Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
108
yürüyerek geldiklerini söyleyip, sağlıklı bir hareketle omuzlarını geriye atınca, Cevdet Bey uykusunu alamadığını düşündü. Sonra Nigân Hanım da, sabah hayvanlar kesilirken üşüdüğünü söyledi. Cevdet Bey caminin ne kadar soğuk olduğunu anlattı. Bayram namazlarına hâlâ gidiyordu. Leylâ Hanım babasının sağlığının iyi olmadığını söyledi. Cevdet Bey Mustafa Bey'in nesi olduğunu sorunca, Fuat Bey kayınpederinin böbreklerinden rahatsız ol duğunu açıkladı. Nigân Hanım Mebrure Teyze'nin kocasının da böbreklerinden şikâyetçi olduğunu, Çırçır'a gittiğini söyledi. Sonra Remzi'nin çok çabuk büyüdüğünü, birdenbire boy atmış olduğunu sözlerine ekledi. Leylâ Hanım oğlunun çok çabuk uzadığını, üstelik dişlerinin de çürüdüğünü söyledi. Nigân Hanım bu sırada, Emine Hanım'dan yukarıya, oğullarına, gelinlerine, kızına, torunlarına seslenmelerini istedi. Cevdet Bey, "Herkes uyumuş bile!" diye düşündü. "Kimsenin misafire aldırış ettiği de yok! Yaşlandık biz!" Yukarı kattan oğulları, gelinleri, torunları neşeyle aşağıya indikten, saçılan leblebi taneleri gibi odaya dağılıp konuklarla kucaklaştıktan sonra, Cevdet Bey aynı şeyleri bir daha hüzünle düşündü. "Benim uykum var... Herkes sağlıklı, hareketli..." Kahvenin uykusunu açmadığını aklından geçirerek konuşulanları dinlemeye karar verdi. Leylâ Hanım oğlu Remzi'den sözediyor, çocuğurT~son za manlarda söz dinlemez olduğunu bir ona, bir ev sahiplerine bakarak anlatıyordu. Anlatırken gülümsediği, tombul oğlu da böyle şeylere alışık olan çocuklar gibi, hafif hafif ayağını salladığı için anlattıkları hoş karşılanıyor, herkes gülümsüyordu. Nigân Hanım da Leylâ'nın sözlerine hoşgörüyle karşılık veriyor, bu yaştaki her çocuğun biraz hırçınlaşacağını, kendi oğullarından örnekler vererek anlatıyor, bu örnekler neşe ve ilgiyle dinleni yordu. Bir ara Nigân Hanım hizmetçiye seslenerek Ayşe'yi ça ğırmasını istedi. Leylâ onu uzun zamandır görmediğini açıkladı. Bu sefer yakınma sırası Nigân Hanım'a geldiği için, kızı hak kındaki şikâyetlerini sabırla ve herkesin beklediği gibi hoşgörüyle dinledi ve çok sevdiğini söylediği Ayşe'yi övmeye başladı. Sonra bir süre, geçen gün Şişhane yokuşunda dört kişinin ölümüyle sonuçlanan ve bütün gazetelerde bol bol sözü edilen tramvay 109 kazasından konuştular. Nigân Hanım çayın demlenip dem lenmediğini sordurttu. Herkes şaşkınlıkla saatine baktı. Zamanın çok çabuk geçtiğinden sözedilmeye başlandı. Bu sırada Cevdet Bey, Fuat Bey'in ortak anıları tazelemek için yeni bir fırsat ele geçirdiğini düşünerek eski dostuna baktı, ama onun başka şeyle meşgul olduğunu gördü: Osman ile Fuat Bey bir bayram ziyaretinde konuşulmayacak kadar ciddi şeylerden sözediyorlardı. Cevdet Bey, "Beni aradan çıkarmak istiyorlar!" diye düşündü. Konuştukları şeyin Fuat Bey ile bir zamanlar ortaklaşa kurdukları bir ithalat-ihracat şirketinin geleceğiyle ilgili olduğunu biliyordu. Meşrutiyet'ten, Fuat Bey Selanik'ten İstanbul'a taşındıktan sonra kurulan şirket, Cumhuriyet'ten sonra zayıflamış, son yıllarda gene kendini toparlar gibi olmuştu. Başında Avrupa'da iktisat okumuş bir züppe vardı. Osman onu oradan almak, şirketi de doğrudan kendi şirketine bağlamak gerektiğini savunuyordu. Cevdet Bey ise, Osman'ın düşüncelerini doğru bulmuyor, bu şirketin önemli olmadığını söylüyordu. Fuat Bey ise, her zamanki gibi, kendi yararına olan yenilikleri hoş karşılayan bir tavır takınmıştı. "Beni aradan çıkarıyorlar, ben yaşlandım," diye düşündü Cevdet Bey. "Fuat da benim kadardır. Ama o geç evlendi. Meşrutiyet'ten sonra evlendi ve iyi de iş yaptı." Cevdet Bey gözünün ucuyla Leylâ Hanım'a baktı. "Üstelik kendini benim kadar da yormadı... Öküz gibi sağlıklı!" Başka şeylerle oya lanmaya karar verdi. Sanki bir yudum acı ilâç içmiş de ağzındaki tadı unutmak için başka şeyler düşünmesi gerekiyormuş gibi kendini zorladı. Sonra başını yukarı kaldırdı. Bu evi satın almadan önce ge zerken dikkatini çeken köşelerdeki alçı kabartmalara gözlerini dikti. Defne dalları, irili ufaklı güller arasında şişman melekler uçuşuyorlardı. "Alafranga bir aile kurayım dedim, ama sonunda hepsi alaturka oldu!" diye düşündü. Bir zamanlar rahmetli ağbisinin yaptığı bir şakayı hatırlayarak güldü: "Sonunda hepsi alafranga olmak isteyen alaturka oldular ki, bu da alaturkanın kendine özgü bir türüdür!" Gözlerini meleklerden insanlara indirdi: Konuşuyorlardı. Fuat Bey anlatıyor, Osman başını sallıyordu. Onlara sert sert bakarak bu yakınlıktan hoşlanma dığını göstermek istedi. "Aile ile ticareti birbirinden ayırmayı 110 öğrenseler." Başını gene yukarı kaldırdı. Meleklerden biri kendisine gülümsüyormuş gibiydi. Gözlerini gerçek dünyaya çevirdi: "Hâlâ konuşuyorlar!" diye mırıldandı. "Bütün sabah elimi öptüler, ama kimse aldırış etmiyor bana." Sedef takımın ve piyanonun yerleştirildiği odadan bir müzik geldi. Ayşe'nin az önce içeri gittiğini farketti. Müzik ince, dengesiz ve soğuktu: Hiçbir şeyi örtemiyordu. "Nigân da çalardı bir zamanlar. İlk duyduğumda heyecanlanmıştım, başkalarına gururla anlatmıştım, ama hiçbir zaman şu piyano tıngırtısına ısınamadım!" Emine Hanım çayları getiriyordu. Çay içilirken Nigân Hanım, üzerinde mavi güller olan porselen fincanların rahmetli anneannesinin hediyesi olduğunu söyledi. Bunu daha önceki bayramlarda da, bu konudaki hatıraları başka fırsatlarda da anlatmıştı, ama hikâyesi gene de alıcı buluyor, herkes dikkatle dinliyordu. Sonra Leylâ Hanım annesinden kalan bir şekerlik ile ilgili anısını anlattı. Perihan da söze karışıp tarif edilen gümüş şekerlikten annesinde de olduğunu söyledi. Nigân Hanım kızına dönerek küçük böreklerden daha da yemesini söyledi. Ahçı Nuri'nin bu börekleri nasıl yaptığından konuşu lurken ahçının kendisi geldi ve postacıya bahşiş verdiğini söyleyerek Cevdet Bey'e iki zarf uzattı. Cevdet Bey birinci zarfın üzerindeki el yazısını hemen tanıdı. Şirketin muhasebecisi Sadık, Türk Hava Kurumu'nun tebrik kartlarından her bayramda, bir tane yollamayı alışkanlık edinmişti. Cevdet Bey zarfı açtı, bulutlar arasında yol açan bir uçağın resmine baktı. "Hep aynı şeyler!" diyerek iç çekti, ama hüzünlenmedi. "Pişman değilim!" diye mırıldandı. "Yalnız, yaşlandım artık!" Öteki zarfı ağır ağır, endişelenmeden açtı. Bütün aileye ve kendisine saygılar sunan bu imzayı hatırlamaktan korktu. "Neydi o? Kimdi o?" diye söylendi. "Ziya Işıkçı. Tabii Ziya Işıkçı!" İki yıl önce soyadı kanunu çıktığında o da aynı soyadını almıştı. Elindeki kâğıdı göremiyormuş gibi başını ileri geri oynatıyor, sanki harfleri seçmeye çalışıyordu. "Yolladım gitti, asker oldu! Evet asker!" Ziya Işıkçı askerdi, ama hoş bir hatıra da değildi. Cevdet Bey kâğıdı zarfına koydu. "Onca yıldan sonra neden birdenbire bizi hatırlasın?" diye düşündü. Başı bu sefer ileri geri değil, bir şeyi üstüste defalarca düşündüğünde olduğu Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling