I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- GERMİYANOĞULLARINDAN OSMANLI DEVLETİNE ANADOLU SAHASI TÜRK EDEBİYATINDA KÜTAHYANIN YERİ
- Anahtar Kelimeler
Sonuç Birçok millete ve devlete beşiklik eden, Osmanlı’nın şehzade sancağı olan kent, sinesinden nice âlimler, kahramanlar, liderler ve gönül elçileri çıkarmıştır. Mekânların değerini somut kültürel miraslardan ziyade insan hazineleri belirler. Somut miras açısın- dan da oldukça zengin bir mirasa sahip olan Amasya kendi döneminde bir mekân olmak- tan öte yetiştirdiği âlimlerle devrinin ve devletin zihniyetini belirleyen bir coğrafyanın adıdır. Sonuç itibariyle geleneksel dönemde Amasya’nın bilhassa kültürel manada önemli bir marka olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Zira Babaî isyanının, Çelebi Meh- med’in imparatorluğu ikinci defa inşasının, Akşemseddin’in yetiştiği zihin dünyasının, hattatlığın, ilmin, Halvetîliğin vb. merkezi konumunda olan Amasya, Aslında İstanbul’un
439
dolayısıyla imparatorluğun politik ve kültürel dokusunun şekillenmesinde önemli fonk- siyonlar üstlenmiştir. Böylece imparatorluğu temsil eden İstanbul’a nazaran bir taşra kenti olması şöyle dursun, İstanbul’un imparatorluk şehri olmasındaki aslî mimarlardan birisi ve belki en önemlisi Amasya’dır.
Abdizâde Hüseyin Hüsamettin (1986). Amasya Tarihi, Cilt I, Ankara: Amasya Beledi- yesi.
Baykara, Tuncer (1988). Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdari Taksimatı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. Budak, Abdulhamit (2015). Bir Şehir Bir Tarikat Amasya ve Halvetilik, Amasya: Amasya Belediyesi Yayınları. Cahen, Claude (2012). Osmanlılardan Önce Anadolu, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayın- ları.
Çatal, Ahmet Caner (2009). 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya Şehri’nin Demografik Yapısı ve İskân Siyaseti, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayım- lanmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde. Dağlı, Ahmet (2012). Yapısalcı Açıdan Amasya Efsaneleri, (YDT), Ondokuzmayıs Üni- versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun. Demir, Necati (2004). Dânişmend-nâme, Ankara: Akçağ Yayınları. Demir, Necati ve Erdem, Mehmet Dursun (2006). Battal Gazi Destanı, Ankara: Hece Ya- yınları. ------------------ (2007). Saltık Gazi Destanı 1-2-3, Ankara: Destan Yayınları. Doğanbaş, Muzaffer (2007). “İlk Dönemlerden Türk Fethine Kadar Amasya”, Amasya İl Yıllığı 2007, s. 149-156, Amasya: Amasya Valiliği Yayını. Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, (2000). İbn Battûta Seyahatnamesi I, (Çe- viri, İnceleme ve Notlar: A. Sait Aykut), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Herodotos, (1973). Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen), İstanbul: Remzi Kitabevi. 440
Kahraman, Seyit Ali ve Dağlı, Yücel (2008). Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seya- hatnamesi 2. Cilt 1. Kitap, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Menç, Hüseyin (2000). Tarih İçinde Amasya, Ankara: Net Ofset. Merçil, Erdoğan (1977). Ahmed Bin Mahmud, Selçuk-nâme II, İstanbul: Tercüman Ya- yınları. Strabon (2000). Geographika Antik Anadolu Coğrafyası, Kitap: XII-XIII-XIV, (Çev. Ad- nan Pekman), İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Tuzcu, Ali (2007). İlkçağlardan Cumhuriyete Seyahatnamelerde Amasya, Ankara: Amasya Belediyesi. Umar, Bilge (1993). Türkiye'deki Tarihsel Adlar, İstanbul: İnkılap Kitabevi. Uzunçarşılı, İ. Hakkı (1975). “Sancağa Çıkarılan Osmanlı Şehzadeleri”, Belleten, XXXIX/156, s. 659-696. Yavuz, Kemal ve Saraç, M. A. Yekta (2003). Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, İstanbul: K Kitaplığı. Zeyrek, Yunus (2007). “Amasya’nın Türkler Tarafından Fethi ve Türk Yönetiminin Ku- rulması (Selçuklular ve Beylikler Dönemi)”, Amasya İl Yıllığı 2007, s.157-164, Amasya: Amasya Valiliği. Wittek, Paul (1971). Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, (Çev. Güzin Yalter), İstanbul: Türkiye Yayınevi. 441
GERMİYANOĞULLARINDAN OSMANLI DEVLETİNE ANADOLU SAHASI TÜRK EDEBİYATINDA KÜTAHYA'NIN YERİ Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi tbulbul@nevsehir.edu.tr ÖZET Oldukça eski bir kültürel geçmişe sahip olan Kütahya bey- likler döneminden itibaren Türk kültürünün önemli merkezlerin- den birisi olmuştur. Özellikle Germiyanoğullarının Kütahya mer- kezli olarak beyliklerini büyütmeleri şehrin geleceğine etki eden önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kütahya, gerek genel anlamda kültürel gelişmeler bağlamında gerekse Anadolu sahası Türk edebiyatı bağlamında ciddi atılımların merkezi ol- muştur. Germiyanoğulları sarayı himayesinde eserler veren Ah- medî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhî gibi şairlerin ortaya koyduğu eserler, Anadolu sahası Türk edebiyatının temel taşlarını oluşturmuştur. Bu bildiride, Germiyanoğullarının Kütahya merkezli oluş- turduğu kültür hareketlerinin Anadolu sahası Türk edebiyatına yaptığı katkı ortaya konmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kütahya, Germiyanoğulları, Ana- dolu Sahası Türk Edebiyatı.
1071 Malazgirt zaferiyle akın akın Anadolu’ya gelmeye başlayan Türkler 13. yüz- yıldan itibaren Anadolu Türk edebiyatını teşekkül ettirmeye başlamışlardır. Her ne kadar Anadolu sahası Türk edebiyatının başlangıcı 13. yüzyıl olsa da Anadolu sahası Türk ede- biyatının gerçek anlamda vücut bulduğu dönem 14. yüzyıldır. Bu yüzyılda daha çok dinî- destanî mesnevilerin yazıldığı bilinen bir gerçektir. Gazel tarzının gerçek anlamda “kla- sik” görünümünü alması için 15. yüzyılda Şeyhî’nin şiirini beklemek gerekecektir. Şeyhî’nin bu yüzyılda ortaya çıkarak Farsça şiirdeki klasik üslûbu kendine model alarak ortaya bir şiir tarzı koyması klasik Türk şiirinin kırılma noktası olmuştur. Şeyhî’den sonra Ahmed Paşa’nın bu şiir tarzını benimsemesi Türk şiiri adına önemli bir atılımdır. 15. 442
yüzyılın sonunda Necâtî Bey’in Ahmed Paşa’dan devraldığı ve kişisel yetenekleriyle daha da ileri taşımayı başardığı klasik üslûp Bâkî’den Şeyhülislam Yahya’ya ve hatta Şeyh Gâlib’e kadar uzanan bir tarzın/ekolün adıdır. Klasik Türk şiirinin “klasik” bir vecheye bürünmesinde büyük pay sahibi olan Şeyhî’yi sadece Osmanlı sahasında değerlendirmek doğru neticeler vermeyecektir. Şeyhî, 18. yüzyılın sonunda Şeyh Gâlib gibi büyük bir şairi yetiştiren gelenek zincirinin en baş- taki halkasıdır. Ancak Şeyhî’yi bu derece bir mevkiye taşıyan temel unsur şüphesiz ki Şeyhî’yi yetiştiren Germiyaoğulları’nın oluşturduğu yüksek kültür varlığıdır. Bu kültür varlığı Germiyanoğulları’ndan Osmanlı’ya geçerek Osmanlı Devleti’nin kültürel dina- miklerinin nüvesini oluşturmuştur.
1233 senesinde Selçuklu sultanı I. Alâaddin Keykubat’ın emirlerinden İmâdüddin Hezâr Dinarî tarafından fethedilen Kütahya coğrafî konumu itibariyle her dönemde stra- tejik öneme sahip olmuştur (Uzunçarşılı, 1932: 9-10). İmâdüddin Hezâr Dinarî’den baş- layarak inşa edilen han, hamam, cami, mescit, medrese gibi sosyal hayatın vaz geçilmezi olan yapılar şehrin Türk-İslam kültürüyle yoğrulmasında hayatî işlevleri yerine getirmiş- tir. Germiyanoğlullarının Kütahya ve civarına ne zaman geldikleri tam olarak biline- memekle birlikte Cimri Hadisesi’ne Selçuklular lehine müdahale etmelerinden sonra Ma- latya’dan göçerek Kütahya ve civarına geldikleri tahmin edilmektedir (Uzunçarşılı, 1932: 27). Hatta Cimri’yi ayağına giydiği kızıl edikten tanıyarak yakalayanlar Hüsameddin bin Ali Şir komutasındaki Germiyan askerleri olmuştur (Uzunçarşılı, 1932: 27). Kütahya ve civarına yerleşen Germiyanoğulları 1302 tarihinde I. Yakup Bey za- manında bir beylik haline gelmiştir. I. Yakup Bey dönemi Germiyanoğulları’nın en parlak ve en kuvvetli dönemidir. Bu dönemde Batı Anadolu’daki Aydın, Menteşe, Saruhan ve Ladik (Denizli) beyleri (İnançoğulları) Germiyanoğulları’na tabi birer beylik konumun- dadır. I. Yakub Bey devrinde Germiyanoğulları’nın sınırları Ankara, Kütahya, Karahisar, Kula, Simav, Ladik, Birgi ve Keles’i içine almaktadır. Bu dönemde Germiyanoğulları 40.000 atlı askere sahiptir. Bu sayı savaş zamanında Germiyanoğulları’na bağlı Aydın,
443
Menteşe ve Saruhan beyliklerinin takviyesiyle 200.000’e kadar çıkmaktadır. Aynı za- manda I. Yakup Bey döneminde Bizanstan her yıl 100.000 dinar ve bazı kıymetli eşyalar hediye olarak gelmektedir (İnalcık, 2007: 254). Bu husus o dönemde Germiyanoğul- ları’nın kuvvetini göstermesi bakımından oldukça ilgi çekicidir. I. Yakub Bey döneminde Germiyanoğulları’nın teşkilatı o kadar gelişmiştir ki Yakub Bey’in büyük hükümdarlar gibi emirleri, vezirleri, kadıları, hazineleri, konakları bulunmaktadır (İnalcık, 2007: 254; Varlık, 1974: 37). I. Yakub Bey döneminde beyliğin sınırları oldukça genişlemiş ve bey- lik Anadolu’nun diğer büyük beyliği Osmanoğulları ile sınır komşusu olmuştur. Bu dö- nemde Osmanlılar Anadolu’nun birliğini sağlama kudretini kendisinde gördüğü için iki devletin mücadelesi kaçınılmaz olmuştur (Varlık, 1974: 42). I. Yakub Bey’in hangi ta- rihte nerede vefat ettiği hakkında elde bilgi yoktur. Ancak 1340 tarihinde I. Yakub Bey’in Mısır’la mektuplaşmasından hareketle onun bu tarihten sonra öldüğü sonucuna varılmak- tadır (Varlık, 1974: 44). I. Yakub Bey’den sonra Germiyanoğulları’nın başına oğlu Mehmed Bey geçmiş- tir. Mehmed Bey ve dönemi hakkında kaynaklarda çok az bilgiye rastlanmaktadır. Bu dönemle ilgili II. Yakub Bey’in Taş Vakfiye’sinde, Katalanlar tarafından zapt edilen Kula ve Simav’ın Mehmed Bey tarafından tekrar geri alındığı yer almaktadır (Uzunçarşılı, 1932: 45; Varlık, 1974: 47). Diğer taraftan Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşid-nâme adlı mes- nevisinde “Der medh-i Çahşadan” adlı bir bölüm bulunmaktadır. Şeyhoğlu Mustafa ese- rini Germiyan beyi Süleyman Şah için yazmış, beyin ölümü üzerine eserini Yıldırım Ba- yezid’e sunmuş, fakat Süleyman Şah için yazdığı bölümü değiştirmemiştir. Bu bölümden Süleyman Şah’ın babası Mehmed Bey’in lakabının Çahşadan olduğu anlaşılmaktadır (Uzunçarşılı, 1932: 45; Varlık, 1974: 47-48). Mehmed Bey’in de ne zaman ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Fakat Mustafa Çetin Varlık, Süleyman Şah’ın 1361 tarihinde beyliğin başında bulunduğunu, bu tarihi Mehmed Bey’in ölüm tarihi ve Süley- man Şah’ın beyliğin başına geçtiği tarih olarak kabul etmek gerektiğini belirtmektedir (Varlık, 1974: 51). Babası Mehmed Bey’in ölümü üzerine beyliğin başına geçen Süleyman Şah, bazı kitabelerde Şah-Çelebi olarak zikredilmektedir. Bir taraftan Karamanoğulları’ndan, diğer taraftan gün geçtikçe büyüyen Osmanlılardan çekinen Süleyman Şah beyliğin selameti için imkânlar aramış ve Osmanlılarla akrabalık yolu ihdas etmeye karar vermiştir. Netice itibariyle kızı Devlet Hatun’u Yıldırım Bayezid’le evlendiren Süleyman Şah Kütahya,
444
Simav, Emet ve Tavşanlı’yı kızının çeyizi olarak Osmanlılara terk etmiştir. 1381 yılında Kütahya’nın çeyiz olarak Osmanlılara geçmesinden sonra buraya Yıldırım Bayezid vali olmuş, bunu üzerine Süleyman Şah da Kula’ya çekilmiş ve 1387 yılının başlarında vefat etmiştir (Uzunçarşılı, 1932: 47-52; Varlık, 1974: 53-66). Babası Süleyman Şah’ın ölümü üzerine 1387’de beyliğin başına geçen II. Yakub Bey’in beyliğinin ilk devresi (1387-1390) sükûnet içinde geçmiştir. Kosava Savaşı’nda I. Murad’ın şehit olması üzerine başta Karamanoğulları olmak üzere Osmanlı himayesinde olan beylikler bağımsızlıklarını tekrar kazanmak için harekete geçmişler ve bunun için aralarında bir ittifak yapmışlardır. II. Yakub Bey de bu durumdan istifade ederek kız kar- deşinin çeyizi olarak verilen beylik topraklarını geri almak istemiştir. Osmanlı tahtına geçen Yıldırım Bayezid ortaya çıkan tüm bu karışıklıkları bertaraf etmiş ve bu arada II. Yakub Bey’i 1390 yılında İpsala’da hapse attırarak Germiyanoğulları Beyliği’ni tama- men Osmanlı Devleti’nin sınırlarına dâhil etmiştir. 1399 yılına kadar hapiste kalan II. Yakub Bey bir yolunu bularak hapisten kaçmış ve Timur’a sığınmıştır. 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda yenilen Yıldırım Bayezid esir edilmiş ve bir müddet sonra da ölmüştür. Timur’un Ankara Savaşı’nı kazanmasından sonra Anadolu beyliklerinin toprakları geri verilmiş ve bu arada Osmanlılara çeyiz olarak verilen yerler de dâhil olmak üzere II. Yakub Bey 1402’de tekrar memleketine sahip ol- muştur. II. Yakub Bey 11 yıl süren Fetret Devri sırasında bir ara Yıldırım Bayezid’in bü- yük oğlu Şehzade Süleyman Çelebi’nin tarafını tutmuş, fakat daha sonra vazgeçerek Çe- lebi Mehmed’i tutmaya başlamıştır. II. Yakub Bey’in Çelebi Mehmed vasıtasıyla Osman- lılara yaklaşmasını hazmedemeyen Karamanoğlu Mehmed Bey 1411 yılında Kütahya’yı zapt etmiştir. Böylece bütün Germiyan ili Karamanoğullarının eline geçmiştir. Aynı za- manda Bursa’yı da kuşatan ve yakan Karamanoğlu Mehmed Bey, Çelebi Mehmed’in üze- rine geldiğini haber alır almaz Germiyan toprakları da dâhil olmak üzere geri çekilmiştir. Böylece II. Yakub Bey iki buçuk yıllık bir aradan sonra tekrar beyliğinin başına geçmiştir. II. Murad devrinde Osmanlılarla Germiyanoğulları arasında bir dostluk oluşmuş, hatta II. Yakub Bey, erkek evladı olmaması sebebiyle beyliğinin, ölümünden sonra Os- 445
manlılara bırakılmasını istemiştir. Bunun için 1428 yılında Edirne’ye giderek memleke- tini bizzat II. Murad’a vasiyet etmiştir. Bu ziyaret esnasında II. Yakub’u ağırlama görevi Şeyhi’ye verilmiştir. II. Yakub Bey Edirne’de bir müddet kaldıktan sonra memleketine dönmüş ve bir yıl sonra 1429’da hastalanarak vefat etmiştir (Uzunçarşılı, 1932: 53-66; Varlık, 1974: 67- 79). II. Yakub Bey arkasında çok değerli eserler bırakmıştır. Bu eserlerin en başta ge- leni şüphesiz ki, onun, Türkçe olarak yazdırdığı Taş Vakfiye’sidir. II. Yakub Bey’in bu vakfiyeyi Türkçe olarak yazdırması onun Türklüğe ve Türk diline yaptığı hizmetin bir göstergesidir. Çünkü o devirde vakfiyeler ve kitabeler özellikle Arapça olarak yazılmak- tadır (Varlık, 1974: 89). 1.1 Germiyanoğulları’nın Sosyal ve Kültürel Dinamikleri 13. yüzyılda Batı Anadolu’ya uç teşkilatına bağlı olarak yerleştirilen beylikler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflığından yararlanarak yavaş yavaş bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Uçlarda eski Türk şehir ve göçebe hayatını devam ettiren bu aileler, za- manla Bizans’tan fethettikleri arazilere yerleşmişlerdir. Bu beyliklerin devlet anlayışı Orta Asya’dan gelen eski Türk âdet ve geleneklerine uygundur. Germiyanoğulları’nın devlet teşkilatı da Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları teşkilatının bir devamı ni- teliğindedir. 14. yüzyılın başında Ali Şîr ailesinden I. Yakub Bey, beyliğin idaresini elinde bu- lundurmaktaydı. Bu sırada Batı Anadolu’daki Aydın, Saruhan ve Meteşeoğulları da Ger- miyanoğulları’na tâbi birer beylik durumundadır. Hatta Aydınoğlu Mehmed Bey, I. Ya- kub Bey’in subaşısı, yani ordu komutanıydı. Germiyanoğulları devrine ait gerek kitabelerde ve gerekse vakfiyelerde “Sul- tanü’l-Germiyaniyye” ibaresine sık sık rastlanmaktadır. Bu tabir ilk defa I. Yakub Bey devrine ait kitabelerde görülmektedir. Süleyman Şah dönemine ait kitabelerde de “Sul- tanü’l-Germiyaniyye” ve “Sultanü’l-Muazzamü’l-Germiyaniyye” unvanı kaydedilmek- tedir. II. Yakub Bey dönemine ait kitabe ve vakfiyelerde ise “Sultan” tabiri karşımıza çıkmaktadır (Varlık, 1974: 95-98). 446
Germiyan Beyliği sarayı hakkında o döneme ait kaynaklarda belirli bir bilgi mev- cut değildir. Fakat 17. yüzyılın ünlü seyyahı, aynı zamanda kendisi de Kütahyalı olan Evliya Çelebi, Kütahya’da bir saray olduğunu ve bu sarayın Germiyaoğlulları’ndan kal- dığını söylemektedir. Bu sarayın 360 tane odası, divanhaneleri, hamamları ve geniş bir bahçesi bulunmaktadır. Evliya Çelebi sarayın bahçesinin Haleb sarayının meydanı kadar büyük olduğunu, üzerinin kiremitle değil de toprak ile örtülü olduğunu anlatmaktadır (Dağlı vd., 2005: 19-20). I. Yakub Bey’in, sarayında emirleri, vezirleri, kadıları, kâtipleri, diğer memurları, köleleri bulunmaktadır. I. Yakub Bey dönemine ait olan bu bilgilerin daha sonraki dönemlerde de mevcut olduğu bilinmektedir (Varlık, 1974: 98-99). Germiyanoğulları’nı yöneten beyler sahip oldukları bu geniş imkân ve ekonomik güçle Kütahya’da yüksek bir saray kültürü oluşturmayı başarmıştır. Bu yüksek saray kül- türü sanatçı ve şairlerin himaye edilmesi geleneğini beraberinde getirmiştir.
Çahşadan Mehmed Bey ve Süleyman Şah dönemlerinde Germiyan sarayında ni- şancılık ve defterdarlık görevlerinde bulunmuştur. Şeyhoğlu Mustafa, Marzuban-nâme Tercümesi (mensur hikâye türü bir eser), Hurşîd-nâme (1387’de yazılan eser 7903 beyit- lik bir aşk mesnevisidir), Kâbûs-nâme Tercümesi (siyâset-nâme türünde bir eserdir), Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ (siyâset-nâme türünde bir eserdir. Müellif bu ese- rinde Germiyan ve Osmanlı sarayında edindiği tecrübelerine de yer vermiştir) adlı eser- leriyle 14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl başı Anadolu sahası Türk edebiyatının önemli nu- munelerini ortaya koymuştur (İnalcık, 2007: 256-257; Yavuz, 2010: 88-89).
Germiyan sarayının önde gelen şairlerinden olan Ahmedî’nin asıl adı Mevlanâ Taceddin İbrahim bin Hızır’dır. Gençliğinde Mısır’a giderek klasik İslam ilimlerini öğre- nen Ahmedî Germiyan beyleri Süleyman Şah ve II. Yakup dönemlerini idrak etmiştir. II. Yakup Bey’in ölümünden sonra da Osmanlılara intisap ederek Çelebi Mehmed ve II. Mu- rad’ın himayelerinde eser vermeye devam etmiştir. Ahmedî’nin en önemli eseri İskender- nâme’dir. Bunun dışında Türkçe dîvânı, Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi, tıpla ilgili Tervîhu’l-
447
Ervâh adlı eseri müellifin Türkçe eserleridir. Bu eserlerin dışında Ahmedî’nin Arapça ve Farsça eserleri de bulunmaktadır (Kut, 1989a: 166).
Germiyanoğulları döneminde Süleyman Şah ve II. Yakup Bey’in himayesinde bu- lunmuştur. Hatta Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun’la Yıldırım Bayezit’in 1387’de ya- pılan düğünleri sırasında Ahmed-i Dâî’nin kadılık görevinde bulunduğu tahmin edilmek- tedir (Kut, 1989b: 56). II. Yakup Bey’in ölümünden sonra Osmanlılara intisap eden Ah- med-i Dâî, Emir Süleyman ve II. Murad dönemlerini idrak etmiştir. 15. yüzyıl Türk ede- biyatının en üretken sanatçılarından olan Dâî’nin 8 mensur, 6 manzum olmak üzere 14 eseri bulunmaktadır. Bu eserlerin tasavvuf, evliyalar tezkiresi, rüya tabiri, fıkıh, tefsir, inşa örnekleri, tıp, astronomi, lugat ve hadis gibi birbirinden farklı konularda yazılmış olması Ahmed-i Dâî’nin, günümüz tabiriyle, tam bir entelektüel birikime sahip olduğu- nun göstergesidir.
Germiyan sarayının yetiştirdiği en önemli kişilerden birisi Şeyhî’dir. Şüleyman Şah döneminde doğan Şeyhî asıl şöhretine II. Yakup Bey döneminde kavuşur. Germiyan sarayının kendinden önce yetiştirdiği Ahmedî, Ahmed-i Dâî gibi sanatçılardan da dersler alan Şeyhî gençlik dönemlerinde Süleyman Şah tarafından eğitim için İran’a gönderildi. İran’da Seyyid Şerîf Cürcânî ile ders arkadaşlığı yaptı. Kaynaklara göre o, İran’daki eği- timinden sonra tasavvuf, tıp, edebiyat ve hikmet ilimleriyle mücehhez olarak Kütahya’ya döndü.
15. yüzyılda Germiyan sarayında yetişen Şeyhî, Türk edebiyatının en önemli kı- rılma noktasını yaratan bir şairdir. Türk şairleri, önceleri Hakîm Senâ’î, Feridüddîn Attâr gibi mutasavvıf İran şairleri yolunda açık ve sembollerden uzak eserler vermişlerdir. Fa- kat daha sonra özellikle Şeyhî’nin açtığı yolla Kemâl-i Hocendî, Selmân-ı Sâvecî, Hâfız- ı Şîrâzî gibi sanatçıları örnek alarak mecazî aşk ile tasavvufî yorumu harmanlamaya baş- lamışlardır (Tarlan 1964: 8). Şeyhî’nin bu bağlamda açtığı yoldan ilerleyen Ahmed Paşa ve Necâtî Bey gibi şairler vasıtasıyla Türk edebiyatı Bâkî gibi klasik şairine kavuşmuştur.
448
Şeyhî’nin gazel ve kasideleri her ne kadar tezkireciler tarafından beğenilmese de onun 15. yüzyılda yarattığı değişim rüzgârı 16. yüzyılda Bâkî’yle farklı bir vecheye bürünmüş- tür. Bir başka deyişle Şeyhî, Bâkî’nin müjdecisidir. SONUÇ Germiyanoğulları Kütahya merkezli güçlü bir devlet geleneği oluşturmuş bir bey- liktir. Sahip olduğu siyasî ve ekonomik gücü kültürel bir canlılığa tahvil etmeyi başaran Germiyanoğulları sarayının himaye ettiği Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhî gibi şairler beyliğin hâkimiyetinin sona ermesiyle Osmanlı sarayına intisap ederek Anadolu sahası Osmanlı edebiyatının da öncüsü olmuşlardır. 1387 yılında yapılan Devlet Hatun’la Yıldırım Bayezid’in düğünü sadece politik kaygılar sonucu yapılan bir evlilik merasimi değil, aynı zamanda Germiyanoğulları’nın 100 yılda oluşturduğu bir kültürel zenginliğin de Osmanlı’ya geçtiğinin bir ilanıdır. Tek başına, Süleyman Şah tarafından İran’a eğitim için gönderilen Şeyhî’nin Türk edebiyatında açtığı çığır bile Osmanlı Dev- leti’nin kültürel anlamda çok ilerilere taşınması için önemli bir kilometre taşı görevi gör- müştür. Kanuni döneminde Osmanlı Devleti’nin mutantan sesi olan Bâkî’de Şeyhî’nin Kütahya’dan doğan nefesi bulunmaktadır. Şeyhî’yi ve Şeyhî’yi yetiştiren şartları tam an- lamıyla idrak edemeden Bâkî’yi anlamak mümkün değildir. Halil İnalcık’ın tabiriyle “Germiyanlı şairler, Nizâmî’deki mazmunların Türkçe karşılıklarını bulup kullanmakla ve Türkçeyi aruza uydurmakla hakikatte klasik Türk edebiyatının temelini atmışlardır.” (İnalcık, 2007: 280). Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling