I. uluslararasi


Download 3.66 Mb.
Pdf ko'rish
bet9/46
Sana01.12.2017
Hajmi3.66 Mb.
#21258
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   46

Aya bakan ak saray / Айға баққан ақ сарай,  

Ak saray diye defin et / Ақ сарайлап қоя гөр! 

Güneşe bakan gök saray / Күнге баққан көк сарай,  

Gök saray diye defin et / Көк сарайлап қоя гөр! (Hasenov 1988: 103)  

Evet, mimari açıdan çok güzel ve özelliği muhteşem böyle bir mezarlık inşaa ede-

rek halk ağası, yurt önderi olanlara saygı göstermek Türk halklarının eskiden devam et-

mekte olan geleneği diyebiliriz. Bu doğrultuda ve böyle bir anıtların önemi hakkında İ.A. 

Kastan’e:  “Orta  Asyanın  Güney  bölgelerinin  yarısı    (Üstürt  tarafından  Güneye  doğru) 

eski anıtlarla pek çok yaygın olduğu (Semarkand mescitleri ve başkalar) bir gerçektir. Bu 

bölgedeki anıtların çokluğu ve eski olması kendisine özel bir heves ve dikkatle bakmayı 

hak etmektedir» (Hasenov 1988: 103), – diye değerlendirmiştir. Kazakistan bozkırlarında 

bulunan kubbeleri ne kadar basit olduğunu görsek bile, eski dönemdeki insanların mimari 

özellik ve güzelliğine olan ilgi,  yeteneğinin bir delili sıfatında bir gerçek olarak kabul 

etmeliyiz. Özellikle sözümüzün ispatı olarak o dönemlere ait Ayşa Bibi ve Babaşa Hatun 


 

96 


 

türbeleri örnek veririz. Bu mezarlık anıt kubbelerinde sanat ustalarının çiçek, ay, güneş, 

yıldız gibi motifleri bol tasvir etmeleri de sanat ve güzelliğe olan hayranlıktır.    

Büyük İpek Yolu boyunda yerleşen Türkistan, Sauran gibi kentlerin kültürel eko-

nomik merkezler olarak önemi çok büyük olmuştur. Türkistan’a yakın bölgeler artık bah-

çecilik, ziraatçilik ve ticaretin geliştiği merkezlerine dönmiştir. Hafiz Tanış’ın bilgilerine 

göre «Sabran kalesi – güçlü bir savunma kalesidir, onun sağlamlığı ve kuvveti o kadarki, 

işğal etmeyi düşünen düşmanlar hatta kalenin duvar eteklerine bile yaklaşamamışlardır. 

Kalede savunma tesislerinın olması, gıda ve su (kale içinde kuyular olmuştur) ile temin 

edilmiş olması uzun süre düşmanlara karşı dayanabilme kapasitesini artırmıştır» (Kazak 

1957: 209-210). 

Tarihi özelliği bakımından şimdi oldukça yıpranmış ve yıkılmış Sauran minaresi 

dikkate laiktir. Buhara minareleri gibi inşaa edilen, yüksekliği 16 metreye kadar uzanan 

Begim minaresi de, Sıganak kentinin Sunak – Ata binası da benzeri mimari eserlerden 

sayılır. Savranda yeraltı sulama sisteminin, medrese ve mescitlerin olması burada ziraat-

çilik kültürünün geleneksel hale geldiğini göstermektedir. Bunlarla birlikte Sır boyunda 

eski Otırar kentinin tekrar yükselmiş şekli, Sayram, Arkök, Üzkent, Aqkorgan, Karatau 

tarafında Sozak, Qultobe, Ran,   Tastöbe, Tasqorgan, Köktöbe kalecikleri olmuştur. Ot-

rardan sonraki  kültürel  katından 100  yaklaşık ev  mecmuası bulunmuştur. Yani  burada 

tahmini oalarak 500-7000 kişilik nüfüs olmuştur. Şehirde tuğla güğüm ustaları oturmuş-

lardır ve onlar tuğladan güğüm, kapkacak, tekne, kese v.b. üretimi ile uğraşmışlardır. Bu-

lunan bulgulara dayanarak Sır boyu el sanatçıları tuğla, bakır, bronz ve demir eşyaları 

tekrar işleme gibi sanat türünü bugüne dek devam ettirmekte olduğu bilinmektedir. Mi-

mari sanat eserleri Sırderya, Karatav etrafında, Talas, Şu, Sarısu boğazlarında, Torgay 

kırlarında iyi saklanmıştır. Taştan yapılan abideler en çok Mangıstav, Sagız, Cem gölü 

etrafında, Merkezi Kazakistanda, Jetisu, Altay, Tarbagatay dağlarında rastlanmaktadır.  

Uzun yüzyıllar boyu teşekkül olan dekorativ yağlı boya resim unsurları Jezkazgan 

yakınında da bulunmuştur. Bu resimler mezarlıkların iç duvarlarına ve anıt taşlarına çi-

zilmiştir. Avcılık, göç, Kazak evinin iç görünüşü, peyzaj ve asker timsali olan ana konu-

lara çok rastlanmaktadır. Resim tekniği üzerinde durmak gerekirse hala kurumayan du-

varlara önce resim eskizi yapılır, sonradan boya emdirilmiştir. Kırmızı, mavi, yeşil, sarı 

v.b. boyalar kullanılmıştır. Tüm bunlar İslam dini kurallarına aykırı olsa da Kazaklar ara-



 

97 


 

sında eski inanç ve resim yapma sanatı geleneğinin bugüne kadar kopmadığını göster-

mektedir». Kazak kavimleri Türk dönemi kültürünün güzel sahası olan – taş oyma sanatı 

da  unutmamışlardır.  Özellikle  vefat  eden  kişinin  başına  anıt  taşı  koyma,  onun  yanına 

Qoytas, Qoşqartas, Sandiqtas, Bestas (bes min), Üştas (üç min), sagan ev yapma gibi çe-

şitleri daha da geliştirmişlerdir. Koyunun, koçun ve sandıkın

 

heykellerini yapma sanatı 



Mangıstav, Üstirt, Jem gölü boyunda daha fazla yayılmıştır. Bununla birlikte mezarlık 

anıt taşlarına yazı yazma, ikinci tarafına kılıç, mızrak, ay balta, kise, sadak (eğer erkek 

ise), kadın ise başına alqa (kolye), küpe, saukele, kayçı v.b. resimler çizilmiştir. Taştan 

değirmen de yapılmıştır.  

Kentler gelişerek korgan ve kale inşaatları yapılması, tuğla ve seramik eşyaların 

üretilmesi Türk kavimlerinin geleneksel kültürü ve hayatının ayrılmas parçası haline gel-

miştir desek bile Kazak Hanlığı ve Ozbek Ordasının, Moğolstan, Noğay uluslarının hü-

kümdar kitleleri tarafından gerçekleştirilen savaşların etkisinden gelişme imkanlarından 

tam yararlanamamıştır, doğal olarak bahçeler, ziraat alanları, mimari güzel şehirler maa-

lesef harebe ve berbat olma süreci önünde karşı karşıya kalmıştır.  

 

 


 

98 


 

 

Kullanılan Edebiyat: 

1.  Baypakov  К.,  Nurjanov  А.  -  Байпаков  К.,  Нуржанов  А.  Ұлы  жібек  жолы  және 

ортағасырлық Kazakistan. Almatı, 1992 

2. Biçurin N.Ya. - Бичурин Н.Я. Собрание сведений о народах....Т. 1. – М.-Л., 1950 

3.  Grigoryev  V.V.  –  Григориев  В.В.  Восточный  или  китайский    Туркестан.  СПб, 

1873 

4. Gumilyev L.N. - Гумилев Л.Н. Хунну. М., 1960 



5. Hasenov A. – Хасенов А. Қазақстан мәдениеті мен өнерінің тарихы. І.c. Almatı, 

1988 


6. Kazak SSC tarihi. - Казак ССР тарихы. І c. Almatı, 1957 

7.  Klyaştornıy  S.G.  -  Кляшторный  С.Г.  Древнетюркские  рунические  памятники... 

М.-Л.. 1964 

8. Tolstov S.P. - Толстов С.П. По следам  древнехорезмийской  цивилизации. М.-Л., 

1948 


 

99 


 

EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN  

MAKEDONYA VE ÇEVRESİNDE DİNİ VE SOSYAL HAYAT 

 

Prof. Dr. Davut KILIÇ 



Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi 

dkilic40@gmail.com 

 

 

Makedonya; Antik Yunanistan’da bir krallık, Roma ve Doğu Roma imparatorlu-

ğunda bir eyalet, Osmanlı devletinde büyük bir kısmı Rumeli eyaleti içerisinde kalan bir 

bölge,


1

 1944-1991 yılları arasında Yugoslavya’nın bir parçası, 1991 yılından günümüze 

ise topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş bir Makedonya Cumhuriyeti varlığını de-

vam ettirmektedir.

2

 Tarihi Makedonya bugün Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Ko-



sova ve Sırbistan’ın bir kısmını içine alan bir coğrafyadır. Evliya Çelebi seyahatnamenin 

ilk cildinde Osmanlı devletinin eyaletleri hakkında bilgi verirken bugünkü Makedonya 

toprakları içerisinde kalan Ohri ve Üsküp’ü Rumeli eyaletine bağlı sancak olarak göste-

rir.


3

 Ohri’nin 60 ze’âmet ve 342 tımardan 335.299 kuruş, Üsküp’ün ise 57 ze’âmet ve 345 

tımardan 240.000 kuruş geliri olduğunu belirtir.

4

  



Evliya Çelebi 1652 yılının sonlarına doğru Romanya Babadağ’dan, Rumeli eya-

letine geçerek, Zağra’ya uğramış oradan da Filibe’ye gelmiştir. Seyyah, bu şehrin Rum 

ve Yunan tarih kitaplarında, Makedon lakaplı İskender’in kızının tahtı İstanbul’dan önce 

inşa olunan Filiboz olduğunu ve Filiboz’dan galatı meşhur Filibe olarak söylendiğini kay-

deder. Yine Evliya Leh, Çek, Eflak ve Boğdan lisanlarında “done” kralların hanımlarına 

verilen isim olduğunu, bu şehri İskender’in kızı Make inşa ettirdiği için Makedone şehri 

denildiğini, Dobra Venedik kralı divanında da şehrin Filibe Makedone ismiyle anıldığını, 

dağlarında altın, gümüş, kurşun ve demir madenlerinin çokluğundan bahsedildiğini, bu 

                                                 

1

    Bu  konuda  geniş  bilgi  için  bkz.,  Şemseddin  Sami,  Kamusu’l  A’lam  Tarih  ve  Coğrafya  Lügati  VI



İstanbul 1316, s.4114 vd. 

2

 Bu konuda geniş bilgi için bkz., Mehmet Hacısalihoğlu, “Makedonya”,  Türkiye Diyanet Vakfı İslâm 



Ansiklopedisi, C.27, Ankara 2003, s.437 vd. 

3

 Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zillî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi I,  (Haz: Robert Dankoff, Seyit 



Ali Kahraman, Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları, Baskı: Altan Matbaacılık Ltd. Şt. Basım yılı ve basım 

yeri yok, s.80. 

4

 E. Çelebi, a.g.e. I, s.85, 88. 



 

100 


 

zenginlik bizde de olsa Büyük İskender gibi olurduk dediklerini, Murat Hüdavendigar’ın

5

 

Edirne’yi fethinden sonra 1363/64 yılında Filibe’yi fethettiğini söyler.



6

  

Evliya,  Filibe  şehrinin  dini  ve  sosyal  kurumları  hakkında  şu  bilgileri  verir:  Fi-



libe’nin kayalık dokuz dere ve tepe üzerine kurulduğunu, evlerin kargir bağlı ve bahçeli 

olduğunu, kayalık olan yerlerin temmuz ayında çok sıcak geçtiğini, durumu iyi olanların 

Istanimaka kasabasına veya Despot yaylasına gittiğini, halkının hoş sohbet olduğunu şeh-

rin yirmi üç mahallesinin Müslim, yedi mahallesinin ise Latin, Sırp, Bulgar, Rum, Ermeni 

ve Yahudilerden oluştuğunu kaydeder. Filibe şehri beş  yüz akçe  gelirli eyalet  kadılığı 

tarafından yönetilir. Emri altında üçü şehirde olmak üzere dokuz tane nahiye naibi/kadı 

vekili vardır. Şehrin ikinci sıradaki yöneticisi ise şehrin yönetiminden sorumlu nâzırdır, 

iki yüz kişiyle hükümet eder. Üçüncü sırada şeyhülislam, dördüncü sırada ise peygamber 

soyundan olanların işlerini takip eden nakibü’l-eşraf, beşinci sırada askerlik işlerini takip 

eden sipâh kethüdası, altıncı sırada yeniçeri serdârı, yedinci sırada şehir muhtesebi, seki-

zinci  sırada  şehir  güvenliğini  sağlayan  subaşı,  dokuzuncu  sırada  gümrük  işlerini  takip 

eden bâcdâr, onuncu sırada ise gümrük emini olduğunu söyleyen seyyah, yöneticileri say-

maya devam eder.

7

      



Şehirde elli üç mescit ve cami olup, bunların en büyüğü çarşı içerisindeki Ulu-

cami’dir. Edirne fatihi Murat Hudâvendiğar yaptırmıştır. Bina kargir olup büyük kubbe-

lerle örtülerek, son derece içten sıcak figürlerle süslenmiştir. Kıble kapısına altı taş mer-

divenle çıkılır, minaresi ve büyük vakıfları vardır. Bunun dışında yine çarşı içerisinde yer 

alan  sultan  vezirlerinden  Şehâbeddin  Paşa  cami  de  Ulucami’den  geri  değildir.  Diğer 

önemli  camiler  ise  Yeşiloğlu  cami,  İmaret  cami,  Anbar  Kadı  cami-i  cedid,  Koruağası 

cami, Cisirbaşı cami, Tabbağlariçi cami, Uğraş cami ve Emir Şeyh camidir. Önemli med-

reseleri ise Karagöz Paşa medresesi ve Şahabeddin Paşa medresesidir. Yedi yerde Kuran-

ı Kerim hafızlığı eğitimi verilir. Ancak hadis eğitimi veren bir yer yoktur. Şehir genelinde 

                                                 

5

  I. Murat Hudavendiğar (1360-1389) hakkında geniş bilgi için bkz., İsmail Hami Danişmend, İzahlı Os-



manlı Tarihi Kronolojisi ITürkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s.33 vd. 

6

  Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zillî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi III,  (Haz: Seyit Ali Kahraman, 



Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1999, s.210. 

7

  E. Çelebi, a.g.e. III, s.211. 



 

101 


 

yetmiş yerde ilk mektep vardır. Bununla birlikte her mahalle ve camide okula yeni başla-

yan çocuklara eğitim verilir. On bir tane tekke olup, müritleri Halvetî

8

 ve Celvetîlerden



9

 

müteşekkil olmakla birlikte Kâdri



10

 ve Gülşenî

11

 tekesi de vardır. Fakat Mevlevi



12

 tekkesi 

yoktur. Çarşı içerisinde şehrin önemli hanları Zâl Paşa hanı, Dede hanı, Şehâbeddin Paşa 

hanı, Tahtalkal’a hanı, Varoş hanı ve Kurşunlu handır. Hamamları ise hoş ve havadardır. 

Bunlardan Hünkar hamamı kurşunlu olup gayet  temiz ve havası  güzeldir. Meriç nehri 

kenarında Şehâbeddin Paşa hamamı, Tahtalkal’a hamamı, izdiham hamamı, Çelebi Kadı 

hamamı, Yenihamam ve Kadıasker hamamı meşhurdur. Bu hamamların dışında vilayet 

yöneticilerinin ifadesine göre saraya mahsus yüz altmış beş hamam vardır. Dükkân sayısı 

ise yüz seksendir. Çarşı başından Ulucami’ye gelinceye kadar kaldırım döşelidir. Balık 

pazarı, yağ pazarı ve güzel koku satış yerleri gayet mamurdur. Ayrıca kapalı çarşısı da 

mevcuttur. Varoşta üç yüz dükkân vardır. Sebil ve çeşmeleri şehrin bütününe yetmedi-

ğinden Meriç’ten su taşırlar. Şehrin uleması ve meşayihi çok olup güzel temiz elbiseler 

giyerler. Saattepesi denilen yerde saat kulesi vardır. Seyyahın ifadesiyle bağ ve bahçesi, 

ak akçesi gayet çoktur. Zira kâr mahallidir. Şehâbeddîn Paşa imareti ve Ulucami imaret-

lerinde  ramazanda  ve  diğer  önemli  günlerde  yemek  verilir.  Evliya  Çelebi  Meriç  nehri 

kenarınca yoluna devam ederek Sofya’ya gitmek üzere Tatarbazarcığı kasabasına geç-

miştir.

13

  



15 Kasım 1660 tarihinde Osmanlı yönetimince Melek Ahmet Paşa, Bosna eyale-

tinden alınarak Rumeli eyaletine atanmış, mahiyetinde bulunan Evliya Çelebi de paşayla 

birlikte Banyaluka’dan Rumeli eyaletine intikal etmiş

14

 ve yolu bir müddet sonra Üsküp’e 



düşmüştür.

 

 



                                                 

8

 Şeyh Ebu Abdullah Sıracüddin Ömer İbn-i Eşşeyh Ekmelüddin-ül Ehci tarafından tesis olunan tarikatın 



adıdır. Geniş bilgi için bkz., Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I

Milli Eğitim Basımevi,  İstanbul 1993, s.714 vd.  

 

 

9



  Aziz Mahmut Hüdai’nin kurduğu tarikatın adıdır. Geniş bilgi için bkz., M. Z. Pakalın, a.g.e.I, s.273 vd.  

10

  Sofiyenin büyüklerinden Abdülkaadir Geylani tarafından kurulan tarikatın ismidir. Geniş bilgi için bkz., 



Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, Milli Eğitim Basımevi,  İstan-

bul 1993, s.130 vd.  

11

  Halvetiyye tarikatının kollarından birinin adıdır. Kurucusu İbrahim Gülşeni’ye nispetle bu adı almıştır. 



Geniş bilgi için bkz., M. Z. Pakalın, , a.g.e.I, s.687 vd.  

12

  Mevlana Celaleddi-i Rumiye nispet olunan tarikatın adıdır. Bu konuda geniş bilgi için bkz., M. Z. Paka-



lın, a.g.e.II, s.498 vd. 

13

  E. Çelebi, a.g.e. III, s.212 vd. 



14

  Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zillî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi V,  (Haz: Yücel Dağlı, Seyit 

Ali Kahraman, İbrahim Sezgin), Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2001, s.280. 


 

102 


 

Evliya,  Yıldırım  Bayezid  tarafından  fethedilen

15

  Üsküp  şehrinin  dini  ve  sosyal 



kurumları hakkında şunları söyler: Sancak beyi tahtı olup hâssı/yıllık geliri 240 bin akçe-

dir.  15  ze’âmet  ve  255  tımarı  kaimdir,

16

  beş  bin  asker  çıkarır.  Alaybeyi,  çeribaşısı  ve 



yüzbaşısı ile birlikte şeyhülislamı, nakibüleşrafı ve şehir kethüdası da vardır. Vardar nehri 

şehrin içerisinden geçer. Bağ ve bostanları çok olup, bayır ve tepeler üzerinde binlerce 

kargir güzel işlemeli binalar mevcuttur. Üsküp yetmiş mahalleden oluşur. Yüz yirmi mes-

cit ve cami vardır. Bu camilerin kırk beşi Salât-ı Cuma edâ olunan/Cuma namazı kılınan 

camilerdir. Saat kulesi dibindeki Hünkâr cami, Vardar nehri karşısında Karluzâde cami, 

Koca Mustafa Paşa cami ve Alaca camileri tarihidir. Sultan Murat cami medresesi, Yahya 

Paşa medresesi, İshak Paşa medresesi, İsa Paşa medresesi, Mustafa Paşa medresesi, Kar-

luzâde medresesi ve Baba Lokmân medreseleri meşhurdur. Dokuz yerde dârü’l-kurrâ ol-

makla birlikte hafızları yoktur. Nadir de olsa bazı camilerde zaman zaman hadis ilmi ya-

pılır. Şehir genelinde toplam yetmiş tane sıbyan mektebi mevcuttur. Camiler genelinde 

de  bu  bilgiler  tekrar  edilir.  Yirmi  meskende  fukara-yı  abdâlân  vardır.  Mevlevi  tekkesi 

Melek Ahmet Paşa’nın fermanıyla yeni kurulmuştur. Şehir genelinde yüz on çeşme, iki 

yüz sebil, bin kuyu ve bin adet de su değirmeni vardır. Yahya Paşa kızlar hamamı, boya-

cılar için Şengül hamamı ve Gazi İsa Beğ hamamı meşhur hamamlardandır. Bunlardan 

başka bin altmış saray hamamı mevcuttur. Şehirde yedi tane misafirhane bulunur. Meşhur 

olanları Yahya Paşa, Koca Mustafa Paşa, Karluzâde, İsa Beğ ve İshak Beğ misafirhane-

lerinden maada on üç bekâr odası da vardır.

17

   



Üsküp kapalı çarşısında iki bin yüz elli adet kargir ana kemerlerle birbirine bağlı 

kubbeli  çarşı  ve  pazar  dükkânları  mevcuttur.  Cümle  kumaşçılar,  gazzazlar,  çadırcılar, 

ayakkabı ve terlik yapanlar, boyacılar, abacılar ve takkeciler burada ticaret yaparlar. Ev-

liya bu kapalı çarşının Bağdat, Bursa ve Halep kapalı çarşıları gibi olunduğunu belirtir.

18

 

Üsküp sanayisinde çuka, abâyî/yün kumaştan yapılmış elbise, elvandan oyma nakışlı yas-



tık, basma çıt perde işlenir. Halkın büyük bir kısmı tüccar, bir kısmı âvân/yardımcı, bir 

kısmı çeşitli meslek sahibi, bir kısmının da ulema olarak geçindiklerini söyler.

19

    


                                                 

15

  I. Bayezid (Yıldırım Bayezid 1389-1402) bu konuda geniş bilgi için bkz., İ. H. Danişmend, a.g.e.I, s.82 



vd. 

16

  Evliya birinci ciltte, Üsküp’ü 57 ze’âmet ve 345 tımar olarak vermiştir. Bkz., E. Çelebi, a.g.e. I, s.88. 



17

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.287 vd. 

18

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.290. 



19

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.291. 



 

103 


 

Evliya Çelebi Üsküp’teki ziyaret yerlerini şöyle anlatır: El-Mevlâ Âşık Çelebi zi-

yareti, lokman hekim asitanesinde metfundur. Üveys bin Mehmed eş-şehir Veysi Efendi 

ziyareti,  Anadolu  şehirlerinden  Akşehir’de  doğup  Üsküp’e  gelmiştir.  El-Mevlâ  Vâlihî 

Çelebi ziyareti, Üsküp’te doğmuştur. Ziyaret erbaplarının gönlündedir. Şâfi’izâde ziya-

reti, Tımışvâr mollası iken öldüğünde Üsküp şehrine defnedilmesini vasiyet etmiştir. Öl-

dükten  sonra  vasiyeti  üzerine  Üsküp’e  getirilip  İsahâk  Beğ  camiine  defnedilmiştir. 

Kurbân Baba ziyareti, kale içerisinde Cafer Baba ziyareti, büyük mezarlıkta bir tepe üze-

rinde Gazi Baba ziyareti, çarşı içerisinde Baba Meddâh ziyareti, Alaca cami mezarlığında 

Deli Beğ ziyareti, Hünkâr cami önünde Gazi İshâk Beğ ziyareti, Baba Meddâh civarında 

Lokman Hekim meşhur ziyaret yerlerindendir.

20

  



Evliya, II. Bayezid dönemi Üsküplü meşâyihleri şöyle sıralar: Şeyh Lütfullâh: Üs-

küplüdür ve orada metfundur. Hâkî: Üsküplüdür, şiir yazmasına rağmen seçilmiş güzel 

şiirleri yoktur. Râzî: Üsküplüdür, çok güzel anlaşılır şiirleri vardır. Kendisine Koca Ha-

sanzade derler.

21

 

Seyyah, Üsküp’ten ayrılıp Sofya’ya giderken Üsküp sancağına bağlı voyvadalık 



olan yüz elli akçe pâyesiyle kaza durumundaki Kumanova’ya uğramıştır. Kazaya Üsküp 

kadıları bakar, altı yüz adet kiremitli evden müteşekkildir. Cami, mescit, Tekke, medrese, 

mektep, han ve hamamları mevcuttur. Oldukça fazla bağ ve bahçeleri vardır.

22

 



Evliya Sofya’ya geldikten sonra Zahîre-bahâya giderken,

23

 Köprülü’ye uğramış-



tır. Köprülü, Rumeli eyaletinde Köstendil sancağına bağlı voyvadalıktır. Yüz elli akçe 

şerif  pâyeli  kazadır.  Kale  muhafızı  olmamakla  birlikte  askerler,  yeniçeri  serdarı,  şehir 

kethüdâyeri, vergi ve gelir gider işlerine bakan görevlisi de vardır. Toplam dört mahalle-

den oluşur. Bağ ve bahçesiz kayalar üzerine inşa edilmiş bin adet ev vardır. Sokakları 

kaldırımlıdır. Mescit, tekke, medrese, sıbyan mektebi, hamam ve hanı vardır. Elli civa-

rında dükkânları mevcuttur. Havası ve hanımları güzeldir. Cümlesi yassı başlı olup siyah 

bez ferrâce giyerler. Suları Üsküp’ten geçen Vardar nehrinden gelir.

24

  



                                                 

20

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.292 vd. 



21

  E. Çelebi, a.g.e. I, s.85, 161. 

22

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.293. 



23

  Bkz., E. Çelebi, a.g.e. V, s.297. 

24

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.298. 



 

104 


 

Köprülü’den ayrılan Evliya, Pirlepe’ye oradan da Manastır’a geçmiştir. Şehrin is-

mini Büyük İskender zamanında bölgede kadim bir mabetgahtan dolayı  Manastır ismi 

aldığını, bir gece yarısı meydana gelen deprem sonrası bunun yıkıldığını daha sonra şeh-

rin ve manastırın yeniden imar olduğunu, kadim ismiyle devam edip geldiğini belirtir. 

Şehri  yirmi  yük  akçe  iltizam  ile  voyvodası  yüz  adamla  yönetir.  Şehirde;  şeyhülislam, 

nakîbüleşrâf, yeniçeri serdarı, şehir voyvodası, vergi emini, şehir kethüdası, vergi ve gelir 

giderlere bakan görevlisi ve mimarbaşısı vardır. Yirmi bir mahallede üç bin adet evden 

oluşur. Yetmiş  tane  cami  ve mescit bulunur. Önemli  camilerden bazıları  İshâk Efendi 

cami, Mahmut Efendi cami, Gazi Haydar Paşa cami, Hacı Bey cami ve Çavuş camidir. 

Ayrıca medreseler de vardır. Kapalı çarşısı dokuz yüz dükkândan meydana gelir. Çıkrık-

çılar içi, derziler içi ve kırk kadar kahvehanede şarkı söyleyen kadınlar çoktur.

25

    


Manastır ile ilgili gözlemlerine devam eden seyyah, kelam ehli, hattat, şair, güzel 

konuşan belagat sahibi insanların çokluğundan bahseder. Şehir softaları ise serçe yuvası 

perişan sarıklarıyla beline taktıkları pala ile eşkıyalık ettiklerini, köçeklik  yapan güzel 

kadınların da bunlardan olduğunu bu yüzden kahvehaneden ve kötü yerlerden çıkmadık-

larını, buralarda meşgul olduklarını, Arnavutlar içerisinde de eşkıyaların çok olduğunu, 

ancak halkın genel anlamda neşeli ve gülen insanlar olduğunu fakat ağırbaşlı olmadıkla-

rını söyler.

26

 Evliya Çelebi Manastır’a değişik zamanlarda yedi kere geldiğini de kayde-



der.

27

 



Evliya, Kotur Venediği üzerine sefere giderken Rumeli eyaletine tekrar yolu düş-

müş ve Ohri sancağına uğramıştır. Seyyah, Ohri’yi anlatmadan önce Ohri gölü ve bundan 

çıkan balıklar hakkında bilgi verir. Uştuk balığı, misarya balığı, sazan balığı ve alabalığın 

da lezzetli olduklarını, ayrıca yılan balığının gayet yüksek fiyata satıldığını tazesini def-

neyaprağı ile pişirip yiyenlere çok enerji ve güç verdiğini, hasta olanların bu balığı tuzla-

yıp yediğinde ve balığın başını kendi başında götürdüğünde, Allah’ın izni ile o adamın 

hastalığından kurtulacağına inandıklarını belirtir.

28

  



                                                 

25

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.300. 



26

  E. Çelebi, a.g.e. V, s.301. 

27

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.328. 



28

  Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zillî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi VIII,  (Haz: Seyit Ali Kahra-

man, Yücel Dağlı, Robert Dankoff), Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2003, s.320 vd. 


 

105 


 

Üştürka  kasabası  Ohri  kazasının  nahiyesidir.  Ohri  gölü  kenarında  kumsal  bir 

yerde çimenli vadilerin düz  yerinde toplam  üç  yüz adet  kiremit  örtülü kargir evlerden 

müteşekkil olup, bağlı, bahçeli olağan üstü  güzel bir kasabadır. Toplam üç mahalledir 

ancak Bulgar ve Rumlardan Müslüman olmayanları çoktur. Dört cami, üç mescidi vardır. 

Çarşı içerisinde Ohrizâde cami, kubbe ve minareli Bâlâl cami meşhur camileridir. Bir 

han, bir imareti, bir medresesi ve bir de hamamı vardır. Şehirde kırk tane dükkân bulunur. 

Fakat kapalı çarşısı yoktur.

29

  

Seyyah buradan Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan tahrir üzerine Ru-



meli eyaletinin sancak beyi tahtı olan Ohri şehrine geçmiştir. Alaybeyi ve çeribaşısı, as-

keriyesi,  yeniçeri serdarı, kale dizdarı,  yetmiş tane kale bekçisi vardır. Ohri sancağına 

bağlı yüz kırk pare mamur köyleri vardır. Rumeli’nde Yanya livasından sonra Ohri san-

cağı gayet mamur ve güzeldir. Kalesi Ohri gölünün kuzey tarafında yalçın kırmızı kaya-

lıklar üzerine kurulmuştur. Kalenin iki adet kapısı vardır. Biri kıbleye nazır büyük kapı-

dır. Diğeri ise kuzey tarafında aşağı varoşlara açılır. Kale duvarları on arşın yüksekliğinde 

olup, kale içerisinde mescit, zahire ambarı ve kale bekçisi bulunur.

30

  



Evliya, göl kenarında Paşa sarayı dibinde bulunan Ayasofya camiinin gayet büyük 

olduğunu, Selanik, Trabzon ve İstanbul’daki küçük Ayasofya camiine benzediğini fakat 

bu  Ayasofya  cami,  Hz.  Süleyman’ın  oğlu  Melik  Rac’im  zamanında  Yanvan  karındaşı 

Ohri kralının yaptırdığını, bundan dolayı bazı zamanlarda Müslüman olmayan ahali ka-

pıda duranlara gizlice birkaç akçe verip camiye girerek Hz. İsa’ya ibadet edip hemen çık-

tığını, camiinin büyüklü küçüklü on yedi kubbesi olduğunu, tamamen kırmızı kiremitle 

örtülü olup, horasan kireci ile yapıldığını, temiz ve hoş bir ibadethane olduğunu belirtir. 

Seyyah Fethiyye camini anlatırken pirinç kapılarının ve sedefkârî pencere kanatlarının 

bozulmaya  yüz  tuttuğunu,  cemaati  olmadığını,  içerisinde  Müslüman  olmayan  ahalinin 

kaldığını, Cuma namazı için haftada bir gün temizlendiğini beş on kişinin namaz kılıp, 

kapıları  kapatıp  gittiğinden  dolayı  üzüntüsünü  belirtir.  Yukarı  iç  kale  önünde  ise  kur-

şunlu, tahta kubbe örtülü ve bir kargir minareli Ohrizâde cami bulunduğunu, muhtemelen 

Sultan Bayezid sefere giderken bu camiyi görüp beğendiğini, sağ tarafına bir minare daha 

ilave edilmesini söylediğini, bundan dolayı  adına Hünkâr cami de  denildiğini, bundan 

                                                 

29

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.321. 



30

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.322. 



 

106 


 

başka iki de mescidin olduğunu fakat cemaatlerinin olmadığını anlatır. Ayrıca altı adet 

Hıristiyan manastırının bulunduğunu, bunların hepsinin mamur ve bakımlı olduğunu iç-

lerinde kırkar ellişer din adamının  hizmet ettiğini anlatır. Ohri kalesinde  han, hamam, 

çarşı ve pazar yoktur. Ancak büyük bağ ve bahçeleri vardır. zira büyük kaledir. Ohri’de 

toplam on yedi mahalle vardır. bunun onu Müslüman olup geri kalan yedisi Rum, Bulgar 

ve  Latin  mahalleleridir.  Ohrizade,  Tekke,  Kuloğlu,  Haydar  Paşa,  Koca  Siyavuş  Paşa 

Medresesi,  Zülmiye,  Hacı  Hamza,  İskender  Bey  Mescidi,  Yunus  Voyvada  mahallesi, 

Küçi Bey mahallesi, Emir Mahmut mahallesi ve Kara Hoca mahallesi en mamur olanla-

rıdır.


31

 

İki yerde âlim yetiştiren medresesi vardır. Birincisi göl kenarında Hacı Kasım ca-



miinin solunda yolun karşısında eski Siyavuş Paşa medresesidir. Büyük bir alanın etra-

fında küçük odalar sıralanmış, her odada talebe vardır ve eğitim verilmektedir. İkincisi 

ise Süleyman Han’ın tekke ve medresesidir. Bu da mamur olup, nice zaviye ve medrese-

leri vardır. Bunların dışında bir yerde hadis ilmi ve tecvit ilmi öğretilir. Ancak hocaları 

meşhur değildir. İlmi tecvit de Kuran-ı Kerim okunur, hadis ilminde ise Buhari okunur. 

Ohrizade ve Ağa mektebi olmak üzere yedi yerde de eğitim verilir. Evliya üç yerde de 

han olduğunu, ancak bunları yaptıranları sormadığını söyler. Saray hamamlarının dışında 

iki tane hamamı vardır. Bunların Ohrizade ve Gazi Hüseyin Paşa hamamı olup ikisi de 

güzel ve havadardır. Yüzeli dükkân, güzel döşenmiş yedi irfan meclisi ve kahvehaneleri 

olmakla birlikte, görünürde bozahanesi ve meyhaneleri yoktur. Kale içerisinde Müslüman 

olmayan mahallelerde içkili yer gayet çoktur. Çeşmelerin çoğu kullanılmaz durumdadır. 

Çünkü şehir gölün kenarına kurulduğundan çeşmeye ihtiyaç  duyulmamaktadır. Çarşısı 

dört yere dağılmıştır. Suyu ve havasının güzelliğinden sevimli ve hoş kadınları çoktur. 

Bundan dolayı nice insanlar burada kalmıştır.

32

   


Ohri’nin çok güzel ve lezzetli meyvelerinin olduğunu söyleyen seyyah, dokuz çe-

şit ayvanın yetiştiğini, bunlar içerisinde en meşhurlarının baba ayvası ve ekmek ayvası 

olduğunu, Çeşit çeşit şeftali, erik ve armutlarının yetiştiğini, bu meyvelere bugüne kadar 

gezmiş olduğu hiçbir yerde rastlamadığını, lakin bu kadar güzel ve lezzetli meyvelerin 

                                                 

31

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.323. 



32

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.323 vd. 



 

107 


 

çok sulu, narin ve taze olduğundan bir fersahlık yere bile hediye götürülemediğini üzüle-

rek ifade eder. Amma elmasının öyle olmadığını her yere götürülebileceğini belirtir. Ev-

liya Ohri şehrine mahsus kış geceleri uzun oturmaların olduğunu, bu sohbetlerde güzel 

ziyafetlerin verildiğini, burada yenilen yiyeceklerin lezzetlerinin hiçbir yerde olmadığını, 

özellikle tatlıların ve hoşafların Rum diyarında yapıldığı gibi hiçbir yerde emsaline rast-

lamadığını, kaldığı yirmi altı günlük süre içerisinde hoşaf içmekten şehit olacağını espri 

ile anlatır. Ahalinin büyük bir kısmının zarif, nüktedan ve eğitimli olduklarını, Bulgarca 

ve Rumca konuşmakla birlikte fasih ve beliğ bir şekilde Türkçe de bildiklerini ancak Ar-

navutça bilmediklerini kayıt eder.

33

      


Ohri ahalisinin giyim ve kuşamına gelince gençler kırmızı saya çukalı samur ve 

ağaç sansarının derisinden yapılan kalpaklar, çeşit çeşit çuka dolamalar ve kopçalı daracık 

sıkma erkek şalvarı, ayaklarında sarı kubâdî pâypûş, bellerine ise pala bıçaklar takıp sa-

lına salına gezerler. Kadınlar ise başlarına rengarenk tülbentler ve bol feraceler giyerler. 

Yassı başları üzerine tülbent çemberler bağlayıp, çarşı ve pazarda gezerler.

34

 Evliya Çe-



lebi, Ohri’den İstanbul’a dönmüştür.

35

  



Sonuç olarak Evliya Çelebi’nin Makedonya ve çevresiyle ilgili vermiş olduğu bil-

gileri, dini açıdan değerlendirdiğimizde; Müslümanların dini hayatı, daha çok Halvetî, 

Celvetî, Kadrî ve Gülşenî tekkeler etrafında verilen telkin ve öğretiler çerçevesinde ge-

lişmiştir. Mevlevilik buralarda çok etkin olamamış, Melek Ahmet Paşa’nın Rumeli eya-

letine atanmasından sonra paşanın fermanı ile Üsküp’te yeni bir Mevlevi tekkesi kurul-

muştur. Ayrıca seyyah bölgede Bektaşi tekkesinin varlığından da hiç söz etmemektedir. 

Filibe’nin toplam otuz mahallesinden yirmi üçünde Müslümanlar otururken yedi mahal-

lesinde Latin, Sırp, Bulgar, Rum, Ermeni ve Yahudiler oturmaktadır. Dolayısıyla Filibe 

şehrinin  büyük  çoğunluğu  Müslüman’dır.  Evliya  Üsküp’ü  anlatırken  mahalle  sayısını 

yetmiş olarak vermesine rağmen dini ve etnik yapıyı mahalle sayısına göre detaylandır-

mamıştır. Ancak verilen cami ve mescit sayısına (yüz yirmi) bakıldığında ve ayrıca bu 

camilerin kırk beşinde Cuma namazı kılınacak büyüklükte olması, şehirde yaşayan Müs-

lüman sayısının gayrimüslim sayısından hiçte az olmadığını göstermektedir. Yine Evliya 

Çelebi,  Manastır  şehrinde  de  yirmi  bir  mahallenin  varlığından  bahseder  ancak  dini  ve 

                                                 

33

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.324 vd. 



34

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.325. 

35

  E. Çelebi, a.g.e. VIII, s.326. 



 

108 


 

etnik dağılımı vermezken, cami ve mescit sayısını yetmiş olarak verir. Cami sayısını ma-

halle sayısıyla birlikte değerlendirdiğimizde Manastır’da da Müslüman sayısının gayri-

müslim sayısından fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ohri’de ise toplam on yedi mahalle olup 

on’unun Müslüman, geri kalan yedisi Rum, Bulgar ve Latin mahalleleridir. Burada Müs-

lim ve gayrimüslim sayısının birbirine yakın olduğunu düşünebiliriz. Söz konusu şehir-

lerdeki Müslim-gayrimüslim münasebetlerine bakıldığında ise bölgede yaşayan dini top-

lulukların  bu  karışık  yapıya  rağmen,  barış  ve  huzur  içerisinde  yaşadıklarını  müşahede 

etmekteyiz.   

Mevcut bilgileri, sosyal ve kültürel açıdan ele aldığımızda bölgede çok canlı bir 

ticaretin  olduğu  şehirlerdeki  dükkân  sayısından  ve  çarşıların  hareketliliğinden  anlaşıl-

maktadır. Konuşulan dil bölgenin yerel dilleriyle birlikte Türkçedir. Günlük hayatta özel-

likle dışarı çıkarken giyilen erkek ve kadın elbiseleri, Anadolu vilayetlerinde giyilen giy-

silere yakındır. 



 

109 


 

MA’NAVIYAT BESHIGI ANDIJONDA MADANIY HAYOT VA 

ADABIY MUHIT 

Download 3.66 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   46




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling