Orhan pamuk


Download 1.5 Mb.
Pdf ko'rish
bet50/79
Sana28.12.2022
Hajmi1.5 Mb.
#1012237
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   79
Bog'liq
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )

HIRSLI VE NİŞANLI 
Cemile Hanım, Ömer'e daha önce de anlattığı şu kucağı kirletme 
hikâyesini şimdi de köşede
/
oturan yakınlarına anlatıyordu. 
Hikâyenin sonuna gelince, leke gözükmesin diye küçük Ömer'i 
nasıl kucağına bastırdığını anlatmak için gene ellerini karnının 
üstünde birleştirdi ve kıkırdamaya başladı. Hikâyeyi dinleyenler 
de Ömer'e bakıp gülümseyerek başlarını sağa sola salladılar: 
Cemile Hanım: "O zamanlar Tünel'de bize göre bir lokanta 
açıldı diye nasıl sevinmiştik!" dedi. 
Macide Hanım: "Bir de o ünlü kulüp vardı, ama oraya ha­
nımların girmesi cesaret işiydi!" dedi. 
Cemile Hanım: "Ben bir kere kendimde o cesareti bulmuştum!" 
dedi. "Ama sonra o kadar utanmıştım ki, evde ağlamıştım. Muhtar 
götürmüştü beni!" 
Muhtar Bey esniyordu. Esneyip gerindikten sonra Ömer'e 
döndü: "Delikanlı, niye oturmuyorsun?" dedi. Sonra bir şey 
hatırladı: "Hâlâ inkılâplar hakkında öyle mi düşünüyorsun?" 
"Muhtar, bugürronu rahat bırakalım!" dedi Cemile Hanım. 
"Canım, bir şey yaptığım yok ki çocuğa!" 
Ömer gülümseyerek, gülümsemesiyle, "Beni bugün kimse 
rahatsız edemez!" demeye çalışarak yeniden genç kızların, 
Nazlı'nın arkadaşlarının yanına döndü. 
Bu sırada, birisi gramofona bir Alman şarkısı koydu. Bir an 
herkes sustu. Sonra gene neşe akmaya başladı. Genç kızlardan 
biri, Nazlı'nın bir çocukluk arkadaşı bir hatıra anlatmaya koyuldu. 
Hatırayı anlatırken gülünmesi gereken yerlerde arkadaşlarına 
bakarak hep birlikte gülmek için onları kışkırtıyor, arada bir 
de Ömer'e bakıyordu. Öteki kızlar da Ömer'e bakıyorlardı. 
Bakışları: "Senin beğendiğin, şimdi nişanlandığın, evlenmeye 
karar verdiğin bu kız bizim ne kadar eski ve iyi arkadaşımızdır, 
anlıyor musun? O şimdi ne kadar ilgi çekici ve cana yakınsa, 
biz de öyleydik, öyle olacağız!" diyordu. Ömer onları dinlerken 
kucağına aldığı kediyi okşuyor, bir kral gibi hissediyordu kendini. 
Gramofona aynı şarkı bir daha konulunca gülümseyerek kediyi 
192 


Nazlı'ya verdi. Sıkıldığını saklamaya hiç gerek duymadan ayağa 
kalktı. Bugün böyle küçük şeylere aldırış etmeyecek kadar geniş 
hissediyordu kendini. Uğuldayan salonu bakışlarıyla taradı: 
"Acaba kimin yanına gitsem?" diye düşündü. Bunu "Acaba hangi 
tatlıdan yesem?" diye düşünen şımarık bir çocuk gibi düşün­
düğünü biliyor, bunun da şimdi kendine uygun olduğunu ak­
lından geçiriyordu. "Bizimkilerin yanına gideyim. Refik ile 
Muhittin ne konuşuyor acaba? Muhittin'in de suratı her zamanki 
gibi korkunç!" 
"Delikanlı, sen de pek yakışıklıymışsın..." 
Ömer, Nazlı'nın bir akrabası olması gereken bu yaşlı adamı 
tanımıyordu. Ona hoş bir şey işitmiş gibi gülümsedi. Sonra Refik 
ile Muhittin'in yanına gitti. 
"Ne dedi o adam sana?" dedi Muhittin. 
"Beni bugün pek yakışıklı buluyormuş." 
"Öylesin, öylesin!" diyerek Refik gülümsedi. 
Muhittin: "Herkes seni çok seviyor!" dedi. 
"Öyle mi?" 
"Eee, sen nasıl hissediyorsun peki? Rastignac olduğunu ha­
tırlıyor musun?" 
"Sahi, bunu unutmuştum!" dedi Ömer, güldü. 
"Unutma... Günlük hayatı küçümsüyordun sen!" 
"Muhittin bugün çok hırçın!" dedi Refik. "Niye böylesin? 
Bırak canım biraz kendini. Şu neşeye katıl. Böyle yapıyorsun 
da sanki ne oluyor? Akşam bize gidelim olur mu?" 
"Ne yapacağız?" 
"Semaver kurmak istiyor o!" diyerek güldü Muhittin. "Eski 
defterleri karıştıracak, efkârlanacak, eğlenecek..." 
Ömer: "Eh, aslında iyi olur. Semaveri kurar, oturur konu­
şuruz!" dedi. Sonra Nazlı'yı görerek heyecanlandı. "Ben ni­
şanlandım!" diye düşündü. Bu yeni farkına vardığı bir şeymiş 
gibi şaşkınlıkla nişan yüzüğüne baktı: 
"Şimdi asıl dikkat etmen gereken devreye giriyorsun!" Nazlı'nın 
yeni evli bir akrabasıydı bu. "Nişanlılık ile evlilik arasındaki 
devre en önemli devredir." 
"Evet, evet!.." dedi Ömer. Sonra herkesin nasıl oturması 
gerektiğini söyleyen Cemile Hanım'a döndü: "Bana başköşeyi 
. . . 


ayırmışsınız efendim!" 
"Herkesin gözü bugün sende evlâdım!" dedi kadın. 
Hizmetçi gene somurtarak içeri girdi, tepsiyi andıran büyük 
bir geniş tabağı ortaya koydu. Birisi yalancı bir çığlık attı, ama 
bunun yalancı bir çığlık olduğunu da gizlemediği için gülüşüldü. 
Tabaklan doldururken ev sahibi kadın, Nazlı'nın halası, yemekte 
kusur olarak gördüğü şeyleri sayıp dökmeye başladı. Herkes 
ona karşı çıktı: "Yemek çok güzeldi, şu sofra çok güzeldi, her 
şey çok güzeldi." 
Yemeğin ortasında bir ara herkes ısrar edince Ömer demir­
yolunda, Kemah'ta, şantiyenin barakalarında yaşadığı günlük 
hayatı anlatmak zorunda kaldı. Soğuk kış gecelerinde orada nasıl 
yaşadığına şaşanlar oldu, bazıları delikanlıyı şimdi daha da çok 
sevdiklerini söylediler. Bir ihtiyar da bunların o kadar da bü­
yütülmemesi gerektiğini söyleyerek Sarıkamış'ı anlatmaya ko­
yuldu. İçki içiyor, kimsenin ilgilenemeyeceği ayrıntıları anla­
tıyordu. Bir süre sonra, durmadan yüzüne baktığı yanında oturan 
bir delikanlıdan başka hiçbir dinleyicisi kalmadı. Şakacı bir 
delikanlı da ona takılmak için gramofona İzmir marşını koydu. 
Muhtar Bey şarkıyı mırıldanmaya başladı. Birkaç kişi daha katıldı 
ona. Rakı kadehlerini tokuşturuyorlar, gülüşüyorlardı. Genç 
kızlar da açılmış, rahatlamışlar, delikanlılarla konuşmaya baş­
lamışlardı. İçki içmiyorlardı, ama delikanlılarla konuşurken 
kızarmıyorlardı da. Onlar da herkes gibi arada bir nişanlılara, 
sofranın merkezine bakıyorlardı. Ömer bakışların üzerinde 
gezindiğini gördükçe gene bir kral gibi hissediyor, aradığı şeyin 
biraz da bu olduğunu utanarak anlıyor, duyduklarının yakışıksız 
olduğunu aklından geçiriyor, Muhittin'in ne düşündüğünü merak 
ediyor, bu sinsi düşünceler alevlendikçe içkiye sarılıyordu. 
Gramofona konan marş bitince plağın öteki yüzü kondu. O 
yüz de bitince Nazlı da hoş bir şey dinlemek istediğini söyleyerek 
kalktı. Ömer de ona yardım etmek istediğini açıklayıp arkasından 
gitti. Gramofon salonun köşesindeydi. Nazlı plakların durduğu 
gözü karıştırıyordu. Ömer, "O benim nişanlım!" diye düşündü. 
Gramofonun durduğu köşenin sofradan gözükmediğini bilmesine 
rağmen dönüp arkasına baktı. Sonra bu kadar ihtiyatlı olmayı 
çirkin bularak Nazlı'yı yanağından öptü ve hemen, "Onu öptüm!" 


diye düşündü, sanki kendisinde kirli, utanç verici bir hastalık 
varmış ve bu öpüşle hastalık kıza bulaşmış gibi suçluluk duydu 
ve bugün, bu akşam, hiçbir zaman kral gibi hissedemeyeceğini 
düşünerek şaşkmlaştı. Nazlı plağı gramofona koydu. Bir cızırtı 
başladı, arkasından kırık dökük bir piyano sesi geldi. Bu ses hiçbir 
şeyi değiştirmiyordu. İnsanlar da hiçbir şeyin farkında değildiler, 
onlara göre yeni bir şey yoktu, her zamanki uğultudan başka 
çatal bıçak sesleri vardı. 
Ömer masaya doğru yürürken arkasından Nazlı'nın geldiğini 
gördü. Birden masada biri elini çırpmaya başladı, ona birkaç 
kişi daha katıldı, sonra hepsi birden alkışa başladılar. Ömer: "Ne 
yapayım? Ben buyum işte! Böyle oldu!" diye düşündü. 
Yemekten sonra gramofona, gençlerden birinin getirdiği en 
son plaklar konuldu. Gençler coştular, bağırıp çağırdılar, birkaç 
kişi dansetti, herkes onlara baktı, dansa kaldırılmayan kızlarla 
dans edemeyecek kadar utangaç delikanlılar köşelere çekildiler, 
hikâyeler anlattılar, şakalar yapıldı, gülüşüldü. Gençleri yalnız 
bırakmak gerektiğini düşünen yaşlılar ise sofrada oturdular, 
kahvelerini burada içtiler, salonun bir ucundan gelen sesleri 
hoşgörüyle karşıladılar, birbirlerinin hayatlarını öğrendiler. Ömer, 
Nazlı ile birlikte yemek masasıyla gençlerin köşesi arasında gidip 
geldi. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak, yalnızca neşeli ol­
duğunu, bugün nişanlandığını aklından geçirerek herkese gü­
lümsedi. 
Yaşlılar sofradan kalktıktan sonra durgunluk başladı. Gra­
mofona her takılışında yepyeni bir şaka yapılmış gibi neşeyle 
karşılanan plaklar artık çalınmıyordu. Bir süre sonra konukların 
bir kısmı nişanlıları bir daha kutlayarak ayrıldılar. Sonra yavaş 
yavaş herkes ayağa kalktı. Muhtar Bey esneye esneye konukları 
kapıya kadar geçirdi. Cemile Hanım kusurlarından dolayı özür 
diliyordu. Kapının önünde herkes duygulanıyor, nişanlılara hoş 
sözler söyleniyordu. 
Herkes gittikten sonra Muhtar Bey: "Oh çok şükür!" diyerek 
esnedi. 
Cemile Hanım: "Aman iyi oldu, değil mi, iyi oldu!" dedi. 
Nazlı: "İyi oldu, halacığım!" dedi. Sonra Perihan'a dönerek 
birşeyler anlatmaya başladı. 
195 


Sonra Refik ile Perihan da kalktılar. Perihan'ın şişkin karnını 
görünce Muhtar Bey endişelenir gibi oldu. Muhittini görünce 
de, galiba, canı sıkıldı. Ama Ömer'e de aynı huzursuz bakışla 
bakıyordu. 
Ömer ona sevimli gözükmeye çalışarak: "Efendim, biz kal­
kıyoruz," dedi. "Arkadaşıma gidip biraz oturacağız!" 
"Niye? Burada da oturabilirdiniz!" dedi milletvekili, ama uyku 
akan gözleri başka şey söylüyordu. 
Ömer birden böyle yapması gerektiğini düşünerek önce 
milletvekilinin, sonra Cemile Hanimin ellerini öptü, çok 
duygulanan milletvekili de Ömer'e sarıldı. Sonra kızını öpüp 
okşamaya alışkın olan bir babanın rahatlığıyla Nazlı'yı öptü. 
Ömer'e döndü: 
"Yarın geliyorsun değil mi? Ben hemen Ankara'ya dönüyorum. 
Demiryoluna gitmeden önce seni görmek isterim!" 
Ömer: "Geliyorum tabii, efendim!" dedi. Nazlı'ya baktı. Onunla 
aralarında geliştirdikleri bir yakınlık ve sevgi işareti olsun da 
kimseye farkettirmeden selâmlaşabilsinler istedi, ama böyle bir 
şey yoktu. Yalnızca birbirlerine baktılarTÖmer Nazlı'nın yeşil 
ve uzun elbisesini gülünç bulmaktan korktu. Sonra başka 
şeylerden, hırsını kaybetmekten, aile hayatının içinde kaybol­
maktan, günlük hayat ile yetinmekten de korktu. 
Ayazpaşa'dan Taksim'e kadar yürüdüler. Muhittin en önde 
tek başına yürüyor, çevresini dikkatle inceliyordu. Refik ile 
Perihan kolkolaydılar. Ömer onlann bir adım arkasından geliyor, 
bir kolkola yürüyen çifte, bir geniş lacivert göğe bakıyordu. 
Yokuşun ortasındaki yeni açmış ağaçların dallarıyla gök par­
çalanmıştı. Ömer: "Ben hırslı mıyım? Eski tutkularımdan bir 
şey kaybettim mi?" diye düşündü. 
Nişantaşı'ndaki evin boş salonuna yerleştikten, Perihan yukarı 
çıktıktan sonra bunu Muhittin'e sordu. 
"Evet, bugün ben de bunu düşündüm!" dedi Muhittin. "Eskisi 
kadar hırslı bulmuyorum seni. Bir yıl önce, Kemah'a gitmeden 
önce başka bir insandın!" 
"Yaa! Nereden anladın bunu?.." 
"Vallahi, insan böyle şeyleri nasıl anlar bilemiyorum. Belki 
şu nişanlanmadan, belki halinden tavrından..." 
196 


"Hayır, yanılıyorsun!" diye bağırdı Ömer. "Ben eskisinden 
daha da hırslıyım. Hem o kadar hırslıyım ki eskiden yaptığım 
gibi hırsımla övünemiyorum da... Bu kadarı fazla geliyor bana... 
Onun için saklanmaya çalışıyorum. Sen yanılıyorsun!" 
Muhittin soğuk ve ilgisiz: "Yanıldığımı sanmıyorum!" dedi. 
"Yanılıyorsun işte! Bu bir yılda ne kadar para kazandım ben, 
sen biliyor musun? Kırk bin. Evet! Kırk binden fazla. Gelecek 
yıl bunun iki katını kazanacağım. Mühendis Mektebi'ni bitirmiş 
iki delikanlıyla anlaştım. Sonra yeni..." 
"Neler konuşuyorsunuz?" Refik semaveri aşağı kattan çıkarmış 
yakıyordu. 
"Çok hırslı olduğunu anlatıyor!" dedi Muhittin. 
"Evet, onu anlatıyorum. Sonra Muhittin'e de soracağım! 
Muhittin'e, otuz yaşında kendini öldürüp öldürmeyeceğini 
soracağım..." 
Refik: "Bir dakika bekleyin de ben de geleyim!" dedi. "Çay 
fincanlarını getireyim!" Her şey yolunda gittiği islerliği gibi bir 
tartışma açıldığı için sevinçliydi. 
Muhittin: "Görürsün bakalım!" dedi. "İyi bir şair olamamışsam 
bunu yapıyor muyum, yapamıyor muyum görürsün!" 
"Yapamazsın!" dedi Ömer. "Seni iyi tanıyorum. Kendine biraz 
vakit tanırsın. Bahane de bulursun. Mesela Türkiye'de insan 
değerinin kolay anlaşılmadığını, ya da bir iki yıllık bir gecikme 
için akılsızlık yapmamak gerektiğini düşünürsün!" 
Refik: "Durun, durun, ben şimdi geliyorum, o zaman devam 
edersiniz!" dedi. Tartışmanın hiçbir kelimesini kaçırmamak için 
mutfağa koşa koşa indi. Elinde fincanlarla aynı hızla geri gel­
dikten sonra: "Ne diyordunuz?" diye sordu. 

Download 1.5 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   79




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling