Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
ESKİ ARKADAŞLAR
Yukarı çalışma odasına çıktılar. Ömer odada dört yıl önce unuttuğu bir şey varmış gibi dikkatle çevresini inceledi. Refik: "Eee, nasıl buldun her şeyi?" diye sordu. "Yazıhaneye geldiğimde babanı görememiştim," dedi Ömer. "Çok yaşlanmış!" "Evet, çok çabuk değişti son yıllarda!" "Dört yıl önce hareketli, sağlıklıydı!" dedi Ömer. Gövdesini öne büktü. Kamburunu çıkardı. "Böyle olmuş. Sonra ağır ağır konuşuyor." "Kötü, kötü!" Ömer: "Evet, üzüldüm!" dedi. Sonra sürgülü kütüphaneye yaklaşarak: "Kitaplar, kitaplar..." diye mırıldandı. Başını bükerek sırtlarını okumaya başladı. "Bütün bu kitapları okuyor mu sun?" "Alıyorum, ama okumuyorum!" Refik güldü. "Hep okumayı tasarlıyorum, ama olmuyor işte... Sigara ister misiniz?" "Evlendin de ondan," dedi Ömer. Refik konuyu değiştirmek isteyerek: "Açmak istiyorsan öteki yandan iteceksin!" dedi. Arkadaşının yanına geldi. Kütüphanenin sürgülü camekânlarından birini itti. Ömer rafların birinden bir kitap aldı. Masanın başına geçti: "Muhittin okuyordur!" dedi. "Şairliği ne âlemde?" "Birazdan gelecek! Sen yemeğe kalacaksın değil mi?" "Yok! Ayazpaşa'ya gideceğim. Bir akrabaya söz verdim. Belki tanırsın... Manisa milletvekili Muhtar Laçin!.." "Nen oluyordu?" "Vallahi, karışık. Annem rahmetli karısının üvey kardeşi mi oluyor, yoksa onun karısıyla benim annemin başka bir akra balıkları mı var, şimdi hatırlayamıyorum." "Her şeyi unutmuşsun sen!" dedi Refik. Alınmış, gücenmiş gibi söylemişti bunu. "Yok canım! Yalnızca bu akrabalıkları hatırlamıyorum. Yoksa başka bir şey unutmadım." "Peki, nasıl buldun her şeyi?.." Ömer gözlerini odanın içinde dolaştırarak: "Bu odadakiler, mesela, aynı!" dedi. "Fazla bir şey değişmemiş, her şey aynı işte! Bu ev de bütün bayramlarda olduğu gibi cıvılulı!" Gülümseyerek ekledi: "Daha cıvılulı. Sayınız artmış!" Refik bir şey hatırlamış gibi gülümsedi, sonra kızararak: "Evet, işte, ben evlendim!" dedi. "İyi ettin." Refik ona aldırış etmeyerek ve şikâyet ediyormuş gibi "İşte evlendim ben, görüyorsun karım çok güzel, birbirimizi çok seviyoruz, yazıhaneye gidiyorum, mühendislik yerine babamın yanında tüccarlık yapıyorum, aldığım kitapları okuyamıyorum. Evlendim, dört yılda yaptığım tek şey budur! Ama şikâyetçi değilim!" dedi. "Neden şikâyetçi olacakmışsın?" dedi Ömer. Önündeki kitaba gözünün ucuyla bir baktı. Sonra kalkıp kütüphaneye yerleştirdi. "Ben dé bunlara vakit ayıramıyorum. Eskiden biraz okuyabilirdim. Şimdi nasıl yapıyorlar anlayamıyorum. Benim içim kaynıyor. Ben bol bol yaşayacağım. Çok şeyler yapacağım." Odanın içinde aşağı yukarı yürüyordu. "Çok şey yapacağım işte!" "Kararını verdin mi? Demiryoluna mı gidiyorsun?" "Evet! Ya da... Aşağıda öyle dedim değil mi? Daha karar ve remedim. Ama vereceğim kararın da fazla önemi yok. Önemli olan şimdi içimde gittikçe artan çok şey yapma isteği... Bunu anlatabiliyor muyum? Çok şey yapmak istiyorum. Her şeyin altından girip üstünden çıkmak, her şeyi ele geçirmek... Bir sigara versene... Anlatabiliyor muyum?" Refik arkadaşının heyecanına katılarak, "Çok iyi anlıyorum i" dedi. Ömer pencerenin önünde durdu: "Şu bahçeye bak. Değişmiyor. Şu kestane ağacı, ıhlamurlar dört yıl önce nasılsa öyle. Ben ise her şeyin gürül gürül, çatır çatır değişmesini, her şeyin dönmesini istiyorum. Hayır, istediğim tam bunlar da değil. İstediğim, bunlar benim olsun. Bunlara izimi vurayım, bunları altüst edeyim..." Gene odanın içinde yürümeye başlamıştı. Refik heyecanla onu dinliyor, içinde endişe verici bir hareketin uyandığını hissediyor, arada bir, "Evet, evet!" diyordu. Birden kapı açıldı. Hizmetçi elinde çay tepsisiyle içeri girdi. "Delikanlılar size çay getirdim," dedi. "Ömer Bey sizi görür görmez tanıdım. Hiç değişmemişsiniz. Çayınıza da limon koydum. Yaa nasıl hatırlıyorum!" "Aşkolsun, doğrusu!" "Bak gene bana gülüyorsun!" dedi kadın. "Hiç değişmemiş siniz! Biz dé böyleyiz işle..." Elinde boş tepsiyle odadan çıkıyordu. Refik'e baktı. "Bir tek küçük bey evlendi... Size küçük böreklerden getireyim mi?" Refik: "istemez!" dedi. Sonra utanarak Ömer'e baklı. Kapı kapandıktan sonra: "Bu evlilik konusunda sana şunu söyleyeyim," dedi. "Perihan'ı çok... çok beğeniyorum. Sana da evlen diye cektim. Vazgeçtim. Ne evlen diyorum, ne de evlenme!" "Niye o?" Refik acele acele: "Bilmiyorum, bilmiyorum!" diye söylendi. Şikâyetçi gözükmekten korkarak: "İşte sana söyledim, ama bilmiyorum," dedi. "Nasıl olmalı? Evet... Bunları daha iyi ko nuşabilirdik... Ama bugün olmaz öyle değil mi? Bu gürültünün içinde bir şey konuşamazsın... Bayram böyledir! Yemeğe kalsaydın gece konuşurduk. Biliyorum, kalamazsın!" Sinirli hareketlerle ellerini çıllatmaya başlamıştı. Ömer gülümseyerek: "Seni anlıyorum!" dedi. "Sen de beni anlıyor musun?" "Tabii, tabii... Bunları sonra konuşuruz. Aşağıya eskiden yaptığımız gibi semaver koyarız. Muhittin de gelir. Sabahlara 116 kadar konuşuruz!" "Nerede kaldı sahi o?" Birden kapı açıldı. Osman gülümseyerek içeri girdi. "Merhaba, gençler, merhaba!" dedi. Onlardan birkaç yaş büyüktü, ama bu babacan tavırları takınmaktan çok hoşlanırdı. "Gene, birbirinizi bulmuş, köşeye çekilmişsiniz. Poker var mı, poker?" Ellerini bir iskambil destesini dağıtıyormuş gibi döndürüyordu. Refik ağbisine: "O dört yıl önceydi!" dedi. Osman bu çok gülünç bir sözmüş gibi bir kahkaha attı. "Niye dört yıl önce olan şimdi olmasın?" "Tabii ya!" dedi Ömer. "Gene oynarız belki!" Eski bir şakayı hatırlatmak için, "Biz dört yıl burada poker oynadık, anneniz aşağıda oturdu," dedi. "Biz mühendis olduk, o hiçbir şey!" Osman bir kahkaha attı. Bu Nigân Hanım'ın durmadan tek rarlanan eski bir şakasıydı, ama Osman ilk defa duyuyormuş gibi kahkaha atıyordu. Sonra Ömer'in sırtına bir şaplak indirdi. Beklenmedik bir şey olmasına rağmen, ölçülü bir hareket olmuştu bu. "Evet, dört yıl poker... Yedilileri çıkarır üç kişi oynardınız! Ha üçüncü nerede peki?" "Muhittin geleceğini söylemiş!" dedi Ömer. "Ben de onu daha bir kere görebildim!" "Yemeğe kalıyorsunuz tabii," dedi Osman. "Nasıl? Ama olur mu? Peki, peki, bari biraz daha anlat bakalım. Londra'da ne yaptın? Bizden çok ileriler değil mi?" "Çok ileriler!" , "Evet, ama, bizde de birşeyler yapılıyor. Nasıl buldun her şeyi? ilerleme gördün mü ilerleme?" Kapı açıldı, içeri her zamanki sert, sinirli hareketleriyle Muhittin girdi. Osman'ı tanıyamamış gibi şöyle bir süzdü. "Ah, işte üçüncü geldi!" dedi Osman. "Şimdi tam senden sözediyorduk." Osman'a fazla bir yakınlığı olmadığı için, galiba Muhittin bu heyecana şaşmıştı. Alaycı bir gülümsemeyle: "Ne diyordunuz?" dedi. "Senden bahsediyorduk," dedi Refik. "Eskiden nasıl poker oynadığımızı anlatıyorduk!" Muhittin, Osman ile el sıkıştı. Sonra Refik ile Ömer'e bakarak, "Nasılsınız?" dedi. Köşedeki koltuğa oturup yanıbaşında duran bir gazeteyi aldı. Karıştırmaya başladı. Osman: "Evet, ben gençleri başbaşa bırakayım," dedi. Kapıdan çıkıyordu ki, birden durdu, Muhittin'e döndü: "Ne vaziyette senin şiir kitabın?" dedi. "İyi iyi!" diye Muhittin homurdandı. "Evet, gençleri başbaşa bırakmak lâzım. Onlar mühendis oldu, annem ise hiçbir şey." Bir kahkaha daha attı. Kapıyı yavaşça çekti. Ömer, Muhittin'e: "Ne o, suratından düşen bin parça," dedi. Muhittin başıyla kapıyı işaret ederek: "Ondan hoşlanmadığımı biliyorsun!" dedi. "Yoksa unuttun mu?" Refik'e döndü: "Ağ bi nden hoşlanmadığım için bozulmuyorsun ya?" "Yok, canım!" "Ee, ne konuşuyordunuz benim hakkımda?" "Hiç yahu! Hâlâ eski şakalar," dedi Ömer. Bir sessizlik oldu. Kimsenin içinden bir şey söylemek gel miyordu. Aşağı kattan gelen gürültü ve kapının önündeki saatin tıkırtısı duyuluyordu. "Bu evdeki aile neşesi de..." dedi Muhittin. Ayağa kalktı, gözlüklerini çıkardı, mendiliyle camlarını silmeye başladı. "Hoşlanmıyor musun?" dedi Ömer. "Valla, karar veremiyorum. Böyle bir şeyden hoşlanmalı mı, nefret mi etmeli?.." Ömer gülümseyerek Muhittin'e yaklaştı. "Seni anlıyorum!" dedi. Elini omuzuna koydu. Boyu Muhittin'inkinden çok uzun olduğu için hareketli bir ağabeyin şefkatini hatırlatıyordu. Refik: "Ömer bana biraz kendinden sözetli de!" dedi. Muhittin koltuğa oturarak gözlüğünü taktı. "Ne dedin!?"— Ömer: "Başka zaman konuşalım bunları!" dedi. "İyi ya, zaten ben de çok oturmayacağım. Beyoğlu'na çıkacağım bir... Söz verdim, seni bir göreyim diye gelmiştim!" "Hâlâ Beyoğlu ha?" dedi Ömer. Muhittin beklenildiği gibi gülümsemedi. Utangaç ya da çapkın bir tavır da takınmadı. Kaşlarını çatıp sert sert baktı. Birden kapı açıldı. Emine Hanım gene elinde tepsiyle içeri Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling