Hercai hercai
Download 1.36 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Hercai
Nasıl anlatacaktı ona sır gibi sakladığı delik deşik geçmişini?
“İyi misiniz?” Fırat’ın telaşlı sorusu karşısında başını salladı Hazar Bey. Hiç iyi değildi, hem de hiç! Koca bir yük binmişti şimdi omuzlarına. Öz oğlunun yükü, derdi, kanı üzerindeydi sanki. Elini tekrar yüzüne kapattı, içi sızım sızım sızlıyordu. Neredeyse ağlayacaktı koskoca adam, küçücük bir çocuk gibi içinde tekrar kanayan o yarasına ağlayacaktı. Derinlere gömdüğü o acıtan mazinin bir gün en can alıcı yerinden tekrar kanatacağını bilemedi. “Neden yaptın Dilşa?” Dilinden dökülen o fısıltılı kelimeler geçmişe dair büyük bir sitem taşıyordu. Her insan bir parça yaralı bir gönle, biraz bile olsa buruk bir geçmişe sahip olurdu. Bu adamın geçmişi, bir dakika olsun aklından çıkaramayacağı kadar azap vericiydi. Reyyan, Dilşa ismini duyar duymaz yerinden kalktı. Kafası gittikçe karışmaya başlıyordu. İlk defa duymuştu bu ismi. O an aklına, Miran’a annesinin adını hiç sormadığı geldi. Tam karşısında dikildiğinde gözlerini Fırat’a çevirdi. “Söylesene Fırat! Tüm bunlar ne demek oluyor?” Fırat ne cevap vereceğini bilmiyordu, dahası gerçekten o da şaşkındı. Hazar Bey bir hafta önce, yani Miran’ın vurulduğu gün ondan DNA testi istemişti. Bu durum bile büsbütün şaşırmasına sebep olsa da kimseye bir şey söylememişti. Sebebini merak etse de sormamıştı zaten. Şimdi Hazar Bey gerçekleri anlatırsa, o da Reyyan gibi merakını giderecekti. Üstelik Reyyan’ın şu an ona kin dolu gözlerle bakmasından da rahatsız oluyordu. Bunca zaman boyunca Hazar Şanoğlu’na yardım ettiği, kısaca arkasından iş çevirdiği bu şekilde yakalanınca ortaya çıkmış oldu. “Ben bir şey bilmiyorum,” diyerek yere dikti bakışlarını. Zaten Reyyan da o an babasına döndü. “Bize bir şey söylemeyecek misin?” diye sordu merakla. Cevabını beklerken, babası olacak bu adamın yüzünü dikkatle inceliyordu Reyyan. Sanki ilk defa görmüş gibi bakıyordu onu büyütüp bu yaşa getiren adama, yeni yeni kırlaşmaya yüz tutmuş saçlarına, gözlerine, kaşlarına, burnuna dikkatle bakıyordu. Hiç fark edemediği şeyi o an keşfetmiş gibi şaşkınlığı çığ gibi büyüyordu içinde. Miran’ın bu adama benzediği gerçeği kırk yıl düşünse gelmezdi aklına. Lakin şimdi durum öyle değildi. Sanki karşısında Miran varmış gibi duruyordu ya da Reyyan şokun etkisinden böyle düşünüyor, öyle görüyordu. Akıl sağlığı şu an hiç iyi değildi. “Sana soruyorum?” Reyyan’ın yüksek çıkan sesi, dikkat çekebilmek içindi. Hazar Bey kafasını kaldırarak tepesinde dikilen kızına baktı. Kızından öte, gelini oluyordu. Öz oğlunun karısı… Çattığı kaşlarının ona verdiği hükümlü eda ile parmağını kaldırdığında Reyyan’ın az önce oturduğu sandalyeyi işaret etti. Reyyan hemen dediğini yerine getirip sandalyeye tekrar oturduğunda seni dinliyorum dercesine dikti bakışlarını üzerine. Fırat birkaç adım geride, karton kutulara yaslanıyordu. Depo gibi bir yerdi burası. Acı içinde yutkundu adam. Düğüm düğüm olmuştu boğazı. Söze nasıl başlasın, nereden girişsin bilemiyordu. Alfabedeki hangi harf yardım edecekti şimdi o ölümcül geçmişi kelimelere döküp cümle kurmasına? İçinde aniden alevlenen o yangını hangi deli rüzgâr söndürecekti? Yitirdikleri canını acıtırken, bir şey kazanmıştı. Sevdiği kadın, ona güzel bir hatıra bırakıp gitmişti bu dünyadan. Belki her şey için çok geçti, belki de değildi. Kim bilebilir? “Bundan yirmi yedi yıl önce…” diyerek başladı sözlerine. “Askerden yeni geldiğim sıralardı.” Konuşamamanın verdiği zorlukla yutkunurken meraklı gözler daha bir şiddetle açılarak baktı kendisine. “Bir kıza vurulmuştum, Ömerli’de aşiret düğününde görmüştüm onu ilk kez. Dilşa’ydı adı. Mavi gözleriyle gönlümde hüküm süren ilk kadındı.” Daha ne olduğunu tam olarak dinlemediği halde tüyleri diken diken oldu Reyyan’ın. Yaralı bir geçmişin kokusu, kalbini sızlatıyordu. Bahsettiği kadın Miran’ın annesiydi. Şaka gibi! “Babamla onun babası çok yakın iki dosttu. Dilşa’yı istediğimi söylediğimde babam onu istemeye gitti, babası onu bana verdiğinde ise dünyalar benim olmuştu. Kısa zamanda da büyük bir düğünle evlendik. Çok sürmedi bu mutluluğum. Onunla evlendikten sonra onun hiç mutlu olmadığını fark ettim. Beni sevmiyordu Dilşa, uğruna canımı verebileceğim kadının kalbinde bana yer yoktu.” Reyyan’ın nutku tutulmuş gibiydi, nefes bile alamıyordu şimdi. Miran’ın annesiyle, üvey babası yıllar önce evli miydi yani? Merakı gitgide katlanıyordu. Karşısındaki adam konuşmakta zorlandıkça Reyyan’ın nabzı yükseliyordu. “Umursamadım onun ne düşündüğünü, ne hissettiğiyle hiç ilgilenmedim. Ben onu almıştım ya, gerisi umurumda olmamıştı. Zamanla beni sever, beni kabullenir diye bekledikçe benden uzaklaştı o. Ben onu ne kadar sevdiysem o, o kadar nefret etti benden!” Sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi hiddetliydi. Dilinde bir öfke, bakışlarında derin bir hüzün saklıydı. Gözlerinden okunan acısı dünkü gibiydi. Dilindeki nefreti dün gibi tazecikti. “Tam üç ay…” dedi yitik bir halde. “Üç ay süren evliliğim bir gün onun beni terk etmesiyle son buldu. Bir gün uyandığımda bomboştu yatağın sol tarafı, buz gibiydi. Dilşa beni bırakıp gitmişti! Gidebileceği her yere baktım, Mardin’in altını üstüne getirdim ama o yoktu. Öğrendiğim gerçeklerle yıkılana kadar aradım onu.” Derin bir nefes alıp, bakışlarını yerden kaldırıp karşısındaki kıza çevirdi. Nutku tutulmuş haline acı bir tebessüm etti. Bunları neden anlattığını bilmiyordu, belki de zehrini kusmak onu da rahatlatacaktı. Reyyan, babasının anlattıklarını dinlerken hipnoz olmuş gibi bakıyordu. Tüm bunlara bir anlam yüklemesi çok zordu. Kalpsiz sandığı adamın bu hale gelmesinin ardında yatan sebep, hazin bir sevda mıydı? “Meğerse birisi varmış gönlünde. Onu hiç unutmamış, sadece onu sevmiş. Her şeyi göze alarak, beni geride bırakarak o adamla İstanbul’a gitmiş.” “Ahmet Karaman?” Reyyan’ın ağzından kaçıveren soru ve isimle derin bir sessizlik oluştu. Şimdi eksik parçalar yerini bulmuş, taşlar yerine oturmuştu. Belliydi artık, Hazar Şanoğlu’nun bu adama olan öfkesi ve düşmanlığının esas nedeni. Katil oluşunun altındaki büyük sır perdesi aralanmıştı bugün. “O adam,” diye devam etti Hazar Bey konuşmasına. Adını ağzına almıyordu, belki vicdan azabı çekiyor, belki de hâlâ nefret ediyordu, Download 1.36 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling