"Hep benden kurtulmanın yollarını aradınız! Askeri okula
da zaten onun için yolladınız!"
"Asker olmayı, ama sen istiyordun!"
"Bu da tabii işinize geldi. Benden kurtulmak istiyordunuz.
Bulduğunuz o paşa kızının yanında ben pek uygunsuz kalı
yordum, değil mi? Askeri okula sepetleyiverdiniz beni! Durun,
durun da bir kerecik olsun sözümü bitireyim. Ayda bir Kuleli'den
Nişantaşı'na geleceğim tutsa yüzünüzü buruşturarak cebime
üç-beş kuruş koyardınız. Sofranın bir ucuna konan tabağa bir
yanaşma gibi iliştiğimi düşünürdüm. Sonra yemin ettim de
adımımı atmadım."
Cevdet Bey ölü gibi mırıldandı: "Seni hiçbir zaman
evlâtlarımdan ayrı düşünmedim!"
"Yalan! Beni niye onlar gibi Galatasaray'a yollamadınız peki
o zaman? Ben de pekâlâ o kibar beyzadelerin okuluna gidebi
lirdim! Askeri okula sepetlediniz beni!"
"Askerlik hakkında böyle düşündüğünü bilmiyordum!" dedi
Cevdet Bey.
"Nasıl düşüneyim, peki? Ayak parmaklarım Sarıkamış'ta
donarken siz burada şeker ticareti yapıyordunuz. Ben Sakarya'da
az daha ölüyordum. Siz şirketinizi büyütüyordunuz!" Ağlamaklı
suratını Cevdet Bey'e yaklaştırdı. "Şimdi karşıma şu kadın çıktı.
Bu benim son kısmetim amca, anlıyor musunuz? Bir daha da
gelmez başıma böyle şey."
Cevdet Bey telâşlandığını farketti. Yeğeninin ağzı içki ko
kuyordu. "Cesaretlenmek için içki içmiş!" diye düşündü.
"Demek, her şey bir kadına para yedirmek için! Beni gözüne
kestirmiş!" Ona acıması gerektiğini düşünüyor, ama bunu ya
pamıyor, hatta belli belirsiz bir tiksinti duyuyordu. Ailesini,
çocuğunu yüzüstü bırakacağını hiç utanmadan söyleyen birisi
vardı karşısında. "Rahmetli babam olsa, Allahına dua et!" derdi
Do'stlaringiz bilan baham: |