Sevgili Milena


Download 0.97 Mb.
Pdf ko'rish
bet67/71
Sana02.04.2023
Hajmi0.97 Mb.
#1318916
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   71
Bog'liq
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )

Pazartesi
Bu mektubu yırtıp atacaktım, telgrafına karşılık
vermeyecektim, -telgraflar değişik anlamlı oluyor-ama şimdi
kartınla mektubun geldi; ah bu kartla mektup! Onlar da
inandırmıyor, Milena, -çenem tutulsa da konuşmasam ya!-
Mektup istediğine nasıl inanırım? Kimi vakit, bilmeden
kendin de söylediğin gibi, senin istediğin, senin aradığın
dinlenmek, rahat etmek değil mi? Oysa, bu mektuplar üzüntü
verir sana, üzüntülü olduklarından üzüntü yaratırlar, karşı
koyamazsın bu üzüntüye, giderek artar üzüntüsü. Ne yaparız
bu kar kıyamette? Yaşamın tek çıkar yolu susmak, burda ve
orda. Karalar giyecekmişiz, ne çıkar, olsun? Uykumuzu daha
çocuksu, daha derin kılar. Ama üzüntü demek, gece gündüz,
uykuda olsun, uyanık olsun, vücuduna saplanmış bir oku
taşımak demek, çekilir şey değil bu.


Çarşamba
Sana bu mektubu yazmaktan beni alıkoyacak bir yasa
tanımıyorum.. Yazabileceğin en güzel şeyi yazmışsın belki
de, sana teşekkür etmek istiyorum, kimse alıkoyamaz beni
bundan. "Biliyorum, sen beni .." demişsin, sağ ol Milena.
Ama artık birbirimize yazmamamız gerektiğini, sen de benim
kadar biliyorsun; bunu önce benim söylemiş olmam bir
rastlantı, daha önce davranıp sen de söyleyebilirdin. Bu
konuda anlaştığımıza göre, yazmamanın iyiliklerini sayıp
dökmek yersiz olur.
Bu mektubumdan sonra, artık postaya uğrama. Bir kötü
yanı var bunun, sana bir daha hiç yazamayacağım demektir;
hayır, şöyle yaparız: Ben sana boş bir kart gönderirsem,
anlarsın ki, postada bir mektup vardır. SEN İSTEDİĞİN
VAKİT YAZABİLİRSİN BANA, gerekirse yaz elbet, bundan
doğal ne olabilir?
Biliyorum, V. işini iyi başaramadım, ama ilk ağızda
sandığın kadar da kötü değildi canım. Ona - hem de senin
adına - bir dilenci gibi başvurmadımdı ki! Bir yabancı gibi
gitmiştim ona; seni iyi tanıyan Viyana'daki durumu az çok
bilen, üstelik de senden kederli iki mektup almış olan
biriydim. Vedalaşmıyorum Milena. Ayrılmıyoruz ki; pusu
kurmuş yerçekimi beni büsbütün dibe çekerse, o başka. Ama
başaramayacak, sen varsın.
Sevgili Bayan Milena, (*)
Bence, gizlenmelerden, kaçamaklardan ve bunlarla ilgili
nesnelerden pek söz etmemeli; savaştaki casusluklar gibi.


Bunlar anlaşılır, açık şeyler değil bilmeceler gibi çözülmek
ister, bunlarla karşılaşınca kişi, kendini büyük halk yığınından
ayıramıyor. Evet, olayları etkileyebiliyoruz -çünkü halk
yığınları olmadan savaşlar olmuyor- bundan ötürü de söz
etme hakkını buluyoruz kendimizde, ama işin doğru bir
sonuca bağlanması gene de o sonu gelmez "aşama sırası"nın
elinde.
Diyelim ki, olayları gerçekten etkileyebildik günün birinde,
hiç iyi olmaz, çünkü işin yeterliklisi olmadığımızdan sözün
nereye varacağını düşünmeden konuşuruz, tutamayız
kendimizi; unutmamalı: Yeryüzü kulak kesilmiş gammazlarla
doludur. En iyisi soğukkanlı olmak, bu çeşit kışkırtmaları
duymazlıktan gelmek! Nereye baksak bir dürtükleme, bir
kışkırtma var, üstüne oturduğunuz kanal boyundaki
çimenlerde bile. (Söz aramızda, hiç doğru değil bu yaptığınız;
bu havalarda ben sobanın ısıttığı odamda sıcak su torbamla
kuştüyü yorganlı yataktayım. Üstümde iki battaniye var...
Gene de donuyorum.) Yargılarımız önünde sonunda dış
görünüşlere dayanıyor; benim hastalığım için sizin o tehlikeli
gezintilerinizden daha da iyi diyeceği geliyor insanın.
Hastalığımın gerçek anlamını ele alırsak kimseyi
inandıramam; inanılacak gibi de değil!
(*) Bundan sonraki mektuplar Milena'nın ev adresine
gönderilmiştir.
"Donadieu"yü okumaya başlayacağım bugünlerde, ama
belki de hemen göndersem daha iyi olur, bilirim bu çeşit
özlemleri, bu kadar uzun Süren kitaptan yoksun kalmanızı
hoş göremezsiniz. Örneğin, ben birçok kişiler için peşin
yargılarda bulunmuştum, elimde hiçbir kanıt yokken hepsinde


bir çeşit "kopulamayan bağlantılar" sezmiştim; hiç unutmam,
Oskar Baum'un oğlu Frankfurt yakınlarında ormanın içindeki
okuldan bir acele koşup eve gelmişti, kitaplarını unuttuğu
için; sevdiği, ayrılamadığı kitap Kipling'in "Yoldaşlarla Uzun
Sırık" adlı kitabı idi, yetmiş beş kez okumuştu bu kitabı!
"Donadieu" de sizin için böyle kopulamayan bir kitapsa
hemen gönderirim, ama çok da okumak istiyorum.
Dergiler elime geçseydi; okumazdım belki de moda üstüne
yazdıklarınızı (niye yoktu bu pazar?), çıktığı günleri
bildirirseniz çok sevindirirsiniz beni. Sokağa çıkabilirsem
alırım "Şeytan"ı, ama şimdilik sancılarım var.
Georg Kaiser üstüne çok az şey biliyorum, daha çoğunu
öğrenmek için de hevesim yoktu, oyunlarını da görmedim
sahnede. İki yıl önceki davası çok etkilemişti beni; "Tatra"da
okumuştum, hele savunması! Yazılarında başkalarından
aparttığı şeyleri çok olağan karşılıyor, Alman edebiyatında
yerini Luther'le bir tutuyor, sonunda hüküm yerse Almanya'da
bütün bayrakların yarıya indirilmesini istiyordu! Beni
görmeye geldi, yatağımın başucuna oturdu, hep büyük
oğlundan söz ettiydi (üç çocuğu varmış), on yaşında olan
büyük oğlunu ne okula gönderiyor, ne de evinde
okutuyormuş, çocuk okuma yazma bilmiyor daha, ama güzel
resim yapıyor, bütün gününü ormanda ve gölde geçiriyormuş.
(Berlin yakınlarında tek başlarına bir köy evinde oturuyorlar.)
Ayrılırken Kaiser'e şöyle demiştim: "Yaptığınız duyulmamış
bir şey." "Evet" demişti, "ama yapılacak tek şey bu, üst yanı
düpedüz kepazeliktir." Böyle biriyle konuşmak tuhaf, rahatsız
ediyor insanı; bir yanıyla Berlinli vurdumduymaz bir işadamı,
öbür yanıyla yarı çılgın. Bir bakıma kendini yitirmiş


sayılmaz, çok güçlü bile denebilir; sözde sıcak ülkeler onu bu
duruma getirmiş. (Gençliğinde bir süre Güney Amerika'da
çalışmış, hasta dönmüş ordan, sekiz yıl kımıldamadan yatmış,
ancak bir akıl hastanesinde kendine gelebilmiş.) Yüzünde de
var bu dengesizlik: Yassı bir yüz, şaşılacak kadar boş bakan
açık mavi gözler, bu gözler durmadan sağa sola kayıyor, ağzı
burnu gibi, yüzünün bir yanı inmeli dümdüz dururken, öteki
yanı ha babam oynuyor. Kaiser'in Max'da yarattığı tepki
bambaşkadır, Max onu gönül açıcı, şakacı biri olarak tanıyor;
anlaşılan o istemiş olacak ki, Kaiser de gelip beni gördü. Ne
kötü... Bütün mektubu onunla doldurdum. Oysa, başka şeyler
anlatacaktım. Bir daha sefere.
Sevgili Bayan Milena,
Söylemeden duramayacağım: Eskiden bir ara çok
kıskanmıştım birini... sevildiği, üstüne titrendiği, el üstünde
taşındığı, rahatça gömütünde yatabileceği için. Ne yapayım,
kıskanç biriyim.
Arada sırada elime geçirebildiğim "Tribuna" dergisindeki
yazılarınızdan anladığıma göre, yaz aylarını iyi geçirmişe
benzersiniz. Bir gün "Tribuna"yı Plana İstasyonunda bir
kadının elinde görmüştüm. Kız kardeşim, benim için istemişti
dergiyi kadından. Alman banyoları üstüne çok eğlenceli bir
yazınız vardı o sayıda.
Demiryolundan uzak yazlıkların övgüsünü de yapmıştınız,
o da güzel bir yazıydı -aynı yazı mıydı ikisi yoksa? -
sanmıyorum. Ama "Narodni List"de yazdığınız zaman
kolayına kaçmıyorsunuz, ciddisiniz o yazılarınızda, her vakit


olduğunuz gibi. Hele Yahudilere... (moda) boş verip, para
harcama konusunda yazdıklarınız çok güzeldi. Sonra tutup
"Aşçılar" üstüne bir çeviriyi bastırmışsınız... Bu neden
kuzum? Ne anlaşılmaz bir "Teyze" o? Bir yerde mektuplara
yapıştırılan pulların eksikliğinden yakınır, bir yerde de parayı
sokağa atmaktan... Bunlar gerçek şeyler belki, ama boşuna.
Bakılınca iyi yanları yok değil bu "Teyze"nin; ne olur
tiksinmese Almanlardan bu denli? Ne iyi olacak! Almanlar
kusursuzdur, hep de öyle kalacaklar. Eichendorff un "Ey
uzayan vadiler! Ey tepeler!" şiirini bilir misiniz? Ya da
Justinus Kemer'in "Bıçkı" (*) şiirini?

Download 0.97 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   71




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling