Orhan pamuk


  "Aaa çocuğa bakın!" dedi Perihan.  Dönüp baktılar.  12


Download 1.5 Mb.
Pdf ko'rish
bet41/79
Sana28.12.2022
Hajmi1.5 Mb.
#1012237
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   79
Bog'liq
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )

161 


"Aaa çocuğa bakın!" dedi Perihan. 
Dönüp baktılar. 
12 
AMCA VE ASKER YEĞEN 
"Oğlum, hiç anlamıyorum seni!" dedi Cevdet Bey. "Durup 
dururken, hem de en parlak yerlere gelmek üzereyken askerlikten 
ayrılınır mı? Ordudan başka yerde ne yapacaksın?" 
"Ticaret! Ticaret diyorum ya amcacığım!" dedi Ziya. İki saattir 
de aynı şeyi söylüyordu. 
"Ama ticaret için deney gerek. Sonra biliyorsun, piyasa 
durgunluktan yeni kurtuldu. Üstelik savaş geliyor." Cevdet Bey 
de iki saattir aynı şeyleri söylüyordu. 
Geçen kurban bayramında attığı bir kartla kendini hatırlatan 
yeğen Ziya, iki saat önce, birdenbire Sirkeci'deki yazıhaneye 
gelmiş, askerliği bırakacağını, ticarete atılacağını söylemiş, Cevdet 
Bey'den para istemişti. Yıllardır yüzünü görmediği yeğeninin 
bu beklenmedik hareketini Cevdet Bey anlamaya çalışıyordu. 
"Ama niye? Bu yaştan sonra..." 
"Ben kendimi daha genç görüyorum, amcacığım!" 
Genç bir hali de yoktu oysa. Olsa olsa üstünde çocukluk vardı. 
Taa otuziki yıl önce, babası öldüğü günlerde yüzünde görülen 
çocuksu ürkeklik hâlâ görülüyordu. Üstelik, buna bir de, Cevdet 
Bey'in anlayamadığı gurur ve patavatsızlık eklenmişti. 
"Ama piyasada da durgunluk var. Sen daha iyi bilirsin, belki 
savaş çıkacak, değil mi? Bir asker için bu kendini göstermenin 
tam sırasıdır. Savaş yılları askerlerin yıllarıdır." 
"Ya tüccarların?.." 
"O zaman bize bir şey düşmez. Bizim kadınlar ve çocuklarla 
birlikte elimiz kolumuz bağlanır, bekleriz." 
"Ama siz son savaşta beklememişsiniz. Şeker getirmişsiniz 
galiba!" 
"Saygısızlık ediyorsun! Saygısızlık etmene izin veremem. Kim 
söyledi sana bu dedikoduları?" 
i
 62 


"Dedikodu değil ki... Herkes biliyor!" 
"Rica ederim, açık konuş! Herkes neyi biliyor? Şeker ticareti 
yaptığımı ve bunun savaş
yıllarına rastlamasını mı biliyor herkes? 
Bunu kimseden saklamıyorum ki!" 
"Herkes şekeri çok yüksek fiyatla sattığınızı biliyor..." dedi 
Ziya. Bir el hareketi yaptı. "Neyse bu beni ilgilendirmez!" 
"Dur bakalım, dur bakalım," dedi Cevdet Bey. "Yeğenim olarak, 
düşmanlarımın aleyhimde yaptığı dedikoduya kapılmana 
üzüldüm. Bu dedikoduyu vagon ticareti yapanların çıkardığını 
bilmiyorsun tabii. Ama dur da gerçeği öğren. Ben yüksek fiyatla 
hiçbir şey satmadım, satamam da. Ben malımı piyasadaki fiyatla 
elden çıkardım. Bir tüccar başka ne yapabilir? Ama senin aklın 
böyle şeylere ermez. Sen yalnız saygısızlık etmeyi biliyorsun!" 
Ziya cevap vermedi. Alçak damların üstünden görünen Galata 
Köprüsü'nü, köprüye yanaşan bir gemiyi seyrediyordu. Cevdet 
Bey öğle sigarasını içmesine rağmen, pakete bir daha uzandı. 
Birden Ziya döndü: "İçmeyin artık amcacığım. Osman söyledi, 
iyi gelmediğini siz de biliyorsunuz!" 
Cevdet Bey kendini suçlu hissederek elini paketten çekti. "Peki, 
ne tüccarlığı yapmak istiyorsun, bakayım sen?" 
"Onu daha düşünmedim. Para olduktan sonra alınıp satacak 
şey her zaman bulunur!" 
"Demek tüccarlık hakkındaki düşüncen bu!" 
"Tabii... Almanya'dan demir getiririm, olmazsa bir yerden şeker 
getiririm!" Gülüyordu. Sevimsiz ve küstahtı. Amcasından yardım 
bekleyen bir yeğen gibi değildi. "Şeker olmazsa kumaş, olmazsa 
araba... Türkiye'de nasıl olsa her zaman bir şeyin sıkıntısı var. 
Merak etmeyin siz!" 
Cevdet Bey sert sert: "Merak etmek benim hakkım!" dedi. 
Ziya gülerek: "Aaaa sahi unutmuştum bunu!" dedi. 
"Nasıl unutursun? Baban seni bana emanet etmişti!" Cevdet 
Bey birden yanlış bir şey söylediğini, yeğeninin de kendisiyle 
alay ettiğini anladı. "İşim bilmiş benim!" diye düşündü. "Burada 
karşımda en bayağı küstahlığı yapıyor, en bayağı dedikoduları 
sıralıyor, ben ise ona laf yetiştirmeye çalışıyorum." Yüreğinin 
atışlarını dinleyerek: "Ne yapayım, ne yapayım?" diye mırıl­
dandı. 
163 


"Evet, babam beni size bırakmıştı. O korkulu günleri, beni 
arabayla Zeynep Hanım'dan alıp pansiyona götürdüğünüz günü 
hatırlıyorum. Zaten babamın vasiyetine ve sizin iyiniyetinize 
güvenerek buraya geldim ! " 
"Yaa! Gördün mü? Benden başka bir desteğin oldu mu ha­
yatta?" Biraz öfkelenmiş, biraz da duygulanmıştı Cevdet Bey. 
"Hiç kimsem olmadı benim!" 
"O zaman amcanın kıymetini bil! Bak, amcan ne halde." Elini 
yüreğinin üstüne bastırdı. "Burası nasıl ağrıyor, bir bilsen! 
Amcana saygısızlık etmek sana hiçbir şey kazandırmaz!" 
"Evet, bunu düşünmemiştim! Neyse ben de sizin gibi dü­
şünüyorum, benim tek desteğim olduğunuzu biliyorum ve 
bundan cesaret alarak para istiyorum sizden. Yani borç demek 
istiyorum. Kazandıktan sonra geri verilmek üzere borç!" 
Cevdet Bey aklına yeni gelen bir düşünceyle heyecanlandı. 
"Niye emekliliğini beklemiyorsun?" 
"Bu üniformayı taşımaktan bıktım!" 
"Aaa, ne biçim söz o? Üstelik madalyan var senin! O üni­
formanın hakkını vermek için yıllarca dövüştün. Sonra şeyde, 
nerdeydi, Sakarya'da da yaralandın ya! Bir gazisin de. Demin 
ettiğin sözler bir gaziye yakışır mı? Emekliliğini bekle!" 
Ziya umutsuz bir tavırla: "O kadar bekleyemem!" dedi. "Bana 
para lâzım!" 
"Oğlum, ne kadar kolay söylüyorsun bunu! Para kolay mı 
kazanılıyor sanıyorsun?" 
Birden Ziya ayağa kalktı: "Bilmiyorum ben para nasıl kazanılır, 
nereden bileyim, askerlikten başka bir şey yapamadım ki!" diye 
bağırdı. "Ama hakkımı istiyorum! Hakkımı almasını bilirim!" 
"Ne hakkı? Neyin hakkıymış bu?" 
"Neyin-hakkı olduğunu da bilmiyorum. Hayır, biliyorum. 
Rahmetli babamın ölümü yüzünden sizin kazandığınız şe­
yin..." 
"Rahmetli baban senin bu küstahlıkları yaptığını görseydi çok 
üzülürdü. Oğlu böyle mi olacaktı? O bir idealist idi! Parayı 
düşünmezdi. Yazık, yazık!.. Kemikleri sızlıyordur!" 
"İşte ben de onun bu hakkını almaya geldim!" 
"Niye? Bütün bunlar niye? Niye şimdi?" 
164 


"Şimdi. Şimdi, çünkü çok düşündüm. Kırkiki yaşındayım. 
Oniki yıl sonra emekli olacağım. Sonra emekli maaşımla bir kira 
evinin balkonlarında çiçek yetiştireceğim. Yaşamak istediğimi 
anladım. İstanbul'a yerleşmeye karar verdim..." 
"Ama şeyin, kannın Ankara'daki evinde oturuyordun!" Cevdet 
Bey, "İsimleri, kelimeleri unutuyorum!" diye düşündü. 
"Ondan da ayrılacağım..." dedi Ziya ve yeniden koltuğa otur­
du. 
"Niye? Niye oğlum? Üstelik o kadın da hastaydı galiba." 
"Hasta!" 
"Hasta karını bırakıyor musun?" dedi Cevdet Bey. Gene yanlış 
bir şey söylediğini düşündü. Artık zekâsına eskisi gibi güve-
nemiyordu. 
"Ailemle, karımla ilgilendiğinizi hiç sanmıyorum!" dedi, Ziya. 
"llgilenseydiniz ben cephedeyken ona biraz yardım ederdi­
niz." 
"Etmedim mi? Allah var, etmedim mi?" 
"Etmediniz! Başınızdan savmak için verdiğiniz üç-beş kuruş 
hariç tabii." 
Cevdet Bey o üç-beş kuruşun hesabını yapacaktı, utandı, gücü 
yetmedi. "Yazık... Yazık..." diye mırıldandı. Sonra öksürmeye 
başladı. Bir yandan öksürüyor, bir yandan, "Ne hakkı? Nereden 
çıkarıyor bunları?" diye düşünüyordu. "Çocukluğunda ona ben 
baktım. Askeri okuldayken parasını verdim. Tatillerde arada 
bir gelir, yanımızda kalırdı. Çok fena öksürüyorum!" Öksürüğünü 
bastırmaya çalışıyor, yeğeninin mahsustan öksürdüğünü sa­
nacağını düşünerek utanıyordu. Bir süre kıvrandıktan sonra bu 
küçük öksürük buhranından kurtuldu, ama yüzünün de kıp­
kırmızı olduğunu anladı. Hem bitkin, hem de suçlu hissediyordu 
kendini! Pek bir şey düşünecek durumda değildi. Bu işin nereye 
varacağını merak ediyordu. 
Uzun bir sessizlik oldu. Cevdet Bey söze başlamaktan çekiniyor, 
yeğeninin de aynı duyguya kapılmış olduğunu düşünüyordu. 
Bir süre sonra Ziya ayağa kalktı. Cevdet Bey'in oturduğu büyük 
yazı masasının kenarına ellerini dayayarak başını ileri doğru 
uzattı. Cevdet Bey endişelendi. 
"Şimdi söyleyin, amca: Bana para verecek misiniz, yoksa 
165 


oyalayacak mısınız? Çocukluğumda yeteri kadar yardım et­
mediniz bana. Şimdi borçlusunuz." 
Cevdet Bey kelimeleri heceleyerek yavaşça söyledi: "Ben sana 
karşı her zaman görevimi yaptığımı düşünmüşümdür. Hiçbir 
borç hissetmiyorum. Kendime düşeni fazlasıyla yaptım!" 
"Yaptınız, öyle mi? Babam olmasaydı şu işi nasıl kurardınız, 
merak ediyorum doğrusu." 
"Babanın ne katkısı olabilir ki?" 
"Babam ve babam gibiler olmasaydı ne Meşrutiyet olurdu, 
ne Cumhuriyet!" 
"Neler diyorsun sen? Bu saçmalıkları kim soktu aklına? Yoksa 
babanın Meşrutiyet'ten üç yıl önce öldüğünü unuttun mu? Aklını 
başına lopla! Sonra çok rica ediyorum, eski şeyleri de karıştırma. 
Ben babana hep yardım ettim. Şunu da unutma ki, rahmetli baban 
eğlenceye biraz fazla düşkündü. Erken ölümüne de içki sebep 
olmuştur. Sonra kereste dükkânından buraya gelinceye kadar 
ben neler yaptım, biliyor musun? Susuyorsun değil mi? Çünkü 
aklına bir şey koymuşsun ve bunun için her türlü saygısızlığı 
yapmaya hazırsın." Hızlı konuşmak yorucuydu. Cevdet Bey nefes 
nefese birden soruverdi: "Bütün bunlar neden? Başka bir kadına 
mı tutuldun?" 
Ziya şaşkın bir tavırla: "Evet," dedi. Utanmıştı galiba. Bek­
lenmedik bir şeydi bu. Ziya oturdu. Bir durgunluk oldu. 
Cevdet Bey de şaşkınlaştı. "Sonunda ona istediği parayı 
versinler, diyeceğim galiba!" diye düşündü. Karısından, as­
kerlikten, yaşadığı hayattan bıkıp amcasından para sızdırmaya 
kalkan şu gence bakıyor, ahlak kurallarına, eski alışkanlıklara 
artık pek kulak aşılmadığını düşünüyordu. Ama yaşlılara özgü 
bir hüzün ve kinle düşündüğünü de açık seçik görüyordu. 
Ziya: "Şimdi bana para verecek misiniz?" diye sordu. Deminki 
suçlu hali kalmamıştı. 
Cevdet Bey gene rahatsız oldu: "Ne kadar istediğini bilmi­
yorum. Hem sonra ben de bir şey verecek durumda değilim ar­
tık!" 
Ziya ayağa kalkarak: "Gene oyalamayın beni. Başınızdan kolay 
atacağınızı sanmayın!" diye bağırdı. 
Cevdet Bey: "Bağırma! Bağırma rica ederim!" dedi. 
J66 



Download 1.5 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   79




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling