Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
Sizin Franz K.
Cuma Önce şu, Milena: Pazarları içinde oturup yazdığın o ev ne biçim? Büyük mü? Boş mu? Yalnız mısınız gece gündüz? Güzel bir pazarı "yabancı birinin" karşısında geçirmek sıkıcı olsa gerek, hem de o birinin yüzünü, yalnız "mektuplardan" tanıyorsanız! Bu konuda ben daha mutluyum, odam küçük, ama gerçek Milena burda, kaçmış sizden anlaşılan bu pazar... İnanın bana, onunla olmak, çok çok güzel. İşe yaramadığınızdan yakınıyorsunuz. Böyle olmadığınız günler vardı elbet, böyle olmayacağınız günler de olacak. Bir tümce (niçin söylenmişti?) korkutmuş sizi, oysa o tümce oldukça açıktı, sonra birçok kez söylenmiş ya da düşünülmüştü bu konuda. Öyledir işte, şeytanın eziyet ettiği kişi, öcünü hiç düşünmeden en yakınından alır. Siz de içinde bulunduğunuz böyle bir durumdan kurtulmak istediniz... Başaramayınca, işe yaramadığınızdan yakındınız. Kim ister bu düşkünlüğü? Kimse başaramamıştır, İsa bile. O, yalnız şunu diyebildi: "Ardımdan gelin"; sonra da şu koca sözleri etti: (yazık ki, tam söyleyemeyeceğim) "DEDİĞİMİ YAPIN, GÖRECEKSİNİZ Kİ BİR İNSAN SÖZÜ DEĞİLDİR BU, TANRI SÖZÜDÜR." Ama o da, yalnız ona inananların içindeki şeytanı yok edebildi, her zaman da başaramadı, ondan yüz çevirdiklerinde yitirdi etkisini, "gereğinden" oldu. İsa da sınamaktan ahkoyamamıştı kendini, bunda hak veriyorum size yalnız. Cuma Bugün akşama doğru tek başıma uzunca bir yürüyüşe çıktım; ya başkaları ile dolaşır ya da çoğun, evde kalır yatardım. Hey Tanrım, ne biçim bir yer burası! Milena, burda olsaydınız ya? Hayır, usum yitirmiş düşünmeyi, yalan söylemiş olurdum yokluğunuzu duyuyorum dersem... Yetkin, ama acı veren bir büyü ile buradasınız! Benim burda olduğum gibi, daha da elle tutulur biçimde; ben neredeysem siz de ordasınız, benim olduğum kadar, daha da belirli. Eğlenmiyorum, ama kimi vakit şunu düşünüyorum: Değil mi ki burdasınız, bulamayacaksınız beni burda.. "Peki, ama nerde bu adam?" diyeceksiniz... "Meran'dayım diye yazmamış mıydı?" F. İki mektup yazmıştım, aldınız mı? Sevgili Bayan Milena, Önemsiz birkaç iş ve sizinle kısalıveriyor günlerim, sona eriyor hemen, bitiveriyor. Gerçek Milena'ya yazacak vakit bulamayacağım nerdeyse: Daha canlısı bütün gün buradaydı, odamdaydı, balkonda, bulutların arasında. Son mektubunuzdaki tazelik, değişiklik, umursamazlık nereden geliyor? Bir şey mi oldu? Yanılıyorum belki, belki çalışmalarınızın iyi bir sonucu bu, belki de duygularınıza kapılmıyorsunuz artık; duygularınıza, olaylara gem vurabiliyorsunuz, kim bilir? Söyleyin, ne var? Çok bilgece başlıyor mektubunuz; şaka etmiyorum. "Haksızsınız" demekle de yerinde bir sitemde bulunmuşsunuz. "Bağışlayın beni"yi de doğru yorumlamıştınız! Evet, haklısınız, yazdığım gibi, gerçekten kaygılanmış olsaydım ne yapar yapar, bütün engelleri hiçe sayar, yattığım yerden fırlar, odanızda alırdım soluğu. Bir gerçeği ortaya koymak için tek çıkar yol buydu, üst yanı boş söz... Bu yazdıklarım da. Kaygınız gerçek duygularım içinse, eli kolu bağlı onların, susuyorlar. Anlattığınız o gülünç kişilerden bıkmadınız mı daha? (Ne güzel yazmışsınız... sevdiğiniz bir konu, belli.) Size hep sorular soran o adamdan olsun, bütün öteki kişilerden olsun bıkmadınız mı daha? Sizin bir sonuca varmanız gerekir, her şey kadının isteğine göre olmalı. ("Güzel Paris" söylentisi bu yargıyı biraz çürütür, ama o da gene Tanrıçaları dinledikten sonra bir sonuca varmıştı.) Belki de gülünçlükleri değil önemli olan, öyle ya, belki de kısa bir süre için gülünçtüler, kim bilir... sonunda gene iyiye dönüp ciddi olabiliyorlardır. Bu umutla mı onların yanında kalabiliyorsunuz? "Yargıç" Milena'nın ne düşündüğünü kim anlayabilir? Ama bana öyle geliyor ki, siz bu gülünçleri, gülünç oldukları için anlıyor, hoş görüyor, seviyorsunuz. Bu sevginizle de yüceltiyorsunuz onları. Köpeklerin ileri geri boşuna koşuşmalarına benziyor onların bu gülünçlükleri. Köpeğin efendisi yolun bulunduğu yerden yürür, bu yol kestirme olmayabilir, tam ortadan da geçmeyebilir, ama yol oradadır. Sevginizin bir anlamı olmalı, inanıyorum buna (gene de sormaktan biraz da tuhaf bulmaktan alamıyorum kendimi). Bu düşünümü savunmak için başımdan geçeni anlatayım: Birkaç yıl önce Moldau'daki kürek kulübünde sandala binerdim. Gölün belli bir yerine dek kürek çeker, sonra sandalı akıntıya bırakırdım. Boylu boyunca sandalın içine uzanır, akıntıyla ta aşağılara sürüklenirdim. Köprüden aşağısını seyredenler beni görüp zayıflığımla alay etmiş olacaklar. Orada çalışanlardan biri bir gün dayanamadı, gülünç yanlarını bir hayli ortaya koyduktan sonra, benim öyle upuzun sandalın içine yatmışlığımı, kıyamet günündeki ölülere benzettiğini söyledi. Sözde kıyamet günü gelmiş çatmış, tabutların kapakları açılmış da ölüler kımıldamadan öyle upuzun yatıyorlarmış daha. Kısa bir yürüyüş yaptım. (Tasarladığımı yazdığım o uzun gezintiye bir türlü çıkamadım daha.) Üç gün üç gece tatlı bir yorgunluk içindeydim. Hiçbir şey yapamadım, yazamadım bile, yalnız mektubunuzla, dergilerdeki yazılarınızı okuyabildim. Öyle sanıyorum ki - konuları bir yana - bu yazılarınızda yol gösteren bir yanınız var; bu öyle bir yol ki, kişi onun üstünde mutlu yürüdüğünü sanır, birden aklı başına gelip de yanına yöresine bakınca anlar: İlerleyememiş, kendi dar çemberinin içinde dönüp durmuş; hem de eskisinden daha telaşlı, daha şaşkın. Ama bu yazar, her gün rastlaştıklarımızdan değil. Size güvendiğim gibi, yazılarınıza da güveniyorum artık. (Bilgim çok değil.) Çekçede bir tek uyum tanıyorum, Bozena Nemcovan'ınkini (*). (*) O tarihlerde Çeklerin en büyük kadın yazarı. - Çevirenin notu. Sizin yazılarınızın uyumu başka, gene de adı geçen yazarla kesinlikte, tutkuda, sevimlilikte, hele aydınlık zekâ bakımından bir akrabalığı var. Hep yazar mıydınız, yoksa son yıllarda mı başladınız? Bu önyargımı gülünç bulabilirsiniz, evet, belki de biraz acele ediyorum yargılamakta, ama bu önyargım yazılarınızı okuduğumdan değil (belli, yer yer dergicilerin isteğine uymuşsunuz), onlarda bildiklerimi bulduğumdan. Yazınızda iki yer baştan çıkardı beni, yargımın önemsiz olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz diye yazıyorum, yırtık pırtık moda salküarını bile sizin sandım. Bu dergilerdeki yazılarınızı kız kardeşime göstermek isterdim, ama hemen gönder dediğiniz için ekliyorum onları mektubuma, hem sonra birinin kenarına birtakım sayılar da karalanmış. Başka türlü sanırdım kocanızı. Onu pastanede birçok insanın arasında görmüştüm; bana en güveniliri, en anlayışlısı, en durgunu -biraz babacan, ama gene de kendi içine kapanık biri- gibi gelmişti. Hoş, bu kapanıklığı öteki niteliklerini ortaya koymayacak gibi değildi: Hep saygı duyardım ona. Bir yolunu bulup daha yakından tanıyamamıştım. Ama dostlarım, hele Max Brod, çok överdi onu. İşte bütün bunları göz önünde tutarak, öylesine canlandırmaya çalışıyorum gözümde kocanızı. O zamanlar pek beğendiğim bir özelliği de vardı: Hangi pastanede olursa olsun, yüzdeyüz telefona çağırırlardı onu... Biri uyuyacak yerde, koltuğa oturmuş, vakit vakit yerinden sıçrayarak ona telefon ediyor anlaşılan, derdim. Çok iyi anladığım bir durum bu... Belki de onun için yazdım. Sizin Franz K Ne dersiniz? Pazara değin bir mektup gelir mi sizden? Olmayacak şey değil! Çılgınlık bu mektup istekleri. Tek mektup yetmiyor mu? Tek bir bilgi? Yeter elbette, gene de kana kana içmek istiyor insan bunları, durmadan kana kana içmek... Açıklayın bakalım bu isteği, Milena! Yüce öğretmenim! Download 0.97 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling