I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Telif Eserleri
- Anahtar Kelimeler
- Истахрий
2. Âgehî Muhammed Rıza (d.1224/1809 - öl.1291/1874) 19. yüzyıl Çağatay edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Muhammed Rızâ Âgehî, Türkistan’da Hîve’de yaşamış Türk tarihçisi ve şairidir. Hîve yakınlarındaki Ki- yat’ta doğdu. Türkistan’ın büyük şair ve âlimlerinden olan amcası Şîr Muhammed Mûnis’in yanında yetişti. 1829’da onun ölümü üzerine Hîve Hanlığı’nda yüksek bir me- muriyet olan mîrâblığa (sulama nâzırlığı) getirildi. 1851’de hastalığı yüzünden mîrâblık- tan ayrıldı ve bundan sonraki hayatını eser telifiyle geçirdi. Âgehî, Hive Hanlığı döne- minde Hive tarihini kaleme alan saray tarihçilerinden biridir. Agehi'den önce Harezm ta- rihini öz Türkçe ile kaleme alan ilk isim Şir Muhammed Mîrâb Mûnis'tir. Mûnis, Hive Hanlığı tarihini, XVI. yüzyıl olaylarının kısa kısa anlatımından başlayarak, Muhammed Hân'ın (1806-1825) hâkimiyetinin yedinci yılına kadar getirmiştir (1812-1813). Bundan
194
sonra bu eseri yazmayı bırakmıştır. Çünkü Han'ın emri üzerine Mirdahan'ın ünlü tarih kitabını Türkçe'ye çevirmekle görevlendirilmiştir. Mûnis'in talebesi ve yeğeni olan Âgehî Muhammed Rızâ amcasının 1829 yılında ölümü üzerine Hân’ın da emri ile bitirmeye girişmiş; 1862 yılında yaşanan olaylara kadar kaleme alıp Mûnis’in Firdevsü’l İkbâl adlı eserini tamamlamıştır. Âgehî saray tarihçiliğinin en önemli eserlerinden biri olan Gülşen- i Devlet isimli eserini Seyyid Muhammed Han (1856-1865) döneminde kendi el yazısıyla yazmıştır. Bu eserde genel olarak Hive hânı Seyyid Muhammed’in çıktığı seferlerden bahsedilmektedir (Yılmaz 2002: 497; Tekin, 2002: 643). Mîrâblık görevinde bulunduğu sırada 1829 yılında vefat eden Muhammed Mûnis’in bıraktığı boşluk yeğeni ve talebesi olan Âgehî Muhammed Rızâ tarafından dol- duruldu. Amcasının yerine göreve gelen Âgehî, şiirlerinin yanında önemli tarihî eserler de kaleme almıştır. Mensur eserlerini Mûnis gibi güzel ve özenli bir üslupla yazan şair, metin aralarına derc ettiği manzum parçalarla amcasından daha ileri gitmeyi başarmıştır. Nazım tekniğine hakim, kudretli bir şair olan Âgehî; aşk ve şarap şiirlerinden başka Şehnâme tarzında savaş sahnelerini tasvîr eden şiirler yazmada da maharetlidir (Köprülü 1993: 321). Türk edebiyatı tarihi içinde Çağatay edebiyatı dairesinin Nevâyî'den sonra en fazla ve eser kaleme alan sanatçısı Âgehî'dir. Âgehî, aynı çağda yaşadığı Mûnis Harezmî ve bu devirdeki meşhur şair, âlim ve edipler ile yakın ilişkilerde bulunarak yaşadığı çağ- dan önceki devirlerde eserler veren sanatçıları da çok iyi öğrenmiştir. Farsçayı çok iyi bilmesi, bu edebiyatın ürünlerini de tanımasına yardımcı olmuş; bu durum özellikle Âgehî’nin şairlik yönünün gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır (Tekin 2001: 8). Genç yaşta şiir yazmaya başlayan Âgehî, şiirlerini 1872 yılında Ta’vizü’l-Âşıkîn adını verdiği divanında toplamıştır. Divan, kısa bir dibace ile başlamaktadır. Âgehî bu- rada, kendi hayatı ve edebî faaliyetleri ile ilgili bilgiler vermektedir. Daha sonra alfabetik olarak sıraladığı gazeller gelmektedir. Bunlardan başka Çağatayca ve Farsça muhammes, müseddes, müsemmen, rübaî, muamma, tercî-i bend, müstezad, murabba, kıta, tuyuk, mülemma, mesnevî ve kasideler divanda yer almaktadır. Divanın sonunda ise bazı tarihî bilgiler vardır. Bunlar; Hive hanlarının tahta çıkışı, ölümü ve bazı büyük şahsiyetlerin ölüm tarihleri, XIX. asırda Harezm’de kurulan bazı binaların ve Harezm surlarının kuru- luşu ile ilgili bilgilerdir. Âgehî divanın 9 adet el yazması ve iki adet taş baskı nüshası vardır (Tekin 2001: 18).
195
Âgehî’nin şiirlerinin büyük bir kısmında aşk-sevgi teması, âşık ve maşuk ilişki- leri, bunlar aracılığı ile kişinin tabiî duygusu, sevgi hakkındaki fikirleri ve o devirdeki bu meseleye ait bakış açıları yer almaktadır. Âgehî poetikasında şairin dünya lezzetleri hak- kındaki fikirlerini yaratıcı faktörlerin başında, “rindlik” duygusu gelmektedir. Dîvân'daki şiirlerin birçoğunda bu olgu hâkim olduğu Âgehî, divan edebiyatındaki şiir geleneğini devam ettirmiştir. Âgehî, ömrünün neredeyse tamamını ilim ve sanat yolunda harcamış ve gerek tercüme gerek te’lif olarak kaleme almış olduğu eserleri ile Çağatay edebiyatının son devresinin en önemli temsilcisi olmuştur. 1874 yılında doğduğu köy olan Kıyat’ta vefat etmiştir (Tekin 2001: 11). Âgehî, telif ve tercüme olmak üzere kaleme aldığı eserler şunlardır:
1. Dîvân: Şairin “Ta’vizü’l-âşıkîn”(Aşıklar Muskası) adını verdiği eserinde on se- kiz bin mısra bulunmaktadır. Bunların bin üç yüzü Farsçadır. Dîvân’da yirmiye yakın nazım şekli kullanılmıştır. Dîvân üzerine birçok çalışma yapılmıştır (bk. Tekin 2001). Tarihî konularda yazdığı eserler şunlardır: (Bu eserlerde Hive hanları Allahkulu Han (1240/1825-1257/1842), Rahimkulu Han (1258/1843-1262/1846), Muhammed Emin Han II (1262/1846-1271/1855), Seyid Muhammed Han (1272/1856-1281/1865), Muhammed Rahim Han II (1281/1865-1288/1872) devrindeki olayları kaleme aldı. 2. Firdevsü’l-İkbâl: Bu eser efsanevî rivayetle başlayıp 1825 yılına kadar Ha- rezm’de geçen olayları içine almaktadır. 3. Riyâzü’d-Devle: Bu eserde Allah Kulu Han’ın saltanatı (1825-1843) anlatıl- maktadır. 4. Zübdetü’t-Tevârih: Rahim Kulu Han (1843-1846) zamanındaki tarihî olayları anlatan bir eserdir. 5. Câmîü’l-Vâkıât-ı Sultânî: Muhammed Emin İnak’ın saltanatı (1846-1855) dö- nemindeki olayların kaleme alındığı bir eserdir. 6. Gülşen-i Devlet: Seyyid Muhammed Han’ın hükümranlığı zamanındaki (1856- 1865) olaylar inceleme konusu yapılmıştır. 7. Şahidü’l-İkbal: II. Muhammed Rahim Han’ın saltanatının (1865-1910) 1872 yılına kadar süren devresi hakkında yazılmış bir eserdir. 196
8 Heft Peyker-i Nizâmî (Nizâmî) 9. Gülistân (Sâdî). 10.Kâbusnâme (Keykâvus) 11. Ravzatu’s-Safâ ( Mirhand) 12. Târih-i Cihângüşâ-yi Nâdirî (Muhammed Mihrî Estrabâdî) 13. Bâde’ül-Vakıâ (Zeyneddin Vâsıfî’nin) 14. Miftahü’t- Tâlibîn (Mahmûd Gijdüvânî) 15. Tabâkât-i Ekberşâhî (Muhammed Mukîm Hırâtî) 16. Tezkire-i Mukîmhânî (Muhammed Yûsuf Münşî) 17. Ravzatu’s-Safâ-yı Nâdirî (Rızâkulu Han Hidâyet) 18. Ahlâk-ı Muhsinî (Hüseyin Vâiz Kâşifî) 19. Şerh-i Delâilü’l-Hayret (Muhammed Vâris) 20. Yûsuf u Züleyhâ (Câmî) 21. Şâh u Gedâ (Bedreddin Hilâlî) (Tekin 2014) 197
Kaynakça Ali Suavi (1977). Hive Hanlığı ve Türkistan’da Rus Yayılması (haz. M. Abdülhaluk Çay), İstanbul. Alpargu, Mehmet (2002). Türkistan Hanlıkları. Türkler Ansiklopedisi. C. 8. Ankara: Yeni Türkiye Yay. 557-605. Kamilov, N. (1970). Muhammed Rıza Âgehiyning Tercimanlık Mahareti. Doktora Tezi. Taşkent. Köprülü, Fuad (1993). Çağatay Edebiyatı. MEB İslam Ansiklopedisi. C.3 s.321. Münirov, K. (1959). Âgehiy (İlmi ve Edebi Faaliyeti). Taşkent: Özbekistan SSR Fenler Akademiyası Neşriyatı. Münirov, K. (1959). Munis, Âgehiy ve Beyânining Tarihiy Eserleri. Taşkent: Özbekistan Fenler Akademiyası Neşriyatı. Saray, Mehmet (1998). Hive Hanlığı. TDVİA, C. 18, s. 167-170. Tekin, Feridun (2000). “Muhammed Rıza Âgehî ve Ta’vizü’l-Âşıkîn Divanı”. Türk Kül- türü. (446): 370-375. Tekin, Feridun (2001). Âgehî Divanı (Ta’vizü’Âşıkîn)’nın Dil Özellikleri (Ses ve Şekil Bilgisi). Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi. Tekin, Feridun (2002). “Hive Hanlığı”. Türkler Ansiklopedisi. C. 8. Ankara: Yeni Türkiye Yay. 634-640. Tekin, Feridun (2009). “Muhammed Rıza Âgehî ve “Çay” Redifli Bir Gazeli”. Türk Dün- yası Dil ve Edebiyat Dergisi. S.21, s.129-134. Tekin, Feridun (2011). “Hanlıklar Dönemi Çağatay Edebiyatı”. Turkish Studies. 6 (1): 1843-1850. Tekin, Feridun (2014). Âgehî, Muhammed Rıza. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&de- tay=5319. Togan Zeki Velidi (1993). Harizm. MEB İslam Ansiklopedisi, C. 5/1, s. 240, İstanbul.
198
Yılmaz, Salih (2002). Muhammed Rıza Agehi’nin “Gülşen-i Devlet” Adlı Eserinde Ge- çen Karakalpaklarla İlgili Bölümlerin Tercümesi, Türk Kültürü Dergisi, S.472, s. 496-506. Yılmaz, Salih (2003). Agehi’nin “Riyazu’d-Dovle” Adlı Eserinde Geçen Karakalpak Türklerine Dair Kayıtlar. Türk Dünyası Araştırmaları. 199
USTRUŞAN’DA BİLİM VE KÜLTÜR
Gülistan Devlet Üniversitesi Sirderya/Özbekistan ÖZET Milat öncesi 7. yüzyıla ait kaynaklarda Ustruşan adlı ül- keden bahsedilir. Büyük İskender’in Turan’ı ele geçirdiğiyle ilgili yazılarda Ustruşan’daki yaşam, kültür ve askeri durumlarla ilgili bilgiler bulunmaktadır. Büyük İskender’in ordusu Ustruşan’da güçlü bir savunma ile karşı karşıya kalmıştır. Uzun süren şiddetli savaşta Ustruşan düşmana teslim olur ama İskender de başından yaralanır. Ustruşanlıların tekrar ayaklanmasından korkan İsken- der ordusu için Aleksandriya Eshata yani Kenardaki İskenderiya adlı yeni bir şehir yaptırır. İlk orta çağ kaynaklarında Ustruşan’ın V-VI yüzyıllarda bağımsız bir devlet olduğu yazılmıştır. Mezkûr devlet coğrafi olarak günümüz Özbekistan’ın Cizzah, Sirderya vi- layetleri, Taşkent ve Semerkant vilayetlerinin bazı kısımları, Ta- cikistan’ın Soğd vilayeti, Kırgızistan’ın Leylek ilçesini kapsa- maktaydı. Bildiride Usturşan devletinin kısa tarihi, yönetim bi- çimi, şehircilik anlayışı, mimari yapıları, orada yaşayan halkların yaşam tarzı, kültürü ile ilgili bilgiler sunulmuştur.
mari, etnografi
Милоддан олдинги VII асрга оид манбалардаёқ Уструшана деган жой тилга олинади. Македонскийнинг Туронни забт этиш тарихи акс этган манбаларда Уструшананинг ҳаёт тарзи, маданий ҳамда ҳарбий ҳолати тўғрисида анчагина маълумот берилган. А. Македонский қўшинлари Уструшанада қаттиқ қаршиликка учраб, жаҳонгир бошидан яралангани, уструшаналикларни таслим қилсада, уларнинг қайта қўзғолишларидан чўчиб, Александрия Эсхата, яъни Чекка Александрия номли шаҳар тиклаб, унга қўшин жойлаштиргани ҳам шу манбаларда айтилади.
Илк ўрта асрларга тегишли ёзма манбаларда Уструшананинг V-VI юзйилликларда мустақил давлат бўлгани қайд этилган. Бу давлат жуғрофий жиҳатдан ҳозирги Ўзбекистоннинг Жиззах, Сирдарё вилоятлари, Тошкент ва
200
Самарқанд вилоятларининг баъзи қисмлари, Тожикистоннинг Сўғд вилояти, Қирғизистоннинг Лайлак тумани ерларида ўрнашган. Уструшана тўғрисида Чин
Уструшананинг бошкенти Бунжикат айрим манбаларда 10 минг, баъзиларида 20 минг эркак аҳолига эга бўлган шаҳар сифатида таърифланади. Бошкент ўртада арк, уни ўраб олган ички шаҳар – шаҳристон, уларнинг сиртида ҳунармандлар яшайдиган – работ сингари уч қисмдан иборат бўлиб, ҳар бири алоҳида ҳимоя деворлари ва сувли хандақлар билан ўралган. Аркка бир, шаҳристонга икки, работга эса тўрт дарвоза орқали кирилган. Аркда сарой, ибодатхона ва бошқа маъмурий бинолар жойлашган (Негматов: 1953, 242, Негматов, Мамаджонова: 1989, 91-99). В.Бартольд, И.Крамер, А. Семенов, Н.Неъматов, Б.Ғафуров, Б. Тўйчибоев сингари олимлар Бунжикат шаҳрининг ўрни сифатида Қалаи Қаҳқаҳа харобаларини кўрсатишади (Негматов: 1957, 30-31). Олим Муслим Отаев эса ёзма манбалар таҳлилига таяниб, Бунжикат ҳозирги Жиззах шаҳри атрофида бўлганини даъво қилади (Отаев: 2009, 25). Уструшана бир қанча шаҳар ва қишлоқларни ўз ичига олувчи рустоқ деб аталмиш маъмурий тузилмалардан ташкил топган. Мамлакат 18 рустоқдан иборат бўлиб, улар тоғ ва текислик рустоқларига бўлинган. Бунжикат, Сабот, Зомин, Бурнамад, Харакана, Фағнон, Ховос, Шавкат, Фагкат рустоқлари текисликда жойлашган. Минқ, Асбаникат, Бискар, Балтам, Вакр, Шaгap, Масча, Буттам ва Бургар рустоқлари тоғли ҳудудларга ўрнашган (Негматов: 1957, 34-35). Афшинлар томонидан бошқарилган Уструшанада тахт отадан болага мерос бўлиб ўтган. Ҳукмдорлик нисбасининг “афшин” экани қадимда туркий ҳукмдорларнинг “ашин”лар тарзида номланганини ёдга солиб, ҳукмдорларнинг туркийлигига ишора қилади. Манбаларда VII асрдан ҳукмронлик қилган икки сулолага тегишли 14 афшиннинг номи келтирилади. Нумизматик манбалардан Чирмиш, I Сатачари, I Раханч, II Сатачари, III Сатачари, II Раханч, III Раханч каби 201
биринчи сулоланинг етти вакили 600 йилдан 720 йилгача ҳукмронлик қилгани аён бўлади (Смирнова: 1981, 324-335). Ёзма манбаларда 720 йилда тахтга келган иккинчи сулола афшинлар: Харабугра (720-738), Ханахара (738-800), Ковус (800-825), Ҳайдар (825-840) давлат бошқарган йиллар аниқ кўрсатилган (Негматов: 1957, 129-140. Грицина: 2000, 38-55) бўлса, Абдуллоҳ ва Сайр ибн Абдуллоҳ сингари сўнгги икки афшин ҳақида улар зарб этган тангалар хабар беради. Уструшанада сўнгги танга 893 йилда зарб этилган (Древний Заамин: 1994, 72). Тангалардаги ёзувлар таҳлили бу сулоланинг ҳам туркийлигига далолат қилади. Чунончи, афшин Харабугра туркий Қорабуғро, Ханахара эса Хонқора, яъни Қорахон бўлиши эҳтимоллиги бунга асос беради. Шаҳристондан топилган "Ташландиқ болаларни эмизаётган она бўри" тасвири ҳам сулоланинг туркий гениологик оғочига ишорадир. VIII аср бошларидан Уструшанага араблар кириб келди. Манбаларда Қорабуғронинг 737 йилда қўшни давлатлар билан арабларга қарши ҳарбий иттифоқ тузгани айтилган. Бу иттифоқ мағлуб этилган 738 йилда тахтга ўғли Хонқора чиқади. Отаси каби мустақил сиёсат юритишга уринган Хонқора 738 йилда Наср ибн Сайёр, 795 йилда Фадл ибн Яҳё каби араб лашкарбошилари билан сулҳ тузиб, тахтини сақлаб қолади. Хонқора 752 йилда арабларга қарши курашиш учун Хитойдан ёрдам сўраб, рад жавоб олгани ҳам манбаларда кўрсатилган. Уструшана 893-894 йилларда мустақиллигини йўқотиб, сомонийлар давлати таркибига қўшиб олинади. Уструшана аҳолиси турмуши негизини деҳқончилик, чорвачилик, ҳунармандчилик ташкил этган. Қазувларда Уструшанадан пухта суғориш тизими излари топилгани аҳолининг суғорма экинчилик қилганини кўрсатади (Билалов: 1980. Беляева: 1990, 76-81). Металл эритувчи печ, заргарлик қолиплари, турли хўжалик ашёлари, қилич, ёй ўқлари, найза каби қуроллар уструшаналикларнинг маданга ишлов бериш салоҳиятидан даракдир. Уструшананинг «400 қалъали ўлка» (Негматов: 1957, 243) деб аталиши ҳам мамлакатнинг мудофаа салоҳиятини билдиради. Қазилмаларда урчуқбош, урчуқ ва мато парчалари топилиши ўлкада тўқувчилик ҳам ривожланганини англатади (Фаязова: 1984, 132-133). 202
Археологик қазувлар ўлкада олтин, темир, қалай сингари маданлардан хўжалик ва рўзғор буюмлари, ҳарбий қуроллар, тақинчоқлар ясалганидан далолат беради. Уструшаналиклар тиклаган бинолар, ясаган асбоблар, қуроллар, рўзғор буюмлари, тақинчоқлар бежирим ва қулайлиги билан ажралиб турган. Минқ рустоқида тайёрланган темир хомашё сифатида қўшниларга экспорт қилинган. (Папахристу: 1992, 39-42) Олтин, мис, жез сингари металлардан Уструшанада ясалган узук, сирға, чироқ, шамдон, тамға ва патнисларнинг нафис ҳамда бежиримлиги ўлка ҳунармандларининг маҳорати ва аҳолининг бадиий савиясини кўрсатади (Кильчевская, Негматов: 1964, 238-246. Бердимуродов: 1984, 63-65). Ўлкада тасвирий санъат ҳам ривожланган бўлиб, археологик қазишмалар натижасида етмишдан ортиқ сюжетли тасвирий асар топилган. Улардан "Ташландиқ болаларни эмизаётган она бўри", "Кўп қўлли худо тасвири", "Уч отлиқ жангчи", "Жанг аравасидаги жангчи", "Уч кўзли афсонавий образ", "Уч бошли ва тўрт қўлли худо", "Қанотли жангчи", "Қуш ва аждар", "Отини даволаётган жангчи", "Арфа чалаётган аёл" сингари асарлар алоҳида ажралиб туради. Ўн саккиз рустоқ, йигирма тўрт шаҳар, тўрт юз қалъа ва юзлаб қишлоқларни ўз ичига олган Уструшана ерларида фан ва санъат ҳам ривожланган. Олдинги ҳолат маълум бўлмасада, ислом кириб келгандан то Уструшана сомонийлар салтанати таркибига қўшиб олингунча бўлган давр оралиғида бу ердан 3 шоир, 73 муҳаддис ва 33 фақиҳ етишиб чиққани манбаларда қайд этилади (Атаев: 2014, 33). Табиийки, бу рўйхатга мамлакатдаги барча ижодкор ва алломалар кирмаган. Уструшаналик Абу Бакр Дулаф ибн Жаъфар аш-Шиблий (859-946) араб тилида, сўфиёна йўлда ёзадиган шоир бўлган. 87 ёшида Бағдодда вафот этган шоирнинг мозори кейинчалик қадамжога айланган. Иккинчи бир машҳур шоир Муҳаммад ибн Ҳусайн аш-Шиблий (вафоти 1078) ҳам Бағдодда таниқли эди. Усмон ибн Али аш-Шиблий (1274-1354) эса нафақат шеърият, балки насрда ҳам маҳорат кўрсатган ижодкор бўлган. Уструшана таниқли муҳаддислари билан ҳам шуҳрат қозонган. Толиб ибн Али аш-Шийракасий (вафоти 901), Абу Каср Сайф ибн Зоҳид аз-Зоминий (вафоти 909), Аҳмад ибн Муҳаммад аз-Зоминий (вафоти 914), Райҳон ибн Муҳаммад ал- 203
Уструшаний (вафоти 1015), Абдулвоҳиб ибн Абдурраҳмон аш-Шовкатий (1016- 1101), Али ибн Али Иброҳим Уструшаний (вафоти 1054), Мутриф ибн Жамҳур ал- Уструшаний, Ҳусайн ибн Муҳаммад ал-Ғўбдиний (952-1036), Ҳаким ибн Наср ал- Уструшаний, Луқмон ибн аш-Шаъбий ал-Уструшаний (вафоти 1013) сингари ислом оламида тан олинган муҳаддислар Уструшанада етишиб чиққан. Шунингдек, Уструшана фикҳ илмининг билимдонлари билан ҳам машҳур бўлган. Ўлкада турли даврларда Аҳмад ибн Ҳусайн ал-Уструшаний (вафоти 929), Абу Жаъфар ал-Уструшаний (вафоти 1013), Муҳаммад ибн Ҳасан ал-Уструшаний (953-1016), Муҳаммад ибн Али ибн Исмоил ад-Дизакий (1096), Муҳаммад ибн Наим ал-Ғўбдиний (вафоти 991), Абу Аҳмад ал-Ховасий (вафоти 1167), Мажудиддин ал-Уструшаний (1180-1240) сингари шариат қонунчилиги билгичлари фаолият кўрсатганлар. Уструшанадаги маданият марказларида бир вақтлар ривожланган илму санъатнинг таъсири ҳозиргача ҳам сезилиб туради. Уструшаналикларнинг фикрлаш тарзи, ҳаёт ҳодисаларига муносабат шакли, фикру туйғуларини ифодалаш йўсини ўзига хосдир. Маълумки, ҳар бир этноснинг тафаккур тарзи, руҳияти унинг тилида намоён бўлади. Уструшананинг 18 рустоқидан бири бўлмиш Зомин аҳолисининг тилига хос хусусиятларни комплекс ўрганиш аҳолининг тафаккур даражаси ва ижодий салоҳиятини кўрсатади. Проф. Босим Тўйчибой билан зоминликларнинг этник қатламлари, удумлари, топонимлари, мақоллари, топишмоқлари, иборалари, айтимлари, киши отлари, қариндош-уруғчилик атамалари, инсон танаси номлари, егулик номлари, кийим номлари, жонлиқлар номи, экинчиликка доир атамалар, ўйин номлари, олқишлар, қарғишлар ҳамда қасамларни тўплаб, “Зоминнинг тил қомуси” отлиқ 21 қисмдан иборат китоб яратдик. Ушбу китоб этноснинг тили орқали сақланиб қолган тарихни жонлантиришдан ташқари, бугунги адабий тилни минглаб сўзлар билан бойитади. Уструшаналикларнинг поэтик салоҳияти бу маконда неча юзйилликлардан буён айтилиб келинадиган қуйидаги эл битигида жуда ёрқин кўринади: Кирғовул қизил экан, Қуйруғи узун экан, 204
Музга тойғон экан, Оёғи синғон экан. Оврувдан озорланиб, Бир сўз деб турғон экан: -Муз ака, муз ака, Сен недин 1 зўрсан? -Э, мен зўр бўсам, Кунга эриб кетармидим': -Кун ака, кун ака, Сен недин зўрсан? -Ай, мен зўр бўсам, Булутлар бетимди жовармиди? -Булут ака, булут ака, Сен недин зўрсан? -Ўйй, мен зўр бўсам, Жовин тешиб ўтармиди? -Жовин ака, жовин ака, Сен недин зўрсан? -Қўй-е, мен зўр бўсам, Жерга сингиб кетармидим? -Жер ака, жер ака, Сен недин зўрсан? -Вой-ей, мен зўр бўсам, Ўтлар тешиб чиқармиди? -Ўт ака, ўт ака, Сен недин зўрсан? -Вуҳ, мен зўр бўсам, Қўйға жемиш бўлармидим? -Қўй ака, қўй ака,
1 Недин - нима сабабли, қандай? (шева). 205
Сен недин зўрсан? -Мэ-э, мен зўр бўсам, Қуйруғимдан бўри тортиб кетармиди? -Бўри ака, бўри ака, Сен недин зўрсан? -Увв, мен зўр бўсам, Итлар қувиб журармиди? -Ит ака, ит ака, Сен недин зўрсан? -Вов, мен зўр бўсам, Чўпондинг тойоғини жермидим? -Чўпон ака, чўпон ака, Сен недин зўрсан? -Ў, мен зўр бўсам, Қумурсқа (каринжа)ға жем бўлармидим? -Кумурсқа ака, қумурсқа ака, Сен недин зўрсан? -
Мен зўр бўмай, момонг зўрма! Энангнинг эллик ботмон, Отангнинг олтмиш ботмон Жугини кўтараман... Пародоксал мантиққа қурилган ушбу айтимда халқнинг образли фикрлаш қудрати намоён бўлган. Унда дунёнинг гултожи ҳисобланмиш инсон эмас, балки оёқ остида бор-йўқлиги билинмай яшайдиган қумурсқа (қаринжа)нинг энг қудратли яратиқ экани борасидаги тўхтам кутилмаганлиги билан ҳам, тасвирдаги ички мантиқий боғланишнинг пухталиги билан ҳам мукаммалдир. Ана шундай фикрлаш йўсинига эга элнинг фарзандлари бўлмиш Фозил Йўлдош, Ҳамид Олимжон, Тўра Сулаймон, Ҳалима Худойберди, Абдурашид Парда, Туроб Мақсуд, Нурали Қобул, Мамарасул Абдулқосим, Абдуқаюм Йўлдош, Муҳаммад Исмоил, Зулфия Қурол, Ҳаёт Шодмон, Баҳодир Қобул, Икром Искандар сингари санъаткорлар ўзбек адабиёти равнақига салмоқли ҳисса қўшдилар. 206
Уструшаналик адибларда фалсафий фикрлашга мойиллик кучли. Улар кундалик маиший ҳолатлар фонида мангу эскирмас ҳақиқатларни кўрсата оладилар. Чунончи, шоир Тўра Сулаймон “Тебратар” шеърида дунёдаги мустаҳкам ички боғланишни маҳорат билан тасвирлайди: Шамол шамолни тебратар. Шамол булутни тебратар. Булут ёмғирни тебратар. Ёмғир тупроқни тебратар. Тупроқ майсани тебратар, Майса бияни тебратар. Бия қимизни тебратар. Қимиз йигитни тебратар Йигит сулувни тебратар. Сулув бешикни тебратар. Бешик болани тебратар. Бола оламни тебратар. Инсон кўнглидаги ўта ингичка туйғулар тасвирида тенгсиз маҳоратга эга шоира Ҳалима Худойберди “Ҳайф” шеърида одам шукроналик ила тўлиб-тошиб яшаши, дунё неъматларидан баҳраманд бўлиши кераклигини бетакрор йўсинда ифода этади: Эссиз, зилол дарёлар Биз қониб ичмасак, ҳайф. Эссиз мовий маъволар Биз қониб учмасак, ҳайф.
Ирмоқ пастлаб, қиялаб Кетса улуғ тоғ эссиз. Кўрмай ўтса биялар, Учқур арғумоқ эссиз.
Дунёсига ўт кетсин, Дунёсига эртак ҳайф! 207
Унда кўнгли аёлсиз Кетаётган эркак ҳайф! Қадимдан илму маърифат маскани бўлиб келган Уструшана бугун ҳам инсониятнинг маданий тараққиётига жиддий таъсир кўрсатаверади. Зеро, бугун кечадан пайдо бўлгани янглиғ келажак ҳам бугундан яралади. Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling