Sevgili Milena


Download 0.97 Mb.
Pdf ko'rish
bet4/71
Sana02.04.2023
Hajmi0.97 Mb.
#1318916
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   71
Bog'liq
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )

Candan selamlarımla F.Kafka
Sizin de ciğeriniz demek! Bütün gün kafamda evirdim
çevirdim bunu, başka şey düşünemez oldum. Hastalık beni
ürküttü sanmayın, anlattıklarınızdan çıkardığıma göre - öyle
olmasını da dilerim - çok hafif başlamış sizde. Bu hastalığın
(Batı Avrupa'nın yarısı az çok ciğerlerinden hastadır),
kendimden biliyorum, üç yıla yakındır kötülüğünden çok
iyiliği dokundu bana. Üç yıl önce, bir gece yarısı kan
boşanmasıyla başladı bende. Her yeni şeyde olduğu gibi
heyecanlanıyor insan, korkuyor da tabii; hemen kalktım
(sonradan öğrendim ki, hiç kımıldamamak gerekirmiş)
pencereye gittim, dışarı sarktım, odada dolaştım, musluğa
gittim, yatağın üstüne oturdum kanama hiç dinmemişti bu
arada. Ama üzgün değildim, biliyordum kan durunca, üç dört
yıldır sürüp gelen uykusuzluğum sona erecektir. Durdu kan.
(O gün bugün bir daha da olmadı.) Ben de sabaha değin
deliksiz bir uyku çektim. Ertesi sabah hizmetçim geldi. (O
zamanlar Şönbrun'a uzak oturuyordum.) İyi, candan, bönce
bir kızdı. Kanı görünce: "Yandın doktor" dedi, "uzun sürmez
ölürsün artık." Ama ben kendimi her zamankinden daha iyi
duyuyordum. İşe gittim, ancak öğleden sonra doktora


uğradım. Ondan sonrası pek önemli değil, anlatmaya değmez.
Şunu söylemek istiyorum size: Beni üzen hastalığınız değil.
(Anılarıma dayanarak kendimi inandırmaya çalışıyorum, o
duygulu inceliğinizin yanında köylülere özgü bir esenliğiniz
var sizin. Onun için de olmaz diyorum; bu bir uyarı belki,
yoksa ciğeriniz hasta değildir.) Beni üzen, beni düşündüren bu
hastalığın nedeni. "Param yok, çay ekmekle yaşıyorum.
İkiden sekize çalışıyorum" diye yazmıştınız. Neyse geçelim
bunları, bunlar benim anlayamadığım şeyler. Belki mektupla
da anlatılamaz, karşılıklı oturup konuşmak gerekir bunları.
Geçelim diyorum ya, mektupta geçebiliyorum, yoksa bir an
bile usumdan çıkmıyor. Sizde bu hastalığı ortaya koyan şeyin
ne olduğunu düşünüyorum. Kendiminkini biliyorum, zaten
birçoklarında nedeni birdir. Şöyle oluyor: Beyin yüklenen
üzüntüleri, acıları çekemez duruma geliyor. "Benden bu
kadar" diyor, "bu bütünün ayakta durmasını önemli bulan biri
varsa, yardım etsin bana, azaltsın yükümü, belki yaşamını
sürdürürüz biraz daha." Akciğer hemen -yitirecek çok şeyi
olmadığına göre- buradayım diyor. Beynimle ciğerimin bu
pazarlığından haberim olmadı, ama bu pazarlığın korkunç
olduğunu şimdi anlıyorum.
Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz? Belki de hiç önemli
değil. İyi bakılırsanız hemen atlatabilirsiniz. Bunu
yakınlarınızın, sizi sevenlerin bilmesi gerekir. Bencil
düşüncelere de yer yok artık. Nasıl? Bu da bir kurtuluş değil
mi işte? Haksız mıymışım? Yoo. hayır, şaka yapmıyorum, hiç
de sevinçli değilim, ta ki yaşamınızı daha iyi, daha sağlıklı
düzenlediğinizi yazıncaya dek.


Son mektubunuzu okuduktan sonra, niçin Viyana'dan
ayrılmıyorsunuz diye sormuyorum artık, anlıyorum şimdi.
Ama Viyana'ya yakın çok güzel yerler de var, oralarda da
dinlenir, kendinize gelebilirsiniz.
Görüyorsunuz ya, başka şey yazamıyorum bugün. Bence
bundan daha önemli bir şey de yok. Yarın başka şeylerden söz
açarım, defter için teşekkürü de yarına bırakıyorum: dokundu
bana, utandırdı beni, ama sevindirdi de. Durun, bir şey daha
demek istiyorum size: Çevirilerime bir saniyelik uykunuzu
verecek olursanız, bunu kendim için bir ilenç sayarım. Günün
birinde bu işten yargılanmak gerekirse, çok neden aramaya
kalkışmadan; uykusuzluğu onun yüzündendi diyecekler,
suçlandıracaklar beni haklı olarak. Yapmayın derken, kendimi
düşünüyorum, kendim için yalvarmış oluyorum.
Sizin Franz K
Sevgili Bayan Milena,
Başka şeyler yazmak istiyorum bugün, ama olmuyor.
Hastalığınızı çok ciddiye aldığım için mi? Değil, öyle olsaydı
daha başka türlü yazardım. Bahçenin bir köşesinde açılır
kapanır sandalyelerden biri dursa diyorum, yarı gölgelik bir
yerde...
Elinizin altında da beş on bardak süt bulunsa. Şimdi yaz
ortasında Viyana'da da olabilir bu; ama her halde aç ve kaygılı
olmamanız gerekir. Çok mu zor? Size bunları sağlayacak
kimse yok mu? Peki, doktor ne diyor?


Gelen büyük zarfın içinde yalnız defteri görünce, düş
kırıklığına uğradım. Sizden bir şeyler duymak istiyordum,
eski bir gömütten gelen o çok iyi tanıdığım sesi değil... ne
demeye giriyor aramıza? Ama sonra anımsadım ki, aramızı
bulan da o!
Nasıl alabilirsiniz bu ağır yükü üstünüze? Anlamıyorum!
Ama çevirinin güzelliği duygulandırdı beni; aslından hiç
ayrılmadan, tümcelerin hepsi yerli yerinde, ne rahat, ne
güzel bir dil. Kendinize özgü, yapmacıksız; Çekçeyi
böylesine güzel kullanacağınızı ummazdım. Almancayla
Çekçeyi bu denli iyi biliyorsunuz demek? Yazık, kötü bir
öyküm bu, kötü olduğunu her satırında gösterebilirim size. Ne
var ki, göstermek tiksindiriyor beni. Sizin bu öyküyü sevmiş
olmanız gözümde değerlendirmiyor değil, yalnız dünya
görüşümü karartıyor biraz. Bırakalım artık. "Köy Doktoru"nu
size göndermesi için yazdım Wolff'a.
Çekçe anlıyorum elbet. Hep soracaktım size, neden hiç
Çekçe yazmıyorsunuz bana? Bundan Almancayı iyi
kullanamadığınız anlaşılmasın sakın, tersine, çok iyi
kullanıyorsunuz o dili; kullanamadığınız zaman da boyun
eğiyor önünüzde Almanca, daha da güzelleşiyor. Hiçbir
Alman kendi dilinden beklemez öyle bir eğilmeyi, böylesine
kişisel yazmayı göze almaz da ondan! Ama ben Çekçe
okumak isterdim sizden, çünkü ona bağlısınız, gerçek Milena
yalnız orda var. (Çeviriniz gösteriyor bunu.) Oysa bana
gönderdiğiniz mektuplarda Viyana'daki, ya da kendini
Viyana'da yaşamaya alıştıran bir Milena var. Sizden Çekçe
yazmanızı istiyorum. Sözünüzü ettiğiniz gazete bölümlerini
de bekliyorum. Değersiz buluyorsunuz, ne çıkar?


Değersizliğini bile bile tarih okumadınız mı? Belki ben de
bunları okuyabilirim, okuyamazsam ben de bir önyargı ile
elimden atarım onları.
Nişanlılık durumumu soruyorsunuz. İki kez (üç de
sayılabilir, çünkü bir kızla iki kez nişanlanmıştım)
nişanlandım. Üç kez evliliğin eşiğine dek geldim. İlki
büsbütün kapandı. (İşittiğimize göre kızcağız evlenmiş, bir de
çocuğu olmuş.) İkincisi var daha, duruyor daha... evlenme
umudu olmadan... duruyor da sayılmaz pek, ya da
başkalarının hesabına duruyor, öyle kendi başına... Bu işte de,
öteki işlerde de genel olarak şunu anladım: Erkekler daha çok
acı çekiyor... Şöyle de diyebiliriz: Bu işlerde erkeklerin daha
az karşı koyma güçleri var. Oysa kadınlar, suçları olmadan acı
çekerler. "Ellerinde olmadan" değildir bu acı çekiş, gerçekten
çekerler acıyı... Ama bu da sonunda gene "elinde olmadan"a
varır belki, kim bilir? Bunları düşünmek boşuna; neye benzer
bunları düşünmek bilir misiniz? Cehennemdeki kazanı tek
başına devirmek istemeye... Zaten tek başına deviremezsiniz
kazanı, devirseniz bile yanarsınız; üstelik cehennem gene
bütün görkemiyle cehennem olmakta sürer gider. İşi başka
yönden tutmak gerekiyor!
Bütün bunlar bir yana, sizin her şeyden önce bir bahçede
uzanıp hastalığınızdan -hele gerçek değilse bu hastalık-
elinizden geldiğincek tatlı yanlarından yararlanmanız gerekir!
İnanın bana, çoktur tatlı yanları.

Download 0.97 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   71




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling