I. uluslararasi
Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Hastane Kompleksi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Resim 5 - 7. Amasya Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Müzesinden Görünümler
- Resim 8 - 9. Amasya Sabuncuoğlu Müzesi Darüşşifa Kısmından Görünümler
- Edirne II. Bayezid Camii ve Külliyesi
- Resim 10 - 11. II. Bayezid Camii ve Külliyesi’nden Görünümler
- Resim 12 - 15. II. Bayezid Camii ve Külliyesi’nden Görünümler
- DEVLET OTORİTESİNİN KÜLTÜREL GELİŞİME ETKİSİ: MUŞKARA’DAN NEVŞEHİR’E
Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Hastane Kompleksi XIII. yüzyılda karvan yollarının kesiştiği önemli bir merkez olarak öne çıkan Kay- seri, bu yüzyıldan sonra "Mukarr-ı Ulema" (Alimler Şehri) olarak anılmaya başlar. Önemli bir bilim ve sanat merkezi olan Kayseri'de Selçuklu döneminde 15 kadar medre- senin olduğu belirtilmektedir. Bu medreseler arasında Tıp Medresesi ve Şifahane olarak yapılan Çifte Medrese (bugünkü adıyla Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi) Anadolu'daki ilk tıp merkezi olarak bilinmektedir (Köker 1996: 39; http://www.kayseriden.biz). İçeri- sinde bir darüşşifa bulunan bu kompleks, Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci salta- natında veremden ölen kız kardeşi Melike Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır (Kayseri Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri 2015: 323). Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı (1206) içinde bulunan darüş- şifada, ruh hastaları için 18 oda bulunmaktadır. Bu yapının mimari özelliği, müzikle te- daviye uygun bir yapı olduğunu düşündürmektedir. Yapı bugün, Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir (Erer ve Atıcı 2010: 31). Med- rese, Gevher Nesibe Şifahiyesi Kayseri Daruşşifası, Şifa-hatun Medresesi, Kayseri Ma- ristanı, Darüşşifa Medresesi, Çifte Medrese, Çifteler, Gıyasiye ve Kayseri Tıbbiyesi gibi isimlerle de anılmaktadır (Tekiner 2006). Medresenin yapılmasına ilişkin hikâye ise kısaca şöyledir: Saray baş sipahisine gönül veren Gevher Nesibe Sultan’ın sevdiği kişiyle evlenmesine izin vermeyen ağabeyi hükümdar I. Gıyaseddin Keyhüsrev; baş sipahiyi bir savaşa gönderir ve baş sipahi orada şehit olur. Bu olay sonrasında Gevher Nesibe Sultan, üzüntüsünden vereme yakalanır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu duruma çok üzülür ve ölüm döşeğindeki kız kardeşinin vasiyeti üzerine şifahaneyi yaptırır. Hikâyenin detaylarındaki gerçeklik tam bilinemese de, şifa- hanenin Gevher Nesibe Sultan adına yaptırıldığı ve pek çok kişiye şifa dağıttığı bir ger- çektir. Şifahiyede Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine tedavi gören hastalardan üc- ret alınmamıştır. Gevher Nesibe Şifahiyesi ve Medresesi’nde çalıştığı bilinen hekim ve müderrisler arasında şu isimler sayılabilir: Abdüllatîf el-Bağdâdî, Ekmeleddin en-Nahcu- vânî (Mevlânâ’nın yakın dostu ve özel hekimi), Ebûbekir Sadreddin Konevî, Kutbüddîn- i Şîrâzî, Ebû Bekir b. Yûsuf Re’sül‘aynî, İbrâhim Gazanfer, Ali Sivâsî, Şücâüddin Ali b.
145
Ebû Tâhir, Ebû Salim b. Kurebâ, Rıdvân b. Ali, İnâyetullah (Kayseri müftüsü), Seyyid Samed Efendi, Yeniçeri Ağası Fahri Paşa, Abdülkerim Ağa, Deli Müderris, Âlim Efendi, Müderris Pamukhâfızoğlu, Emin Müjdeci, Rauf Efendi, Hilmi Efendi, Emir Efendi ve Ali Nesâi Efendi (Köker 1996: 40-41). Kuruluşun vakfiyesi ele geçmemiştir ancak 1500 ve 1584 yıllarına ait Kayseri tahrir ve evkaf defterlerinde, vakfedilen emlâk ve burada çalışan görevliler hakkında bil- giler bulunmaktadır. Buna göre darüşşifa kısmının kadrosunda en az iki dâhiliyeci, iki cerrah, bir eczacı, başhekim ve başhekim yardımcıları, asistanlar bulundurulduğu, akıl hastalarının da kabul edilip, ayakta veya on sekiz odalı kısımda musiki, telkin ve sıcak su ile tedavi edildikleri düşünülmektedir (Tekiner 2006: 17; http://www.kayseriden.biz). Yapının çift medreseye sahip bir planının olması ve iki bina arasındaki geçişin varlığı, hem teorik derslerin hem de hastanedeki uygulamalı eğitimlerin birlikte yapıldığı şeklinde yorumlanmaktadır. XIII. yüzyılda bu tıp kurumunda eğitimin, Gıyâsiyye’de te- orik ve Şifâiyye’de pratik olarak sürdürüldüğü bilinmektedir. Gıyâsiyye’de öğrencilere felsefe, din ilimleri, Arapça ve Farsça, anatomi, fizyoloji dersleri verilmiş; Ebû Bekir er- Râzî ve İbn Sînâ’nın eserlerinin yanında, devrin en önemli tıp kitaplarıyla, eski Yunan ve Roma kaynakları, özellikle de Hipokrat ve Galen’in Arapça’ya tercüme edilmiş eserle- riyle, onlara karşı yazılmış olan reddiyeler okutulmuştur. Klinik eğitim ise Şifâiyye’de hasta başında yapılmıştır. İleri sınıflardaki öğrencilere “dânişmend” denildiği ve bunlara diğer öğrencilerden farklı ödeme yapıldığı bilinmektedir (Köker 1996: 40-41; Elçin 2010: 201).
Yapılan kazılarda dikkati çeken bazı buluntulara dayanarak binaların, yakındaki bir hamamdan getirilen buharla alttan merkezî bir sistemle ısıtıldığı düşünülmektedir. Re- vaklara açılan küçük odalarda öğrencilerin kaldığı, derslerin yazın büyük eyvanlarda ya- pıldığı, ayrıca bu eyvanların dışarıdan gelen hastaların muayeneleri için de kullanılmış olduğu sanılmaktadır (Köker 1996: 40). Aşağıda bu komplekste fotoğrafladığımız kısım- lar yer almaktadır.
146
Resim 1 - 4. Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesinden Görünümler
Günümüzde “Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi” olarak adlandırılan kompleks, örnek teşkil edecek restorasyon çalışması sonrasında, ziyaretçilerini beklemektedir. Mü- zikle tedavi seanslarının balmumu heykeller yardımıyla canlandırıldığı, ışık ve ses oyun- larıyla, tedavilerde kullanılmış olan makamların, bu makamlarla ilgili göksel unsurların sergilendiği müze, konu ile ilgili herkesin görmesi gereken mekânlardan birisi durumun- dadır.
Amasya Dârüşşifasının portali üzerinde, portal nişini üç yönde tek satır halinde dolanan Arapça kitâbesinden, yapıyı H.708 (1308-1309) tarihinde, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcaytu Mehmed Han’ın karısı İlduş Hatun’un kölesi olan Anber b. Abdullah ile Anadolu Emîri Ahmed Bey’in inşa ettirdiği öğrenilmektedir. Yapı, çevrenin hekim ihti- yacını karşılamak için hekim yetiştiren bir kurum olmuştur. Bu darüşşifada da müzik ve su sesi ile akıl hastaları tedavi edilmeye çalışılmıştır (Şahin ve Emecen 1991: 5; Erer ve Atıcı 2010: 31). Günümüzde Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak adlan- dırılan yapının dikdörtgen avlusunun etrafında, uzun eksene paralel iki revak sırası ve bu revakların gerisinde çeşitli mekânlar yer almıştır. Giriş eyvanı ile karşısındaki ana ey- vanla da yapı, avlulu iki eyvanlı bir şemaya sahiptir. Mimarî özellikleri bakımından yapı caddeye açılan batı cephesiyle âbidevî etkisini günümüze kadar sürdürmüştür (Şahin ve
147
Emecen 1991: 6). Aşağıda Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi’nde fotoğrafladığımız kısımlar yer almaktadır.
Darüşşifanın kitabesinde de belirtildiği gibi yapı, genel anlamda bir hastane fonk- siyonuna sahipti. Yapının bîmarhane olarak tanınması, burada sadece akıl hastalarının bulunduğu düşüncesinden kaynaklanmıştır. Dârüşşifa başlangıçta olduğu gibi sonraları da uzun süre bir tıbbî müessese halinde çalışmıştır. Cerrâhiyye-i İlhâniyye’nin müellifi Sabuncuoğlu Şerefeddin b. Ali’nin burada hekimlik ve cerrahlık yaptığı, aynı müellifin Mücerrebnâme adlı eserinden öğrenilmektedir (Cantay 1991: 6). Fatih döneminin önemli hekimlerinde olan Sabuncuoğlu Şerefeddin’in ismi daha sonra bu yapıya verilmiştir. 148
Resim 8 - 9. Amasya Sabuncuoğlu Müzesi Darüşşifa Kısmından Görünümler
Amasya darüşşifasında sâzendeler ve hânendelerin mûsiki icra ederek hastala- rın tedavisine yardımcı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir (Sarı 1996: 106). Bugün de yapının eyvan kısmının hemen yanında, müzikle tedavi seanslarını canlandıran bir mü- zik heyeti yer almaktadır. Edirne II. Bayezid Camii ve Külliyesi II. Bayezid’in, 1488’de kendi adıyla mimar Hayreddin’e yaptırdığı külliyenin bir parçası olan darüşşifada da ruh hastaları müzikle tedavi edilmiştir. Bu hastane akustiği ve planlanması açısından müzikle tedaviye uygun bir şekilde inşa ettirilmiştir. Hastanede, 12 küçük, bir de ortada büyük kubbeli, altı köşeli asıl merkezi hastane yapısı, hemen onun yanındaki büyük avlu etrafına gruplanan 6 oda vardır. Evliya Çelebi, merkezi binada haftanın 3 günü 10 müzisyenden (3 hanende: şarkı söyleyen; 7 sazende: keman, santur, musikar, ud, ney, vb çalan) oluşan bir saz ekibinin hastalara konser verdi- ğini söylemektedir. Darüşşifada ilaç ve müzik tedavisi yanında güzel kokularla (sümbül, reyhan, lale, karanfil, şebboy vb) rehabilitasyon yapıldığı da bilinmektedir. 1590 depre- minde büyük zarar gören yapı, hemen tamir ettirilmiştir. Darüşşifa, 1866’da Edirne’de yeni bir hastane açılınca, sadece akıl hastaları için hizmet vermiş; Balkan Savaşı’ndan sonra ise tamamen boşaltılmıştır. Trakya Üniversitesi tarafından onarılan yapı bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır (Erer ve Atıcı 2010: 31; Elçin 2010: 201; Eyice 1992: 40; Terzioğlu 1992: 176).
149
Ta’dîlü’l-emzice adlı eserinde müzikle tedaviye bir bölüm ayıran Osmanlı hekimi Şuûrî Hasan Efendi, II. Beyazıt Dârüşşifâsı’nda bazı kişilerin müzikle tedaviyi eğlenceye dönüştürüp görevlerini ihmal etmeleri ve bazı hastaların rahatsız olması yüzünden bunun belli bir dönem yasaklandığını kaydetmiştir (Sarı 1996: 106). II. Bayezid Camii ve Külliyesi’nde iç ve dış mekanlarda fotoğrafladığımız kimi kısımlar, aşağıda sunulmuştur.
Yukarıda sağda külliyenin iç avlusundan bir görünüm yer almaktadır. Solda ise, müzikle tedavi seansı canlandırması görülmektedir. Balmumu heykellerin dönem çalgı- larıyla yaptıkları meşk görüntüsü, tavandaki yansılarla tamamlanmaktadır. Aşağıda ise koku üretim aşamaları ve kokuların saklandığı gülabdanlar yer almak- tadır. Ayrıca medresede eğitim gören öğrenciler ile akıl hastaların canlandırmaları da aşa- ğıda görülmektedir.
150
Resim 12 - 15. II. Bayezid Camii ve Külliyesi’nden Görünümler
Başta yukarıda sözü edilen merkezler olmak üzere Selçuklu ve Osmanlı dönemi bimarhânelerinde bilinçli bir tedavi söz konusu idi. Bu hastanelerde hasta yataklarının başında klinik dersler verilmesi ve akıl hastalarının ilaç ve müzikle tedavi edilmesi, dünya tıp tarihine öncülük etmiştir (Terzioğlu 1992: 173). Darüşşifalardaki yapı, hem eğitimin; hem de hasta uygulamalarının yan yana yapılabilmesini sağlamıştır ki, bu o dönemler söz konusu olduğunda, ne kadar incelikli bir planın var olduğunu göstermektedir. Darüşşifalarda müzikle tedavi, çeşitli aşamalara dayandırılmıştır. Müzik aletleri- nin, teganni tarzlarının ve makamların tesirinin mizaçlara ve hastalıklara göre değiştiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla her hastaya ve hastalığa uygun makamda icra yapılmıştır. Mesela tıp yazmalarında felç hastalığına Rast makamının iyi geldiği ifade edilmektedir. Günün saatlerinin tedaviyi etkilediği kabul edildiğinden, kaynaklarda hangi makamın gü- nün hangi saatinde, haftanın hangi gününde çalınması gerektiği ve hangi makamın hangi mizaca iyi geleceğine dair ayrıntılı bilgiler ve çizelgeler bulunmaktadır. Soğuk mevsimde sıcak nağmelerin, sıcakta soğuk tabiatlı nağmelerin çalınması önerilirdi. Birçok hastalıkta nabız atışlarının çeşitli ritimler göstermesinden bazı anlamlar çıkarılır ve nabızla müzik
151
nağmeleri arasında ilgi kurularak, nabız hareketlerinin her biri bir makamla ilişkilendiri- lirdi. Ritmi aksayan, yavaş ya da hızlı ritimli nabızlar hastalık belirtisi açısından teşhiste önem kazandığı için hekimin müzik bilgisine de sahip olması beklenirdi (Sarı 1996: 106). Bu tedavilerde, sözünü ettiğimiz tarihlerden çok daha eski dönemlerde yaşamış Türk bilginlerinin, bilhassa Farabi ve Safiyuddin Urmevi’in önemli etkileri vardır. Safi- yuddin Abdülmümin Urmevi (1224?-1294) müziğin fizik, astronomi, tıp gibi ilimlerle yakın ilgisi olduğundan, güzel nağmenin insan ruhunda zevk, vecd ve sürura vesile oldu- ğundan söz etmiştir. Belli vakitlerde belli makamların çalınması gerektiğini belirten Sa- yüyuddin, fecirden önce Rehavi, tan yeri ağrırken Hüseyni, kuşluk vaktinde Rast, öğlen Zirgüle, namaz arasında Hicaz, ikindide Irak, gün batarken İsfahan, akşam Neva, yatsıda Büzürk ve uyku vaktinde de Zirefkend makamlarının çalınmasını tavsiye etmiştir. Bun- ların yanı sıra da günü dörde bölerek bu zamanlarda hangi makamların dinlenmesi gerek- tiğini de belirtmiştir (Ak 2006: 149-151). Büyük Türk bilgini Farabi ( Abu Nasr Muhammad al-Farab - 870-950)
ise Musi- kiu’l Kebir adlı eserinde müziğin insan ruhu üzerindeki etkisini açıklamaya çalışmıştır. Onun bu ifadeleri, daha sonraki dönemlerde de geçerliliğini korumuştur. Buna göre: 1 Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir 2 Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir 3 Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir 4 Büzürk makamı: İnsana havf verir 5 Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir 6 Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir 7 Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir 8 Zirgüle makamı: İnsana uyku verir 9 Saba makamı: İnsana cesaret, kuvvet verir 10 Buselik makamı: İnsana kuvvet verir 11 Hüseyni makamı: İnsana sükûnet, rahatlık verir 12 Hicaz makamı: İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir (Ak 2006: 132). 152
Farabi kimi makamların insanda sevinç ve mutluluk; kimilerinin ise korku ve üzüntü yaratabildiğinden söz etmiştir (Kalender 2013: 362). Farabi ayrıca belli makamların belli zamanlarda seslendirilmesi gerektiğini de be- lirtmiştir. Buna göre 1 Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili 2 Hüseyni makamı: sabahleyin etkili 3 Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili 4 Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili 5 Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili 6 Uşşak makamı: öğle vakti etkili 7 Hicaz makamı: ikindi vakti etkili 8 Irak makamı: akşamüstü etkili 9 Isfahan makamı: gün batarken etkili 10 Neva makamı: akşam vakti etkili 11 Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili 12 Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir (Ak 2006: 133). Bu etkilerin belirlenmesinde müzik ile astroloji arasında kurulan bağdan yararla- nıldığına şüphe yoktur. Bilindiği üzere Türklerde Gök Tanrı inancından bu yana, gök ci- simleri ile onların hareketlerine büyük bir ilgi duyulmuş; İslamiyet’ten sonraki dönemde de astroloji ve astronomi konusunda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Kimi gezegen ve yıldızlar, bazı makamlarla bağdaştırılmıştır. Söz konusu saptamalarda, bu yaklaşımın çok büyük bir etkisi vardır. Çalışmamıza konu olan darüşşifalarda da yukarıda söz edilen Safiyuddin Urmevi ve Farabi’nin fikirlerinden yola çıkılarak, yeni gelişmelerin de katkısıyla müzikli bir te- davi yapıldığı belirtilebilir. Selçuklulardan sonra Osmanlılarda da müziğin önemli bir tedavi aracı olarak gö- rüldüğünü biliyoruz. Örneğin 1727-1794 yılları arasında yaşamış olan Gevrekzade Hasan 153
Efendi’nin Netîcetü’l-fikriyye fî Tedbîri Velâdeti’l-bikriyye adlı eserinde müzikle teda- viden söz edilmiştir. Müellif hattı olduğu sanılan yazma nüshasından (İÜ Ktp., TY, nr. 7092), hangi mûsiki makamının, hangi çocuk hastalığına iyi geldiğini konu alan bir par- çayı Arslan Terzioğlu günümüz Türkçesine aktarmıştır (Uslu 1996: 317; Sarı 1996: 106). Hekimbaşı Gevrekzade Hasan Efendi’nin bu eserinin çocuk psikiyatrisi bakımın- dan en önemli kısmı, yukarıda sözü edilen bölümdür. Burada Irak makamının menenjit ve ilel-i hafakan hastalıklarına iyi geldiği; Isfahan makamının zihin açıcı etkisi ve gönlü yenilediği; Zirefkend makamının felce, sırt ve mafsal ağrılarını azalttığı; Rahavi maka- mının gamdan ileri gelen hastalıklara iyi geldiği; Büzürk makamının beyinde ortaya çıkan hastalıklara faydası olup, düşünce yönünü etkilediği; Zengüle makamının kalbi ferahlat- tığı ve kalp hastalıklarına iyi geldiği; Hicaz makamının idrar yolu ve yetişkin erkeklerde cinsel hastalıklara iyi geldiği; Buselik makamının beyni rahatlattığı, baş ve göz ağrısına iyi geldiği; Uşşak makamının yetişkinlerde ayak ağrılarına iyi geldiği ve çocukların uy- kusunu getirmede etkili olduğu; Hüseyni makamının ferahlattığı, harareti yok ettiği ve mide yanmalarına iyi geldiği; Neva makamının buluğ çağındaki çocukların kalça ağrıla- rına iyi geldiği, kötü fikirlerden uzaklaştırdığı, gönlü sevinçle doldurduğu ifade edilmiştir (Ak 2006: 145-148). Hekimbaşı Gevrekzade Hasan Efendi’nin bunları yazarken, kendisinden bir asır önce yaşamış olan Osmanlı hekimi Şuuri Hasan Efendi’den etkilendiği düşünülmektedir. Şuuri, musikinin meclis adamlarına etkisinden de söz etmiştir. Ona göre “Rast ulema meclisine, İsfahan ümera meclisine, hicaz dervişler meclisine, Rehavi sofiler meclisine etkilidir” demektedir (Ak 2006: 148-161). Buna benzer bir yaklaşım, Konfüçyüs döne- minde Çin’de hâkimdi. O dönemde belli modların, belli zümreleri temsil ettiğine inanı- lırdı. Osmanlı döneminde müzikle tedavinin yanı sıra banyo ile rahatlama yoluna da gidilmiştir. Tehlikeli akıl hastaları ise tek başına tedavi edilmiştir. XV - XVI. yüzyıllarda Osmanlı hastane mimarisindeki merkezî sistem, tehlikeli hastaların tecridi, havalandırma ve müzikle tedavi konuları, Batı’da XVIII - XIX. yüzyıl- larda, hatta bazı ayrıntılar açısından ancak XX. yüzyılda gerçekleştirilmiştir (Terzioğlu 1992:177).
154
Sonuç 1204-1206 yıllarında Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından inşa ettirilmiş olan Kay- seri’deki Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Hastane Kompleksi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi içinde yer ve İlhanlı hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve hanımı Uduz Hatun adına 1308-1309 yıllarında yaptırılan Amasya’daki Darüşşifa; Sultan II. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi içinde yer alan 1488’de II. Bayezid tarafından inşa ettirilen Edirne’deki Darüşşifa, Türk ve dünya tıp tarihi için son derece önemli merkez- lerdir. Bu yapılar içinde müzikle tedavinin gerçekleşebilmesi için özel olarak yaptırılmış kısımlar mevcuttur. Müzik sesi, özel delhizlerle tüm hasta odalarına ulaştırılmıştır. Bu darüşşifalarda günün belli saatlerinde ve belli dönemlerde belirlenmiş makamlarda eser- ler seslendirilmiş; her hastanın durumuna göre ayrı bir müzikli tedavi tercih edilmiştir. Türk tarihinde Kamlık inanışının olduğu dönemlerden itibaren takip edebildiğimiz mü- zikle tedavi olgusu, Türk hekimliğinin en önemli sembollerinden iken, XVII-XVIII. yüz- yıllardan sonra terk edilmiştir. Günümüzde filizlenen yeni çalışmalar ise ümit verici gö- zükmekle birlikte, daha büyük başarılara ulaşılabilmesi ve yaygınlaşabilmesi için teorik alt yapısı güçlü, planlı, disiplinlerarası zeminli bir boyuta sahip olmak büyük önem taşı- yacaktır. Türk hekimliğinin en önemli sembollerinden birisi olan müzikle tedavinin, başta konumuz gereği tüm Türk başkentlerinde ve diğer illerde, gücünü geçmişten alarak; gü- nümüz teknikleriyle geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını diliyoruz.
155
KAYNAKÇA Ak Ahmet Şahin (2006). Avrupa ve Türk-İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi – Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları. Ankara: Ötüken Neşriyat. Cantay Gönül (1991). İslam Ansiklopedisi, Amasya Darüşşifası Mad., Cilt 3, İstanbul:
Güzel Sanatlar Matbaası. 6. Elçin Melih (2010). “Tıp Eğitiminin Tarihçesi”, Hacettepe Tıp Dergisi, 41, 195-202. Erer Sezer ve Elif Atıcı (2010). “Selçuklu ve Osmanlılarda Müzikle Tedavi Yapılan Has- taneler”, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 36 (1), 29-32. Eschen Th. Johannes (2002). Analytical Music Therapy, Th. Londra: Jessica Kingsley Pub. Eyice Semavi (1992). İslam Ansiklopedisi, II. Beyazıt Camii ve Külliyesi Mad., Cilt: 6, İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası,
40-42. Çoban, Deniz A. (2014). Müzikle Tedavide Uzman Sıkıntısı Yaşanıyor, http://www.ntv.com.tr [erişim tarihi 12.09.2015]. D’angelo James (2007). İnsan Sesinin İyileştirici Gücü: Sağlıklı ve Uyumlu Bir Yaşam
Ghetti Claire M, (2012). “Music Therapy As Procedural Support For Invasive Medical Procedures: Toward The Development Of Music Therapy Theory”, Nordic Jour-
Grebene Bekir (1978). Müzikle Tedavi, Ankara: Güven Kitabevi Yay. Kalender Ruhi (2013). “ Türk Musikisi’nde Kullanılan Makamların Tesirleri”, http://der- giler.ankara.edu.tr/dergiler/37/770/9801.pdf, 361-375. Kayseri Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri (2015). C.III, Kayseri: Kültür ve Sosyal İşl.D.Bşk. Kültür Envanterleri. Kemaloğlu Muhammet (2014). “XI.-XIII. Yüzyıl Türkiye Selçuklu Devletinde Dârüşşi- falar”, Hikmet Yurdu – Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, C.7, S.13, 289-301.
156
Köker Ahmet Hulusi (1996). İslam Ansiklopedisi, Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp Medresesi Mad. Cilt: 14, İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası, 39-42. Mössler K, Chen X, Heldal T.O. ve Gold C (2011). “Music Therapy For People With Schizophrenia And Schizophrenia-Like Disorders”, Cochrane Database Syst.
Pavlicevic Mercedes ve Ansdell Gay (2004). Community Music Therapy, İngiltere. Pavlicevic Mercedes ve Victoria Wood (2005). Music Therapy in Children's Hospices :
Sarı Nil (1996). İslam Ansiklopedisi, Tıp Mad. Cilt 41, İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası, 106. Şahin İlhan ve Emecen Feridun (1991). İslam Ansiklopedisi, Amasya Darüşşifası Mad., Cilt 3, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul, 5. Şevki Osman (1991). Beşbuçuk Yıllık Türk Tababeti Tarihi, Haz.İ.Uzel, Ankara: Sanat Kitabevi. Tekiner H (2006). Gevher Nesibe Darüşşifası Ortaçağda Öncü Bir Tıp Kurumu, Ankara: Kalkan Matbaası. Terzioğlu Arslan (1992). İslam Ansiklopedisi, Bimaristan Mad., Cilt: 6, İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası, 173. Uslu Recep (1996). İslam Ansiklopedisi, Gevrekzade Hasan Efendi Mad., Cilt: 16, İstan- bul: Güzel Sanatlar Matbaası, 317. Vural Göher (2015). İslamiyet’ten Önce Türklerde Kültür ve Müzik, Ankara: Gece Kitap- lığı http://www.igkh.gov.tr, Palyatif Bakım, [erişim tarihi 05.09.2015]. http://www.kayseriden.biz, [erişim tarihi 08.09.2015].
157
DEVLET OTORİTESİNİN KÜLTÜREL GELİŞİME ETKİSİ: MUŞKARA’DAN NEVŞEHİR’E
Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling