Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet64/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

bağları.


Hiç  yoktan  bir  oğlu  daha  olan  adam  kara  kara  düşüncelere  dalmışken
Reyyan’ın sorusuyla irkildi. “Ne olacak bundan sonra?”
Bir  müddet  ne  diyeceğini  bilemeyen  Hazar  Bey  bilmiyorum  dercesine
başını  salladı  çaresizce.  Bir  evladının  daha  olduğunu  yirmi  altı  yıl  sonra
öğrenmesinin acısını hissediyordu en derinlerinde. Bu, ona bu hayatın verdiği
en büyük ceza olsa gerekti.
Reyyan  ise  içini  kemiren  sorulara  bir  an  önce  bir  cevap  bulmak  istiyordu.
“Miran’a hâlâ düşman mısın?”
Hazar  Bey  kafasını  kaldırdı  ağır  ağır.  “Ben  ona  hiçbir  zaman  düşman
olmadım ki!” diyerek itiraf etti en büyük gerçeğini. “İnsan kendi canına nasıl
kin  duyar?”  diye  sordu  çaresizce.  “Miran’ın  gerçek  kimliğini  öğrendiğim  o
gün içime bir ateş düştü benim. Hissettim. Yanılmak istedim ama olmadı.”
Hiçbir  sırrın  gizli  kalmayacağını  bir  kere  daha  anlamıştı  adam.  İşlediği
cinayetin  üstünü  örtüp  herkesten  saklamaya  çalışmış  fakat  günün  birinde  öz
oğlu tarafından deşifre edilmişti.
“Kim  vurdu  Miran’ı?”  Reyyan  bu  sefer,  günlerdir  onu  öldüren  başka  bir
soru  daha  sordu.  Elinde  değildi,  en  merak  ettiği  buydu.  Ve  gözlerini  hiç
ayırmadı babasının gözlerinden. Yalan söyleyen insanlar, en çok gözlerinden
ele  verirlerdi  kendilerini.  Fakat  Hazar  Bey’in  bakışları  yerden  kalkmıyordu
bir  suçlu  gibi.  “Ben  bir  şey  bilmiyorum,”  dedi  soğuk  bir  ses  tonuyla.  “Ama
şunu bil ki, ben onun canına kastetmem. Bu gerçek olsa da, olmasa da.”
“Miran  uyandığında  her  şey  ortaya  çıkacak,  biliyorsun  değil  mi?”  Bir
suçluya bakar gibi dikmişti gözlerini babasının üzerine. “Nedense ne sana ne
de Azat’a inanasım geliyor. Bir şeyler gizliyor gibisiniz!”
Düşünceli gözlerini o an kızına dikti adam. “Biz ona zarar verecek bir şey
yapmadık, yapmayız.”
“Peki ya Azat?”
“O da bir şey yapmadı.”
“Neden  geldiniz  öyleyse  İstanbul’a?  Neden  vuruldu  Miran?  Kim  vurdu
onu?”  Tüm  bu  sorulara  mantıklı  bir  yanıt  alamadıkça  kimseye  inanası
gelmiyordu  Reyyan’ın.  Özellikle  karşısındaki  adam  böylesine  başını  öne
eğerken Reyyan sakin kalamıyordu.
“Kimseye bir şey söyleme,” dedi Hazar Bey. Hâlâ bir şeyler gizliyordu. “Bu
sır aramızda kalmalı.”
Reyyan  kaşlarını  hoşnutsuz  bir  halde  çattı.  Böyle  bir  gerçeği  Miran’dan


saklamak gibi bir düşüncesi yoktu. Aksine, iyileşir iyileşmez bugün öğrendiği
her şeyi bir bir anlatacaktı. “Ben ondan bunu saklayamam!”
“Bir  süre,”  diye  ekledi  babası.  “Bir  süre  kimse  bilmemeli.  Ben
söyleyeceğim ona. Bu iş senin üzerine vazife değil.”
Reyyan ne dese bilemedi. Böylesine önemli bir şeyi nasıl saklayacaktı? Bile
bile susması ihanet değil de ne olurdu?
“Farz  et  ki  duymadın  hiçbir  şey.  Sadece  sessiz  kalmanı  istiyorum.  Eğer
baban  olarak  üzerinde  hakkım  varsa,  senden  tek  isteğim  budur.”  Oturduğu
sandalyeden  kalktı.  Hadi  dercesine  Fırat’a  diktiği  bakışların  ardından,
Reyyan’a döndü.
“Sen de git artık,” dedi sessizce. “Yokluğun anlaşılmasın.”
Reyyan  bir  tepki  vermeden  ayağa  kalktı.  Kapıdan  çıkacağı  sırada  bir  kez
daha duydu babasının sesini. “Bana güven kızım,” diyordu güven içermeyen
sesiyle. “Kimseye bir şey söyleme. Her şeyi düzelteceğim.”
Herhangi  bir  söz  vermedi  Reyyan.  Dalgın  adımlarını  merdivenlere  doğru
sürüklerken  bir  anda  Fırat  önüne  geçerek  durdurdu  onu.  Yüzüne  büyük  bir
mahcubiyetle  bakarken,  Reyyan  asi  bir  tavırla  önüne  geçmeye  çalıştı.  Fırat
tekrar önünü kapatınca hiddetle bağırdı. “Çekil önümden!”
“Hem  şaşkın  hem  de  kızgınsın  bana.  Biliyorum,”  dedi  Fırat  suçlu  bir  ses
tonuyla. “Babanı tanıdığımı sana söylemem gerekirdi.”
Reyyan sinirle gülümsedi. “Hayır, şaşırmadım,” dedi ifadesiz bir sesle. “Ben
güvendiğim  insanlar  tarafından  yanıltılmaya  alışkın  bir  insanım.”  Her  ne
kadar  bozuntuya  vermese  de  ağladı  ağlayacaktı.  Kime  güvense  altında  bir
ihanet  yatıyordu.  Fırat’ın  ona  ettiği  yardımları  karşılıksız  sanıp  iyi  niyetli
insanların hâlâ var olduğunu düşündüğüne inanamıyordu.
“Sizin gibiler yüzünden, iyi insanlara olan inancımı kaybediyorum sadece.”
Fırat yüzüne utanarak baktı. “Özür dilerim,” dedi sessizce. “Her şey, senin
iyiliğin içindi.”
Reyyan  karşısındaki  adamın  gözlerine  umursamaz  bir  bakış  yolladıktan
sonra  geldiği  merdivenleri  hızla  çıktı.  Aklı  karmakarışık,  duyguları  sarpa
sarmış  bir  haldeydi.  Susup  susmama  konusunda  öylesine  kararsız,  kulağında
yankılanan seslere karşı savunmasızdı.
Nasıl susacaktı? Bu kötülüğü sevdiği adama nasıl yapacaktı?
Hastanenin  zemin  katına  ulaştığında  beyninde  uğuldayan  düşüncelerden
halsiz  kalmış  bedeni  zoraki  adımlar  atıyordu.  Bir  anda  bir  kuvvet  kolundan


tutunca  istemsizce  irkildi.  Kafasını  kaldırdığında  Arda’nın  yüzünü  görüp
derin bir nefes aldı.
“Korkma,” dedi Arda. “İki saattir seni arıyorum her yerde. Neredeydin?”
“Hava  alıyordum,”  dedi  Reyyan  gözlerini  kaçırarak.  Akabinde  endişeyle
açılan gözlerini Arda’nın üzerine dikti tekrar. “Bir gelişme mi var yoksa?”
“Hayır, Miran hâlâ aynı. Sadece seni göremeyince endişe ettim.” Sözlerinin
ardından  kantine  giden  koridoru  işaret  etti.  “Hadi  gel  bir  şeyler  ye,  soldun
gittin iyice. Miran  uyanınca sana iyi  bakmadığım için bana  kızar sonra.” Bu
ilgili  hali  ve  sevecen  ses  tonu  Reyyan’ın  gözündeki  kötü  adam  profilini
yıkıyordu günden güne. Arda gibi bir adam, kötü bir yüreğe sahip olamazdı.
Birlikte  kantine  geldiklerinde  Nergis  Hanım’la  Eylül’ün  oturduğu  masaya
geçti  Reyyan.  Arda  oturmaksızın  tost  almak  için  yürüdüğünde  Reyyan
gözlerini  Miran’ın  teyzesine  dikti.  Az  önce  babasına  sormadığı  için  delice
pişman  olduğu  bir  soru  içini  kemiriyordu.  Madem  Hazar  Bey  zamanında
Miran’ın  annesiyle  evlenmişti,  o  zaman  neden  bu  kadınla  birbirlerini
tanımamışlardı?  Acaba  teyzesi,  kız  kardeşinin  sırrını  biliyor  muydu?
Bilmemesi imkânsız geliyordu Reyyan’a. Eğer biliyor ve saklıyorsa Miran’ın
böyle bir intikam oyununa düşmesine nasıl izin vermişti?
Aklı almıyordu. Düşünüp bir çıkış yolu bulamadıkça da çıldırıyordu. Ağzını
açıp tek kelime dahi edemezdi de. Susmak hiç bu kadar zor olmamıştı.
Nergis Hanım, Reyyan’ın gözlerine şüpheyle baktı. Bakışlarından ürpermiş
gibiydi. “Kızım, neden öyle bakıyorsun?” diye sordu çekinerek. Bu kadın hep
çekiniyordu  Reyyan’dan.  Yüzüne  baka  baka  onu  kandırdığı  için  mahcuptu.
Reyyan onu affetse bile o kendisini affetmeyecekti.
“Hiç,” dedi Reyyan. Bir omzunu hafifçe kaldırdı. “Düşünüyorum sadece.”
Nergis  Hanım  neyi  dercesine  yüzüne  baktığında  kadına  doğru  hafifçe
yaklaşıp  gözlerini  gözlerine  dikti.  “Hayat  ne  garip  değil  mi?  Böyle  sırlarla
dolu falan…”
Kadının  anlam  veremeyen  şaşkın  bakışlarına  bir  de  Eylül’ünkiler  eklendi.
“Ne  demek  istiyorsun  Reyyan?”  diye  sorunca  Reyyan  dudaklarına  mühür
vurarak delicesine haykırma arzusuna ket vurdu.
Kahretsin, sussa susamıyor, konuşsa olmuyordu!
“Yok bir şey,” diyerek dağıttı konuyu. “Her şey elbet çıkacak ortaya. Miran
uyanacak ve ne olduysa anlatacak tek tek.”
Sözlerinin üzerine Arda gelip oturdu boş kalan sandalyeye. “Miran uyanınca


onu Azat’ın vurduğunu söyleyecek, buna adım gibi eminim,” dedi. Ses tonu
hâlâ öfkeliydi. “Azat bir şeyler karıştırıyor, buna da adım gibi eminim. Nasıl
yaptıysa silahı değiştirmiş olmalı. Bu şekilde sıyrılmasına izin vermeyeceğim.
Polis hâlâ ensesinde.”
Reyyan  acıyla  yutkundu.  Öğrendiği  gerçeğin  ağırlığı  omuzlarına  binmiş,
ona  rahat  nefes  aldırmıyordu.  Biliyordu,  aldırmayacaktı  da.  Şu  an  burada
bulunan  herkese  bildiği  her  şeyi  avaz  avaz  haykırmamak  için  zor  tutuyordu
kendini.
O sırada Nergis Hanım’ın masanın üzerinde duran telefonu çaldı. Reyyan’ın
gözleri  istemsizce  telefon  ekranına  kayınca  arayan  kişinin  Gönül  olduğunu
fark  etti.  Kadın  telefonu  anında  çekip  hızla  yerinden  kalkmış  olsa  da
Reyyan’ın gözünden kaçmamıştı.
Gönül ne Miran’dan vazgeçiyor ne de elini eteğini çekiyordu üzerlerinden.
Nergis  Hanım’ın  masadan  kalkışı  üzerine  Arda  sıkıntılı  bir  nefes  aldı.
Reyyan’ın  da  Eylül’ün  de  bakışları  üzerindeydi  şu  an.  “Her  şey  o  kadar
karışık  ki,”  dedi  sıkıntılı  bir  sesle.  “Tek  bildiğim,”  dediğinde  gözlerini
Reyyan’a dikti. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
“Ne demek o?”
“Miran  gözlerini  açtığında  tahmin  edemediğimiz  bir  adama  dönüşmüş
olacak.  Daha  korkusuz,  daha  sert  ve  daha  tehlikeli  bir  ruha  sahip  olacak.
Biliyorum…  İçindeki  kötü  niyetler  daha  da  çoğalmış  olacak.  Bu  savaşı
büyütecek ve daha fazla tehlikeyi göze alacak. Buna şimdiden hazırla kendini
Reyyan. O, böyle bir adam işte. Her daim öfkesine yenilen ve kinin gölgesine
sığınan biri. Artık onu, hiçbir şey tutamaz.”
Reyyan,  Miran’ın  böyle  bir  adama  dönüşmesine  izin  veremezdi.
Dayanamazdı  bir  kere  buna.  Hem  o  Miran’ın  hiç  kimsenin  görmediği  zayıf
anlarına  tanıklık  etmişti.  Gözyaşlarına  şahit  olmuş,  içinde  şefkati  yüreğinde
hissetmişti.
“Ben  buna  izin  vermeyeceğim,”  dedi  ağlamaklı  bir  sesle.  “Miran  kötü  biri
değil. Bilmiyorsunuz!”
“Ona kötü demiyorum zaten. Fakat bilirsin, öfke insanı canavara dönüştürür.
Gözlerini açtığında ne kadar öfkeli olacağını tahmin edebiliyor musun?”
Reyyan sessiz kaldı. Tam her şey yoluna girecek derken hayat ona pürüzler
çıkarmaya  başlıyordu.  Düz  yollar  gittikçe  yitiriliyor,  her  yer  yokuşlarla
kaplanıyordu.  Düşündükçe  Arda’ya  hak  vermiyor  değildi.  İyi  şeyler
olmayacaktı. Herkes için, kapkara bir kış kapıdaydı.


Fakat  kimsenin  bilmediği  bir  gerçek  vardı  ki,  Miran  ölümüne  düşman
kesildiği  adamın  öz  oğluydu.  İşte  bu  gerçek  ortaya  çıktığı  gün,  yer  yerinden
oynayacaktı!
Zoraki  yediği  tostun  ardından  kantinden  ayrıldı  Reyyan.  Yüreğinde  buruk
bir sancı eşliğinde adımları onu yoğun bakım odasına sürüklüyordu. Kalbinin
ebediyen  bağlı  olduğu  adamın  yanına.  Önce  camın  ardından  baktı  Miran’a.
Hâlâ  yatıyordu  öylece.  Gözlerini  aralamıyordu.  Bu  kadar  mı  güçsüzdü?  Bu
kadar  mı  isteksizdi  yaşama?  Neden  dönmüyordu  Reyyan’ına?  Gözlerinde
oluşan  ince  sis  tabakası  burnunun  direğini  sızlatırken  usulca  sızdı  odadan
içeriye Reyyan.
Korkmuyordu.  Gözyaşlarını  biraz  da  sevdiği  adamın  göğsünde  akıtmaya
ihtiyacı  vardı.  Zira  artık  güçlü  kalamıyordu.  Göz  pınarlarına  dizilmiş  onca
hüzün, Miran kokusunu bekliyordu ruhlarını özgürlüğe adayabilmek için.
Çektiği  sandalyeyle  birlikte  Miran’a  yaklaştı.  Hareketsiz  duran  ellerini
avuçlarının içine sardığında kaburgalarının çatırdadığına yemin edebilirdi. Bir
süre  böylece  kaldı.  Bakışları,  okyanus  gözlerini  örten  kirpiklerinde,  solgun
çehresinde,  kurumuş  dudaklarındaydı.  Dağılmıştı  simsiyah  saçları.  Ve
birbirine  karışmıştı  uzayan  sakalları.  Reyyan  tek  elini  gezdirdi  sevilesi
yüzünde. Başparmağıyla okşadı sakallarını.
“Neden  açmıyorsun  gözlerini?  Beni  özlemedin  mi?”  Hareketsiz  elini  alıp
yüzüne  bastırdı.  Ardından  dudaklarına.  Çoktan  affetmiş  olan  yüreği  sızım
sızım sızlıyordu şimdi. “Seni affettim,” diye fısıldadı. “Sen bilmiyorsun.”

Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling