yaşlı–  tam  ayakucunda  durdu.  “Sen  de
bendensin ha?”
Reyyan cevap vermedi. Kafasını kaldırıp yüzüne bakmaya tenezzül etmedi.
Ses tonuna bakılırsa genç bir adamdı.
Çantanın  açık  fermuarından  içeriye  uzattı  üşüyen  parmaklarını.  Miran’ın
yazdığı notu alıp avucuna hapsetti.
“Bu saatte sokakta parasız, yalnız ve genç bir kadın,” diye adam mırıldandı
ağzının  içinden.  Elini  Reyyan’ın  yüzüne  uzatıp  iri  parmaklarıyla  çenesini
kavradı.  Reyyan  neye  uğradığını  şaşırdı,  bir  anda  serseriyle  yüz  yüze


geldiğinde korku, dehşetle patladı içinde.
“Üstelik  güzel…”  Adam  eğleniyormuş  gibi  dudak  kıvırdığında  Reyyan
hiddetle  iteledi  hovarda  adamın  pis  ellerini.  “Git  başımdan,  yoksa  avazım
çıktığı kadar bağırırım!” Gözleri kocaman olmuştu, yüzü dehşete kapılmanın
etkisiyle korkunun çizgilerini taşıyordu.
“Bağır,” dedi serseri pis pis sırıtırken. “Burada kimse sana yardım etmez.”
Reyyan  apar  topar  ayağa  kalktı.  Karşısındaki  haydut  kılıklı  herif  pişmiş
kelle gibi sırıtıyordu. Çantasını bankta bırakarak hızlı hızlı yürümeye başladı
Reyyan.  Tek  serveti,  parmaklarıyla  avucunın  arasında  sıkışıp  kalan  kâğıt
parçasıydı. Farkında değildi ama sırılsıklam olmuştu yağmur yüzünden. Gece
uzun, yağmurlar ise geceye sadık gibiydi. Bu haliyle birkaç saat daha sokakta
kalsa  hiç  şüphesiz  hastanelik  olurdu.  Attığı  her  adımda,  serserinin  peşinden
geldiğini ayak seslerinden duyabiliyordu.
“Kaçışın yok güzelim,” diye seslendiğinde adam, Reyyan’ın tüyleri ürperdi.
“Benimsin.”
Yalnız ve çaresizdi. Bu kötülükle nasıl başa çıkacaktı?
Korkudan  dudaklarını  ısırırken  pat  diye  bir  ses  duydu.  Sanki  adam,  yere
kapaklanmış  gibiydi.  İstemsizce  arkasını  döndüğünde  gördüğü  manzara
karşısında  neredeyse  sevinç  çığlığı  atacaktı.  Miran’dan  kaçıyorken  onu
gördüğüne mutlu olması ne kadar normaldi?
Miran  ensesinden  yakaladığı  adamı  yere  yapıştırmıştı.  Sanki  o  da  bu  atağı
bekliyormuşçasına  kaldırım  taşına  sarılmış  ve  kalkamamıştı.  Hareket
edemeyecek  kadar  güzel  bir  kafaya  sahipti  şu  an.  Zaten  kalkması  yararına
olmazdı.  Miran  onun  suratını  tanınmayacak  bir  hale  getirebilirdi  bu  kadar
öfkeliyken.  Reyyan  şaşkınca  bir  Miran’a  bir  yerde  yığılı  kalan  adama
bakıyordu.  En  sonunda  görüş  açısını  tamamen  Miran’la  doldurdu.  Okyanus
bakışlı adam hiç iyi bakmıyordu.
Fazla öfkeli görünüyordu.
“Ne  yaptığını  sanıyorsun  sen?”  Sesi  tok  ama  bir  o  kadar  da  titrekti.
Öfkesinden  miydi  yoksa  korkusundan  mı?  Miran’ı  çözmek  neden  bu  kadar
zordu?
Reyyan  ellerini  iki  tarafa  açtı.  O  an  anladı  ki  fena  halde  ıslanmıştı.
Giysilerinin  ıslaklığı  tenini  donduruyordu.  “Senden  kaçıyorum,”  dedi
dudakları titrerken. “Görmüyor musun?”
Miran  aralarındaki  mesafeyi  birkaç  adımda  kapatıp  Reyyan’ı  kolundan


tuttu. Birkaç metre uzağındaki arabaya sürüklercesine götürürken içindeki iyi
niyetli  adamdan  eser  yoktu.  Sadece  on  dakikalığına  markete  gitmişti  ve
döndüğünde  Reyyan’ı  bulamamıştı.  Onu  aradığı  bir  saat,  korkudan  ölmesine
yetti. Bir de hayli öfkelenmesine.
Reyyan  ne  çekiştirile  çekiştirile  götürülürken  ne  de  bir  eşya  gibi  arabaya
fırlatılırken  sesini  çıkardı.  Öyle  hissizdi,  öyle  de  halsiz.  Ne  karşı
koyabiliyordu ne de bunu yapabilecek bir güç buluyordu içinde.
Miran  arabayı  çalıştırdı.  Direksiyonu  parçalayacakmış  gibi  sıkarken,  “Seni
uyardım,”  diye  bağırdı.  Gecenin  karanlığına  meydan  okuyan  mavileri,
Reyyan’ın  yüreğini  parçaladı.  “Canımı  sıkmaman  gerektiğini  söyledim  ama
beni dinlemiyorsun!”
Reyyan  susmakta  ısrar  ederken  Miran  onu  dağıtmaya  kararlıydı.  “Ne
istiyorsun  anlamıyorum!  Derdin  ne  senin?”  Bakışlarını  yoldan  çekip
Reyyan’a odakladı. “Tek derdin benden kurtulmak mı? Eğer benden bu kadar
nefret  ediyorsan  seni  kendi  ellerimle  Azat’a  veririm!”  Sözleri  blöften  öte
değildi.  Reyyan’ın  tepkisini  merak  ediyordu  sadece.  Yine  de  düşüncesi  dahi
korkunçtu.  Dili  yandı  sarf  ettiği  sözlerden  ötürü,  kalbi  dağlandı.  Miran’ın,
Reyyan’ı Azat’a vermesi, güneşin batıdan doğması kadar imkânsızdı.
Reyyan  kafasını  hafifçe  oynattı.  Gözleri  Miran’ı  bulduğunda,  “Ver,”  diye
mırıldandı.  “Hatta  vermezsen,  adam  değilsin!”  Böyle  bir  ihtimalden  ölesiye
korktuğu halde meydan okuyordu Miran’a.
Bir  anda  frene  bastı  Miran.  Araba  sallanarak  durduğunda  Reyyan’a  döndü
yüzünü.  “Öyle  mi?”  Miran’ın  sesi  arabayı  inletirken,  Reyyan  kulaklarını
kapatmak istiyordu. “Bundan sonra olacaklardan, ben sorumlu değilim!”
Sözlerinin  ardından  boğucu  bir  sessizlik  çöktü  arabaya.  Ne  ondan  ne  de
Reyyan’dan bir ses çıkıyordu. Zaten Reyyan’ın hiçbir şeye takati kalmamıştı.
Onun  tanıdığı  Miran  ile  şu  an  tanıyor  olduğu  Miran  çok  farklıydı.  İkisi  aynı
adam değildi. Reyyan, sevdiği Miran’ı öldürmüştü.

Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling