Microsoft Word kemal- içindekiler


Download 1.63 Mb.
Pdf ko'rish
bet24/122
Sana16.06.2023
Hajmi1.63 Mb.
#1508598
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   122
Bog'liq
sarkis dezaj

2. Ekoloji ve İnsan 
Post modernizm döneminin, temel özelliği, modernist dönemden farklı olarak, 
kavramların istismar edilmesidir. İşte tam bu noktada; Ekolojizm ile Modernizm 
ya da Post-modernizm arasındaki soruya verilen cevap önem taşımaktadır. Bazı 
ekologların ve biyologların ‘sığ ekolojik’ olarak tanımladığı çevre anlayışlarını 
insan merkezli, derin ekoloji anlayışını ise biyomerkezli olarak nitelendirmeleri 
insan merkezli ile kendi merkezli (ego-centrik) bencil kavramlarını ontolojik 
olarak ayırt etmediğinden, dolayısı ile, sosyal ekoloji ile fizik ekolojinin birliği 
açısından ‘sığ’lığın ne olduğunun yorumunda ciddi endişelere yol açmaktadır. 


58
Hemen belirtmek gerekir ki; “Ne kadar insan merkezlilik?” sorusunu yönelten 
bir bilimcinin zihinsel karmaşası; henüz modernist kuluçka dönemini 
tamamlayamadan yuvasından uzaklaşması, Post-modernist düşünce bataklığında, 
çelişkiler için debelenen çirkin bir ‘ördek’ yavrusunun dramı ile 
özdeşleştirilebilir. 
Hipotez 2’ye göre ekolojiyi de kapsayan “Ekolojist Bilim Paradigması” tüm 
merkezci düşünceleri red eder. “çevre merkezci”, “insan merkezci”, “biyo 
merkezcilik” gibi gruplandırmalar, ekolojist bilimcilerin alışık olmadığı ve de 
temkinli yaklaştığı çevreci görüşlerdir. Sistem içindeki karışıklık etkileşim 
önemlidir. Merkezcilik yaklaşımı yerine ‘Durumsallık’ kavramının 
benimsenmesi daha uygundur. Durumsallıktan kasıt ise; “ İNSANIN” 
durumsallığıdır ki, ekoloji veya ekolojist bilim paradigması, özü itibariyle ‘insan 
durumsallığını’ gözeten bir paradigmadır. Ancak, bu bağlamda üzerinde 
durulması gereken nokta şudur, ‘İnsan’ faktörü, bir zihinsel gelişim aşamasında, 
nicel değişken olarak ele alınır, dolayısıyla, ‘ne kadar’ sorusu temelsiz bir çıkış 
noktasıdır. 
Çevreci zincirlerden kurtulmuş bir ekolojist bilimcinin gündeminde, ‘Ne kadar 
insan merkezlilik’ sorusu yoktur. Bir çevreci akademisyenin dediği gibi; İnsan 
(antropos), zincirin en zayıf halkası mı, yoksa en güçlü halkası mı olacak? 
sorusuna bir ekolojist bilimci, roman en güçlü zincirin kuvveti, en zayıf halkası 


59
kadardır. Evin kapısına, bağlantı noktasındaki kilidin işlevselliği de, en az 
zincirin sağlamlılığı kadar önemlidir. 
Dolayısıyla, bir düşünce akımını betimlerken, ‘sığ’ ya da ‘derin’ gibi, sıfat 
eklerinden ziyade, insanın zihinsel gelişim aşamalarında ki, ‘İnsan 
durumsallığını’ sorgulamakta yarar vardır. Bir ekoloji ya da ‘sistem’ derinliği 
kadar ‘sistem’dir. Günümüzdeki temel sorun; pozitivist durumsallığındaki, insan 
ile doğa durumundaki insan arasındaki temel paradigma hesaplaşmasından 
kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, içi sağlam bir içerik ile doldurulmamış bir 
‘Ekoloji’ savunuculuğu biçimsel retorik bir söylem olarak, ‘çevreci’ düşüncenin 
kalıplarını zorlayamaz ve de farkında olmadan bir ‘biçim’ savunuculuğuna 
dönüşür. Sonuç olarak; ‘Çevrebilim’adındaki çağdışı bir zihiniyet, her zaman 
‘ekoloji’ye eşitlenir. (indirgenir!). 
Newtoncu bir neo-klasik iktisat teorisi (çevre ekonomisi) ve sosyal bilim 
paradigmasının törpülenmesi, ekolojist plancıların üzerinde hassasiyetle 
durdukları önemli konulardır. Unutulmamalıdır ki, ekolojist dönüşüm, insanın 
uzuvlarında değişiklik yapıp, yeni bir ‘yaratık’ ortaya çıkartmayı amaçlayan bir 
sahte süreç olarak değil, sadece zihinsel bir devrimi başlatan bir 
aşama/durumsallık olarak algılanmalıdır. Bugün “ne kadar insanmerkezlilik” 
sorusunu soran, yarın ‘insalık’ kavramını da teraziye koyup tartmaya kalkar. “Ne 
kadar insan merkezlilik” ve sonrasında ise, ‘insan merkezlilik’ ne kadara? 


60
sorusu, aslında ekolojistlere bazı ipuclarıda vermekte, bu ipucu ise Pozitivist ve 
Neo-liberal hayat felsefeleridir. 
Canlıların fiziki varlığını sürdürebilmek, beslenmek gibi ortak amaçları 
olduğunu görüyoruz. Organizmamız çevreden gelen bu olumsuz uyarılara karşı 
otonom sistem ve onun bağlantıda olduğu bazı önemli sinir sistemi yapıları ile 
birlikte karşı koyma ve tepki mekanizmasını devreye sokar. Yüzyılımızın 
başlarından bu yana, ABD ve Batı Avrupa'da sanayi ve endüstri hareketi hızla 
gelişerek sosyo ekonomik ve kültürel değişimi birlikte getirmiştir. Sanayileşme 
yolunda olan ülkemizde de, insanlar 30-40 yıl öncesi ile kıyaslanamayacak 
ölçüde değişimlere uymak zorunda kalmışlardır. Nüfusun ve tüketimin hızla 
artışı iş olanakları az olan bölgelerden sanayi çevrelerine göç başlamıştır. 
Büyüyen kentler, hızla ve alt yapıdan yoksun gecekondu bölgeleri oluşmuş ve 
insanlar bu ikilemde sıkışmaya, zorlanmaya başlamıştır. 

Download 1.63 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   122




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling